| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 13.06.2017 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce grup başkan vekilimizin ifade ettiği, partimiz milletvekillerine, eş genel başkanlarımıza yönelik söz konusu siyasi soykırım operasyonlarının nasıl yürütüldüğüne dair durumu hep beraber ibretle izledik.
Ben, burada, bu vesileyle, umudun, cesaretin, birlikteliğin önemini vurgulayan ve bu anlamda bize şiar olan, cesaret verici tutumlarından dolayı Eş Genel Başkanımız Sevgili Selahattin Demirtaş ve Sevgili Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm milletvekillerimizi, belediye başkanlarımızı ve cezaevinde bulunan partimiz il, ilçe teşkilat yöneticilerini ve cezaevindeki tutukluları saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'de özellikle kamu çalışanlarına yönelik büyük bir saldırı politikası gerçekleştirildi ve bugüne kadar 145 binin üzerinde kamu çalışanı işlerinden edildi, aşlarından edildi. Bunların önemli bir kısmı -8 bin civarında- ömürleri Fetullahçı cemaatin uygulamalarına karşı mücadele etmekle geçen KESK'e bağlı sendikaların üyesi öğretmenler ve öğretim üyeleriydi.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar ihraçların en çok vurduğu iş kolu eğitim iş koludur. Bugüne kadar 33.128 öğretmen, 5.318 akademisyen ve 1.194 idari personel olmak üzere eğitim iş kolunda söz konusu ihraçlar yaşandı. Bu durum, eğitimi neredeyse bir çıkmazın içine sürüklemiş durumda. Bundan, 1,5 milyon öğrenci öğretmensiz kalmış. Hükûmet bu durumu, mümkün olduğunca, KHK'larla veya geçici öğretmen atamalarıyla idare etmeye çalışmıştır.
Değerli arkadaşlar, 5 bin küsur akademisyenin yine bir kısmı da barış imzacısı olan ve "Çocuklar ölmesin." diyen öğretim üyeleriydi. Ve yine öğretmenlerin bir kısmı "Çocuklar ölmesin." diyen ve üretimden gelen hakkını kullanarak bir günlük iş bırakma eylemi yapan öğretmenlerdi.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlerin sendikaları talep ettiği zaman greve gitmesi, hem ulusal hukukumuza göre hem uluslararası hukuka göre bir hak olarak tanınmıştır. Nitekim, birçok yerde mahkemeler bu hakkı teslim ediyor ve bu konuda öğretmenler hakkında herhangi bir idari işlemin yapılmasının doğru olmadığı ifade edilmesine rağmen, yalnız o gerekçeyle bugün 30 binin üzerinde öğretmen ihraç edilmiş durumda. Birkaç örnekle durumu size biraz daha açmak isterim.
Değerli arkadaşlar, son KHK'yla Dicle Üniversitesinde 12'si profesör olmak üzere 17 öğretim üyesi ihraç edildi. Bakın, ihraç edilir edilmez bilgisayarlarına el konuldu, odaları elinden alındı, laboratuvarları kilitlendi ve bir hafta içinde lojmanlarını boşaltmaları istendi. Bilgisayarlarında öğrencilerine ait tezler, önemli makaleleri olmasına rağmen bilgisayarları da ellerinden alındı. Bu öğretim üyelerinin 12'si profesördü değerli arkadaşlar. Bir hafta içerisinde lojmanı boşaltmaları gerekti. Bu insanlar sokağa çıktıklarında başkaca bir işte çalışma imkânları da kalmıyor, dolayısıyla bu insanlar bir yerde vatansız insanlarmış gibi muamele görüyor.
Değerli arkadaşlar, bu arkadaşların hepsi ben Dicle Üniversitesinde öğretim üyesiyken teşrikimesai yaptığım, 3'ü de aynı bölümde görev yaptığım arkadaşlarımdı. Bu arkadaşlarımızın hepsi, Dicle Üniversitesi yönetimi Fetullahçı cemaatin, daha doğrusu cemaatler birliğinin denetimindeyken ya kadroları verilmeyen ya öğrenci verilmeyen ya projeleri reddedilen öğretim üyeleriydi. Yani o dönemde de gadre uğruyorlardı, şimdi de gadre uğruyorlar.
Peki, o rektörler nasıl atandı? Şimdi, diyorlar ya: "Fetullahçı cemaatle uğraşıyoruz." Dicle Üniversitesindeki rektör seçimlerinde 3'üncü, 4'üncü, 5'inci, 6'ncı sırada olmalarına rağmen hangi gerekçeyle, hangi saikle ya da hangi erkin talimatı veya direktifi veya önerisiyle siz onları rektör olarak atadınız? 1'inci, 2'nci dururken ne diye onları atadınız? Şimdi, onun uygulamalarının aynısını siz yapıyorsunuz. Eğer cemaatle uğraşmak istiyorsanız değerli arkadaşlar, o atamaları sizlere kimler yaptırdıysa onun peşine düşün. Eğer oradan hareket ederseniz, işte Fetullahçı cemaatle o zaman mücadele etmiş olursunuz. Şimdi, bunu yapmayacaksınız ama öğretim üyelerini sokağa bırakacaksınız, bir şekilde sokakta da yaşamaz hâle getireceksiniz çünkü başkaca bir yerde çalışmasını da her türlü zorbalıkla engelleyeceksiniz. Nitekim öğretmenler, sağlıkçılar dışarıda çalışmak istediklerinde buna da engel oluyorsunuz.
Şimdi, 485 sıra sayılı Yasa Tasarısı geliyor. Biz yıllarca üniversitelerde esnek çalıştırmanın doğru olmadığını ifade edegeldik ve öğretim üyelerinin kendilerini güvende görmeleri gerektiğini söyledik. 50/d maddesiyle asistan istihdamının doğru olmadığını ifade ettik çünkü iki dudak arasındaydı işlerine son verilmesi, eğer rektör veya yönetici beğenmezse "Seni almıyorum, kadronu vermiyorum." diyebiliyordu. Biz "Tüm öğretim elemanları, araştırma görevlileri 33/a'ya göre alınsın." diyorken şimdi bir çorba yasanın içerisine bunu da koyuyorsunuz. Sanayinin geliştirilmesi ile akademisyenlerin, araştırma görevlilerin 33/a maddesiyle alınmasının veya 50/d maddesiyle alınmasının ne ilgisi var? Hiçbir bağlantı yok, çorba yasa.
Değerli arkadaşlar, bakın, bundan dolayı, Çukurova Üniversitesinden Mehmet Fatih Traş, 50/d'yle istihdam ediliyordu, doktorası bitti, kapı önüne koydular. Toros Üniversitesine başvurdu; devlet üniversitelerinden vazgeçti, vakıf üniversitelerine başvurdu, yine aynı gerekçeyle alınmadı ve Mehmet Fatih Traş intihar etti. Bugün, öğretim üyelerini, bu ülkenin çalışanlarını intihara sürüklüyorsunuz. Bakın, aziz, mübarek günlerden geçiyoruz. Bunun sorumluluğu hepinizdedir, hepimizdedir. Bu sorumluluk gerçekten sizlere bir şey ifade etmiyorsa benim sizlere söyleyebileceğim çok da fazla bir şey yok.
Bugün, Millî Eğitimde öğretmenlerin durumu içler acısıdır değerli arkadaşlar, dediğim gibi, vatansız bırakılmış gibiler. İhraç edilmişler, ihraç edilirken hiçbir sorgulama, idari ya da adli bir soruşturma yapılmamış; neden görevlerinden alındıklarını bilmiyorlar ama alınmışlar, hasbelkader başka bir kurumda veya bir yerde çalışmaya başlayınca buna bile engel olmaya çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bugün, biraz önce bahsettiğim Dicle Üniversitesindeki listeyi iddialı bir şekilde söylüyorum; Fetullahçı cemaatin uzantıları o listeyi hazırlamıştır çünkü 17 öğretim üyesinin 17'sini de araştırın, Diyarbakır vekillerinize sorun, herhangi bir cemaatle, herhangi bir grupla ilişkileri olmadığını çok iyi bilirler, hepsiyle tanışırlar. Bu insanlar üniversitenin en başarılı öğretim üyeleridir, en fazla makale üretenleridir, en fazla sempozyuma, çalıştaya katılan insanlarıdır. Bu insanlar başarılı oldukları için engellenmek istenmiştir. Fetullahçı cemaat uzantıları bu listeyi size veriyor; araştırın, il, ilçe teşkilatlarınıza sorun. Bunun sorumluluğu gerçekten kaldırılamayacak kadar ağırdır. Bu insanlara yaptığınız kötülükten artık bir adım geri dönmeniz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, şunu da söylemeden edemeyeceğim: Bugün, 15 Temmuzun birinci yılına yaklaşıyoruz. Bu zulüm politikasıyla hiç kimse abat olamaz. Gelin bundan vazgeçelim ve kamudan açığa aldığınız, ihraç ettiğiniz bu çalışanların durumuyla ilgili somut bir çalışma yapalım. Meclisin buna ihtiyacı var, hepimizin buna ihtiyacı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bu kadar vebal sizlere de ağır gelir, bu vebalin altında kalırsınız. Bir an önce dönüşün yolu için size imkân sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, dün bir vekilimizin arabasının aranması durumu söz konusu olmuştu. Mesele, arabanın aranıp aranmaması meselesi değil; oradaki bir kolluğun, başçavuşun ifadesidir. Bakın, kamu çalışanı olmasa şunu söyleme hakkına sahip olabilir: "Ben seni vekilim olarak görmüyorum, ben sana oy vermiyorum." Ama bir kamu çalışanının bir milletvekiline "Ben seni milletvekili olarak görmüyorum. Televizyonlarda sizinle ilgili her gün, bilmem, şöyle deniyor..." Biz hepsini biraz önce de ifade ettik; siyasi iktidarın, AKP saray iktidarının talimatlarıyla yapılan şeyler olduğunu söylüyoruz. Dün Alican'a yapılan bir mini darbeydi, yarın başınıza geldiğinde maksi darbe olur, siz de bundan kendinizi azade göremezsiniz.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toğrul.