GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:105
Tarih:13.06.2017

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben, özellikle, araştırma önergesi üzerinde konuşmaya başlamadan önce, bugün açlık grevinin 97'nci gününde olan eğitimci Semih Özakça ve akademisyen Nuriye Gülmen'in durumuna dikkat çekmek istiyorum.

Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonunda bir uğultu vardır. Hatip kürsüdedir, lütfen, efendim, hatibi dinleyelim.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bugün partimizin vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde konuşan iktidar partisi hatibi, ihraç edilen herkesin 15 Temmuz darbe girişimiyle iltisaklı olduğunu ifade ederek, bize göre, büyük bir gafın altına imza atmıştır. Ben isimlerden bazılarını saydım ve hatip bir adım daha ileri giderek 15 Temmuz günü bu akademisyenlerin elinde silah olmamış olmasının, önümüzdeki dönemde de ellerine silah almayacakları anlamına gelmediği yönünde skandal bir cümle kullanmıştır. Hatibin milletvekili olmadan önceki yaşamına baktım, ne hazindir ki kendisi de bir akademisyen. Düşünün, bir akademisyen, binlerle ifade edilebilecek, ihraç edilmiş, sistemin ve siyasi iktidarın mağduru olmuş akademisyenler hakkında "Bunlar ellerine pekâlâ silah alabilirler." gibi skandal bir cümleye imza atmaktadır.

Şimdi, şunu söyleyelim: Semih Özakça ve Nuriye Gülmen, özellikle, iktidar partisinin KHK'lar faşizmiyle mağdur olmuş insanların sesi oldukları için bugün cezaevindeler. Bu eğitimci ve akademisyen gençler, iktidarın, KHK'larda nasıl bir suistimal içerisine girdiğine dair, yurt içinde ve uluslararası toplumda maskesini düşürdüğü için bugün Sincan Cezaevindeler. Yoksa, bu konuyla biraz ilgili olan herkes çok iyi bilir ki Semih Özakça ve Nuriye Gülmen birer darbeci değildir. Bunlar, bu genç akademisyenler ve eğitimciler darbe yapmadılar, darbe teşebbüsünde bulunmadılar, kimseye kurşun sıkmadılar, yanlarında silah taşımadılar. Bunlar, herhangi bir kadrolaşmanın ürünü olarak da geri istedikleri işlerini kazanmış değillerdir ancak sadece emekleriyle, annelerinin, babalarının kıt kanaat kendilerine sağlamış olduğu nafakalarla, zor koşullarda tahsil görmüşler ve alınlarının teriyle bir öğretmen ve bir akademisyen olmuşlardır. Siyasi iktidarın, herkesin kendi yandaşları gibi kadrolaştığı saikiyle bu akademisyenleri töhmet altında bırakan ve bütün toplum vicdanını sızlatan açıklamalarını ibretle izliyoruz.

Bir an önce -tahliyelerini dahi istemiyoruz- açlık grevine başlamış olan bu eğitimci ve akademisyen gençlerin, işlerine geri dönerek açlık grevine başlamalarına sebep olan gerekçenin ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz. Bakın, yarın bir gün, artık günlerin ve saatlerin önem kazandığı, bu gençlerin, işlerine geri dönmek üzere başlatmış oldukları açlık greviyle ilgili, Allah muhafaza, gelebilecek olumsuz bir haberde bütün Parlamento sorumlu olacaktır, bütün toplum bunun altında kalacaktır. Topluma ve uluslararası topluma izah edemeyeceğimiz bir sonuçla karşılaşmak istemiyoruz. Semih Özakça ve Nuriye Gülmen hem özgürlüklerine kavuşmalı hem de işlerine geri dönmelidir. Bu arkadaşların bütün ömürleri, darbecilere ve onların arka planındaki paralel devlet yapısıyla mücadeleyle geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, özellikle eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin tutukluluğuyla ilgili dosyaları mahkemelerden ve duruşma tutanaklarından alıp buraya getirdiğimizde iktidar partisinin yavaş yavaş rahatsızlığının arttığını gözlemlemekteyiz çünkü dosyalarının tamamında siyaset yaparken kullandıkları söylemler ve bulundukları siyasi faaliyetler dışında hiçbir şey yoktur. Sorduk, rahatsız oldular, yine söyleyeceğiz.

Düşünün, bugün Kayseri'de duruşması görülen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın Kayseri'de herhangi bir davaya konu olabilecek söylemleri ve siyasi faaliyetleri olmamış, kendileri Kayseri'de bulunmamıştır. Parti il binamızın bombalanması sebebiyle Kayseri Emniyet Müdürlüğünün ihmali sebebiyle verilmiş bir suç duyurusu fezlekeye dönüştürülmüştür çünkü mülki amirler, emniyet müdürleri, başsavcılıklar ve yargıçlar, siyasi iktidarın hesaplarına ancak haksızca, hukuksuzca su taşıdıkları sürece terfi edeceklerini veya bunu yapmazlarsa ihraç edilebileceklerini tecrübe ettiler. Bu sebeple, mevcut yargının tarafsız ve bağımsız olduğuna artık kargalar bile gülmektedir.

Siyasi iktidarın, boğazına kadar siyasallaştırmış olduğu bu yargının toplum nezdindeki güveni yüzde 30'ların altına düşmüştür. Taraflı, tarafsız bütün kamuoyu araştırmalarının ortaya çıkardığı sonuç, bundan dört, beş, altı yıl önce yargıya olan güven, yüzde 70'lerin üzerindeyken bugün yüzde 30'ların altına düşmüştür. Toplum vicdanında bu noktaya itilmiş olan bu yargıya bizim siyasetçiler olarak tarafsız ve bağımsız olarak bakabilme şansımız yoktur.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık bir saat önce Bilim, Sanayi, Teknoloji Komisyonuna iade edilen 485 sıra sayılı torba yasanın 2'nci maddesindeki zeytinlikler geri çekildi. Siyasi iktidarın toplumda oluşan ve farklı kesimlerin uzlaşmasıyla açığa çıkmış olan muhalefetten duyduğu çekinceden başka bir şey değildir. Biz, siyasi iktidarın, doğanın özellikle kâra ve sermayeye kurban edilmesi konusunda düşüncesinin değiştiğine inanmıyoruz. İktidar hâlâ her yere fabrika yapma, inşaat sektörü üzerinden doğanın talanına, ekosistemin çökmesine hizmet eden politik hattan vazgeçmiş değildir. Ancak seçmen baskısı, toplumsal baskının böyle bir geri adım attırdığını düşünüyoruz.

Bir diğer husus, torba yasayla alakalı olarak, sadece zeytinlikler problemli değildir; meralar, kıyı kullanımı ve özellikle OSB'lere ve üniversitelere ilişkin birçok maddenin oldukça problemli olduğunu ve bu konuda mevcut torba yasaya ilişkin olarak muhalefetimizi sürdüreceğimizi ifade ediyoruz.

Bir diğer husus ise değerli milletvekilleri, özellikle şunu ifade etmeliyiz ki AKP'nin "Yatırım yapılsın da nasıl yapılırsa yapılsın." yaklaşımı üzerinden, on beş yıllık süreçte bu ülkenin birçok tarihî, kültürel ve doğal mirası oldukça zarar görmüş ve AKP'nin hedefine UNESCO Kültürel Miras Listesi'nde yer almış olan bazı tarihî ve doğal mekânların getirildiğini çok iyi biliyoruz. "Kamu yararı" denilen şeyin artık "yandaş yararı" olarak algılandığını, "kamu yararı" denilen şeyin sermayeye peşkeş çekilmek üzere hazırlanmış doğal mekânların, ekosistemlerin, ekolojik dengenin veya tarihî, kültürel varlıklarımızın feda edilmesi olduğunu çok iyi biliyoruz.

Buradan hareketle, Homeros'un bir zeytin ağacının gölgesinde dinlenmeye çekildiği ve gördüğü rüyada belirttiği üzere, "Ben, herkese aitim, kimseye veya bir tek kişiye ait değilim. Siz, gelmeden önce de ben buradaydım; siz, gittikten sonra da burada olacağım." diye, özellikle bir zeytin ağacının Homeros'un rüyasındaki feryadının, bugünkü toplumsal bir uzlaşıda talepleri yer bulmuş olan zeytin yetiştiricilerinin talebi olarak açığa çıktığını belirtiyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.