GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:107
Tarih:15.06.2017

GÜRSEL EROL (Tunceli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sağlık sorunlarım nedeniyle Sayın Genel Başkanımızın başlatmış olduğu adalet yürüyüşüne katılamamanın üzüntüsünü de buradan belirterek Sayın Genel Başkanıma ve adalet yürüyüşüne katılanlara buradan selam gönderiyorum. Ve konuşmama Parlamentoyu bir konuda bilgilendirerek devam etmek istiyorum.

Ben, otuz üç yıllık siyasi hayatı olan, gençlik kolları genel başkanlığı, il başkanlığı görevlerinde bulunan ve otuz üç yıl sonra ilk defa milletvekili olan, 1 Kasımda milletvekili olarak aranızda bulunan bir milletvekiliyim. Parlamentonun çalışma düzeninden, siyasetteki siyaset yapma anlayışından, milletvekillerinin birbirine karşı nezaketsiz davranışından ve Parlamentoyu gerçekten Türkiye'nin sorunlarının çözümüyle ilgili düşünce üretmek yerine tartışmanın, konuşmanın ve çatışmanın yeri olarak gördüğüm için önümüzdeki dönemde de milletvekili adayı olmayacağımı belirterek, sizleri bu konuda bilgilendirerek konuşmama başlamak isterim.

BAŞKAN - Çok erken bir beyanda bulundunuz Sayın Erol.

GÜRSEL EROL (Devamla) - Evet, Sayın Başkanım, böyle bir kararım var. Siyasete devam edeceğim ama milletvekili olarak değil.

Sayın milletvekilleri, bu Parlamentonun aslında tarihsel bir ortak özelliği var. Yani ben daha önceki konuşmalarımda da ifade etmiştim, dönem dönem, insanların hayatında unutamadıkları dönem arkadaşlıkları var; bu, mahalle arkadaşlığı, okul arkadaşlığı, asker arkadaşlığı... Ve 26'ncı Dönemin de kendine özgü bir özelliği var; 26'ncı Dönem, 15 Temmuz darbesine karşı, hain darbeye karşı direnen bir Meclis. Eğer 15 Temmuz darbesi gerçekleşmiş olsaydı bu Parlamentoda kimsenin siyasi düşüncesine bakılmasızın birçok milletvekili yakalandığı yerde infaz edilecekti. Belki şu anda birçoğumuz yoktuk, birçoğumuz cezaevlerindeydik. Yani kader ortaklığı yaptık ama görüyorum ki iktidar partisinin milletvekilleri, sanki hiç 15 Temmuzu yaşamamış gibi, bu ülkede 15 Temmuz gibi bir risk yaşanmamış gibi, kendisi gibi düşünmeyen diğer siyasi düşünceleri mahkûm etme, ezme, onlara yaşam hakkı tanımama gibi bir davranış içerisinde. Bu son derece yanlış.

Değerli milletvekilleri, bizim tarihimizde bununla ilgili çok emsaller ve örnekler var. Bakın, daha birkaç yıl öncesine kadar Ergenekon ve Balyoz davalarında "hain" diye tutuklu olan generaller, askerler bugün vatansever olarak görevlerinin başına döndüler ve o gün "yurtsever" diye, "vatansever" diye gözüken -ve dönemin Sayın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan makam arabasını tahsis etmişti- Zekeriya Öz bugün yurt dışında, firar ve vatan haini. Yani yarın bu ülkede kimin vatan haini olacağı, kimin yurtsever olacağı meçhul. Bununla ilgili bir örnek vereyim: 1980'li yıllarda, Kenan Evren'i gittiği her ilde on binler karşılardı. Adı caddelere verildi, sokaklara verildi, meydanlara verildi fakat Kenan Evren öldüğünde devlet töreniyle gömülmeseydi, tabutunu taşıyacak 4 sivil yoktu. Ve AKP Hükûmetini kutluyorum, o günkü -askerî dönemdeki- darbeyi yapanlarla ilgili yargı sürecini başlattı ama sonuç alınmadan öldüler.

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) - Ama geç, geç.

GÜRSEL EROL (Devamla) - Ama önemli olan başlamaktı.

Peki, şimdi size soruyorum: On yıl sonra bu ülkenin yönetimiyle ilgili neler yaşanabileceğinin garantisini kim verebilir? Eğer yalnızca konjonktüre dayalı, güce dayalı bir hukuk düzeni kurmaya çalışırsanız, gençsiniz, genç arkadaşlar var, yarın kendilerini ancak itirafçı olarak kurtarabilirler. Onun için, kişiye dayalı değil; hukuka dayalı, rejimin, sistemin gerçeklerine dayalı bir hukuk sistemiyle bu ülke yönetilmelidir.

Değerli milletvekilleri, ben bunu birkaç defa daha belirtmiştim, CHP Grubunda en keskin HDP karşıtı milletvekiliyim. Kendi seçim bölgemde Atatürkçü ve cumhuriyetçi bir milletvekili olarak tanınırım ve çizgim de budur. Ama tabii ki, doğal olarak, her milletvekilinin siyaset yapma anlayışı, siyasi tercihleri birbirinden farklıdır. Her siyasi partide görev alan milletvekili arkadaşımız, mensubu olduğu siyasi partinin düşüncesini kabullenmiştir ve o partide siyaset yapmaktadır. O milletvekiline ve partiye oy veren her seçmen de kendine göre inandığı değerler üzerinden siyasi partisini tercih eder. Yani herkes aynı şeyi düşünmeyebilir, herkes ayrı şeyleri düşünebilir.

Ben size bir örnek vereyim: Referandum döneminde Sayın Başbakanımız Tunceli'yi ziyaret etti. Ben Türkiye'de muhalefet partisinin milletvekili olarak Sayın Başbakanı ilde karşılayan tek milletvekiliydim. Sayın Başbakanımızı protokol gereği karşıladım, ilimizin sorunlarını Sayın Başbakanımıza ilettim ve nezaketen orada yer aldım. Bu karşılamamı, ilimin diğer milletvekili Alican Önlü en şiddetli şekilde sosyal medyada paylaştı ve protesto etti. Olabilir, onun siyasi düşüncesi ve siyasi yaklaşımı bu olabilir. Ben devletle çatışmak için milletvekili olmadım, ben devlet ile vatandaş arasında köprü olup kendi ilimin, devletin yönetiminden kaynaklı sorunlarını çözmek için milletvekili oldum. Ama geçen hafta, geçen günlerde, ilimde, siyasi düşünce olarak son derece ters olduğum bir siyasi partinin milletvekili Alican Önlü Bey'e bir kamu görevlisinin davranış şekli hiç hoş değildi. Alican Bey'in bir milletvekili olarak bir kamu görevlisiyle o şekilde muhatap olması yanlış ama bir kamu görevlisinin bir milletvekiline karşı o tavrı göstermesi ne etik ne ahlaki ne siyasi ne vicdani ne de hukukidir. Eğer biz bizim gibi düşünmeyenlerin hakkını koruyamazsak, biz bizim gibi düşünmeyenlerin hakkını arayamazsak yarın aynı duruma düştüğümüzde bizim hakkımızı da kimse aramaz.

Ve yine, Pervin Buldan'dan bahsetmek istiyorum. Düşünün ki Meclis Başkan Vekili Cumhurbaşkanlığına vekâlet edecek bir makamdır, eğer Cumhurbaşkanı yoksa Cumhurbaşkanlığına vekâlet edebilecek bir makamdır. Cumhurbaşkanına vekâlet edecek bir makamı temsil eden kişinin polis gözetiminde ifadeye götürülmesi doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, eğer biz Parlamentonun saygınlığını koruyamazsak, biz parlamenterlerin saygınlığını koruyamazsak yarın aynı duruma düştüğümüzde "Eyvah!" deriz. "Eyvah!" dememek için, yarın aynı duruma düşmemek için, geçmişte sizin arkadaşlarınıza yapılan hataları bugün siz tekrarlamayın.

Bakın, Merve Kavakcı'ya başörtüsünden dolayı, türbanından dolayı yemin ettirilmedi bu Mecliste. Peki, siz de sizin gibi düşünmeyen insanların bu Meclise gelmesini engelliyorsunuz. Ne fark var? Arada ne fark var? Farkınız ne? Olamaz böyle bir şey. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bizim yapmamız gereken, bizim gibi düşünmeyen insanların aslında hakkını, hukukunu, adaletini korumaktır. Demokrasi budur. Herkes aynı şeyi düşünürse zaten orada sorun var. Önemli olan, sizin gibi düşünmeyen insanların düşüncelerine saygı duymak ve onların düşüncelerini hayata geçirebilmeleri için onlara fırsat verebilmektir.

Sayın milletvekilleri, aslında içinizde, AKP'nin içinde devlet geleneğinden gelen ve gönül adamı olan insanlar da var. Geçmişte Parlamentomuzda böyle isimler çoktu. Mesela CHP'de Hikmet Çetin vardı, CHP'nin Hikmet Ağabeysiydi. DYP'de İsmet Sezgin vardı, DYP'nin İsmet Ağabeysiydi. Refah Partisinde Yasin Hatipoğlu vardı, MHP'de Murat Sökmenoğlu vardı, ANAP'ta Kamran İnan vardı. Yani bu isimler çoğaltılabilir. Bunlar siyasetin abileriydi. Eğer siyasette bir çıkmaz varsa, siyasette bir gerginlik varsa bunlar devreye girer, nezaketle, hoşgörüyle çözerlerdi.

İçinizde, şimdi, devlet geleneğinden gelen arkadaşlar da var. Ya, hiç mi akıl vermezler size! On yıl sonra sonunuzu hiç mi düşünmezsiniz? 14 Temmuzda 15 Temmuzun olacağını kim düşünürdü? Peki, yarın ne olacağını kim düşünür?

Gelin, kişiye dayalı bir güçle, kişilere dayalı bir hukuk sistemiyle ülkeyi yönetmek yerine hukuk düzenini kuralım. Yani sizin bütçenizin büyüklüğü önemli değil, sizin büyük kamu binalarında hizmet görmeniz önemli değil, ordumuzun büyüklüğü önemli değil; önemli olan yurttaşlık hakkımızın herkese eşit ve adil olmasıdır, evrensel değerler çerçevesinde herkese eşit yurttaşlık hakkının tanınmasıdır, hukukun tanınmasıdır. Basın özgürlüğü kalmamış, yurttaşlık hakkı kalmamış, insanlar korkar hâle gelmişler.

Değerli milletvekilleri, içinizdeki, devlet adamı geleneğinden gelen milletvekillerine sesleniyorum: Yöneticilerinizi, lütfen, çocuklarımızın geleceği için, ülkemizin geleceği için uyarın. Kişiye dayalı bir hukuk sistemi değil, Anayasa'ya dayalı bir hukuk sistemiyle yeniden bir yargı ve Anayasa'nın hazırlanmasıyla ilgili üzerimize düşen siyasi ve ahlaki sorumluluğu yerine getirelim.

Hepinize en içten dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erol.