GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/8/2016 tarihli ve 1119 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2/8/2017 tarihinden itibaren 31/10/2018 tarihine kadar uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1166) münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:112
Tarih:17.07.2017

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirilmesine ilişkin kararın şu anda bir yıl süreyle yeniden uzatılmasını görüşüyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman Türkiye'nin güçlü bir devlet olduğundan hareketle, çok boyutlu, sosyal ve kültürel temele dayanan bir dış politika izlediğimizden sizlere daha önce de bahsetmiştik. Bu kapsamda da sadece Afrika'da değil, diğer görevlerde de olduğu gibi, jeostratejik konumu ve Orta Doğu'dan Orta Asya'ya kadar uzanan bu coğrafyadaki birçok ülkeyle ortak tarihî değerlerimizi, kültürel değerlerimizi dikkate alarak bu gibi uluslararası görevlerde -Birleşmiş Milletler nezdinde ve NATO nezdinde yapılacak görevlerde- her zaman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin görevlendirilmesine destek olduk. Bu kapsamda da, bu çalışmanın sürdürülmesini uluslararası çok boyutlu dış politika kapsamında faydalı bulduğumuzu belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, burada tabii ki çok fazla teknik olarak ihtiyaç Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmiş ve Meclisimize sunulmuş. Kapsamı da, nitelikleri de zaten belirleniyor, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de bu çalışmayı zaten sürdürüyor. Ben, bu vesileyle, az önce arkadaşlarımın belirttiği gibi, gündemde yer alan bazı konularla ilgili kanaatlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum kısaca.

Öncelikle, geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosunun kararını hepimiz yakından izledik, burada da arkadaşlarımız açıklamalar yaptılar, devletin yetkilileri de açıklama yaptılar ama burada bir kez daha altını çizmek lazım ki bunun biraz çifte standartlı ve ikircikli bir tutum olduğunu hep birlikte gördük, geçmişten bugüne yaşanan tutumu da hep beraber görüyoruz. Bizim baştan beri söylediğimiz şey özellikle AB'yle ilişkilerle ilgili bu tavsiye kararı sürdürülen görüşmelerle ilgili... Zannediyorum yarın da Meclisimizi bir heyet ziyaret edecek, parti gruplarını da ziyaret edecek. Yine ne söyleyecekler bilemiyoruz ama bu kapsamda baştan beri söyledikleri "imtiyazlı ortaklık" dedikleri şeyin başka versiyonlarını tartışıyorlar ama siyasi tartışmalar alevlendiği zaman da buna benzer kararlar parlamentodan değişik şekillerde çıkabiliyor. Daha önce de değişik ülkelerin parlamentolarında da Türkiye aleyhine bazı kararlar çıktığını hep birlikte hatırlıyoruz. Bu, ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor. Bütün görüşmelerde, AB yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde de, yine, Meclisteki görüşmelerde de ifade ettik: Elli üç yılı geçmiş, elli dördüncü yıla giren benim hep "uzatmalı nişanlılık" diye tabir ettiğim bir ilişki var. Bunun baştan bir gözden geçirilmesi gerekiyor ve gümrük birliğini de üye olmadan uygulayan tek ülke olarak bu konuların yeniden Hükûmetçe ele alınması gerektiğini söylüyorum çok vakit almamak adına. Çünkü şu anda, bugün de gazetelerde, bazı medya kuruluşlarında yer alıyordu "Dışişleri Bakanımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yapacağı ziyarette yeni süreci değerlendirecek." diye. Herhâlde bu görüşmelerin kesilmesinden sonra nasıl bir yol izleneceğini de değerlendireceklerdir. Bu kapsamda kısaca bu konudaki görüşümüzü de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Baştan beri iki toplumlu, iki devletli çözümden yana olduğumuza az önce Sayın Bakan da sayın konuşmacılar da değindi ama gerçekten de bu süreçte her seferinde Rum tarafı biraz daha mesafe almış olarak çıkıyor. Biz hassasiyetlerimiz gereği görüşme masasında olanları söylemiyoruz ama onlar henüz görüşülmeden kamuoyuna birtakım haritalardan, birtakım tavizlerden bahsediyorlar. Doğal olarak da kamuoyunda bir tartışma başlıyor. İçeriğini de bilemediğimiz için bizler de hep soru işaretiyle karşılıyoruz. Dışişleri Komisyonunda arkadaşlarımızla, Sayın Bakanla yaptığımız toplantıda da -sürecin en yoğun dönemiydi- paylaşmıştık. Kendisi de bize bazı bilgiler verdi ama maalesef her seferinde onlar geri adım atıyor, oyunbozanlık yapıyor ama hep o kalan yerden sanki müktesep hak gibi devam ediliyor. Bu kapsamda şunu hep beraber söylememiz lazım: Bir milli dış politika olarak hiçbir şekilde garanti ve ittifak haklarından taviz verilmemesi gerektiğini, bu anlaşmalara sadık kalınması gerektiğini ve burada da zaten fiilî bir durum olduğunu görmemiz lazım.

Anlamadığımız nokta şu: Her tarafı bölüyorsunuz, Irak'ı, Suriye'yi geliyorsunuz bölüyorsunuz, Balkanları böldünüz ama buna rağmen dönüp Kıbrıs'ta ikisini birleştirmeye çalışıyorsunuz. Yani zaten orada fiilî bir devlet var, 1983 yılından beri devam ediyor. Yeni dönemde oturup Kıbrıs'la ilişkilerimizi de tanzim edip bu yapılan münhasır ekonomik bölge anlaşmalarını da diğer devletlerle yapılanları da bu hâkimiyet alanımızda yapılan sondaj çalışmalarını da çok ciddi bir şekilde değerlendirmemiz ve Türkiye'nin kararlılığını göstermemiz gerekiyor.

Öte yandan, çok daha sıcak gündem tartışılıyor, Irak'ta Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin referandum yapılacağına ilişkin açıklaması. Maalesef birçok devlet doğrudan karşı çıkmak yerine zamanlamasının çok uygun olmadığını söylüyor Amerika Birleşik Devleti dâhil olmak üzere. Yani bu zinhar yapılmasın diyen bir iki ülke, onlar da belli çekincelerle söylüyorlar. Bizim çok daha üst perdeden ve net bir şekilde bu konuda hem söylem hem de eylem olarak, gerektiğinde nasıl daha önce Sincar'da, Telafer'de yapıldığı zaman "Gerekirse gireriz." diyorsak kararlılıkla bunun üzerinde durmamız lazım ve bunun kesin bir kırmızı çizgi olduğunu hem söylememiz lazım hem de kararlılıkla göstermemiz lazım.

Daha vahim olanı, bırakınız kendilerine tanınan Irak Anayasası'ndaki şehirleri, Kerkük'ü, Telafer'i dâhil edecek şekilde, bugünün ortamında, "Efendim, biz, onları Peşmerge olarak uydurma, sanal örgüt DAEŞ'ten aldık." diyerek "Biz burada hâkimiyet kuracağız." diyorlar. Bunlar şu anda da ihtilaflı alanlar, Irak Anayasası'na göre de ihtilaflı.

Bu konuda aslında çok fazla şeye de gerek yok değerli arkadaşlar, zaman zaman Musul tartışıldığı zaman, hemen Kerkük olunca Lozan Antlaşması'na atıfta bulunuyoruz ama bizim elimizde bize çok daha güçlü imkân veren 1926 Ankara Antlaşması var. Eğer o antlaşmanın 6, 7, 8, 9, 10, 11'e doğru giden maddelerine bakarsak, Türkiye'nin burada çıkacak herhangi bir eşkıyalık, soygun yani yasa dışı bir eylem olması durumunda Irak Hükûmetiyle beraber müdahale etme hakkı vardır antlaşmadan kaynaklanan. Çok fazla şeye gerek yok; kararlılığımızı göstermek istersek uluslararası meşruiyetimiz ve hukuktan kaynaklanan haklarımız vardır.

Aynı şekilde, Suriye'de de son gelişmelerle -az önce de arkadaşlar konuşurken bir kısmına değindiler- son aşamaya doğru gelindiğini ve hızla, sanki savaşmadan IŞİD'in, DAEŞ'in -ne derseniz deyin- belli bölgelerden çekildiğini ve orada sözde bir Kürt bölgesinin oluşması için bir çalışma yapıldığını görüyoruz. Müttefiklerimiz de maalesef, "sözde müttefik" demeye başlayacağız herhâlde bu gidişle çünkü hâlen daha o silahları vermeye devam ediyorlar, bize herhâlde sadece listesini veriyorlar ama o listelerin dışında da yakalanan dökümlere bakıyoruz, güvenlik güçlerimiz getiriyor yayınlıyorlar, görüyoruz, bakıyoruz; hâlâ oradan gelen silahların bize karşı, askerimize, polisimize, sivil vatandaşlarımıza karşı kullanıldığını da görüyoruz.

Onun için, bu konularda çok daha ciddi bir şekilde durulması, söylemden ötede kararlılıkla, millî bir dış politika, Türkiye'nin millî güvenliğini, çıkarlarını pekiştirecek, koruyacak, çevremizde de yine, bu Görev Gücü'nde olduğu gibi barışı, istikrarı koruyacak çalışmalara katılmak anlamında olsun ve komşu ülkelerle karşılıklı saygıya dayalı, geçmişe dayalı ilişkilerimizi de dikkate alarak yeni ilişkiler geliştirerek ülkemizin hak ve çıkarlarının korunacağı adil, kalıcı çözümlere bölgemizde ulaşılabilecek bir dış politika uygulanmasına her zaman destek olacağımızı yeniden bildiriyoruz. Ancak bunun da kararlı bir şekilde yeri geldiğinde gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bu kapsamda, yapıcı konularda destek olacağımızı, dış politikanın millî bir konu olduğunu tekraren belirtiyorum. Görev süresinin uzatılmasına da olumlu baktığımızı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)