| Konu: | Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk'ün 2016 Yılı Ekim, Kasım ve Aralık Aylarında Beşer Birleşimi Aşan (Toplamda Genel Kurulun 47 Birleşimi) Devamsızlığı Sebebiyle Anayasa'nın 84'üncü ve İçtüzük'ün 138'inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık Divanının 24.05.2017 Tarihli ve 38 Numaralı Kararı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 118 |
| Tarih: | 25.07.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Şu anda bir milletvekili arkadaşımızın, bir milletvekilinin devamsızlık dolayısıyla milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili, komisyondan gelen bir raporu görüşüyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, önce şunu ifade etmek isterim: Eğer bir milletvekilinin devamsızlıktan dolayı, gerçekten devamsızlıktan dolayı milletvekilliğini düşürüyorsanız, o zaman, burada ciddi bir şekilde devamsızlık takibi yapılıyordur. Diğer devamsızlığı olan milletvekillerinin de durumu tespit edilip buraya aynı şekilde getirilmesi gerekiyor. Ha, "Bu, devamsızlıktan değil, başka sebeplerden dolayı biz bu milletvekilinin milletvekilliğini düşürüyoruz." diyorsanız, o zaman "Ayrımcılık yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz." diyeceğiz değerli arkadaşlara.
Bakın, ben isim vermek istemiyorum, hepiniz biliyorsunuz, değişik milletvekilleri, iktidar partisinden de böyle milletvekilleri var, Meclise hiç gelmiyorlar. "Efendim, geçmişte bakandı, Başbakandı, şöyleydi, böyleydi..." Ama netice itibarıyla bugün milletvekilidir ve Meclise gelmesi gerekiyor, onun da şu anda milletvekilliğini düşürme konusunu görüştüğümüz milletvekili gibi Meclise gelmesi gerekiyor.
Bu, bir ayrımcılık değerli arkadaşlarım, açık olmak gerekiyor. Bu milletvekilini neyle suçluyorsunuz? Nasıl suçluyorsunuz? Onu buraya getireceksiniz. Bununla ilgili eğer hukuki bir süreç varsa, o süreç işleyecek değerli arkadaşlarım.
"Bu, bizim sevmediğimiz ya da işte, tasvip etmediğimiz davranışları olan, suç teşkil eden, ağır bir şekilde bizi tahrik eden, rahatsız eden bir milletvekilidir, dolayısıyla biz bunun için böyle yapıyoruz, diğeri için de yapmıyoruz, keyfimiz bilir." Bu, "keyif" kelimesinin, "Keyfimiz bilir." cümlesinin ifade ettiği gibi, gerçekten keyfîliktir, hukuk devletiyle asla bağdaşmaz.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu milletvekilinin başka bir sebepten dolayı şu anda burada milletvekilliği düşürülüyorsa, o sebebi burada konuşmamız gerekiyor. Nasıl konuşulur o sebep? Eğer bu milletvekilinin milletvekilliği yapacak yeterliliği ortadan kalkmışsa -Anayasa'mız, yasalar bunu tespit etmiştir- bu tespit edilir, Meclisimiz de tespit eder, hukuk tespit eder, mahkemeler tespit eder, Meclisimize gelir, Meclis de bunu tespit eder; tezkeresi, raporu gelir ve bunun üzerinde konuşuruz, o şekilde davranırız.
Türkiye Büyük Millet Meclisine, Gazi Meclise -zaten gaziydi, 15 Temmuzda bir daha gazi oldu- böyle bir Meclise, 316 milletvekili bulunan, on beş seneden beri Türkiye'yi yöneten bir çoğunluk partisine, Adalet ve Kalkınma Partisine, demokrasimize yakışmaz değerli arkadaşlar. Açık açık bir şey yapacağız, yapacağımız şey de bellidir: Süreç işleyecek -biraz evvel ifade ettim- o sürecin sonunda buraya bir şey gelecek, biz de o dosyalara bakacağız, ikna olacağız ve "Bu milletvekilinin milletvekili kalma, olma yeterliliği kalmamıştır ve kaldırıyoruz." diyeceğiz değerli arkadaşlar. Bu yaptığımız doğru bir şey değil ki. Bu yaptığımız gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan bir iş midir değerli arkadaşlar?
Bakın, biz, hepimiz yıllardan beri, yeni değil yani, sizin zamanınızdan beri sürekli olarak başımızı kuma gömüyoruz, görmek istemiyoruz; görmek istemediğimizden dolayı da olayı teşhis edemiyoruz, sorunları teşhis edemiyoruz; sorunları teşhis edemediğimizden dolayı değerli arkadaşlarım, çözüm bulamıyoruz. Şu anda konuştuğumuz mesele var ya şu milletvekilinin milletvekilliğini düşürmeye çalıştığımız mesele aslında Kürt meselesi değerli arkadaşlar. Kürt meselesinde ya da -terör meselesi, bağlantılı olarak- terör meselesinde zamanında başımızı kuma gömmeseydik, gerçekten görseydik, teşhis etseydik, ne yapılması gerektiğine birlikte karar verseydik ve cesaretle bunları yapsaydık şu anda bunu yapmazdık, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisini bu duruma düşürmezdik. "Biz, bu milletvekilinin devamsızlıktan dolayı milletvekilliğini düşürüyoruz." Ayıp. Değerli arkadaşlarım, böyle değil. Türkiye Büyük Millet Meclisini, bu yüce Meclisi, bu Gazi Meclisi bu duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) Mesele Kürt meselesidir arkadaşlar. Bu "Kürt meselesi" denen meseleyi gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi ele almadı. Terörü de ele almadı değeri arkadaşlarım. 1983 müydü, 1984 müydü ilk PKK terörü başladığında Eruh'ta, o zaman gerçekten bu iş teşhis edilseydi, işte "Birkaç tane çapulcu." falan deyip geçiştirilmeseydi, bunun ne anlama geldiği, bunun sosyolojisinin ne olduğu, tarihi ne olduğu, bunun arkasında ne olduğu tespit edilse ve Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden bütün siyasi partiler bir araya gelse ve bu konunun üzerinde konuşsalar, tartışsalar, çözümler bulsalardı şimdi bu komik duruma düşmezdik değerli arkadaşlar. Bu mesele -terör meselesi ve Kürt meselesi- terör meselesi bile -terör meselesi bile diyorum, hele hele Kürt meselesi- sadece güvenlik politikalarıyla çözülecek bir mesele değil.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin PKK olayıyla ilgili uygulamadığı güvenlik politikası yoktur. 1990'larda hukukun dışına da çıkarak sert güvenlik politikaları uygulandı. Bu millet Kürt'üyle, Türk'üyle büyük bedeller ödedi, binlerce evladımızı kaybettik vatan için ama çözemedik, hâlâ kaybetmeye devam ediyoruz, hâlâ insanlarımız ölmeye devam ediyor değerli arkadaşlar. Niye biliyor musunuz? Elbette siz terör yapıyorsunuz anlamında demiyorum, şundan dolayı: Hepimiz başımızı kuma gömdük, olayı görmedik. Bu sebepten dolayı biz de sorumluyuz bu olup bitenlerden değerli arkadaşlar. Hâlâ 2017 yılında kısıtlamalarla, yeniden daraltmalarla, sizin döneminizde almış olduğunuz mesafeleri kat kat gerilere düşerek bu işin içinden çıkacağınızı düşünüyorsunuz, yanılıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Genç arkadaşlarımız var, milletvekilliğine devam edecekler. İki dönem, üç dönem sonra, eğer bu politikalarla devam ederseniz, yine biz burada bu kürsüden bunları konuşuyor olacağız ama o arada belki de -Allah korusun- yeni yeni onlarca, yüzlerce, binlerce evladımızı kaybetmiş olacağız.
Değerli arkadaşlarım, insandan daha kıymetli hiçbir şey yoktur, hiçbir şey bir tek insanın canı kadar kıymetli değildir. (CHP sıralarından alkışlar) İnsanlık da bunu gerektirir, bütün dinler de bunu gerektirir, bunu söyler. Dolayısıyla insanı öne alan, bir tek insanı yaşatmayı esas alan... Değerli arkadaşlar, siz hep bu kürsülerde, her yerde -liderleriniz hep der- demez misiniz, söylenmemiş midir size: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Siz kurumları kutsallaştırdınız arkadaşlar; siz yapıyı, sistemi, olanı, statükoyu kutsallaştırdınız. İnsanları heba ediyorsunuz. "3 insan, 5 insan, bin insan, 2 bin insan heba olsa ne olur?" diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, Allah göstermesin.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Kime diyoruz onu? Siz uyduruyorsunuz.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Allah göstermesin, değerli arkadaşlar. Eğer gerçekten -insanlarımızı feda edecek- vatanımız, milletimiz, şerefimiz, namusumuz tehdit altına girerse elbette hepimiz bu vatan için, bu millet için, din için, namus için, şeref için canımızı veririz. Allah göstermesin. Ama bu değildir önemli olan. Önemli olan, oraya getirmemek; önemli olan, insanı yaşatmak değerli arkadaşlarım.
Kürt vatandaşlar insanlar, insanlar arkadaşlar, hepsi Hazreti Âdem'den gelen insanlar. Bu insanlara ne oluyor? Bu insanlar yüz seneden beri, kırk seneden beri ne istiyor? Bu soruyu samimi bir şekilde bu kürsüden sormadan ve cesaretle cevap vermeden bu işin içinden çıkamayız. (CHP sıralarından alkışlar) Ve hepimiz ama hepimiz bu işten sorumlu oluyoruz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)