GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye'nin Millî Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye'nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olma
Yasama Yılı:2
Birleşim:121
Tarih:23.09.2017

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi için, Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2 Ekim 2014 tarihinde yüce Meclisimizce Hükûmetimize verilen iznin bir yıl süreyle yeniden uzatılması istemiyle Başbakanlığımız tarafından gönderilen tezkereye ilişkin olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün şehitlerimiz var, Allah'tan gani gani rahmet diliyorum ve aynı saldırıda gazi olan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum ve bütün şehitlerimize de, vatanı uğruna kanını dökmüş, bayrağımızı dik tutmak için canını vermiş şehitlerimize de Allah'tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü tezkeremizin konusu, hem Irak hem Suriye'de yaşanan son derece ciddi gelişmeler sonrasında ülkemizin gerektiği takdirde imkânlarını kullanabilmesi, diplomasinin bittiği yerde gerektiği takdirde askerî güçlerini devreye sokabilmesi amacıyla gündeme gelmiş bir konudur. Tabii ki, önce Irak'la başladığımız takdirde Irak'ta gerçekten kritik bir noktayız ve Irak'la bugün geldiğimiz nokta aslında bizlere üzüntü vermektedir çünkü görev yaptığım Dışişlerindeki otuz dokuz yıl ve sonradan Cumhurbaşkanlarının maiyetinde çalıştığım dönemde Irak'la ve özellikle de Irak'ın kuzeyindeki bu yönetimle gayet iyi ilişkiler içinde olmaya gayret etmiş, dost edinmeyi şiar edinmiş bir felsefe içinde de bu Irak Anayasası'nın verdiği bu imkân ve kurduğu bu düzen içerisinde meşru bir şekilde orada kurulmuş olan bu bölgeyle ilişkilerimizi sürdürmüş bulunuyoruz.

Burada gerçekten, daha önceki konuşmacı arkadaşımın bazı söylediklerini anlamakta zorluk çektim. Kendisiyle uzun yıllar Dışişleri kadrolarında mesai harcadığımız bu arkadaşımızın sanıyorum burada ifade ettiği hususları dikkatle dinlediğimizde aslında Irak'taki olayı tam olarak anlayamadığını düşünmeye başladım. Türkiye Irak'la ve Kuzey Irak'taki yönetimle iyi ilişkiler kurduğu zaman bu tamamıyla Irak Anayasası'ndan kaynaklanan meşru bir otoriteyle kurulan bir ilişkidir. Bununla yapılan ticaret de, temaslar da, yatırımcılarımızın oraya gidişi de bir kaçak operasyon değildir ve orayı zengin etmek, oraya petrol ihraç etmek, oradan petrolünü ihraç etmesine imkân sağlamak amacıyla yapılmış işlemler de değildir ama bütün bu mesnet Irak Anayasası'nın o bölgeye verdiği ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin meşru olduğu statüdeki bir ilişkiden ibarettir. Ancak ne zaman ki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bugün karşı karşıya olduğumuz tabloyu ortaya çıkaracak hamleler yapmıştır, o zaman Irak Anayasası'ndan doğan bu meşruiyet ortadan kalktığı için, bugün aynı dost ilişki içinde olduğumuz, ekonomik ilişkilerimizi sürdürdüğümüz, temaslar kurduğumuz Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'yle şimdi başka bir ilişki içine geçmeyelim diye aslında dostça ve son çabalarımız olarak bu müdahaleleri, bu ikazları yapmak amacıyla bu toplantıları yapıyoruz. Şu andaki tabloda, şayet Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bu referandumu yaparsa o zaman Irak Anayasası'na aykırı bir hareket içerisinde olmuş olacaktır ve Irak Anayasası'na aykırı hareket etmiş bir yönetimle eskiden kurduğumuz ilişkileri devam ettirmemiz söz konusu olmayacaktır. Aradaki fark bundan ibarettir ve bundan önceki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımın sanıyorum belirttiği hususlardaki düzeltme yapılması gereken nokta da budur.

Ayrıca, gerçekten kendisine yakıştıramadığım bir husus daha vardır. Yıllarca Dışişleri kadrolarında görev yapmış, bir anlamda bu Bakanlığın ekmeğini yemiş bir arkadaşımın sanki siyasetin içine gökten düşmüş gibi Dışişlerini kötülemesini, Dışişlerinin gelmiş geçmiş bütün politikalarını yanlış bulmasını ve gerçekten vefa duygusunun tamamen yok olduğu görüntüsünü verecek bir tavır içinde olmasını ben şahsen aynı sıralarda, aynı koridorlarda görev yapmış bir ağabeyi olarak son derece yadırgadım ve böyle bir şey olmamasını da temenni ve tercih ederdim.

Diğer bir husus da Türkiye'nin sadece Sünnilerle ilişki kurduğu, stratejilerini Sünnilere göre yaptığı, Şiilere göre bütün programlarını değiştirdiği yolunda bir ifadedir ki bunu da anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum çünkü Irak'taki yönetim hangi mezhepten olursa olsun Türkiye her zaman Irak'ın toprak bütünlüğüne, Irak'la dost ilişkilere, Irak kaynaklarının tüm Irak tarafından kullanılmasına özel önem vermiş bir politika izlemiştir. Sadece Şiilerle ilişki kurduğu iddialarını... O zaman, İran'la kurduğumuz ilişkiyi, dostça ilişkiyi, 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması'ndan beri değişmemiş hududumuzu izah etmek nasıl mümkün olabilecektir? Gerçekten bütün bu noktalar itibarıyla bu konuşmayı üzüntüyle dinledim ve bu şekilde bir yaklaşımın bu konuşmada yer almamasını tercih ederdim.

Şimdi, tabii, önemli bir durumla karşı karşıyayız. Maalesef, ilk önce, bir kararla Irak Bayrağı'nın yanına Kerkük'te, bütün bu bölgede Kürdistan bayrağının da asılması kararı alınmıştır. Tabii ki bu son derece yanlış olmuştur ve bunun akabinde de gerçekten, alınan ilave kararlarla iş anayasanın öngördüğü, Irak Anayasası'nın öngördüğü bölgenin de dışına taşan ve bir referandumla sonradan bu bölgenin bağımsızlığa gitmesine imkân sağlayacak bir adım ortaya çıkmıştır. Bunun tabii, kesinlikle kabul edilmesi mümkün değildir ve Irak'ta, Irak'ı oluşturan ve bütün bu bugüne kadar Irak'ın dost bir ülke olarak güneyimizde yer almasını sağlayan en güzel özellik aslında Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, Ezidilerin, Keldanilerin, Süryanilerin ve diğer toplumsal grupların oluşturduğu çoğulcu bir yapıdır ve bu çok güzel bir mozaiktir ve bu ne zaman bozulduysa Irak her zaman sıkıntı içine düşmüş ve bütün bu sıkıntı bölgeye yayılmış ve Türkiye'yi de etkiler hâle gelmiştir. Ancak tabii, bu güzel mozaik sadece ve sadece toprak bütünlüğü temelinde korunabilir ve etnik yapılanmanın olduğu bir sürecin başlaması, bu tür bir sürece girilmesi, Irak'ın etnik ve mezhepsel bir çatışma ortamına sürüklenmesi terör örgütlerinin tam olarak arzu ettiği bir ortama kavuşmaları, güç kazanmaları demektir ve bu durum binlerce cana mal olabilir ve yeni bir kitlesel göç dalgasını da kesinlikle başlatabilir.

Irak'ın üç kurucu unsurundan birisi olan ve bu ülkeyle aramızda bir dostluk köprüsü olarak addettiğimiz Türkmen kardeşlerimizin durumu da yakından takip edilmektedir ve endişeyle izlenmektedir. Irak'taki mevcut güvenlik ve siyasi, ekonomik durumdan en olumsuz etkilenen kesimlerden birisi Türkmenler olmuştur. Haziran 2014'ten bu yana 300 binden fazla Türkmen kardeşimiz ülke içinde yerlerinden edilmiştir, 100 bine yakını Türkiye'ye sığınmıştır. Türkmenlerin güvenlik ve insani ihtiyaçlarına ilişkin desteklerimiz kesintisiz sürmektedir.

Türkiye, sorunun başından itibaren yapılan açıklamalarla her aşamada tutumunu net ve ve kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Ayrıca gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerek Sayın Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız yoğun bir diplomasi trafiği sürdürerek bu girişimin olabilecek sonuçlarını ve tutumumuz hakkında kararlı mesajlar vermişlerdir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle de keza New York'ta çeşitli temaslar yapılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, ABD Başkanı Trump olsun, Fransa Cumhurbaşkanı Macron olsun, İngiltere Başbakanı May ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres'le de görüşmelerinde IKBY'nin referandum kararından vazgeçirilmesi konusunu gündemin en önemli konularından birisi olarak gündeme getirmiştir.

En önemli toplantılardan birisi de Irak, İran ve Türkiye Dışişleri Bakanlarının New York'ta yaptığı toplantıdır ve burada bu üç ülke ortak bir basın toplantısında IKBY'nin referandumu iptal etmesi gerektiğini bir kez daha duyurmuşlardır.

Türkiye, tüm iyi niyetiyle ve bugüne kadar gerek Irak gerek IKBY'yle kurduğu iyi ilişkiler çerçevesinde diyaloğu sürdürerek bölgesel yönetimin aldığı kararın yanlışlığını ve doğuracağı vahim sonuçları anlatma çabalarına devam etmişse de şimdiye kadar olumlu bir karşılık bulamamıştır. Hükûmetimizin, ilgili kurumlarımızın ve uluslararası toplumun tüm uyarılarına rağmen IKBY liderliği referandum ısrarını sürdürmektedir.

Bu durum karşısında, durumun vahametini ifade etmek amacıyla dün Millî Güvenlik Kurulu toplantısı yapılmıştır ve tarihi öne alınarak yapılmıştır ve MGK'da da IKBY'nin aldığı bu referandum kararı değerlendirilmiştir, gelişmeler tüm boyutlarıyla ele alınmıştır, her türlü tedbir masaya yatırılmıştır. Millî Güvenlik Kurulu ayrıca Bakanlar Kuruluna da çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu toplantının hemen sonrasında dün gece gerçekleştirilen Bakanlar Kurulunda da MGK'daki tavsiyeler gözetilmek suretiyle durum bütün yönleriyle ele alınmıştır. Referandumun olması hâlinde Türkiye'nin ne tür tedbirler alacağı, bu tedbirlerin ne zaman uygulamaya konulacağı bütün boyutlarıyla değerlendirilmiştir.

Bu kritik aşamada, dostumuz olarak gördüğümüz ve bugüne kadar gerçekten dost olarak iki tarafın da "kazan-kazan" felsefesi içinde bundan yararlandığı bir ortamı yaşadığımız Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne son bir kez daha çağrıda bulunmayı bir borç ve görev biliyoruz: Aklıselimle hareket ediniz. Bu referandumdan vazgeçin ve bu referandumu iptal edin. Bu, duygusallıkla götürülecek bir konu değildir, sağduyuyla karar verilmelidir. Bu referandum iptal edilirse bölgede daha büyük bir huzursuzluğa engel olunabilecektir. Henüz vakit geç değildir ve siyasetin parametreleri için de daha zaman vardır.

Türkiye, referandumun ertelenmesine de karşıdır. Zira bu, ileride bu referanduma izin verileceği anlamını taşıyacaktır. Doğru olan, referandumun tamamen iptal edilmesidir. Türkiye'nin gerek Lozan gerek Ankara Anlaşmaları gerek 1946 Türkiye-Irak Dostluk Antlaşması, 1983 Türkiye-Irak Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşmalarının koruması altında olan uluslararası hakları bu kararla zarar görecektir. Türkiye'nin buna müsaade etmesi mümkün değildir, söz konusu olmayacaktır. MGK bildirisinin sonunda da vurgulandığı çerçevede, referandumun düzenlenmesi hâlinde ülkemiz ikili anlaşmalar ve uluslararası hukukun tanıdığı haklar çerçevesinde gerekli gördüğü her türlü tedbiri alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'ye gelince: Bu ülkedeki gelişmeler, bölgesel, uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit olmayı sürdürmektedir. 7'nci yılına girmiş olan Suriye'deki ihtilafın ülkemiz bakımından açtığı riskler ve tehditler varlığını devam ettirmekte, bu risk ve tehditler karşısında ulusal güvenliğimizin korunması önem, öncelik arz etmeyi sürdürmektedir.

Suriye'deki gelişmelerin yansımalarının en fazla hissedildiği ülkelerin başında 911 kilometre uzunluğundaki kara sınırını paylaşan Türkiye olduğunu söylemek doğru olacaktır. Suriye'deki rejimin neden olduğu kaos ve otorite boşluğu ortamında melce bulan PKK/PYD-YPG ve DEAŞ gibi terör örgütleri ulusal güvenliğimizi doğrudan tehdit etmeye devam etmektedir. Geçtiğimiz dönemde sınırlarımızı, sınır boyunda görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarımızı ve bilhassa sınıra yakın bölgelerde mukim halkımızı hedef alan terör saldırıları ulusal güvenliğimize kasteden önemli bir tehdit unsuru hâline gelmiştir ve bu şekilde, Suriye rejiminin suç derecesine, insanlığa karşı suç derecesine varan saldırılarla doğrudan hedef aldığı kendi halkını terörize etmesi son yıllardaki en büyük göç hareketini de tetiklemiş ve bugün ülkemizde 3 milyon 200 bine yakın Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yaptığımız bir durum ortaya çıkmıştır.

Türkiye, Suriye konusunda, Irak'ta olduğu gibi, ülkede barış ve istikrar ortamının yeniden tesis edilmesini, Suriye'nin birlik ve toprak bütünlüğünün korunmasını ve halkın meşru taleplerini temel alacak muteber bir siyasi geçiş sürecinin yürütülmesini sağlayacak bir siyasi çözümü sürekli olarak desteklemektedir. Bu siyasi çözümün müzakere edilebileceği zemin ve koşulların hazırlanmasını teminen son bir yılda önemli çalışmalar yapılmıştır, bu hızlı ve önemli çalışmaların sonuçları da yavaş yavaş görülmeye başlanmıştır. Bunlar arasında en önemlisi, 2016 sonunda ülke çapında ilan edilmesini sağladığımız ateşkes rejimi gelmektedir. Ateşkes rejiminin ilanının getirdiği ivme, geçen ocak ayında Astana süreci olarak bilinen platformun ortaya çıkmasını sağlamıştır ve Türkiye'nin öncülük ettiği bu platform sayesinde çatışan taraflar arasında güven artırıcı önlemlerin alınması ve Rusya'yla ve İran'la birlikte çalışmalarımızın sürdürülmesi gerçekten, bu bölgelerde son derece, daha güvenli bir ortamın ortaya çıkmasının vesilesi olmuştur.

Geçen mayıs ayında Astana'da imzalanan çatışmasızlık muhtırasıyla ayrıca önemli mesafe katedilmiştir ve bu şekilde, Türkiye'yi en yakından ilgilendiren özellikle İdlib vilayeti ve civarında kurulan bölgeyi de içeren bir mutabakat gündeme gelmiştir. 14-15 Eylül 2017 tarihlerinde Astana'da düzenlenen Suriye konulu son toplantıda bu bölgenin kuruluşu Türkiye ve diğer iki garantör olan Rusya ve İran tarafından ilan edilmiştir. Bir bölümüyle sınırdaş olduğumuz bu bölgede rejim unsurları ile muhalif grupları birbirinden ayırmak ve meydana gelebilecek ateşkes ihlallerini izlemek üzere üç garantör ülkeden de gözlemciler sahada görev yapacaktır. Bu sayede Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarımız da çatışmasızlık bölgesinin sınırlarında kurulacak gözlem ve kontrol noktalarında görev yapmak üzere sahaya inebilecektir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin unsurlarının sahadaki varlığı, başta terör saldırıları ve yeni göç hareketleri olmak üzere bu bölgeden ülkemize yönelebilecek tehditlerin yerinde ve ivedilikle değerlendirilmesini ve tehditlerin zamanlıca önlem alınarak ortadan kaldırılmasını da sağlayacaktır. Çatışmasızlık bölgesi sayesinde, İdlib vilayetinde istikrarın yeniden sağlanması, hayatın tedricen normale dönmesi ve bu sayede bu bölgedeki topraklarını terk etmek zorunda kalmış Suriyeli kardeşlerimizin vatanlarına geri dönmelerinin kolaylaştırılması da hedeflenmektedir.

Öte yandan, bugün uzatılmasını görüşmekte olduğumuz tezkere sayesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarımızın başarıyla sonuçlandırdığı Fırat Kalkanı harekâtının yürütülmesi mümkün kılınmıştır. Harekât sonucunda terör örgütü DEAŞ sınırlarımızdan tamamen uzaklaştırılmıştır. Harekât sayesinde gerilemeye ve gücünü yitirmeye başlayan DEAŞ, hâlihazırda Fırat havzasının orta ve güney kesimlerinde dar bir şekilde sıkışmış vaziyettedir. Fırat Kalkanı harekât bölgesinde tesis edilen yeni asayişin idamesi, terör örgütlerinin bu bölgede yeniden melce bulmasının engellenmesi ve bu bölgeden kaçarak ülkemize sığınmış durumdaki Suriyeli kardeşlerimizin topraklarına geri dönebilmelerini sağlayacak koşulların hazırlanması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarımızın bu bölgedeki görevlerini bir müddet daha sürdürmeleri elzem görülmektedir. Ulusal güvenliğimize Suriye'den yönelebilecek bütün risk ve tehditlere karşı ülkemizin korunması için zamanlıca ve gerektiğinde mukabelede bulunulmasını sağlayacak her türlü ihtimaliyat planlamasına hazır olmamız gerekmektedir. Dolayısıyla bütün bu risk ve tehditlere karşı ülkemizin güvenliğinin sağlanması, insanlarımızın etkili bir şekilde korunması ve kollanması, bu çerçevede uygulanacak politikaların güçlü bir şekilde desteklenmesi amacıyla tezkerenin bir yıl süreyle uzatılmasında fayda mülahaza edilmektedir. Bu doğrultuda, tezkere üzerinde konuşmayı yapan AK PARTİ Grubu temsilcisi olarak bu tezkereye olumlu oy vereceğimizi ve desteklediğimizi ifade ediyorum.

Böylesine tarihî günlerde ülkemiz, milletimiz ve bayrağımızın bekası için her zaman gösterdiğimiz ulusal birlik ve dayanışmamızı bugün Gazi Meclisimizde bir kez daha ortaya koyabileceğimize inanıyorum. Bu temenniyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.