| Konu: | İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 11.10.2017 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; iş yaşamıyla ilgili geçen haftadan beri başlamış olduğumuz 491 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nı görüşüyoruz. İş yaşamındaki ihtilafları, problemleri gidermeye dönük her türlü yasa tasarılarına içtenlikle destek vermek isteriz. Ancak şimdi yargısal bir süreci ilgilendirdiği için ifade edeyim, 2013 yılında bu ülkede farklı araştırma şirketleri tarafından yapılan anketlerde yargıya güven -en güvenilen kurumlar arasında olmasa bile- yüzde 70'in altında çıkmamıştı. Yargıya güven, bu ülkede toplum içerisindeki, toplum nazarındaki güven oranı yüzde 70 üstüydü. Ancak son bir yılda 2 araştırma şirketinin yargıya güvenle ilgili yapmış olduğu kamuoyu araştırmasında birinde yüzde 32, diğerinde 29'a düşmüş olması bu ülke veya bu ülkedeki yargı kurumu adına oldukça üzüntü vericidir.
Düşünün, normalde toplumsal yaşamın hiçbir alanı siyasi iktidar tarafından siyasallaştırılmamalı ve ona dönük güven azalmamalıdır. Şimdi, eğitim siyasallaşırsa bir yere kadar tolere edilebilir; sağlık, ulaştırma, çevre, kadın politikalarının siyasallaştırılmasının bir nebze olsun -normalde hiçbirinin olmaması lazım da- tolere edilebilir bir tarafı vardır. Ancak yargının siyasallaşması, insanın kendi ülkesine, devletine olan aidiyet ve sahiplenme duygusunun, yargıya intikal eden yaşamış olduğu hukuki süreçlerle ilgili umudunun kırılması anlamına gelir. Bu yönüyle gerek 2010 Anayasa değişikliği sonrası yargının siyasallaşmasını hızlandıran süreçte siyasi iktidarın sorumluluğu vardır gerekse 15 Temmuz darbesinden sonra bu ülkede görev yapan savcı veya hâkimlerin yüzde 35'inden fazlasının görevden atılmış ve bunların önemli bir kısmının tutuklanmış olması bile başlı başına siyasi iktidarın siyaseten sorgulanmasını gerektiren bir durumdur.
Dün Sayın Bakan buradayken özellikle eş genel başkanımızın Anayasa Mahkemesinde görülen itirazıyla ilgili Bakanlıktan istenen bir görüşe verilen cevabın bizim açımızdan kabul edilemez olduğunu ifade etmiştim. Ve Bakanlık, Adalet Bakanlığı bundan üç buçuk ay önce milletvekili olmaktan kaynaklanan tüm hakların devam ettiği ve "Yasama faaliyetlerine katılımın engellenmesinde hiçbir hak kaybı yoktur." diye bir görüş bildirmiş Anayasa Mahkemesine.
Bunun üzerinde ısrarla durmamızın temel sebebi şudur: Bu Parlamentonun 10 üyesi tutukludur, bırakın bu tutuklu olan 10 üyenin yasama faaliyetlerine katılımının önünde engelin bulunmamasını, her gün her birimize; size, bize, bu Parlamentonun bütün üyelerine Parlamento gündeminin iletilmesiyle ilgili bir adım yoktur. Dün Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş Meclis Başkanlığına vermiş olduğu dilekçesinde: "Bizim yasama faaliyetlerine katılımımızın önünde eğer Adalet Bakanlığının iddia ettiği gibi bir engel yok ise gündeminden dahi haberdar olmadığımız bu yasama faaliyetleriyle, Meclis çalışmalarıyla ilgili bizi bilgilendirmeyi ve her birleşimle ilgili, her Genel Kurul çalışmasıyla ilgili bizi bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz?" Çok mütevazı bir şey ve biz, içtenlikle, Meclis Başkanlığının vereceği cevabı merakla bekliyoruz
Yine, değerli arkadaşlar, yargıya güvenin yüzde 30'ların altına düştüğü, aynı şekilde yargıya siyasallaşma illetinin bulaştığı konusunda genel bir toplumsal kanaatin oluştuğu bu süreçle alakalı olarak bir hususu sizin bilgilerinize sunmak istiyorum hazır Sayın Bakanımız buradayken.
Sayın Bakan, son on ay içerisinde tutuklu milletvekillerinin, hatta tutuksuz yargılanan milletvekillerinin dosyalarıyla ilgili olarak Bakanlığınızın Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bilgi istiyor resmî yazıyla. Onların önemli bir bölümünü beraberimde getirdim. Bunu Anayasa'nın ya da Türk Ceza Kanunu'nun ya da herhangi bir yasanın hangi maddesinden yetki alarak yapıyorsunuz? Mesela, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına "Halkların Demokratik Partisi Milletvekili Selahattin Demirtaş hakkında Bakırköy 7. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davada bugüne kadar görülen tüm duruşma tutanaklarının bir örneğinin gönderilmesi; iki, duruşmanın sonraki tarihlere bırakılması hâlinde takibi yapılarak duruşmanın görülmesi sonrasında düzenlenen tutanakların gönderilmesi; evrakın karara çıkması hâlinde gerekçeli kararın bir örneğinin bize gönderilmesi..." Hangi hakla? Hangi anayasal düzlemde, hangi yasal düzlemde? Bu bile başlı başına siyasetin yargıya müdahalesi anlamına geliyor mu, gelmiyor mu? Sadece bu mu?
Bakın, aynı şekilde Yusuf Çelik imzalı, Bakanlık adına İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazılmış Figen Yüksekdağ Şenoğlu'yla ilgili bir yazı, İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkeme Başkanlığından aynı bilgi isteniyor.
Yine, aynı şekilde, Çağlar Demirel'le ilgili, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına, bugüne kadar Mardin 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki bütün duruşma tutanaklarının gönderilmesi...
Aynı şekilde, İdris Baluken'le ilgili olarak özellikle Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu olduğu dosya...
Bir de Sayın Bakan, Ceza İşleri Genel Müdürlüğünüz hızını alamamış, Urfa'daki bütün milletvekillerinin -bakın, şu belge- Urfa'da yargılanan milletvekillerinin bütün dosyalarıyla ilgili bilgi, belge, duruşma tutanaklarını isteyen tek bir yazı yazmış; buyurun. Tek tek sıralamama gerek yok; Viranşehir, Urfa 2. Ağır Ceza, Urfa 5. Ağır Ceza, Urfa 3. Asliye, 2. Asliye, 7. Asliye... Tek tek istenmiş.
Gerçekten gerekçesini öğrenmek istiyoruz; eğer toplumda oluşan genel kanaatin, yargıya duyulan güvenin yüzde 30'ların altına düşmesi ve yargının siyasallaşmasıyla ilgili kanaatin yersiz olduğunu söylüyorsanız, Bakanlığınız tarafından, bizzat tarihleri ve belgeleri bende olan -fotokopilerini aldım- bunların yazılmasının temel sebebinin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz. Biz bir şeyi iyi biliyoruz: Eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin tamamı hakkında düzenlenen fezlekeler ve tutuklanmalarına sebep olan dosyalar, yapmış oldukları konuşmalar ve siyasetçi olmaktan kaynaklı yürütmüş oldukları siyasi etkinliklerdir. Bu konuda toplumun büyük bir kısmı da sadece konuşmalarından ve siyasi etkinliklerinden tutuklu olduklarını ve yargılandıklarını iyi biliyor. Çünkü iddianamelerin tamamında yapmış oldukları konuşmalar ve katıldıkları siyasi etkinlikler konu edilerek... Kaldı ki başta eş genel başkanlarımız olmak üzere milletvekillerimizin büyük bir çoğunluğunun dava iddianamesine konu olan konuşmalarının büyük bir çoğunluğu Mecliste de yapılmış konuşmaların tekrarı niteliğinde ve Anayasa 83/1'e göre yasama sorumsuzluğu kapsamındadır. Arkadaşlarımızın avukatları -bakın biri Muş'ta, biri Bingöl'de, biri Diyarbakır'da; örnekleri var- şunu talep ediyorlar: "Bakın, siz şu konuşmayı davaya konu etmişsiniz ama ondan önce bu konuşmayı Mecliste yapmış; bu, yasama sorumsuzluğu kapsamındadır ve Anayasa 83/1'e göre sizin bu davayı düşürmeniz lazım."
Sayın Bakan, mahkeme ara kararında evlere şenlik bir karara imza atıyor: "Yasama sorumsuzluğu kaldırılmıştır." Güler misiniz, ağlar mısınız? Anayasa 83'e göre tanınmış olan yasama sorumsuzluğu öyle kaldırılıp indirilebilen bir şey midir? Yasama sorumsuzluğu nasıl kaldırılır? Bu bir mahkemenin ara kararına yansıyor.
Aynı şekilde, bakın, İdris Baluken'le ilgili, birçok arkadaşımızın duruşmalarıyla ilgili garabet noktalar var. İdris Baluken arkadaşımız, grup başkan vekilimiz Diyarbakır'da tutuklu olduğu dosyadan iki iddiayla yargılanıyor. Bir: Korucuları ölümle tehdit ettiği konusunda atmış olduğu "fake" bir hesaptan "tweet" dosyaya konuyor, avukatlar ve İdris başkan itiraz edince Bingöl Emniyet Müdürlüğünden bilgi isteniyor ve "Elimizde böyle bir delil yok." yazısı geliyor.
İkincisi ise: İdris Bey'in bir cenaze törenine katılması suça konu ediliyor. Aynı gün o saatlerde, mahkeme tutanağında, 2011 yılında burada İdris Naim Şahin hakkında gensoru verilmiş ve İdris Bey konuşma yapıyor. Bunlar çürütülmüş olmasına rağmen hâlâ mahkeme mütalaa veriyor ve İdris Baluken'e kırk yedi yıl hapis istiyor.
Evlere şenlik bu yargının ne bu ülkeye ne siyasi iktidara ne millete hiçbir faydasının olmadığını söylüyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)