| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İspanya Krallığı Arasında Savunma Sanayi Konusunda Gizlilik Dereceli Bilginin Korunması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 12.10.2017 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir uluslararası sözleşme. Uluslararası sözleşmenin Türkiye açısından muhatabı İspanya. İspanya'yla bir askerî çerçevesi olan sözleşme imzalanacak ama İspanya bir NATO ülkesi. Türkiye, askerî, ekonomik ve siyasi olarak uluslararası ilişkilerdeki yörüngesini kaybetmiş ve giderek savruk bir dış politika içerisinde debelenmeye çalışan bir hatta doğru savrulmuştur.
Şimdi, özellikle dış politika, günübirlik gelişmeler temelinde şekil almakta ve içteki, iç siyasetteki siyasi iktidarın yanlış ve çarpıklıklarının üstünü örtme aracı olarak kullanılmaktadır. Her gün yeni bir dış politika hattıyla ve sansasyonel bir gelişmeyle içteki sıkışmışlık ve bu sıkışmışlığın toplum nezdindeki teşhir edilmiş olma hâli dış politika tarafından gölgelenmektedir. Sözüm ona, milliyetçi ve militarist bir dış politika ile içteki sıkışmışlığı açmak çabaları üzerine kurulu olan bu dış politika artık iflas etmiştir. Şimdi, özellikle günübirlik bir dış politika söylemimin sebebi şu: Yıllık değil, aylık değil, neredeyse haftalık olarak değişkenlik gösteren Türkiye'nin dış politikasında mızrak çuvala sığmamaktadır. Yapılan yanlışlar özellikle ekonomik olarak ülkeye yeni döviz yükleri bindirmekte ve bunun faturası da halka çıkarılmaya çalışılmaktadır. Basit bir örnek verilecek olursa beş gün önce Amerika Birleşik Devletleri'yle yaşanan vize krizinde bir gecelik bu ülkenin kaybı 63 milyar TL'dir. Bir gecede suni gerekçelerle oluşturulmuş ve siyasi iktidarın yapmış olduğu yanlışlar üzerinden gelişen ABD'yle olan vize krizinin eski parayla 63 katrilyon bu ülkeye yükü olmuştur. İki haftadan beri özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen torba yasadaki maddelerden birinde 37 milyarlık ek borçlanma için siyasi iktidar, Hükûmet yetki istemektedir. Şimdi, 37 milyar lira ek borçlanma için yasal yetki isteyen ve bunun faturasını yeni vergi yükleriyle yoksullara ve emekçilere bindirmek isteyen siyasi iktidar oysa, yanlış, çarpık temeller üzerine kurulu olan dış politikasıyla sadece ve sadece 63 milyar kaybetmiştir. Oysa, emekçiye bu kadar yük bindirecek ve savunma sanayisine de yeni bütçe yaratmak üzerine kurulu olan bu aşırı güvenlikçi, çatışmacı ve savaşçı dış politikanın açığa çıkarmış olduğu bu yükün yani 37 milyarlık ek borçlanma yetkisinin 2 katını bir gecede kaybedecek kadar yörüngesini kaybetmiş bir dış politikaya sahip iktidar gerçekliğiyle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim. Oysa, Plan ve Bütçe Komisyonunda şu anda Komisyon görüşmeleri devam eden ve ek borçlanma için yasal yetki isteyen bu maddenin derhâl geri çekilmesi Anayasa 161'e göre aykırılıktan da olsa gerçekleşmelidir. Anayasa 161, bir ülkedeki gelir gider dengesini, harcama veya borçlanma yetkilerini yıllık bütçeyle belirlenebileceğini amir hüküm olarak önümüze koymaktadır. Anayasa 161'e göre ek bütçelerle ancak yeni borçlanmalar yapılabilecekken burada yeni yasal yetki istemek Anayasa'nın 161'inci maddesine açıkça aykırıdır. Bütün bunların sebebi, hiçbir bütçe tahmininin tutmayışı, döviz tahminlerinin tutmayışı, işsizlik tahminlerinin tutmayışı veya enflasyon tahminlerinin tutmayışının temel sebebi ülkenin iki buçuk yıldır içerisine girmiş olduğu çatışmacı politikalar girdabıyla ve bunun içerisinde debelenme hâlidir.
Çevresinde dost olarak addedebileceği hiçbir ülkenin kalmadığı, bir yıl önce karşılarında celallenilen ve posta konulan bütün ülkelerle bugün kol kola girilme... Peki, bu dış politikaların bu kadar yanlışları neyle giderilmeye çalışılıyor? Arka kapı diplomasisiyle giderilmeye çalışılıyor, yeni tavizler veriliyor. Bir yandan iç politikada kaybedilen desteğin yeniden toparlanması için bu dış politik hattaki gerginlik izlenirken diğer taraftan son iki yılda Rusya'ya, Irak'a, İran'a olduğu, Hollanda'da, Almanya'da olduğu üzere yeni tavizler veriliyor ve bu tavizlerin faturası da maalesef ama maalesef yoksul ve emekçi halkımıza fatura edilmeye çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün, şu Genel Kurulda sıklıkla özellikle siyasallaşmış yargı üzerine beylik laflar edildi. Biz açık bir şekilde ifade ediyoruz ki toplumun yargıya olan inancı azalmış ve yargıya olan güvenin yüzde 30'ların altına düştüğü bir ülke gerçekliğinde, yargının bu kadar siyasallaşma ve ona olan güvenin azalmış olması, deyim yerindeyse, tuzun kokması anlamına gelmektedir.
Bir defa, milletvekillerimize ve eş başkanlarımıza dönük bütün fezlekelerdeki dosyaların savcı ve hâkimlerinin yüzde 29'unun ihraç edildiğini ve siyasi iktidar tarafından terörist ilan edilen bir yapının mensubu olması hasebiyle ihraçlar ve tutuklanmalarla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim.
Bir diğeri, bugün bir hatibin burada söylediği üzere, Anayasa Komisyonuna bu fezlekelerin hepsinin geldiği, bu fezlekelerin tek tek okunduğu cümlesi de doğru değildir. Bir defa, dokunulmazlıklar Anayasa'ya aykırı bir şekilde kaldırılmış ve tek tek milletvekili dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin şu kürsüden savunma hakkı çiğnenerek ve Anayasa'ya aykırı hareket edilerek dokunulmazlıklar kaldırılmıştır. Örneğin Muş Milletvekilimiz Sayın Burcu Çelik'in -veciz bir örnek olduğu için- durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burcu Çelik için düzenlenmiş ve geçen hafta altı yıl ceza almasına sebep olan fezlekede örgüt üyeliği ve propagandadan kaynaklı açılmış bir dava var iken örgüt üyeliğinden beraat eden, propaganda suçundan beraat eden ve fezlekede olmayan bir suç mahkeme tarafından ihdas edilerek yardım, yataklık suçundan altı yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Yani şu Meclisin dokunulmazlığın kaldırılması sürecinde önüne gelen fezlekelerden biri olmayan bir isnattan, bir suçtan ötürü kendisi ceza almıştır. Şimdi bunun örneklerini çoğaltabiliriz. Mesela, bugün Eş Genel Başkanımızla ilgili, Sayın Selahattin Demirtaş'la ilgili çok tartışma konusu yapıldığı için bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Selahattin Demirtaş'ın çok büyütülerek, köpürtülerek sayılan ve ona atfedilen suçlardan birinin ne olduğunu çok çarpıcı olduğu için sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zamanında, ki zamanında dediğim bundan iki yıl önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanına "hırsız" demişti ve bundan kısa bir süre sonra da Eş Genel Başkanımız aynen şu cümleyi kullanıyor Sayın Bahçeli'ye dönük: "'Hırsız' dediğiniz kişinin sarayına gitmenizin sebebi nedir?" Sadece bu kadar. Sayın Bahçeli Cumhurbaşkanına "hırsız" diyor ve Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş ise "'Hırsız' dediğiniz kişinin sarayına o zaman niye gidiyorsunuz?" diye sorduğu için bir fezleke düzenleniyor ve Cumhurbaşkanına hakaretten dava açılıyor. Bunun gibi onlarca örnek verebiliriz.
Yine, Kayseri'de bizim seçim büromuza 7 Hazirandan önce bir saldırı oluyor. Seçim büromuza saldırı olduğu için ve valiyle emniyet müdürü görevini yerine getirmediği için vali ve emniyet müdürü hakkında Eş Genel Başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş suç duyurusunda bulunuyor, görevlerini yapmadıkları için. Bunun üzerine zaten vali ve emniyet müdürü hakkında hiçbir işlem yapılmadığı gibi 2 Eş Genel Başkanımız hakkında fezleke düzenleniyor ve bugün hiçbir zaman uğramadıkları Kayseri'de kendi haklarında yürüyegiden bir dava söz konusudur.
Neresinden tutarsak tutalım, dün ifade ettim, bugün tekrar ifade ediyorum. Grup Başkan Vekilimiz Sayın İdris Baluken Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanırken isnat edilen iki suç vardır. Birincisi, kendisine ait olmayan bir Twitter hesabından korucuların tehdit edilmesi suçudur. Bu Twitter adresinin kendisine ait olmadığını mahkemede beyan edince, mahkeme, tehdidin olduğu Bingöl Emniyet Müdürlüğünden bu konunun gerçek olup olmadığı konusunda bilgi istiyor, Emniyet Müdürlüğü kendi ellerinde somut bir delilin olmadığı cevabını yazıyor.
Sayın Baluken'e dönük ikinci suçlama ise bir cenaze törenine katılması üzerinden düzenlenmiş bir fezlekedir, tutuklu olduğu dosya. Ve o gün ispat ediliyor ki söz konusu cenaze gününde ve saatinde İdris Baluken burada ve İdris Naim Şahin hakkında verilmiş olan bir gensoruda konuşma yapıyor. Bunun mahkeme aracılığıyla tutanaklarının Meclis Başkanlığından istenmesine ve o gün burada olduğu ispatlanmasına rağmen savcı iddiasını sürdürmeye devam ediyor ve İdris Baluken için bir cenaze törenine katılmak -olmayan bir cenaze töreni- ve bir olmayan Twitter adresi üzerinden tehdit etmek üzerinden kırk yedi yıl hapis cezası diye mütalaa veriyor.
İşte siyasal yargının ne kadar iktidar güdümünde yürüdüğünü ve bu dosyaların ne kadar üfürük olduğunu ve ne kadar siyasal iktidar talimatıyla yürüdüğünü, bir de hakkımızdaki fezlekeleri düzenleyen savcı ve hâkimlerin yüzde 30'unun bugün ihraç edilmiş ve tutuklanmış olduğunu, siyasi iktidarın da kendisi tarafından terörist ilan edilen savcı ve hâkimlerin iddianamelerinin ve dava dosyalarının arkasına sığınarak bu süreci yürütmeye çalıştığını artık bütün ülke ve uluslararası toplum biliyor ve bu siyasi iktidarın siyasallaştırdığı yargı üzerinden yürüttüğü bu garabetin mızrağı çuvala sığmıyor. Bu anlamda, bunun sonunun olmadığını, er geç bu ülkenin düzlüğe çıkacağını ve bugünlerin hesabı sorulduğunda bunların yerine ikame edilecek yargının da rövanşist duygularla bugünkü iktidara okunun yönelmemesi için tez elden tarafsız ve bağımsız bir yargı için düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.