GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Cezai Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:12
Tarih:24.10.2017

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış politikada uzunca bir süredir yanlış bir yola girmiş olan Hükûmetin faturasını bütün halkımıza ödeteceği ve olumsuz sonuçlarının şimdiden ekonomik ve siyasi olarak görülmeye başlandığı bu politikalarını uzunca bir süreden beri eleştiri konusu yaptık. Özellikle, Suriye ve Irak politikaları bağlamında BOP'un eş başkanlığından, Orta Doğu'da yeniden dizaynın oyun kuruculuğundan değersiz bir yalnızlığa ve açık söylemek gerekirse bunun yanı sıra özellikle Kürt karşıtlığının son beş altı ayda Kürt düşmanlığına dönüştüğü bir hata evrilmiş durumdadır.

İlk iliği Kobani'de yanlış ilikleyen Hükûmet, giderek Orta Doğu'daki etki gücünü kaybetmiş, bir oyun kurucu olmak bir yana sadece İran'ın, Rusya'nın ve belli ülkelerin kara gücü olarak kendi askerlerini kullandırtan bir noktaya varmıştır. Bugün Orta Doğu'da; gerek Bab'da gerek Cerablus'ta gerekse en son İdlib'de sonucun ne olacağı belli olmayan, İran'ın ve Rusya'nın politikaları istikametinde kendi kara gücünü kullandırtma ve bunun karşılığında da hiçbir şey alamama bir yana elindekini bile kaybeden noktaya varmıştır çünkü Kürt meselesi üzerinden kurgulamış olduğu ilişkiyi "kaybet-kaybet" denklemi üzerine kurgulayan Hükûmet, bizi -açık söylemek gerekirse- Kürt düşmanlığı konusundaki ispat sürecinden de kurtarmıştır. Şimdiye kadar sözüm ona PKK karşıtlığı, şiddet karşıtlığı, kamu güvenliği üzerinden bir hat izlediğini söyleyen siyasi iktidar, gelinen nokta itibarıyla Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ndeki gelişmeler neticesinde "vana kapatmak" "açlıkla terbiye etmek" gibi söylemlerle meselenin PKK karşıtlığı veya şiddet süreçleriyle ilgili olarak kamu güvenliği almak olmadığını, meselenin Hükûmetin Kürt düşmanlığı ve bu konudaki bir düşünce virüsü taşıdığı gerçekliğini ayan beyan ortaya çıkarmıştır çünkü bundan üç dört ay önceye kadar özellikle Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde var olan ekonomik gücünü, diplomatik gücünü, siyasi gücünü son referandum sonrası takındığı tavırla İran'a kaptırmıştır. Kerkük işgaliyle birlikte gelişen ve İran'ın yayılmacı politikalarına verdiği ve ne kadar bilinçli olduğunu bilmediğimiz destekle şu anda ticaret hacmini tümüyle Bağdat ve Tahran'a kaptırmış durumdadır. En fazla ihracat hacmine sahip olduğu Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle olan ticari ilişkisini de kaybetmekle yüz yüze gelmiştir. Vana kapatmaktan söz edenler bu ülkenin enerji kaynaklarını, döviz girdisini ciddi anlamda kaybetmiştir.

Ve şunu rahatlıkla ifade etmek isterim ki gerek Suriye'de Rojava politikaları gerekse Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi politikaları bu ülkeye sadece siyasi itibar, siyasi imaj kaybettirmemiştir; ekonomik olarak kaybettirmiştir, diplomatik olarak kaybettirmiştir ve siyasi olarak kaybettirmiştir.

Bir bilen varsa çıksın gelsin, burada Suriye ve Irak'ın çarpık politikalarından sonra Türkiye'nin ekonomik olarak, siyasi olarak, diplomatik olarak neyi kazandığını ifade etsin. Kazandığı bir şey var; izlemiş olduğu Kürt düşmanlığı politikası üzerinden sadece bu ülkede yaşayan Kürt vatandaşlarımızın devlete ait olan aidiyet ve sahiplenme duygusunu sağlamış ve bunu kazanabilmiştir. Çünkü kendi sosyolojisinden ve demografisinden uzak ve bihaber, milliyetçilik ötesinde alabildiğine ırkçılığa tekabül eden ve toplumu zehirleyen söylemlerle izlemiş olduğu politikayla giderek uluslararası toplum nezdinde faturasını 80 milyon insanın ödeyeceği bir yalnızlık noktasına gelmiştir.

Burada şunu ifade edelim: 2017 ve 2018 arasındaki sadece bir ekonomik gösterge, bu ülkenin insanlarının yoksullaştırılmasına nasıl hizmet ettiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. 2018 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı bugün Maliye Bakanı tarafından Komisyona sunuldu. 2017'de bu ülkenin toplam bütçesi 645 milyar lira idi, 2018'de öngörülen bütçe 762 milyar liradır; 2018'de bir önceki yıla göre bütçe artışı yüzde 16. Peki, bizim adına "savaş ekonomisi" dediğimiz savunma harcamalarına ayrılan pay ise 64 milyardan 92 milyara çıkmış, bu artış yani savaş ekonomisindeki artış ise yüzde 45'e tekabül ediyor. Ekonominiz ve bütçeniz sadece yüzde 16 artarken siz yüzde 45'lik bir savaş payı artışını bu ülkenin önüne koyduğunuz andan itibaren bu, daha fazla işsizlik, daha yüksek enflasyon, öngörülemez döviz hedefleri ve daha fazla bütçe açığına hizmet etmekten başka bu ülkeye hiçbir şey sağlayamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus ise bu ülkede yoksulluğun dış politikada izlenen yanlışlıklar neticesinde öyle bir noktaya geldiği orta yerde duruyor ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının verilerine göre bu ülkede 10 milyon 610 bin yurttaşımız sosyal yardım alıyor yani bu ülkede her 8 yurttaşımızdan 1'i sosyal yardım alıyor. AKP övünebilecekse bu ülkede neredeyse her 8 kişiden 1'ini sadaka kültürüne mahkûm ettiğiyle övünebilir. Bu ülkeyi yoksul ve yurttaşlarını ise neredeyse dilenci gibi görüp siyasi iktidara embesil gibi bağlı hâle getiren bu anlayışla övünebiliyorsa bu siyasi iktidar varsın buyursun, övünsün.

Düşünün, Bakanlık verisidir, 10 milyon 610 bin yurttaşımızın sosyal yardım aldığı bu ülkenin bu ekonomik tablosu, ülkenin son iki buçuk yıl içerisinde girmiş olduğu içte ve dışta Kürt karşıtlığı üzerine kurulmuş olan iç ve dış politikadan bağımsız ele alınamaz. Öyle ki bu kirli savaşa karar vermiş olan iktidar aklı, her şeyi aşırı güvenlikçi politika temelinde ön plana çıkararak yüz yıllık toplumsal meselenin çözümünü siyasi iktidarı etkisizleştiren, sivil siyaseti yok sayan ve güvenlikçi politikalara havale eden bir noktaya varmıştır. İki buçuk yıl önce bu savaşın özellikle kendi yurttaşlarımız arasında toplumsal kamplaşmaya hizmet edeceğini bile bile ülkenin doğusu ile batısı, Kürt'ü ile Türk'ü, Alevi'si ile Sünni'si arasındaki kardeşlik köprüleri iki-iki buçuk yıl önceye göre alabildiğine zayıflamıştır. Burada savaşların birer kara delik olduğunu, çatışmacı politikaların kara delik olduğunu, en fazla değeri olan canı aldığını, malı aldığını, ahlakı, vicdanı, her şeyi alıp silip süpürdüğünü ısrarla dile getirmemize rağmen, ülke 80 milyon insanıyla alabildiğine mutsuz olmuş bir ülkeye evrilmiş durumdadır. Gerilimci politikayı, dışta Kürtlere dönük izlemiş olduğu düşmanlık politikasını sadece içte iktidarını haksızca ayakta tutmak üzerine kurgulamış olan bu siyasi iktidar, bu savaş politikalarına karşı, onu durdurabilecek olan ve iki buçuk yıl boyunca bu ülkede hiçbir gencin ölmemesini sağlayan Sayın Öcalan üzerinde de tecridi artırarak ve onun dış dünyayla bağlantısını kopararak, onun verebileceği mesajlarla toplumsal tansiyonu düşürebileceğini bildiği hâlde, o savaş politikalarıyla eş zamanlı olarak onun üzerindeki katı tecrit politikasını artırmış ve dış dünyayla bağlantısını kesmiştir.

Bu yolun bu ülkede hiç kimseye kazandırmayacak bir yol olduğunu ve bu çarpık dış politikanın artık her açıdan bu ülkeye zarar veren bir noktaya dönüştüğünü ifade ederek bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)