GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:16
Tarih:06.11.2012

SIRRI SAKIK (Muş) - Değerli arkadaşlar, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üç saattir burada tartışmalar yapılıyor ama ülkemizin temel sorunlarıyla ilgili bir tek söz bile sarf edilmiyor.

Şimdi, bizim amacımız bu Meclis araştırma önergelerini Genel Kurula indirirken, Genel Kuruldaki çalışmaları engellemek değil. Bir sorun yaşanıyor ve elli altı gündür bu insanlar cezaevlerinde açlık grevindedirler ve her saat, her dakika ölüme yaklaşan bir süreci birlikte yaşıyoruz ama ne hikmetse bu konuda dün, Hükûmetin, yani sözcüsünün açıklamalarından sonra Parlamentoda çok fazla bir sese tanıklık etmedik.

Evet, olumlu sesleri olumlu buluyoruz. Yani dün Bülent Arınç'ın Bakanlar Kurulu sonrası yaptığı açıklamayı olumlu buluyoruz. Adalet Bakanının Sincan'daki görüşmelerini olumlu buluyoruz. Bugün, yine Sayın Adalet Bakanının, Sayın Cumhurbaşkanıyla şu an görüşmelerini olumlu buluyoruz ama salt görüşmeler temelinde kalmamalıdır. Yani bu insanların talebine hepimizin kulak vermesi gerekir. Bu insanlar elli altı gündür neden açlık grevindedirler? Üç talepleri var ve bu taleplerin ahlaki, insani, vicdani olduğunu da hepimiz söylüyoruz. Ana dilde eğitim talebi vardır, ana dilde savunma talebi vardır. Ve uzun süredir İmralı'da bir tecrit politikası uygulanıyor, bu tecrit politikasını derhâl bitirin, çünkü yasanıza, Anayasa'nıza karşı suç işliyorsunuz.

Bu tutsaklar da dönüp diyor ki: "Bakın, bir yılı aşkın bir süredir tecrit politikası uyguluyorsunuz ama bu tecrit politikaları ölümleri durdurmadı. Bu tecrit politikalarından bugüne kadar 1.037 tane genç insanımız, çocuk, asker, gerilla, polis, sivil yaşamını yitirdi. Demek ki sizin tecrit politikalarınız sonuç vermiyor. Onun için müzakereler ve diyalogların önünü açın." diyorlar. Bunu yaptıklarında, Hükûmet çıkıp açıkça? Başbakanın açıklamaları: "Açlık grevinde kimse yok, ölüm orucunda kimse yok." diyor. Adalet Bakanının açıklaması: "668 kişi" diyor. Bugün 707 kişi bizim verilerimize göre açlık grevindedirler ve elli altıncı gününü yaşıyorlar. Bu sorunu çözmek yerine gündemi farklı alanlara taşımak adına Sayın Başbakandan zaman zaman duyduğumuz açıklamaları Kızılcahamam'daki kampta yeniden gördük. Bu sorunu çözmek, diyalog aramak, müzakere aramak yerine yine seçim meydanlarına -daha önce yaptığı gibi, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da dediği gibi- elinde bir iple, bu sefer "İdam!" diye bir süreci başlattılar.

Sevgili arkadaşlar, bakın, bu "idam" sözcüğünü, eğer siz Öcalan'ı idam etmek üzere bunu gündemleştiriyorsanız hukuken de doğru değil, siyaseten de doğru değil ve kardeşlik projesi adına da doğru değil. Geçmişte devrimciler yargılanırken, DİSK genel başkanı da sıkıyönetimlerde yargılanırken, savcı onun için de "idam" diyor. Rahmetli Baştürk dönüp diyor ki: "Sayın savcı, siz beni asamazsınız, ancak ceketimi asabilirsiniz."

 Şimdi, Türkiye'nin geldiği bu noktada, hâlâ Kürtleri idamla terbiye etmek, bu, demokratik çözümü hayata geçirmek gerekirken idam etmek yani yeniden bizim toplumsal dokularımızı bir seçime heba etmek, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi için yani milliyetçi dalgalara yeniden oynamak -gerçekten hep de söylediğimiz gibi- aramızdaki köprüleri yıkar, bizim kardeşlik hukukumuzu zedeler. Bu çözüm, doğru bir çözüm değildir.

 Bakın, bu açlık greviyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin cezaevine giden komisyonunun açıklaması şu: "Bir adım ötesi ölümdür." diyor ama ne hikmetse bu konuda sizin bir türlü duyarlılığınızı göremiyoruz. Özellikle ben, bölgedeki Kürt kardeşlerime, Kürt milletvekili kardeşlerime, AKP'deki Kürt milletvekili kardeşlerime sesleniyorum; AKP içerisindeki vicdanlı insanlara sesleniyorum: Bu sorun, sadece bizim sorunumuz değil yani insanlık adına, ölümleri durdurmak adına sizi göreve davet ediyoruz. Biz, BDP olarak bir tek insanın burnunun kanamasını istemiyoruz. Bu süreci başlatan da biz değiliz, ama biz, bütün çağrılarımızla bu süreçte ölümün olmaması gerektiğini söylüyoruz, ama bizim çağrılarımız salt yetmiyor, sizin de bu konuda çıkıp, Hükûmete "Ne yapmak istiyorsunuz kardeşlerim yani, bir ölüm olursa hiç kimse bunun altından çıkamaz..."

Bakın, Yaşar Kemal diyor ki: "Açlık grevi tutanların oğulları, babaları bu mücadelede taraf olacak, böylelikle bir nesil yok olacak, ya ölecek ya sakat kalacak." Bir tehlikeye işaret ediyor.

Zülfü Livaneli ne diyor? "İnsanların onurlarına, haysiyetlerine, şereflerine seslenmek ayrı, ama bu kavramlarla oynamak ayrıdır." diyor. İktidara bu çağrıda bulunuyor.

Sanatçılar ne diyor? "İktidarın geçici yürütücü güçleri, lütfen insan olun, tutsaklara kulak verin, kibrinizin tutsağı olmayınız."

Aynı şeyi biz de söylüyoruz, mazlumun ahını almayın. Alanların ortak bir yönü vardır, er geç kaybederler ve halka hesap verirler. Şimdi, bu kadar bir vahim süreci birlikte yaşıyoruz.

Daha önce burada Bursa'daki olayları da gündeme getirmiştik. Bursa'da açlık grevleriyle ilgili, oradaki ailelerin hassasiyetleri ve aileler "Çocuklarımız ölmesin." diye kamuoyu oluşturmak adına sokağa çıktıklarında belli grupların saldırısına uğramıştı. Bu saldırı gerçekleşirken Bursa Valisi aynen şöyle diyordu: "Suçlu kim olursa olsun, benim evladım bile olsa eline kelepçeyi ben vururum, polise veririm; bunu herkes böyle bilsin."

Şimdi, ben size sesleniyorum. Bakın, Bursa'da Bursa milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisinden, AKP'den milletvekili arkadaşlarımız var. Bursa'da olup bitenleri bir bütün olarak gördüler. Bursa'da kimin kime karşı saldırı düzenlediğini de hepimiz biliyoruz, medyadan da gördük.

Şimdi, bu grubun malum işaretlerine bakın, ellerindeki sopalarla nereye saldırı düzenlediklerini hep birlikte görüyoruz. Bakın, nereden saldırının geldiğini görüyoruz. Şurada yine aynı malum işaretler ve tekbir sesleriyle Kürt evlerine saldırı gerçekleşiyor. Şimdi, burada, ellerinde sallamalar, döner bıçakları? Kimden saldırının geldiği ortada. Şimdi burada, ellerinde baltalar? Ve bunların hiçbiri gözaltına da alınmıyor, saldırıya maruz kalan ve yaralanan insanlar gözaltına alınıyor ve mağdur olan insanlardan 5'i de tutuklanıyor.

Şimdi, işte Bay Vali, Bursa Valisi bu. Bu saldırıların mimarı siz ve sizin denetiminizde olan polislerdir. Eğer adaletten? Hani "Benim çocuğum da olsa eline kelepçeyi vuracağım." diyorsun. İşte suçüstü yakalanmışsınız. Malum kişiler sizin denetiminizde Kürtlerin evlerine saldırı düzenlemiş. Ve milletvekili arkadaşlarımız gidip gördüler orada. Oradaki işyerlerinin yerle bir edildiğini, evlerinin talan edildiğini görüyorlar ve orada bu saldırıyı gerçekleştirenlerle ilgili bir tek kişi gözaltına alınmıyor. Ve biz de zaman zaman, evet, bam telimize basarsanız biz de çıkıp söyleriz. "Efendim, tehdit ettiler." Biz kimseyi tehdit etmiyoruz, diyoruz ki: Ey devlet, ey Vali, ey İçişleri Bakanı, ey polis, cinayeti işleten ve soruşturan sizseniz failler bulunmuyorsa, mağdurları içeri tıkıyorsanız bir tek şeyimiz kalmıştır: Size karşı direnmek, zulme karşı direnmektir. Bizim şu an yaptığımız budur. Biz bunları söylerken "Devleti tehdit ediyorlar." diyorlar. Eğer devlet benim hukukumu korumuyorsa, devlet benim oradaki vatandaşımın can, mal güvenliğini korumuyorsa, evet, azdan az gider, çoktan çok gider. Devlet de aklını başına toplamalıdır. Böyle bir şey?

İHSAN ŞENER (Ordu) - Şemdinli'de on bir yaşındaki ölen çocuğun hayatı hayat değil mi?

SIRRI SAKIK (Devamla) - Biz, bunu da tasvip etmiyoruz, asla tasvip etmiyoruz.

İHSAN ŞENER (Ordu) - Sen "Açlık grevini bitirin." demiyorsun! Çağrı yapsana burada.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, asla tasvip etmiyoruz.

İHSAN ŞENER (Ordu) - Ölmesin insanlar. Yapmayın!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, bakın, bunun arkasına sığınmayın. Bunu da tasvip etmiyoruz. İnsan hayatına yönelik her türlü şiddetin karşısında olduğumuzu yüzlerce kez söylüyoruz. Şemdinli'de?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İHSAN ŞENER (Ordu) - "Açlık grevlerini bitirin." diye çağrı yapsana, niye çağrı yapmıyorsun?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Ne yapacak ya!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, burada günlerdir biz çağrı yapıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

İHSAN ŞENER (Ordu) - Niye "Açlık grevini bitirin." diye çağrı yapmıyorsun?

SIRRI SAKIK (Devamla) - Şemdinli'deki olayın arkasına sığınmayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz Roboski'deki komisyonun Başkanıydınız, Roboski'de ne oldu söyler misiniz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen?

Sayın Sakık, teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sayın Başkan, iki dakika daha?

BAŞKAN - Vermiyorum; hayır, öyle usul yok.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sayın Başkan?

BAŞKAN - Hayır, yok; öyle bir usul yok Sayın Sakık, biliyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Peki, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Siz konuşuyorsunuz, onlar da konuşuyorlar karşılıklı. Her zaman oluyor yani.

Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sizde adalet yok!

BAŞKAN - Bu da adaletsizlik değil mi hemen?

SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz Komisyon Başkanıydınız. Roboski de bir insanlık suçudur, Şemdinli de. Aynı şeyi söylüyoruz ama siz?

BAŞKAN - Sayın Sakık, lütfen ama ya!

İHSAN ŞENER (Ordu) - "Çağrı yap." diyorum, yapmıyorsun!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Ya niye yapacak çağrıyı sen dedin diye? Sen Hükûmete çağrı yap!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Peki, Şemdinli'nin?

BAŞKAN - Sayın Sakık, yerinize oturunuz, oradan konuşunuz lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben size belgelerle konuşuyorum. Yani orada bir bomba patlıyorsa, o bomba patlıyorsa Bursa'daki can değil mi? El vicdan ya! (BDP sıralarından alkışlar)