GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:17
Tarih:07.11.2012

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ana  dilde savunma hakkından mahrum bırakılan vatandaşların uğradıkları hak kaybı ve yaşadıkları mağduriyetin giderilmesi ve hâlihazırda açlık grevlerinin elli yedinci gününde bulunan tutsakların talepleri arasında olan bu hususun çözümüne ilişkin araştırma yapmak amacıyla bir araştırma komisyonunun kurulmasına ilişkin verdik önergemizi.

Dolayısıyla, bu önergenin gündeme alınması ve bir araştırma komisyonunun kurulmasının da bugün Türkiye'de yaşanan açlık grevlerindeki taleplerden bir tanesi olduğunun da altını çizmek isterim. Bugün Türkiye'nin birçok cezaevinde elli yedinci gününe girilen açlık grevleri artık kritik bir sürece gelmiş durumda. 707 arkadaşımız bugün bedenlerini ölüme yatırmış, bedenlerini açlığa yatırmış ve bu talepleri hem ana dilde savunma hakkı hem ana dilde yaşam hakkı hem de İmralı'daki tecrit politikasının bir an önce bitirilmesi ve müzakere süreçlerinin başlatılması yönünde. Bu taleplerin dikkate alınmasıyla birlikte, hayata geçirilmesiyle birlikte, ben inanıyorum ki bugün süregelen açlık grevleri bitecek, en azından cezaevlerinden tabutların çıkmaması konusunda da önlem alınmış olacak. Siyasal iradenin bir an önce hareket etmesi, bu konuda AKP'nin, CHP'nin ve MHP'nin üzerine düşen sorumlulukları bir an önce yerine getirmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

Sayın Bülent Arınç'ın yapmış olduğu açıklamanın, biz, önemli olduğunu dün de ifade ettik, bugün de ifade etmek istiyoruz ama yapılan açıklamayla sadece sınırlı olunmaması gerektiğini ve bu konuda Hükûmetin ne yapacağı, en azından adım atıp atmayacağı konusunda da bir açıklamanın yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu görüşlerimi ifade ettikten sonra, dille ilgili bir tanımlama yapmak isterim. Dil, genelde toplumların, özelde bireylerin vatandaşlık hakkından gelen bir doğal hakkıdır. Hiçbir makam, bu hakka, keyfî, yasal olmayan, adaletsiz bir biçimde müdahale edemez. Dilsel farklılık dünyanın kültürel mirasının bir elementi ve geleceğidir. Dünya üzerinde konuşulan tüm diller bunda hayati öneme sahiptir. Bu kapsamda dile atfedilen önem, çok kullanılan dillerin kullanılarak uluslararası iletişimin kolaylaştırılması değil, farklı dillerin yaşatılması kaygısındandır.

Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş anlaşması Lozan Anlaşması'nın 3'üncü bölümünde, kültürel hakların korunmasına ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu hükümlerin bir kısmı Türkiye'deki Müslüman olmayan azınlıkların korunmasına yönelik olmakla birlikte, bazı hükümleri aralarında Kürtlerin de bulunduğu, gayrimüslim azınlık statüsünde olmayan farklı kültürlerin haklarını da güvence altına almaktadır.

Lozan Antlaşması'nın 39'uncu maddesinin dördüncü fıkrası "Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır." şeklindedir. Bu fıkra, bütün Türk yurttaşlarına, istedikleri herhangi bir dili, herhangi bir yerde ve herhangi bir zaman kullanma hakkını vermektedir. Bu fıkranın hak sahibi kıldığı kişiler, bütün yurttaşlardır; bunun pratikteki karşılığı ise ana dili Türkçe olmayan yurttaşlardır.

Lozan Antlaşması'nın 39'uncu maddesinin beşinci fıkrası ise "Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçe'den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır." Bu fıkra da gayrimüslim azınlıkların haklarından farklı olarak, ana dili Türkçe olmayan tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının mahkemede kendi dillerini kullanmalarına olanak tanımıştır. "Devletin resmî dili bulunmasına rağmen" tanımlamasıyla da resmî dilin diğer dillerin kullanılmasına engel olmaması gerektiğine işaret edilmiştir. Nitekim, madde metninde geçen "kendi dilleri"nden kasıt, tarafların ana dilidir. Duruşma dilini, resmî dili ne kadar iyi anlarsa anlasın veya konuşursa konuşsun ilgili tarafın kendini en iyi ifade edebileceği dil, ilke olarak ana dilidir. Bu hükmün amacı, savunma hakkının duruşma sırasında en iyi biçimde icra edilmesini sağlamaktır. Ancak mahkemelerde süren yargılamalarda kişilerin ana dilde savunma yapmak yönündeki talepleri çeşitli gerekçelerle reddedilmiş ve kişilerin savunma hakkı hukuksuz bir biçimde yok sayılmıştır. "Başka dilde savunma yapmakta ısrar ederse susma hakkını kullanmış sayılacaktır." hükmü bir süredir mahkemelerimizde ara karar veya mahkeme kararı biçiminde görülmektedir. Hatta bazı mahkemeler aynı suçtan yargılanan 2 sanıktan 1'ine Türkçe savunma yaptığı için duruşmadaki iyi hâl indirimini uygularken 2'ncisine sırf Kürtçe savunma yaptığı için aynı indirimi uygulamaktan kaçınmaktadırlar. Yani hukuk eliyle hukuksuzluk yaratılmış, kişilerin hakları hiçbir dayanağı olmaksızın açıkça gasbedilmiştir. Hak gasbının hukuk eliyle gerçekleştirilmiş olması ise işin diğer bir boyutudur.

Ana dilde savunma hakkı duruşma tutanaklarına "bilinmeyen dil", "duruşma dışı dil" gibi tanımlarla yansıtılmıştır. Otuz altı farklı dilin konuşulduğu Türkiye coğrafyasında bireyin en doğal hakkının nasıl yok sayıldığının bir delili de bu tutanaklar olmuştur. Mahkemeler Lozan Anlaşması'nı açıkça ihlal etmektedirler. Mahkemelerin bu tutumları sadece Lozan 39/5'i ihlalle kalmamakta, Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36'ncı maddesinde yer alan "savunma hakkını engelleme" hükmünü de ihlal etmektedir. Ana dilde savunma hakkı yasal zeminde mevcut olan bir hak iken siyasi iradenin ve yargının tutumuyla yok sayılmış, kullanımı ise illegal zemine taşınmıştır. Özünde yasal olan bu hakkın kullanımını keyfiyete bırakmamak adına, çözüme kavuşturulması amacıyla vermiş olduğumuz önergeyle bu araştırma komisyonunun bir an önce kurulmasını talep ediyoruz.

Dün yine Asrın Hukuk Bürosuna ait avukatların duruşması vardı ve bu avukat arkadaşlarımızın duruşması 3 Ocak 2013 tarihine ertelendi ve bu arkadaşlarımızın yine kendi ana dillerinde savunma yapma hakları ellerinden alındı ve duruşma, ne yazık ki ertelenmek durumunda kaldı.

Sayın Bülent Arınç'ın ifade ettiği CMK'da değişiklikle birlikte ana dilde savunma hakkının gündeme alınacağı konusu var ama biz bir an önce bu konunun mutlaka gündeme alınması, Genel Kurulda tartışmaya açılması ve yasal olanaklara kavuşması talebimizi bir kez daha yineliyoruz ve elli yedinci gününde olan açlık grevindeki arkadaşlarımızı buradan selamlıyoruz ve en azından Hükûmetin tekrar bu konuda gerekli iradeyi göstererek bir an önce adım atması gerektiği taleplerimizi dile getiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.