| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 13.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, SPK bütçeleri üzerinde söz aldım ama öncelikle, konuşmamın çerçevesi anlamında size bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Tevafuk oldu; bu, bir hafta, on gün içerisinde dört tane farklı 100'üncü yıl dönümleriyle ilgili gelişmeler -üzücü olan, güzel olan- yaşandı.
Bizim için, önceki haftalarda kutladığımız, partimizin kurucusu Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş'in 100'üncü doğum yıl dönümünü 25 Kasım itibarıyla andık; kendisini de rahmetle, minnetle andık.
Bu hafta sonu 9 Aralık 2017, iki ayrı 100'üncü yıla tekabül ediyor. Sayın Çavuşoğlu da burada, onu da ilgilendiren bir güzelliği de var ama bir taraftan da hüznü var. Bugün burada tartışılan Kudüs meselesiyle ilgili, tam da yüz yıl önce Kudüs'ü Osmanlı'nın terk edişi 9 Aralık. Aynı zamanda yeni takvime göre de kasım ayı içerisinde, 26 Kasım olmakla beraber, 9 Aralık yine Kırım Millî Kurultayı'nın kurulmasını yani Kırım devletinin kuruluş tarihi olarak da bu hafta içerisinde anmış olduk, bunları da kutlamış olduk. Tabii, son olarak da cumhuriyetin 100'üncü yılıyla ilgili söyleyeceklerim var. Ama bunlara, hepsine geçmeden önce, konu bütünlüğü açısından hızlıca SPK ve BDDK'yla ilgili birkaç hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlar.
Öncelikle, burada, 502 sayılı torba Kanunu konuşurken değinmiştik; SPK'yı bu konuda uyarmak istiyorum değerli arkadaşlarım, o gün de söyledim. Birçok konu var ama zamanımız sınırlı olduğu için sonraki konuşmalarda belki ayrıntılı değiniriz; kitle fonlaması, kitle fonlama platformları diye bir şey kurduk. Tabii, orada konuştuk, değerli komisyon üyesi arkadaşlarımız muhalefet şerhinde de belirttiler "Burada ciddi sıkıntılar olabilir, bunların kanunla düzenlenmesi lazım." diye. Şimdi, kanunla düzenlenmedi ama bunun alt düzenlemelerinin çok sıkı yapılması, çok ciddi şekilde denetlenmesi gerekiyor çünkü internet üzerinden fon toplama imkânı veriyorsunuz. Yani geçmişte yaşanan Kombassan olayları, Yimpaş olayları, bir sürü yurt dışında toplanan paralar; SPK'nın düzenlemeleri -hani çok fazla konuşmamıza gerek yok ama- böyle tehlikeler içeriyor. Hele hele son günlerde yaşadığımız, çok legal görünen -Sayın Şimşek de burada, bize belki daha açıklayıcı bilgi de verebilir ama- bitcoin çılgınlığı var örneğin. Ortada bir şey yok ama sürekli artan bir hisse senedi var. Şimdi, fonu toplayacağız, nereye gidecek? SPK, bir hisse senedi veya tahvil çıkarılırken... Bir şirketin varlığı var, tamam, ona ilişkin birçok düzenleme yaptık, yatırımı artıralım dedik -melek yatırımcılar var, risk sermayesi var- çok şey yaptık ama böyle internet üzerinden fon toplama dendiği zaman, bunun bazı düzenlemelerinin ayrıntılı şekilde kanunda belirtilmesi gerekiyor, daha sonra bazı sorunlar yaşamamamız açısından bunların dikkate alınması lazım. Öncelikle bunu hatırlatmış olayım.
Diğer bir husus, Hazine Müsteşarlığı bütçesi de var. Çok şey konuşulacak ama öncelikle, üstlendiğimiz borçlar... Her ne kadar -sürekli olarak sayın bakanlar da yapıyor- oranını veriyoruz, işimize gelmediği zaman miktarlarını veriyoruz, yerine göre veriyoruz ama şu bir gerçek, Sayın Erhan Usta açılış konuşmasında da ifade etti: Bu yıl içerisinde 170 milyar dolar borç, üzerine 40-45 milyar -kaç olursa- cari açığı da eklediğimiz zaman 210 milyardan fazla tık dolar, para ödememiz lazım. Tamam, bunu öderiz, bakarız, gücümüz yetiyor diyoruz ama buradaki kaygımız ne? Dış finansman gerektiren birçok proje var ve peyderpey bu devam ediyor. Sayın bakanlar da aslında zaman zaman uyarıyorlar ama nedense burada bu çalışmalar yapılmıyor.
Elimizde "kamu-özel ortaklığı" diye bir şey var. Sayın Bakan, arkadaşlar biraz sonra söylerse ben size bunu söyleyeceğim çünkü siz de aslında bana katılıyorsunuz ama... Maliye Bakanlığı döneminde de katılıyordu; bilmiyorum, şimdi Hazine olunca farklı olur mu biraz. Çok önemli riskler üstleniyoruz ama kaydını... Hazinenin "web" sitesine şimdi gelmeden önce, yukarıda, bir saat önce yeniden baktım. Yani ayrıntı, dediğim gibi, tartışabiliriz ama borç üstlenimleri, Hazine garantilerinden gerçekleşmeler; bakıyorsunuz, farklı farklı şeyler çıkıyor yani farklı çıkıyor derken bir kayıt bulamıyoruz, bulduğumuza bakıyoruz, bize tam olarak Türkiye'nin yükümlülüklerini vermiyor. Yani burada koymuş: Borç üstlenim taahhütleri. Topluyoruz, üç tane var; 8,6 milyar dolar kredi tutarı. E, öbür taraftan bakıyoruz, Hazine garantilerinden yapılan üstlenimler 2016'da 27,4 diyor. E, peki, şimdi listelere bakıyorum, bu şehir hastanelerine verdiğiniz taahhütler nerede görünecek? Tamam, gerçekleşmemiş risk ama bilanço tekniğinde geçici koyduğumuz şeyler vardır, "off balanced sheet" diye en azından onların muhtemel risklerini koyarız değil mi?
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Çok teknik konuşuyorsunuz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi bizim derdimiz, burada -bunun doğru yapıldığı, yanlış yapıldığı, onu ayrıca tartışırız ama- bu bilgilerin derli toplu görünmesi gerekir. Yani nazım hesapları -senin için- eski tabirle, bizim muhasebe derslerinde öyle geçerdi.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ama halkın anlayabileceği şekilde anlatırsanız...
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Evet "geçici hesap" diyelim, her nasıl yazarlarsa... Şimdi değişiyor, hocalara göre değişiyor, onun için anlaşılacak şekilde her dilde söylüyorum. Tanju, senin için de özel bir şey yapalım.
Şimdi, mesele o değil ama, mesele, aradığımızı bulamıyoruz, yükümlülükleri bulamıyoruz. Yani bunun takip edilmesi lazım çünkü önümüzdeki süreçte... Neden bunları söylüyorum? "Efendim, işte, filanca kurum şöyle dedi, bunlar böyle dedi, bizi sıkıştırıyorlar." Sıkıştıracaklar. Eğer biz dik durmaya devam edersek bir şeyler gelecek. O zaman, dışa bağımlılığımızı azaltmamız, borçlarımızı öderken de bu kaynakları doğru kullanmamız lazım. Yani burada hakikaten bir rapor bulamıyoruz ama şehir hastaneleri... Şimdi yine bir daha açıklıyorlar, yine bir daha açıklıyorlar. Sayın Bakanım, ben hâlâ hangisinde ne kadar yükümlülüğümüz olduğunu bilemiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Söylemez.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Siz bilmiyorsanız biz hiç bilemeyiz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ha, tamam, bilmediğimiz ayrı, biz diyoruz ki: Bir durun, normal yoldan bunları yapalım. Şimdi kurumlar arasında da koordinasyonsuzluk olunca...
ATİLA SERTEL (İzmir) - Devlet sırrı.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yok, şundan kaynaklanıyor: Hazine de zaman zaman bunları... Sadece devlet sırrı değil, kurumlar takip ediyor. Gerçekleştikçe "üstlenimlerden ödemeler" diye Hazine bize gösteriyor. Yapıyor raporlama, yapmıyor değil. Ne zaman yapıyor?
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Nasıl yapıyorlar? Onu anlayamadım ben.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Diyelim ki risk gerçekleşti, bir kurum ödeyemedi, Hazine o zaman ödemeyi yapıyor ve bize gösteriyor veya işte borç üstlenimlerinden veya kredi taahhütlerinden ne gelirse. Hazine o zamana kadar bir şey vermiyor.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Yani biz ödenince mi anlıyoruz?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ayrıntısını birazdan anlatırım Tanju, bitireyim konuyu da.
Şimdi, tabii işin esprili tarafı var ama hakikaten burada bir dağınıklık var. Bu, yönetim anlayışından kaynaklanıyor aslında. Birazdan başka konulara da değineceğim, onun için buraya fazla girmiyorum. Başka hususlar var değerli arkadaşlar. Bu şekliyle baktığımız zaman bunun üstesinden gelme şansımız yok. Niye? Söyledik, dedik ki: Bir tane kamu-özel ortaklığı çerçeve kanunu çıkacak. Yaklaşık on yıl önce o zamanki DPT'de hazırlanmış, Kalkınma Bakanlığı bekletmiş, taslak çıkmadı. Ne oldu? Her kurum için ayrı ayrı, Sağlık Bakanlığı ayrı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrı, herkes kendine göre bir şey çıkardı. Şimdi, kurumsal dağınıklık "iyi yönetişim" dediğimiz şeyi engelleyen bir sonuç ortaya çıkartır, sıkıntımız bu. Peki, ne yapacağız bunun için? Onları da birazdan konuşacağız ama değerli arkadaşlar, çok fazla yükümlülük altına giriyoruz ve bunları doğru izlememiz lazım, elimizdeki kaynakları da doğru şekilde tahsis etmemiz lazım, sonuç bu. Verimli alanlara doğru tahsis etmemiz lazım, normal yoldan yapılacak işleri de bu kadar yük altına sokmamak lazım; sonuç itibarıyla bunu söylüyorum.
Şimdi, buradan büyüme rakamlarına doğru geçmek istiyorum değerli arkadaşlar. Evet, burada da tartışılıyor, yüzde 11 büyüme güzel, rakamlar güzel, her şey güzel. Şimdi, benim derdim onun polemiğine girmek değil, sonra tekrar gireriz. Buraya baktığınız zaman, Sayın Bakan da söylüyor -önceki gün açıklama yapmış, burada Sayın Şimşek- ben yıllardır söylüyorum, büyüme rakamı tamam, büyümenin kalitesine bakalım diye. Yani içeriğine bakacağız, nicelikle beraber niteliğine bakacağız.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Neyle büyüyor?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Evet, her hâlükârda geçiş döneminde bir şekilde büyüyelim, canlanalım, krizi atlatalım, tamam. Sonra?.. Sonra dönüp, nereden büyüdüğümüze bakıp onu daha sağlıklı hâle getirmemiz lazım. Onun için sürdürülebilir büyüme diyoruz yani dengeli büyüme diyoruz. Onun olması için bu hastalığı iyileştirmemiz lazım. Niye söylüyoruz? Yüzde 6,9'u tüketimden gelmiş. Sektörlere bakıyoruz, en fazla gelen inşaat.
Şimdi, bakın, Sayın Şimşek yine iki gün önce yukarıda açıklama yapmış. Cümlesi şu: "Tasarruf konusunda ne görüyorsunuz?" diye soruluyor. Başlarken diyor ki: "Yatırımların büyük kısmını inşaatta yapıyoruz. Büyük bir kısmı AR-GE'ye, teçhizata yapılmalı." Doğru, elhak. "Eğitimde kalite, Dördüncü Sanayi Devrimi'nden bahsediyoruz." Aynen öyle, bunları yapmamız lazım. "Beşerî sermayemizin kalitesini artırmamız lazım. İdeal olarak daha çok tasarruf etmeliyiz." Tamamen katılıyoruz. Bunda sorun yok, aynısı söylüyoruz. Sayın Bakan doğru söylüyor ama hani bunu... CHP'li arkadaşlar hemen söylüyor "Devam et." diye de bunu onun için söylemiyorum. Bu, bugünün meselesi değil; bu, sadece Sayın Şimşek'in söylediği değil.
Bakın, başlangıçta size dedim ki 4 tane ayrı 100'üncü yıl söyleyeceğim. Biz her sene nisan ayında rahmetle anarız rahmetli Başbuğ'umuzu ama bu yıl 100'üncü yılı olduğu için özel bir program düzenledik. O vesileyle de arkadaşlarımız bazı yayınlar hazırladı. Türk Akademisi Vakfımızın bu anıya hazırladığı kitapçığa ben de Türkeş'in ekonomi anlayışını -Dokuz Işık'ta- ekonominin yerini yazdım. Değerli arkadaşlar, ona bakarken tekrar gördüm ki 1969 yılında Alparslan Türkeş'in Türkiye ekonomisiyle ilgili yapmış olduğu uyarı hâlâ geçerli, sorunlar hâlâ aynı. İsterseniz söyleyeyim, bakın, Türkiye'nin ekonomide temel sorunundan bahsediyor: "İstihsal ve istihlak dengesizliği" yeni Türkçesiyle arkadaşlar "üretim ve tüketim dengesizliği" yani üretmeden tüketen ekonomi. Başka ne diyor? "Plansız ithalat" diyor. Şimdi ne konuşuyoruz? Dış ticaret açığı, cari işlemler açığı, dış borç konuşuyoruz. Başka ne diyor? "Plansız altyapı yatırımı, verimsiz yatırım" diyor. Şimdi, ne konuşuyoruz? İnşaat sektörüyle sadece bu iş olmaz, bir yere kadar olur diyoruz. Yani Türkiye'nin sorunlarının temeli değişmemiş, biçim değiştirmiş gelmiş ama hâlâ biz de çözüm önerilerini konuşuyoruz değerli arkadaşlar. Burada baktığımız zaman, bu ekonomi anlayışını, açıkçası bunu nasıl gidereceğiz? Öncelikle iyi yönetişim, iyi yönetim, bir koordinasyon, gerekli yapısal reformların yapılması. Bunları yapmadığımız zaman bunu yapmak mümkün değil. Aynen bu kapsamda, Alparslan Türkeş, kalkınmanın maddi temelinin müspet ilim zihniyetine ve teknik gelişmeye dayandığını ve bunun gereği olarak da üretim ve tüketimin ahenk içinde olması gerektiğini ifade ediyor. Ona göre, tüketimimiz Batılılar gibi, üretimimiz Doğulular gibi. Bu söylediği 1969 yılından tespitler arkadaşlar. Yani tüketim anlayışımız gelişmiş ülkelere benzerken üretim anlayışımız gelişmiş ülkeler gibi değildir. Eğer bunu kimin söylediğini söylemesem herhâlde 1969-1970 yılında söylendiğini hiçbiriniz tahmin edemezdiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bugünü konuşuyoruz değil mi?
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Evet.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bizim Tanju iyi bilir onları.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani bu çerçevede önemli tespit yapıyor ve ekonomik politikaların temeli için de "Türkiye'nin kalkınmasını sağlayacak temel esaslar, çok üretim sağlamak, çok ihracatta bulunabilmek, aynı zamanda tasarrufu hâkim kılan bir yaşayışı memlekette yürürlüğe koymak." diyor. Bugün de aynı şekilde bu önerileri yapabiliyoruz.
Peki, bunun için ne yapacağız? Bunları nasıl gerçekleştireceğiz? İşte, bütün mesele burada. Ama şimdi, ekonomi yönetimindeki dağınıklıkla, beş altı ayrı bakanla bunu yapmamız zor. Gelin beraber bu yapısal reformları çıkaralım diye defalarca söyledik.
Değerli arkadaşlar, burada -ben dikkatli bir şekilde baktım- Sayın Erhan Usta açılış konuşmasında söylemiş, onun üstüne BDDK'nın "web" sitesine girdim -BDDK Başkanımız burada- sonra da print aldım. Hakikaten önce inanamadım yani dikkatimizden kaçmış. Dedi ki: "1 üye var, 5'i boş." Bakın. Yani 1 kişi var şu anda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İhtiyaç yok ya!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, bunun için... Sayın Şimşek burada, arkadaşlarımız bloke ediyor ama Mehmetçiğim, Sayın Bakan da görsün.
BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Atandı, atandı.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yok, hayır, işte daha henüz buraya bir şey... "Web" sitesine baktım, Erhan Bey söyledi diye.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Eski, eski o, o eski, eski; atandı.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - "Web" sitesine demin baktım, printini demin aldım, bir saat oldu.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Site güncellenmedi ya.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bir saat oldu işte. Yani ne zaman atandı onu söylesin Sayın Bakan da.
BAŞKAN - Sayın Günal, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Konuşacağız onu ama cevap verecek.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Tamam.
Ne kadar boş kalmış, onlara bakalım. Şimdi buradan söyleyeceğimiz şu: Bu bir tane örnekle hemen atadık diye söylemeyin. Kaç ay boş kaldığını da biz size tarihinden buluruz, Bakanlar Kurulu kararını da buluruz. Söylemeye çalıştığımız şu, değerli arkadaşlar: Bu şekliyle yapamayız, 4 tane, 5 tane ayrı bakanlık; yarın başka birini konuşacağız, bugün başka birini konuşuyoruz, maalesef bu şekliyle bu reformları yapma şansımız yok. Bizim baştan beri söylediğimiz bir şey var, diyoruz ki: Gelin ortak bir komisyon kuralım. Nasıl ki şimdi uyum yasalarıyla ilgili kuracağız, Anayasa'yla ilgili kurduk, Tüzük'le ilgili kurduk; acil olması gerekenler için uyum yasalarını çıkardıktan sonra arkasından oturalım -her neyse- Sayın Şimşek'in de elini rahatlatalım. Yapılması gereken neyse öncelik sırasına koyalım, üzerinde bütün grupların görüşlerini alalım, ne yapılması gerekiyorsa ülkemiz için yapalım. Aksi takdirde -cumhuriyetimizin 100'üncü yılı yaklaşıyor, 2023 hedefleri var, baştan beri biz söyledik, Hükûmet de benimsedi; şu anda birçok gösterge açısından gerisindeyiz- eğer bu yapısal reformları gerçekleştiremezsek değerli arkadaşlar, burada bunu yapma şansımız yok yani bu kapsamda baktığımız zaman bu çalışmaları bitirmek hakikaten mümkün değil.
100'üncü yıl demişken, Sayın Çavuşoğlu burada, ona da hemen 100'üncü yılla ilgili hatırlatmamı yapayım çünkü ciddi anlamda çalışmalar yapılması gerekiyor. Zannediyorum, 100'üncü yıl kutlamalarıyla ilgili koordinasyon da Sayın Çavuşoğlu'nun Bakanlığında. Bu çalışmaları bir an önce hızlandıracak, ülkemize yakışır şekilde, cumhuriyetimizi anlamlı hâlde gelecek nesillere aktarabilmek adına bu 100'üncü yıl kutlamalarıyla ilgili çalışmaların bir an önce yapılması... Ama sadece kutlama çalışmalarının yapılması yetmiyor, onu kutlayabilecek hâle gelebilmek için de bu yapısal reformları gerçekleştirmemiz gerekiyor, aksi takdirde bu ruhu yakalamamız mümkün değil.
İşte, 100'üncü dedik, Atatürk'ün 1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde ortaya koyduğu ruh ile millî iktisat politikası, Misakıiktisadi, millî sanayi, millî tarım politikasını eğer tekrar uygulamaya geçirir, kendi kaynaklarımızı -baştan da söylediğim gibi- doğru alanlarda kullanırsak Türk milletinin dinamizmiyle bu işlerin üstesinden geliriz. Yeter ki kısır çekişmeleri bırakıp yapısal reformlara, ülkemizin gerçek sorunlarına odaklanalım. Bunu yaptığımız takdirde hep zorlukların üstesinden geliriz. Evet, bu coğrafyanın kaderi böyle, evet, burada birtakım sıkıntılar yaşanır ama o sıkıntıları aşan da Türk milletinin azmi, iradesi, gayreti olmuştur. Biz yine millet olmayı başardığımız zaman bunu gerçekleştirebiliriz.
100'üncü yılla ilgili son bir şey: 4 tane 100'üncü yıldan size bahsetmiştim. 9 Aralık olarak Kudüs'ün terkiyle ilgili... Bizim hafta sonu Antalya'da belediye başkanları toplantımız vardı, Sayın Genel Başkanımız orada bahsetti -açıkçası ayrıntısını ben de bilmiyordum, kabaca hatırladığım bir vaka- onu sizlerle paylaşarak konuşmamı tamamlamak istiyorum. Çünkü bu söylediğim ruh, ancak Iğdırlı Hasan Onbaşı'nın o ruhuyla hareket ettiğimiz zaman ortaya çıkar ve Türk milletinin gerçek kapasitesini ortaya koymuş oluruz.
"9 Aralık 1917" dedik, yine, Kudüs'ü terkimizin 100'üncü yılı diye. 1972 yılında oraya bir gazeteci gidince Mescid-i Aksa'da yırtık elbiseleriyle hâlâ nöbet tutan 90 yaşlarında yaşlı bir amcayı görür. Yaklaşır, sorar: "Kimsin sen, necisin? Ne yapıyorsun?" "Nöbet tutuyorum." der -zamanımız az olduğu için kısa anlatayım- "Ne nöbeti tutuyorsun?" derler, der ki: "Ben, burayı terk eden son artçı bölüğünden Iğdırlı Hasan Onbaşı. Takım komutanı olarak komutanımız tarafından burada bırakıldım, Osmanlı burayı terk etti ama ben burayı beklemek üzere komutanımız tarafından bırakıldım. 20'nci Kolordu 36'ncı Tabur 8'inci Bölük 11'inci Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan, ben." Gazeteciler duygulanır, sonra da "Bir rican var mı?" derler. Der ki: "Sizden bir tek ricam var. Memlekete gidince Tokat Sancağı'na yolunuz düşerse, benim komutanım Kolağası Önyüzbaşı Musa Efendi'ye gidin, ellerinden öpün, deyin ki: '11'inci Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Iğdırlı Hasan Onbaşı hâlâ nöbettedir, tekmilim tamdır.'" Ve on yıl sonra da -1982 yılında- hayata gözlerini yumar.
İşte, eğer o ruhla çalışır, bir millet olmayı becerebilirsek bütün bu zorlukların da üstesinden gelir, nice yüzyıllarda devletimizi dünyada süper güç yapacak çalışmaları gerçekleştirebiliriz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)