GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:14.12.2017

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben bugün Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde bazı tespitlerimi ve onunla ilgili bazı konularda sizlerle görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Bakanlığın adı Gümrük ve Ticaret. Tabii bunu, Sayın Tüfenkci gelmeden, öncesinde de söylüyoruz ama "ticaret" deyince İngilizcesine de baktığınız zaman hep dış ticaret anlaşılıyor. Tabii bizde bu iç ticaret oluyor. Tabii "gümrük"ün iç ticaretin yanında işi ne diye arada takılıyoruz, hâlâ aynı şey devam ediyor.

Dün, Hazine, SPK, BDDK bütçelerinde konuşurken ekonomi kurumları arasındaki koordinasyonun, bakanlıkların koordinasyonunun önemli olduğunu, alınan önlemlerin uygulanmasında ve başarıda önemli olduğunu söylemiştim. O kaldığımız yerden Gümrük ve Ticaret Bakanlığıyla ilgili olarak da devam etmemiz gerekiyor çünkü...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Adını ne yapalım?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Önerimiz var Haydar Bey, sana MHP'nin bu konudaki önerilerini ayrıntılı söyleyeyim, birazdan da söyleyeceğim de biraz uzun. Onun için ben esasa gireyim müsaade ederseniz.

Buradaki söylemek istediğim şu: Birçok bakanlık farklı şekillerde bölündüğü için o günün konjonktürüne uygun bir şekilde bölündü. Bu fonksiyonları ifa ederken de birtakım aksaklıklar yaşanıyor. Bunu niye söylüyorum? Şimdi, yeniden burada konuştuğumuz kalkınma planı sonrası öncelikli dönüşüm programları açıklandı. Ben de tabii doğal olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığının üzerine düşen sorumlulukları nedir, ithalata bağımlılığın azaltılması, yurt içi tasarrufların artırılması ve israfın önlenmesi gibi her bakanlığa sorumluluk üstlenmesi için biliyorsunuz görevler verilmişti, acaba nedir, performans raporlarında durum neydi, sonucu ne oldu, kriterleri neydi diye Bakanlığın biraz web sitesini karıştırdım, yayınlarını karıştırdım. O arada birtakım yetki karışıklıklarını yeniden gördüğüm için baştan bunu dikkate getirmek istedim değerli arkadaşlar. Niye öyle söylüyorum? Çünkü birçok bakanlık olunca bakıyorum ki bir dönüşüm programıyla ilgili aslında iki üç bakanlığın yapması gereken şey sekiz on tane ayrı bakanlığın görev tanımına girmiş. Takibi nasıl olacak, ne yapacak; sürekli olarak plan, program uğraşıp duruyoruz. Yirmi beş tane öncelikli dönüşüm alanı belirledik. Bugün onlardan bir iki tanesi hassaten bu Bakanlığımızla da daha yakından ilgili, birçok kesişenler var.

Şunu söylüyorum özetle: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bakanlıkların ayrı ayrı, böyle kişiye göre, birtakım fonksiyonlara göre ayrılmasını değil, gümrüğün dış ticaretin olduğu bakanlıkta olması lazım diye düşünüyoruz. Bakanlığın adı Ekonomi, orada dış ticaret var. Yeniden bu vesileyle dün söylemiş olduğum kurumsal reformlar yapılırken, yapısal reformlar yapılırken bunların dikkate alınması için söylüyorum. Biz, tek bir Ekonomi Bakanlığı öngörüyoruz. Bununla beraber de sanayi ve ticaretin de -iç ticaret, dış ticaret bir arada- beraber olması gerektiğini öneriyoruz. Geçmişten bugüne de seçim beyannamelerimizde bu açıklamalar var.

Şimdi bu kapsamda ithalata olan bağımlığın artırılması ve bu yurt içi tasarrufların artırılmasıyla ilgili şeylere baktık. Bunlarla ilgili de çok fazla doyurucu bilgi bulamadım. Yani performans raporlarında birtakım rakamlar var ama Sayın Bakan o konularda da bize biraz daha bilgi verebilirse memnun oluruz. Artı yine bu görevlerin arasında olan tüketicinin bilinçlendirilmesi, tasarrufların artırılmasıyla ilgili kısımda Bakanlığa düşen görevler var. Ben bu konuda da küçük bir uyarı yapmak istiyorum. Sürekli olarak televizyonları seyrediyoruz Sayın Bakanım. Yani öyle reklamlar geliyor ki gidip hemen bir ev alasınız geliyor. Şimdi bir tasarıdan bahsediyor, henüz ortada proje var, hiçbir şey yok, orada birtakım olmuş bitmiş şeyler gösteriliyor. Hem siz bir taraftan "Tüketiciyi bilinçlendirelim, yanıltıcı reklam olmasın, RTÜK'le iş birliği yapalım." diye bir sürü madde koymuşsunuz. Ben sabah yine kahvaltı ederken baktım, o reklamlara bakınca sanki her şey bitmiş gibi. Ama sonra bakıyorum henüz daha proje ortada, başka bir şey yok, satışa başlamışlar. Daha önce bunlarla ilgili düzenlemeler yapmıştık sizlerin de komisyona getirdiği önerilerle. Ama bunların uygulaması nasıl oluyor? Şu anda gördüğümüz biraz daha sanki bunlara çok dikkat edilmiyor gibi. Hem Rekabet Kurumunun hem de Bakanlığın bu konuda biraz daha inisiyatif alması gerekir gibi geliyor bana. Bu konuda özellikle bazı çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Hassaten de en çok bu konut, inşaat alanındaki reklamlar sürekli olarak televizyon reklamlarının çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Niye onu söylüyorum? Aşırı derecede -dün de konuştuk- inşaat sektörüne bağımlıyız ve stokta da acayip bir şişme var. Yarın Türkiye'nin farklı bir şekilde Türk usulü bir Mortgage kriziyle -ben öyle tabir ediyorum konut kredileri olduğu için bizde- karşılaşmaması için bu konuda hem tüketicinin bilinçlendirilmesi hem finans kurumlarının ve Rekabet Kurumunun bu konuda önlem alması, gerekli uyarıları yapması gerekir diye düşünüyorum. O nedenle bu hususun bir kez daha altını çizmek istedim.

Değerli arkadaşlar, tabii bunlarla ilgili de dediğim gibi tek tek baktım, güzel güzel şeyler var Sayın Bakanım. Yani program izleme rapor taslakları var, onları çok güzel buldum ama yıllık faaliyet raporunun dışında -şimdi Kalkınma Bakanlığına da buradan söylemiş olalım, oradan da arkadaşlar var- bu dönüşüm programlarının hangisi hangi aşamada, ne oldu koordinatör bakanlık söylüyor ama bu vesileyle sizinle ilgili olanları da duyabilirsek memnun olacağız. İnşallah sonuçlarla ilgili de bize böyle güzel tablolar sunulur diyelim.

Bu vesileyle, hakikaten Bakanlığın takdir ettiğim bir şeyini de söyleyeyim: Dış ticaretle ilgili, ticaretle ilgili veriler, gerçekten -başka şeyler ararken buldum çünkü bazen dağılımlarını ülke bazında, ihracat, ithalat, gruplar bazında, mal bazında arıyoruz bir yeknesaklık hepsinde bulamıyoruz- onlarla ilgili güzel şeyler gördük. Ama yine performans kriterleri arasında olan ESBİS'le ilgili, esnafın açılışı, kapanışı, siciliyle ilgili birtakım şeyler değişik yerlerde değişik şekillerde yer alabiliyor; TESK'te ayrı, Bakanlıkta ayrı, TOBB'un verdiği şeyler ayrı geliyor. Farklı farklı baktığımız zaman hem şirketlerle ilgili hem de esnafla ilgili birtakım verilerin biraz daha elden geçirilmesi gerekir gibi geliyor bana. Bu koordinasyonla ilgili de zannediyorum burada görevler vardı, onlara da biraz dikkat etmemiz lazım.

Tabii, adıyla ilgili ve yapısıyla ilgili söyledik ama adında "gümrük" var. Her seferinde konuştuğumuz gümrük birliği meselesi burada yeniden gündeme geliyor.

Değerli arkadaşlar, biz tabii ki zaman zaman, hem Dışişleri Bakanlığı hem Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi geldiği zaman yıllardır konuşuyoruz. Şu anda Avrupa Birliği ile geldiğimiz nokta... Gümrük birliğiyle ilgili son tartışmaları hep beraber izledik hatta "Biz bu gümrük birliğini güncellemeyiz." diye ara sıra bazı siyasiler konuşuyor ama bizim aleyhimize artık işleyen bir süreç var Sayın Bakanım. Yani geçmişte evet, teknoloji transferi olsun, rekabetle ilgili birtakım hususlar olsun belli sektörlerde oralardan bilgi transferi, teknoloji transferi olsun lehimize olan süreçler vardı. Şimdi baktığımız zaman, üçüncü ülkeler açısından birtakım diğer anlaşmalarla ilgili aleyhimize olan hususlar var. Bunun öncelikle gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle bazı ülkelerle yaptığımız ticari anlaşmalar açısından gümrük birliği artık aleyhimize doğru dönmeye başlamış. Avrupa Birliğiyle ilgili yaptığımız görüşmelere bakınca da maalesef müzakere sürecinin tıkandığını görüyoruz. Yani, ortaya konulan maddelerin birkaç tanesi açıldı, onlar da öyle kaldı; seçim sürecindeki, Avrupa'da yaşanan seçimler nedeniyle de yaşanan birtakım tartışmalar sonucunda akamete uğradı. Bunu, oturup, yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor; yani, nereye gidecek, ne olacak, bunun faydası ne, zararı ne? Çünkü, ucube bir şekilde, üye olmadan gümrük birliği imzalayan tek ülke biziz; yani, tam üye olmadan anlaşmayı imzalamış olan biz varız. Tamam, o zaman belki "Gerekliydi." dedik, baktık ama hâlâ, üyelik süreci akamete uğramış durumda, ne olacağı belli değil. Benim hep -arkadaşlarım biliyor- tabirim: 1963 senesinden beri bir türlü evliliğe gitmeyen, uzatmalı bir nişanlılık diyorum; hâlâ olmadı. Gidiyoruz, geliyoruz, bir bahane çıkarıyorlar; gidiyoruz, geliyoruz, başka bir şeyler çıkıyor. Artık siyasi olmanın ötesinde, başka kriterler de çıkıyor. O nedenle, bu hususun gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye'nin aleyhine olan konularda birtakım çalışmaların yapılması ve bu revizyona zorlanması, olmuyorsa da bir noktadan sonra nişan yüzüğünün atılması gerekiyor diye söylüyorum.

Tabii, bunu söylerken, öbür taraftan, yine, aslında dün Türk Cumhuriyetleriyle, Türk devletleriyle, İslam ülkeleriyle yapmış olduğumuz İslam İşbirliği Teşkilatının toplantısı vardı; orada İSEDAK bünyesinde yapılan çalışmalar var, tercihli ticaret anlaşmaları var ama özellikle Türk Cumhuriyetleriyle yapacağımız birtakım şeylerde de bunu gözden geçirmek gerekir diye daha önce sayın bakanlara öneri getirmiştik. Şimdi, tekraren, yine söylüyorum: Yani, burada eğer bir gümrük birliği, alternatif bir şey olacaksa Türk devletleri arasında bir gümrük birliği için çalışılması gerektiğini defalarca dile getirdik.

Değerli arkadaşlar, dün burada sizlerle konuşurken, partimizin kurucusu merhum Alparslan Türkeş'in 100'üncü doğum yılı nedeniyle bazı sözlerinden bahsetmiştim, ekonomi politikalarına ilişkin. Kendisi bu konuda da vaktizamanında, Türkçülük, Turancılık davası 1944 yılında başladığı zaman hâkimin karşısında o uyarıları yapmıştı, Türk dünyasıyla ilgili. Bugün yeniden onu anarken onun şu sözlerini sizlerle yeniden paylaşmak istiyorum, tabii konjonktür değişince, İkinci Dünya Savaşı sırasında böyle bir tutuklama dalgası Türkçülerle ilgili başlayınca Türkeş de o şekliyle davaya çıkarılmış ve diyor ki burada: "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir, bunu şiddetle reddederim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanımı severim." Ve 1990'lı yıllara ışık tutarcasına Sovyetler Birliği'nin dağılabileceğini, Turancılık hareketlerinin de hızlanabileceğini, Rus ve İngiliz işgali altındaki Türk topraklarının esaretten kurtulabileceğini şöyle söylüyor: "Efendim, mesela 1917'de olduğu gibi, 1965'te veya 1989'da Rusya'da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar Türkiye harp endüstrisi bakımından da ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur ve Türkiye müzaheretiyle bu birliğe doğru yürünebilir. İşte, bu, bir fırsattır." Ta o günden yapmış olduğu öngörü 1991'e geldiğimizde gerçekleşmiş oldu.

Aynı konuda 1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün yapmış olduğu uyarı vardı değerli arkadaşlarım: "Ta o zamandan bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir, bu dostluğa ihtiyacımız vardır fakat yarın ne olacağını bugünden kestiremeyiz. Tıpkı Osmanlı gibi Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler, dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte, o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim orada dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır, onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lazımdır. Nasıl hazırlanılır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür yani köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yakınlaşmasını beklemeyelim, biz onlara yakınlaşalım." diyor.

Bugün biz de bu şartlarda diyoruz ki: 1933 yılında Atatürk'ün, 1944 yılında merhum Türkeş'in söylemiş olduğu öngörüler gerçek çıktı ama biz onların söylediği gibi hazırlanmadığımız için bugün hâlâ o sıkıntıları yaşıyoruz. Bu konuda da yeniden, değerli arkadaşlar, Türk birliğini gerçekleştirmek üzere, onların ideallerini gerçekleştirmek üzere bir taraftan bu söylemiş olduğum Türk Cumhuriyetleri arasında bir gümrük birliği üzerinden Türk ekonomik topluluğunun altyapısını oluştururken, öbür taraftan da bütün mevcut birlik ve kuruluşlarla ilişkilerini devam ettirmelidir diye düşünüyorum. Tabii, o zaman da söylendiği gibi, bizim millî menfaatlerimiz çerçevesinde çok yönlü bir dış politika izlememiz gerekiyor. Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, Avrasya, Şanghay İşbirliği Örgütü, Rusya, Çin herkes bunları konuşuyor. Bunların hiçbirisi birbirine alternatif veya birbirini engelleyen kuruluşlar değil. Türkiye bunların ortasında kendi millî çıkarları doğrultusunda millî bir dış politika izlemek zorundadır. Ve bu kapsamda, burada da ifade ettiğimiz gibi, millî bir dış politika izler, buradaki ekonomik entegrasyonu sağlayacak şekilde bu yeni modelleri eğer uygulayabilirsek Türk devletleri arasında bu iş birliğini geliştirme şansımız olur. Bunun için de öncelikle daha önce de bahsetmiş olduğum tüm Türk Cumhuriyetlerinin de üye olduğu, ilave olarak Afganistan, Pakistan, Tacikistan, İran'ın da üye olduğu Ekonomik İşbirliği Teşkilatının etkin bir şekilde çalıştırılması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı da burada, onun da bu kapsamda... İran'da şu anda merkezi bulunuyor ama İslam İşbirliği Teşkilatı çok daha büyük bir teşkilat olduğu için orada ortak kararları almak, birtakım ticaret anlaşmalarını uygulamaya geçirmek daha çok zaman alıyor ve kurumsal işleyiş biraz daha ağır oluyor. Onun için bu kapsamda hem İran'la hem de diğer komşularımızı rahatsız etmeden ama buradaki tercihli ticaret anlaşma sistemini erken bir şekilde eğer uygulamaya geçirebilirsek buradan başarıyla çıkarız ama bunu yaparken çok dikkatli olmak lazım. Örneğin, Ecobank kuruldu İstanbul'da olmak üzere, bazı kurumlar İran'da, bazıları bizde. Ama şimdi etkin bir şekilde çalıştıramadığımız zaman baştan ölü doğmuş oluyor. O kuruma gereken önemin, değerin siyasi iktidar tarafından da verilmesi lazım, bir devlet politikası olarak bunları önceliklendirmemiz lazım. Aksi takdirde bunları yapma şansımız olmayacak. Neden öyle söylüyorum? Dünyanın gittiği bu yeni süreçte çok kutuplu bir uluslararası ilişkiler düzeni tesis ediliyor. Şu anda, işte, az önce söyledim, önemli enerji, ulaştırma, altyapı projelerini de içeren Çin'in inisiyatifiyle yeni İpek Yolu dediğimiz kuşak projesi başlamış durumda. Türkiye de bunun geçiş güzergâhlarında bulunuyor. Bütün bunları dikkate aldığımız zaman, bu yeni dünya düzeninde, Türkiye'nin, kendi bölgesinde güçlü bir ülke olarak, hep bahsettiğimiz 2023 lider ülke vizyonunu gerçekleştirebilmesi için bu eksen içerisinde yer alması ve çok yönlü bir dış politika uygulaması gerekiyor değerli arkadaşlar. İşte, bunun için 21'inci yüzyılın doğal kaynaklar ve enerjiye dayalı bu yeni jeopolitiğine uygun olarak, ekonomik, kültürel, tarihî, askerî gücünün farkında olarak Türkiye merkezli yeni stratejiler geliştirmek zorundayız. Bu söylediğimiz uluslararası bütünleşme çabalarını da bunun bir örneği olarak söylüyorum. İşte, bunu gerçekleştirdiğimiz zaman Türkiye olarak Doğu ile Batı arasında veya Avrupa ile Asya arasında basit bir köprü değil, aslında bir sentez olan, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen ve Osmanlı'da zirvesini bulan, yıllarca, yüzyıllarca dünyaya nizam vermiş köklü bir devlet geleneğinin temsilcisi olan Türkiye, küreselleşmenin ve içinde yaşadığımız bu değişim sürecinin dinamizmini arkasına alarak insani bir küreselleşmenin sağlanmasında ve adil bir düzenin kurulmasında önemli bir rol alabilecektir. İşte, o zaman Türkiye merkezli bir medeniyet dediğimiz yeni bir süreçte insanlığa, dünya barışına, öncelikle Türk ve İslam ülkelerine katkıda bulunabilecek bir başarıyı yakalamış olacağız. Bunu yakaladığımız zaman da hani medeniyetler çatışması üzerine dünyanın gidişini kurgulayan Huntington'ın söylediği medeniyetler çatışmasındaki Doğu ve Batı çatışması değil, o zaman ortak kültüre sahip olarak, Türkiye'yle beraber ortak kültüre sahip olan Türk Cumhuriyetleri ve orada Budist diye söylenen -dinler arası çatışmada- Çin'i veya Hinduizm'in temsilcisi olan Hindistan'ı ve diğer kültürleri de dikkate alarak bir çalışma yaptığımız zaman, işte, medeniyetler çatışması tezinin yanlışlığını Türkiye bu bölgede ortaya çıkararak önümüzdeki süreçte medeniyetler uzlaşmasıyla dünya barışına katkıda bulunabileceğini ortaya koymuş olacaktır.

Eğer uzun vadeli millî bir strateji izlersek -az önce söylemiş olduğum başta Türk Cumhuriyetleri ve İslam ülkeleri eksenli olarak- bu kapsamda da bölgemizde barışı tesis edecek bir yaklaşım içerisinde olabilirsek bütün bu entegrasyon sağlandıktan sonra bu bölgede öncelikle 2023'te hemen -bazı hedeflerin gerisinde olsak da- bölgesel bir lider olma idealimize, sonrasında da 2053'te Türkiye'nin süper güç olmasını fethin 600'üncü yıl dönümünde sağlayabilecek bir çalışmanın içerisinde olmalıyız. Bunun için de ivedilikle ekonomik ve sosyal alandaki reformlarda uzlaşmamız ve bu konuda çalışmamız gerekiyor, bunlara yoğunlaşmamız gerekiyor. İnşallah, önümüzdeki süreçte, bütçeden sonra, öncelikle uyum yasaları çıktıktan sonra bu ekonomik ve sosyal konulardaki reformlarla ilgili çalışmaları da hızlandırır, ülkemizin kaybettiği zamanı telafi ederek hak ettiği yeri almasını hep birlikte sağlarız diyorum.

Bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günal.