| Konu: | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 16.12.2017 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Sözlerimin başında, vatanımızın ve milletimizin bütünlüğü için gözünü kırpmadan canını veren şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Yine, aziz vatan topraklarını korumak için canını ortaya koyan gazilerimize selamlarımı ve saygılarımı sunuyor, ömürlerinin geri kalan kısmında huzurlu ve mutlu bir hayat diliyorum.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadele konusunda göstermiş oldukları kararlı çalışmalardan dolayı Sayın İçişleri Bakanına, İçişleri Bakanlığı çalışanlarına, valilerimize, kaymakamlarımıza ve bütün güvenlik güçlerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak terörle mücadele konusundaki kararlılığın son terörist bertaraf edilinceye kadar devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Güvenlik güçlerimiz ve İçişleri Bakanlığımız arkasına bakmadan yoluna devam etsin. Büyük Türk milleti ve Milliyetçi Hareket Partisi sonuna kadar onlarla beraberdir.
Ülkemiz, tarihinde hiç olmadığı kadar ağır bir baskı altındadır. Bir yanda FETÖ/PDY, PKK, DHKP-C, DAEŞ, PYD, YPG gibi eli kanlı terör örgütlerinin hedefindeyken diğer yandan da bu terör örgütlerine eskiden gizli kapaklı yardım ve yataklık yapıp şimdilerde bunu açıkça yapmaktan çekinmeyen küresel güçlerle de mücadele etmekteyiz. Belirtmem gerekir ki tüm bu terör örgütleri ve türevleri hedef birlikteliklerini, eylem birlikteliği hâline dönüştürmüştür. Bu eylem birlikteliği ciddi bir durumdur. ABD'nin başını çektiği bazı ülkelerin, içinde bulunduğumuz coğrafyada ve komşu ülkelerdeki hassas dengeleri bozacak yaklaşımları maalesef aranan huzuru daha da ulaşılmaz yapmakta, istikrarsızlığı derinleştirmektedir. Tabii, tüm bu gelişmeler ülkemizi yakından ilgilendirmekte, toprak bütünlüğümüzü ve bekamızı tehdit etmektedir. Unutulmamalıdır ki tüm bu gelişmelerin karşısındaki en büyük silahımız birliğimiz, dirliğimiz ve ortak duruşumuzdur. Bu sebeple devletimizin bekasını hedef alanlara karşı içimizdeki "ben"i atıp yüreklerimize "biz"i yerleştirmemiz zaruri bir hâl almıştır. İşte Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu tam da bunu ifade etmektedir.
Değerli milletvekilleri, diğer yandan, bugün muhatap olduğumuz terör tehdidi çok yönlü ve içinde girift ilişkiler barındıran bir hâl almıştır. Dolayısıyla uygulanacak olan terörle mücadele stratejileri de buna göre şekillenmeli, sadece kahraman güvenlik güçlerimizin silahlı mücadelesiyle sınırlı kalmamalıdır.
Bir dönem güney sınırlarımızda DAEŞ'li militan sayısının 40 bine ulaştığı bilinmektedir. Ülkemizin ve koalisyon güçlerinin DAEŞ'le yaptığı mücadele sırasında bu militanların bir kısmı ortadan kaldırılmıştır. Ancak gözlemlerimiz ve edindiğimiz bilgiler gösteriyor ki DAEŞ militanlarının önemli bir kısmı sahipleri tarafından güvenli bir şekilde Suriye-Irak bölgesinden çıkartılmıştır. Bu militanlar buharlaşmadığına göre nereye gitmişlerdir? Bunlardan ne kadarı ülkemize gelmiş ya da gelmeye çalışmaktadır? Yani PKK ve DAEŞ üyesi teröristlerin Türkiye'ye sızma girişimlerine dikkat edilmelidir. Hatırlanırsa, daha geçtiğimiz aylarda seçim bölgem Muğla'da, Lazkiye üzerinden deniz yoluyla ilimize geldiği tespit edilen teröristlerin, güvenlik ve istihbarat birimlerimizin titiz ve olağanüstü çalışmalarıyla 8'i canlı, 6'sı ölü olarak ele geçirilmiştir.
Diğer operasyonlar ve sızma girişimlerine bakıldığında, teröristlerin ülkemize sızma şekillerinin değiştiği ve hedef illerin batıya doğru kaydığı gözlemlenmektedir. Bununla ilgili bazı önlemlerin alınması gerektiği muhakkaktır. İstihbarat teşkilatlarımız ve bağlı birimler yeni yapılanmayla birlikte güçlendirilmeli, daha etkili istihbarat çalışmaları yapılabilmesi için kurumlar ve birimler arası koordinasyon muhakkak geliştirilmelidir.
Sınır güvenliği konusunda, özellikle kara sınırlarımız hususunda bazı tedbirler alındı, bunun devamı muhakkak getirilmelidir. Ülkemizde ve bölgemizdeki gelişmelerin Sahil Güvenliğin terörle mücadele içindeki yükünü artıracağı açıktır. Bu kapsamda Sahil Güvenlik ekiplerine terörle mücadele edebilecek, tıpkı kara sınırlarında olduğu gibi sınır güvenliğini tam manasıyla sağlayabilecek donanım ve personel desteği sağlanmalıdır. Bu gereklilik, Muğla ilimizin Seydikemer ve Köyceğiz ilçelerinde düzenlenen terörle mücadele operasyonlarında etkisiz hâle getirilen teröristlerin deniz yoluyla ülkemize giriş yaptığının tespit edilmesiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Terör örgütü mensupları kabaca yönetici, militanlar ve sempatizanlar olarak 3'e ayrılabilir; bu, FETÖ için de PKK için de DAEŞ için de diğer terör örgütleri için de geçerli bir durumdur. Bu sebeple terörle mücadelede yönetici ve militanlara kesin sonuç alınabilecek nokta operasyonlar düzenlenmeli ve bunlar etkisiz hâle getirilmelidir. Bu arada sempatizanları dağıtacak ciddi bir stratejik plan hazırlanmalı ve hayata geçirilmelidir. Geçmişte düşülen hatalar tekrarlanır ve terörle mücadelede aksi bir sistem hayata geçirilirse sempatizanların da militanlaşacağı unutulmamalıdır. FETÖ, PKK, DAEŞ gibi örgütlerin hedef birlikteliğinin yanında eylem birlikteliği içinde de olduğu ortadadır. Bu sebeple terör örgütlerinin hepsine aynı şekilde muamele edilmelidir. Güvenlik güçlerinin içindeki FETÖ/PDY artıkları dikkatle takip edilerek ayıklanmalıdır. Bunların arasında eğitimli ve önemli bilgilere sahip olan kişiler bulunmaktadır.
Yeri gelmişken, güvenlik güçlerimizin arasından FETÖ/PDY'yle irtibatlı ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle ihraç edilenlerin haricinde aylardır açıkta bekleyenler de bulunmaktadır. Bu durumun da bir an önce sonuçlandırılması, suçsuz olanların görevlerine iade edilmeleri, hainlerin de defterinin dürülmesi yerinde olacaktır. Çünkü bu süreçte yaşanan ve yaşanacak olan bazı mağduriyetler FETÖ'nün ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramamaktadır. Yani kendi elimizle sempatizanları militan, normal vatandaşları sempatizan durumuna getirmeyelim, bu işleri yaparken devlet aklıyla hareket edelim.
Terörle mücadelede terörün finansmanının engellenmesi hususuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Kaçakçılıkla mücadele edildiği muhakkaktır. Ancak her sene söylüyorum, bu sene yine tekrar edeceğim, hâlâ İçişleri Bakanlığının karşısında kaçak sigara satılmaya devam ediliyor. Nereye giderseniz gidin "ucuz mazot" tabelalarıyla karşılaşıyoruz. İnsan kaçakçılığı da maalesef... İşte birkaç gün önce botlarımız Dikili açıklarında gene bir sürü mülteci yakaladı. Biliyorum, güvenlik güçlerimiz başarılı operasyonlara da imza attılar, buradan onlara da teşekkürlerimi sunuyorum. Ancak, gözümüzün önünde olan bitenleri söylemek ve bunlarla ilgili gerekli tedbirleri de almak zorundayız.
Terörle mücadelede üstünde durulması gereken bir diğer husus da algı yönetimidir. Terörle mücadelede algı operasyonunun çok önemli olduğu bilinen bir gerçekliktir. Ama ülkemizin bütün istihbarat kuruluşları bir araya gelerek bu manada ciddi bir algı oluşturup bu algıyı devletimizin yönetmesini bugüne kadar maalesef başaramamışlardır. Mesela, geçtiğimiz günlerde SDG'nin sözcüsü Talal Silo örgütten ayrılmış ve önemli itiraflarda bulunmuştur. Hem oradaki PKK-PYD bağlantısını hem de PKK-PYD'nin küresel güçlerle olan bağlantısını detaylı bir şekilde ifşa etmiştir. Bunlara, tırlarla ne kadar silah getirildiğini, bu silahların söylenildiği gibi kayıt altına falan alınmadığını, silahların nereden gelip nereye gittiğinin belli olmadığını açıkça ifade etmiştir. Ayrıca teröristlere nasıl maaş ödendiğini de anlatmıştır. Ancak bu konu ne Türk medyasında karşılık bulmuş ne de istihbarat örgütlerimiz bu konuda bir algı oluşturma işini başarabilmişlerdir. Algı oluşturma konusundaki eksikliğimizin muhakkak giderilmesi ve algının devletimiz tarafından yönetilmesi sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra güvenlik kuvvetlerimizin ve istihbarat birimlerimizin yükü ciddi manada arttı. Tabii, burada güvenlik görevlilerimiz iki önemli işe yoğunlaştı: Birisi, kendi içlerindeki hainleri temizlemek, diğeri de devletin bütün kademelerindeki kamu görevlilerini gözden geçirmek ve ihanet şebekesine dâhil olanları tespit etmek. Bu şekilde, 22 binden fazlası Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde olmak üzere 100 binden fazla kamu görevlisi kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilmiştir. Hâl böyle olunca, bütün kamu kurumları, kamu görevlerinin aksamaması için boşalan kadrolara daha fazla atama yapma ihtiyacıyla karşı karşıya kalmıştır. Yeni atanan bütün kamu görevlilerinin hakkında da güvenlik soruşturması yapılması önemli bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bu ihtiyaç, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarafımızca da gerekli görülmektedir ancak bu sürecin uzaması önemli bir sorundur, bu konuda makul ve mantıklı bir takvim belirlenmeli, belirlenen süre içerisinde bu güvenlik soruşturmalarının tamamlanması sağlanmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak bize her gün bir sürü talep gelmektedir. Yine, sosyal medyada da bu kamu kurumlarına atanan birçok insan bu konuyu konuşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, İçişleri Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Konuşmamın bu bölümünde, İçişleri Bakanlığına bağlı kuruluşlarla ilgili bazı değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın İçişleri Bakanının Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunumu sırasında hiç yer vermediği Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bulunmaktadır. Bu kurumun, bir dönem "çözüm" adlı çözülme sürecinin sekretaryasını yaptığını biliyoruz; şimdilerde ne iş yaptığı, ne işe yaradığı tarafımızca bilinmemektedir. Bu bakımdan, bu kuruma ihtiyaç olmadığını ve kapatılmasının daha yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, mahallî idarelerle ilgili değerlendirmemi Bütçe Kanunu'nun 10'uncu maddesi üzerinde yapacağım konuşmada detaylandıracağım ancak bu bölümde bütünşehir yapılanmasıyla ilgili birkaç cümleyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bütünşehir uygulaması bir derebeylik sistemidir. Bazı belediyelere kayyum atanarak, bazı belediye başkanları istifa ettirilerek bu sıkıntı çözülemez. Köylerimiz yok olmuştur, beldelerimiz yok olmuştur, ilçelerimiz de yok olma yolundadır. Bu derebeylik yasasının, muhakkak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi çerçevesinde ele alınıp düzeltilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuzdan sonraki düzenlemelerle Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları da doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Dolayısıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında iş birliği ve koordinasyonu sağlamak daha da kolaylaşmıştır, esasen bu güzel de bir gelişmedir. Ancak yaşanan 15 Temmuz hain darbe girişimi sonucu İçişleri Bakanlığına bağlı bütün güvenlik ve istihbarat birimlerimiz ciddi yara almıştır.
Şimdi, yapılması gereken önemli işler vardır. Öncelikle, eksilen kadrolar, liyakati, ehliyeti ve devlete sadakati esas alan bir mantıkla süratle doldurulmalıdır. İstihbarat birimleri güçlendirilmelidir, bu birimlerin içerisindeki FETÖ/PDY artıkları başta olmak üzere, devlete sadakat noktasında sıkıntısı olan bütün paralel devlet yapılanmaları temizlenmelidir. Toplumun huzurunu sağlamakla görevli olan bu güzide birimlerimizin içerisinde yeni paralel devlet yapılanmaları oluşumlarına izin vermeme konusunda gerekli tedbirler sürekli hâle getirilmelidir. Bütün güvenlik birimlerinde çalışan personelin maaş ve özlük hakları eşitlenmelidir. Mesela, Jandarma Özel Harekât ile Polis Özel Harekât arasındaki özlük hakları bakımından fark kalmaması lazım, il emniyet müdürlerimiz ile il jandarma komutanlarımız arasında fark kalmaması lazım. Polislerimizin 3600 ek gösterge sorunu Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde yer aldığı gibi muhakkak çözülmelidir. Uzman jandarmalarımızın önemli sorunları vardır. Uzman jandarmaların askerî eğitimleri hizmetten sayılmalıdır, aynı işi yapan silah arkadaşları gibi bu kahramanlarımızın da mali ve sosyal hakları diğer meslektaşlarıyla aynı konuma getirilmelidir. Son dönemde şehadete ulaşan uzmanlarımızdan bir kısmı kendilerini savunacak silahları olmadığı için şehit olmuştur. Bu sebeple bu kardeşlerimizin zatî silahları hususu muhakkak çözülmelidir; artık bu bir sorun olmaktan çıkmış, ölüm kalım meselesi hâlini almıştır. Yine bu kardeşlerimizin bir başka sorunu da sözleşmelerinin sona ermesi durumunda işsiz, aşsız ortada kalmalarıdır. Her ne kadar kanunen uzman çavuşlarımızın başka kurumlara atanması mümkün ise de bu atanma şartlarını haiz binlerce uzman çavuşumuzun işsiz olarak ortada dolaştığı bir realitedir.
Değerli milletvekilleri, özellikle Emniyet teşkilatında çalışan sivil memurlarımız teşkilatın üvey evladı konumundadır. Bize ulaşan bilgilere göre, son bir ay içerisinde Emniyet teşkilatımızda çalışan 3 sivil memurun intihar ettiği de düşünülürse sivil memurlarımızın sorunlarının masaya yatırılması ve sağlıklı bir çözüme kavuşturulması önem arz etmektedir.
Bugüne kadar sivil memurların önünü açacak herhangi bir görevde yükselme sınavı yapılmamıştır. Diğer Emniyet personelinin yararlandığı yıpranma, ek ödemeler ve taltiflerden yararlanmalarının önü açılmamıştır. Bundan sonrası için sivil memurlara da Emniyet teşkilatının öz evlatları olduğunu hissettirecek bir şekilde davranılması gerektiğine inanıyoruz.
Diğer yandan, terörle mücadele konusunda gözünü kırpmadan görevini yapan, çatışmaya girmiş, yaralanmış ancak yüzde 40'tan az kalıcı engeli olduğu için gazi sayılmayan gazilerimizin durumunun da çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bunlara da bir madalya ve emrihak vaki olunca tabutlarının üzerine Türk Bayrağı örtmeleri çok görülmemelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet hizmetleri içerisinde sınır güvenliği her zaman önemli bir yere sahiptir. Son zamanlarda özellikle güney sınırlarımız başta olmak üzere, sınırlarımızda alınmakta olan fiziki güvenlik tedbirlerinin yerinde olduğunu düşünüyoruz ve bu uygulamanın süratle bütün kara sınırlarımızda devreye sokulmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü desteği vermeye hazırız.
Ancak, ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olduğunu unutmamalıyız. Değişik terör örgütleri tarafından deniz sınırlarımızın da uyuşturucu kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, terör örgütü mensuplarının ve militanlarının ülkemizden kaçırılması ya da ülkemize getirilmesinde daha yoğun kullanılmaya başladığı açıktır. Bu sebeple deniz sınırlarımızın güvenliğinin de artırılması gerekmektedir.
Bu manada, Sahil Güvenlik birimlerinin terörle mücadele konusunda eğitimlerinin artırılması, araç gereç bakımından güçlendirilmesi ve deniz kıyılarımızın zapturapt altına alınması zorunludur. Öncelikle yaz aylarında turizmdeki hareketlilikten istifade ederek terör örgütlerinin de deniz yolunu kullanmasını önlemek amacıyla kıyılarımızı daha iyi kontrol altında tutmamız gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda güvenlik hizmetleri içerisinde özel güvenlik birimlerinin payı da hızla artmaktadır. Ancak burada da bu hızlı gelişmenin içerisinde sağlıksız ve sorunlu bir yapılanmayla karşı karşıyayız. Bugün özel güvenlik personeli sayısı Emniyet Genel Müdürlüğündeki personel sayısını geçmiştir, yine özel güvenlik belgesi alan kişilerin sayısı da neredeyse 1 milyon sınırına dayanmıştır. Özel güvenlik sektörüne baktığımızda özel güvenlik hizmetinin ucuz ve genç güvenlik personeli gibi algılandığı da bir gerçekliktir. Özel güvenlik hizmetlerinin sürekliliğinin sağlanması bakımından ortak sisteme girişin de kontrol altına alınması, sistemin içerisindeki insanların emekli oluncaya kadar çalışabileceği bir ortamın oluşması ve diğer güvenlik birimlerimizde olduğu gibi özel güvenlik birimlerimizin de hizmet içi eğitimlerinin sürekli hâle getirilerek güvenlik hizmetleri içerisindeki gelişmelere adapte edilmeleri sağlanmalıdır yani bir defalık sertifika eğitimiyle bu eğitimin geçiştirilmesi yeterli değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göç İdaresi Genel Müdürlüğüyle ilgili de birkaç hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Maalesef, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü denince aklımıza doğrudan Suriye'den ve başka ülkelerden gelen mülteciler gelmektedir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü çatısı altında gerçekleştirilen uygulamalar bu mültecileri sanki Türk vatandaşlığına hazırlar gibi olmamalıdır, mültecilerin geldikleri ülkelerdeki karışıklıklar bitince geriye dönecekleri şekilde hazırlanması daha doğru olacaktır. Yine, aynı şekilde, bu durum devlet politikası hâline de getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün kişisel verilerimizi tutan Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasına ehliyet ve pasaport işlemleri de dâhil edilmiştir. Bu, desteklediğimiz bir gelişmedir ve bu uygulama sayesinde 5 bin polis ehliyet ve pasaport bürolarından asayiş hizmetlerine geçmiştir ancak Nüfus Genel Müdürlüğüne bu işi yüklenecek, kaldıracak yeterli kadro verildiğini söylemek oldukça zordur. Yine, yetkili sarı sendika yaptığı sözleşmeyle Nüfus çalışanlarının fazla mesai haklarının yarısını kaybetmesine sebep olmuştur. Nüfus teşkilatının kadro açığının süratle tamamlanması, çalışanların maaş ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmesi önemlidir.
Bu arada bir konuya daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Son yıllarda yaşanan telefon dolandırıcılığı hadiselerine göz attığımızda, vatandaşlarımızı arayan dolandırıcılar savcı, Emniyet görevlisi vesaire gibi birilerinin adını kullanmakta ancak aradıkları kişilere kendilerine ait bütün kişisel bilgilerini sayarak aranan kişi üzerinde bir baskı oluşturmaktadırlar. Bu bakımdan, kişisel verilerin güvenliği konusu her zamankinden daha çok önem arz etmektedir. Bilindiği gibi, Nüfus idaresi kişisel bilgilerimizi 2 bin civarında kuruluşla paylaşmaktadır. Bu paylaşımların sınırlarının çok iyi belirlenmesi ve denetimlerinin de bihakkın yapılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mülki idare, idare tarihimiz içinde önemli bir yere sahiptir. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu vali ve kaymakamlarımızın konumunu, görev ve yetkilerini çok detaylı bir şekilde tanımlamaktadır. Vali ve kaymakamlarımız Türk devletinin üniter yapısının önemli bir harcıdır, devletimizin bekası için önemli bir meslek camiasıdır. Aslına bakılırsa, mülki idare amirlerini en aktif olarak kullanan hükûmetler de AKP hükûmetleri olmuştur. Örneğin, KÖYDES, BELDES, Köylere Hizmet Götürme Birlikleri gibi yerel kalkınma programları mülki idare amirleri tarafından yürütülmüş ve bu sayede mülki idare amirlerimiz Anadolu'muzun önemli hizmetlere kavuşmasında etkin bir rol oynamıştır, bu konuda da oldukça başarılı olmuşlardır. Yine, 15 Temmuz hain darbe girişiminin önlenmesi konusunda da ülkemizin dört bir tarafındaki vali ve kaymakamlarımız ciddi inisiyatif ve sorumluluk almışlar ve o gün bu darbenin bastırılması konusunda önemli görevler üstlenmişlerdir. Yine AKP hükûmetleri İçişleri Bakanlığı dışında da mülki idarenin yetişmiş insan kaynağından çokça istifade etmiştir. Hatta nerede sıkıştılarsa, nerede yetişmiş adam bulmakta zorlandılarsa oraya bir mülki idare amiri götürmüşlerdir. Son dönemde belediyelerde görevlendirilen kayyumların tamamının mülki idare amiri olması da bunun yakın bir örneğidir ancak başta 6360 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 187'nci maddesiyle düzenlenen, il sağlık müdürlerine il içinde personel nakil ve görevlendirme işlemlerini yapma yetkisinin verilmesi gibi kararlarla mülki idare amirlerinin yetkileri de bu dönemde her ne hikmetse tırpanlanmaya devam etmektedir.
Sayın Bakan, ne üzücüdür ki mülki idarenin yetkilerini tırpanlayan 694 sayılı KHK'nin altında sizin de imzanız var. Keşke o işe orada müdahale edip bu işi düzeltebilseydiniz. Bu gibi uygulamalarla mülki idare amirlerinin yetkileri daraltılmakta, mülki idare amirliği müessesesi adım adım aşındırılmaktadır. Bu gidiş doğru değildir. Bu gidişe bir "dur" denmesinin zamanı gelmiş, geçmektedir.
Sayın Bakanım, bakın, bir şair mülki idarenin hâlini, görüntüsünü nasıl tarif ediyor: "Kötüye giderken milletin hâli / Güven kapısıdır kaymakam, vali / Mülki amirin oyman altını / Boynunuza olur bütün vebali / Devletin temel taşıdır onlar / Askerin, polisin başıdır onlar / Kaygıları millî birlik, bütünlük / Bu yola baş koyan kişidir onlar / Boşaltman içini, kesmen dalını / Bağlamayın ayağını, elini / Sokmayın yeter ki siz burnunuzu / Mülki amir korur devlet malını / Yetişmiş insanlar millî servettir / Vatandaş gözünde vali devlettir / Böyle bir kurumu gözden çıkarmak / Kasıtlı değilse, kesin gaflettir."
Evet, şairin mülki idareye bakışı bu. Umarım siz de mülki idareye bakışınızı değiştirirsiniz, mülki idarenin erozyona uğrayan gücünü yeniden geriye verirsiniz.
Yine, AKP iktidarına kadar geçen sürede mülki idare amirleri her zaman yargı mensuplarından daha fazla maaş almışlardır. Ancak, geldiğimiz durumda, mülki idare amirlerinin maaşları da ciddi bir erozyona uğramıştır. Mülki idare amirlerimiz dört gözle kendilerinin maaşlarını hâkim ve savcılara eşitleyecek bir babayiğit beklemektedir. Sayın Bakanım, bu babayiğit siz niye olmayasınız? Bunu bir an önce çözün.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2018 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını niyaz ediyorum. 2018 yılının ülkemiz açısından güvenli ve huzurlu bir yıl olması temennisiyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.