GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:42
Tarih:19.12.2017

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2018 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yıllık bütçeler, gelecek belirli bir dönem içindeki gelir-giderleri tahmin eden ve bunların yerinde harcanıp harcanmadığına ve uygulamasına da izin veren metinlerdir. Bu yüzden bütçelerin performansı ve güvenilirliği konusunda, devlet, millete karşı sorumludur. Yılın başında taahhüt edilen harcama tutar ve kalemlerinin yılın sonunda gerçekleşen rakamlarla tutarlılığı burada ön plana çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2016 sonundan itibaren bankaların TL fonlama maliyetlerinin yükselmesiyle birlikte firmaların TL kredi faiz oranları da arttı. Ciddi bir şekilde firmalar bu kredi faiz oranlarının baskısı altında kaldı. Yavaşlayan satışlarla beraber daha pahalı finansman maliyeti ve yüksek orandaki yurt içi üretici fiyat endeksi -ki kasım ayında yüzde 17,3'tü- bugün girişimcimizin belini bükmektedir. Makine ve teçhizat yatırımlarında üst üste dört çeyrektir devam eden gerileme bu son çeyrekte bir miktar toparladı ve üstüne koymaya çalıştı ancak sanayideki beklenen atılımı da maalesef erteletti. Son yedi yılda inşaat yatırım artışı sanayi yatırımlarını 2'ye katlamış gözüküyor değerli milletvekilleri. Hatta Kredi Garanti Fonu kredilerinde dahi kullanılan kredilerin sadece yüzde 2,5'i yatırıma gitmiş gözüyor. Diğer yandan sanayide bir türlü aşılması için çaba gösterilmeyen verimsizlik de bugüne kadar süregelmektedir. Başka bir ifadeyle ifade edersek; on beş yılda üretimden kaynaklanan bir büyüme modelinin olmadığı, tüketimden gelen, bizim daha çok "kortizonlu büyüme modeli" dediğimiz ve bugünlere gelindiğinde de ortalama yüzde 10 işsizliğin artık sabitlendiği, yüksek cari açığın görüldüğü, yüksek dış borçlanmanın yapıldığı,. artan döviz kurlarının ciddi bir işaret verdiği ve bir türlü de düşürülemeyen bir enflasyonla bugün Türkiye ekonomisi karşı karşıya. Türkiye'deki politik ve ekonomik belirsizlikler yine Türkiye'de özel sektörü uzun vadeli yatırımlar konusunda da maalesef tedirgin etmekte ve yatırımlarının ertelenmesine yol açmaktadır. İşte bu tedirginlik hem sektörel hem de ekonomiye olan diğer güven endekslerinde de düşüşlerde kendini belli etmekte ve bizi uyarmakta. Son açıklanan üçüncü çeyrek sanayi büyümesi yine hizmetler ve inşaat sektörünün gerisinde kalmış mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış olan rakam da sadece binde 2. Bugünlerde Bakanlık, sanayideki büyüme rakamlarının neden diğer sektörlere göre geride kaldığının teşhisini net koymalı ve buna uygun da çözüm modellerini bir an önce üretebilmelidir.

Değerli milletvekilleri, sanayide gerçekleşen son büyüme rakamlarını yeterli bulursak ve kafamızı kuma gömersek geleceğe dair hedeflerimiz de tıpkı enflasyon hedeflerinde olduğu gibi maalesef kâğıt üzerinde kalacak. Dünya Sanayi 4.0'ı özümseyip kullanırken biz hâlen cam filmini tartışıyoruz ve bunu artık bir kenara bırakmalıyız, yüzümüzü bilim, sanayi ve teknolojiye dönerek yeni birtakım üretim tekniklerini, yeni üretim modellerini burada konuşmamız gerekir diye düşünüyorum. Zira TÜBİTAK tarafından yapılan Türkiye'de Sanayinin Teknoloji Karnesi'ne de baktığımız zaman sanayinin dijital olgunluk seviyesi Endüstri 2.0 veya Endüstri 3.0 arasında yer almakta ve kendini bulmaktadır.

Hazır TÜBİTAK'tan bahsetmişken, bu yıl mart ayında Sanayi Komisyonunda görüştüğümüz tasarı TÜBİTAK'ın günümüz sanayi ve teknoloji şartlarına göre düzenlenmesini öngörürken ve bu tasarının bir an önce yasalaşmasının çok ciddi bir öneme binaen getirildiği bize anlatılmışken şimdi görüyoruz ki yıl bitmesine rağmen bu öneme o kadar sahiplenilmediği de açıkça karşımızda durmakta.

Diğer yandan, eğer bilime değer ve önem veriyorsak bunu bütçelerde de görmemiz lazım sayın milletvekilleri, bu, bütçelere somut bir şekilde yansımalı. Türkiye Bilimler Akademisinin bütçesi bu yıl yüzde 13'lük enflasyonu bir kenara bırakırsak, böyle bir ortamda ancak yüzde 3,7 artırılabilmiş gözüküyor.

Sanayimizi bilimsel ve teknolojik içerikli, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerle donatmalıyız; bu çok önemli. Ürün desenimizi ve üretim yöntemlerini geliştirebilmek için de buna bağlı olarak destekleri bir an önce ortaya koymamız gerekmektedir. Ürettiği ve satışa sunduğu ürünlerde, tabii ki dolayısıyla ihracatında da ithalat bileşeninin payının düşürülmediği bir sanayiyle karşı karşıyayız. Böyle bir yapıyla Türkiye'nin gelişmiş ülkeler ligine de çıkması veya daha üste sıçraması çok da zaman alacağa benziyor. İşte, bu yüzden, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim beklentimiz, imalat sanayisinde ithalata bağımlılığın makul bir düzeye indirilmesi ve orta yüksek, yüksek teknolojili ürün desenine geçiş sağlanabilmesi için birtakım yapısal dönüşümlerin de bir an önce yapılmasıdır. Sanayide yapısal dönüşümü sağlayabilirsek bugün işte içinde bulunduğumuz birçok sorunun da üstesinden gelme şansımız olacak. Bu ise nasıl olabilir? Ancak ve ancak sanayi politikalarında bir yapısal dönüşüm amaçlayacak olan bütüncül bir ekonomi politikasının yürürlüğe girmesiyle olacaktır ve aynı zamanda -biraz önce de söylediğim- güçlü bütçelerle bunu temin etmemiz mümkün olacak. Yoksa Türkiye'nin inşaata dayalı, "beton ekonomisi" dediğimiz bir modelle çok fazla gideceği de bir yol kalmamış gözüküyor.

2017'nin ilk on bir ayında şirketler -baktığımız zaman- ağırlıklı olarak inşaat ve hizmete dayalıyken sanayi alanında kurulan şirket sayısı yine geri planda kalmış. Ağustostan eylüle baktığımız zaman, değerli milletvekilleri, sanayi istihdamında da 16 bin kişilik bir kayıp var. Demek ki istihdam anlamında insanlar sanayiden daha çok hizmet sektörüne veya inşaat sektörüne kayıyor. Hâl böyle olunca Türkiye'nin sanayisizleşmeye doğru yol aldığını da buradan söyleyebiliriz. Sanayicimiz üretimindeki yüksek maliyet unsurları nedeniyle işini bırakıyor veya inşaat ekonomisine geçiyor yahut da hizmet ekonomisine geçiyor, bir nevi branş değiştiriyor. Bu durumun önüne geçecek politikaların da bir an önce hayata geçirilmesi lazım.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz yıllar içerisinde baktığımız zaman Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızda çok sayıda bakan değişikliği de oldu. Şimdi, Türkiye'nin önüne bilim merkezi, teknoloji üssü ve ileri sanayi ülkesi olma hedefi konulmuş durumda. Ancak 2015 yılında açıklanan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi'nin 2'ncisine baktığımız zaman -2015 ve 2018 yıllarını kapsar bu belge- orada şöyle bir cümle geçiyor: "Uzun dönemli vizyon, orta yüksek ve yüksek teknolojili ürünlerde Afro-Avrasya'nın tasarım ve üretim üssü olmak..." Bu şekilde bir hedef belirlenmiş. Hâlbuki, bizim vizyonumuz, şöyle baktığımız zaman, bu şekilde bir ithal fason üretim yerine veya bir başka ülkenin fasoncusu olmak yerine yenilikçilik kapasitemizin artırılması ve teknolojik sıçrama olmalıydı, bu belgede esas olarak, asıl bunların yer alması gerekirdi yoksa bu şaşı bakış açısıyla sanayide söz sahibi olabilmemiz hakikaten çok gerçekçi gözükmüyor.

İmalat sanayisi ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin payı -gene çok sevilen bir mukayese söyleyeyim- 2003'teki yüzde 6,5 oranından 2017 Kasımına gelindiğinde yüzde 3,9'a gerilemiş. Demek ki imalat sanayisi yüksek teknoloji ürünlerin hem pay olarak hem ihracat olarak biraz gerisinde kalıyor. Bu oran gelişmiş ülkelerin de gerisinde. On beş yıldaki bu gerileme, önümüzdeki on yıl için koyulan yüzde 15 hedefini de gölgede bırakıyor. Yani on yıl içerisinde yüzde 15'lik bir hedefe ulaşabilmemiz bugünden baktığımız zaman gerçekten çok zor.

Yüksek teknolojili ürünlerin üretilen toplam ürünlerdeki payını artırmak bir operasyon sorunu değil değerli milletvekilleri, buna bir operatif yaklaşımla bakamayız, uzun vadeli bir süreç olarak önümüze koymalıyız ve bunun üzerinden hedefler belirlemeliyiz. Bu süreci bilim, AR-GE ve teknoloji üretimine yoğunlaşmakla başlatabiliriz ve bunun üstüne birtakım adımları koyarak ilerlemeye de devam ederiz.

Üretim reformu kanunu çıkardık, hatırlarsınız, geçtiğimiz yaz, ciddi bir çalışma sonucunda bu kanun gene Meclis Genel Kurulumuzda kabul edilerek geçti. Burada, değerli milletvekilleri, üretkenlik, katma değer artışı, ileri teknoloji, markalaşma, uluslararası rekabet gücünün artırılması adına çözümler maalesef yoktu, günübirlik birtakım tedbirler vardı, bazı noktalarda ihtiyaç duyulan sektörel veya bölgesel problemlere çözüm bulma amacıyla getirilmiş bir kanundu ve o şekilde de yasalaştı. Bununla gidecek mevzimiz çok kısa olur. Hâlbuki bizim yapmamız gereken şu olabilirdi: Sağlam bir sanayi politikası oluşturmamız gerekirdi, buradan işe başlamamız lazımdı; sanayinin altyapısını hazırlayacak olan ve üretici dostu hâline getirecek olan adımları atmamız gerekirdi. Bu kanunu güçlü sanayi yolunda kaçırılmış bir fırsat görüyoruz ama önümüzdeki süreç içerisinde bunu tekrar toparlama şansımız olabilir diyorum inşallah.

Türkiye'nin ağırlıklı olarak ileri teknoloji ürünlerini üretebilmesi için önce akla ve bilime dayanan, eleştiren ve sorgulayan bir eğitim sistemini oluşturmamız lazım, işe oradan başlamamız gerekiyor. Yenilikçilik, araştırma ve geliştirme, yeni tasarım ve teknoloji üretimi ancak iyi eğitim almış, bilimsel ve akılcı düşünme yeteneğini kazanmış bir beşerî sermayeyle gerçekleşecektir. Kalkınma politikasının en önemli alt bileşenlerinden biridir beşerî sermaye ve bunun üzerinde de çok ciddi durmamız lazım.

Sayın milletvekilleri, sanayi ve teknolojide çok hızlı değişimin ve acımasız bir rekabetin yaşandığı bu günümüz dünyasında istihdamın, üretimin, katma değerin çok önemli bir bölümünü küçük ve orta ölçekli işletmeler temin eder, bunlara kısaca KOBİ diyoruz biliyorsunuz. Ancak KOBİ'lerimizin de bugün çözüm bekleyen birçok sorunları var. En önemlilerinden bir tanesi kredi yoluyla finansman sağlamada en çok teminat gösterememe sıkıntısıyla karşı karşıya KOBİ'ler ve kredi kuruluşunun vereceği kredi için istenilen teminatları karşılayacak güçleri de bulunmamakta. Bankaların sıfır riskle çalışma politikası nedeniyle bazen kredilerin birkaç katı kadar da teminat talep edilebiliyor. Tabii, son günlerde kurlardaki hızlı yükseliş ve dalgalanma KOBİ'ler açısından birtakım olumsuzlukları devam ettirmekte. Kredi faizleriyle ilgili ciddi bir çalışmaya ve faiz destek modeline de burada ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün politikayı belirleyen Bakanlık yani Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla teşvik sağlayan bakanlığın farklı olması -Ekonomi Bakanlığı veya diğer kuruluşlar- imalat sanayisinden beklenen sıçramayı gerçekleştiremememizin bir diğer önemli sebebi; bir taraf politikayı belirliyor, bir taraf teşvikleri veriyor, destekleri veriyor. Hâlbuki bunun tek bir çatı altında, tek bir kumanda altında yürütülmesi gerekmekte. KOBİ'lerimizin de içinde yer aldığı organize sanayi bölgelerimizin ve teknoloji geliştirme bölgelerimizin de birtakım sorunları var, bazı açmazların içindeler. Bunlar hem sürdürülebilir kalkınmanın hem de sanayileşmenin temel dinamikleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür üretim modelleri bu amaçla ortaya konmuş ve bu amaçla yasalaşması yapılmış durumda. Girişimcilere daha iyi hizmetler edebilmek için, değerli milletvekilleri, bunların da bu kapsamda yer alan sorunlarının hızla çözüme götürülmesi gerekir. Bir kere, bu bölgelerin yatırım cazibe merkezi hâline gelmeleri lazım. Son zamanlarda OSB dışında birtakım üretim yerlerinin de oluşturulduğunu ve fabrikaların, firmaların, işletmelerin OSB dışına kaçtığını görüyoruz. Üretim ve ihracat üsleri hâline gelmesi lazım, buradan hem ciddi üretim hem de ihracatların yapılması lazım. Bu da yetmez, buralar, özellikle teknoloji geliştirme merkezleri, araştırma merkezleriyle yani diğer kurum ve kuruluşların AR-GE'leriyle de ortak bir şekilde koordine edilmeli, arada bir ilişki kurulmalı, bunların bağları artırılmalı ve bu şekilde orada yapılan uygulamaların hızla üretime döndürülmesi, stratejik hedeflerimizin arasında olması gerekir.

Güncel, önemli bir sorundan da bahsetmek istiyorum. Bakın, 1 Nisan 2018'de EPDK tarifelerle ilgili bir tebliği uygulamaya koyacak. Özellikle tedarikçi kuruluşlarla ilgili birtakım sıkıntılar bizlere intikal ediyor, muhtemelen Genel Kuruldaki sayın milletvekillerimize de geliyordur. OSB'lerde hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Şimdi, bu firmaların, özellikle orada küçük ölçekli firmaların -biraz önce söylediğim- KOBİ kapsamındaki firmaların üretimi neredeyse durma noktasında. Yeniden serbest tedarikçilerle anlaşmaya gidecek olan OSB'ler bir şekilde eğer anlaşabilirse problem yok. Ama aksi hâlde, yüksek fiyattan elektrik alacaklar ve neticede de kendi içlerindeki OSB'nin üyesi olan diğer kurumlara, firmalara bunları daha yüksek fiyattan yansıtmış olacaklar. Bir nevi, bu yeni fiyatlandırma tarifesi OSB'deki firmaları elektriğin çarpmasına da vesile olacak. O zaman bu firmaların OSB'lerde üretim yapmasının bir anlamı kalmayacak. Çünkü bizim amacımız eğer doğru bir sanayi politikası ve sanayileşme ise ki amacımız o, her türlü metinde de bu yazıyor yıllardan bu yana, o zaman OSB'leri cazip hâle getirmemiz lazım. İşte bu EPDK benzeri kurum ve kuruluşların ortaya koyduğu yeni tedarikçi tarifeleri ise maalesef OSB'lerdeki firmaları vuracağa benziyor.

Değerli milletvekilleri, bu bakımdan 57'nci Hükûmet döneminde çıkan 4562 sayılı OSB Kanunu'nu böyle bölük pörçük, parça parça değiştirmek yerine -geçtiğimiz günlerde de gene torba kanun içerisinde bazı düzenlemeler yapıldı- oturalım, çağımıza ayak uyduran, bu alanda ön alan, bütüncül bir yaklaşım içerisinde bu kanunda birtakım düzenlemeler yapalım. Eğer buna iktidar ve Hükûmet varsa biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna komisyon ve Genel Kurul aşamasında destek vermeye de hazırız. Bunu başarabilirsek sanayimizin önüne koyulan hedeflere ulaşma şansımız olacak.

Her alanda olduğu gibi, sanayide de plan ve programlar önemli. Bakın, plan ve programlara uyulduğu zaman bunların bir önemi oluyor değerli milletvekilleri. Sayın bakanların da komisyon sırasında oturan bakanların da imzası olan şu yıllık programı hemen hemen her bütçe döneminde sizlere sunuyorum ve anlatıyorum. Bakın, bunun içinde birtakım tedbirler var ve bu tedbirler her sene "aralık sonu dönemine" diye tekrarlana tekrarlana bir anlam ifade etmez hâle geliyor. Eğer uygulamayacaksanız o zaman bu tedbirleri buraya koymanın da bir anlamı yok. Bakın, bir örnek vereyim size, gene bunun 2017 programında da vardı, 2018 programında da var, muhtemelen 2019 programına bile sarkabilecek. 2017'de Tedbir 277 diyor ki: "OSB'lerin etki değerlendirilmesi yapılacak, yenilikçi uygulamalar geliştirilecek." Çok güzel, anlamlı bir tedbir. Süre? Aralık sonu, yani bugünlerde bitiyor. 2018 yıllık programına da koymuş, Tedbir 257, aynı cümle aynı satırlarda bu şekilde devam edegeliyor. Bunların uygulanmaması, programlara olan ve devletin belgelerine olan güvensizliği de ortaya koyuyor. Eğer bunları yapmayacaksak o zaman buralara bunları koymayalım, daha gerçekçi tedbirlerle halkın karşısına çıkalım.

Değerli milletvekilleri, uzun süreden bu yana tanım karmaşasıyla yeniden gündeme gelen bir başka unsur da bugünlerde "Türkiye'nin otomobili" denilen ama başlangıçta "yerli otomobil" denilen bir konudan da bahsetmek istiyorum. Dünya pazarlarına hâkim olan otomobil üreticileri günümüzde ya satın alma veyahut da ortak olma yoluyla bir araya geliyorlar ve pazar paylarını sıkılaştırıyorlar, pazardaki paylarını artırmaya çalışıyorlar. Bizim, otomobil konusundaki hedefimiz şu olmalı: Başta otonom sürüşlü olmak üzere, alternatif yakıtlara dayalı birtakım projeler kurmalıyız. Yerli motor ve yerli yazılımın üzerinde durmamız gerekir ve bunun üzerinden bunları, eğer bu üçlüyü ticarileştirebilirsek o zaman istediğimiz katma değeri de yaratabiliriz. Üretim ve ihracatımızda önemli bir paya sahip ara ve yatırım malları politikalarına ivedi bir şekilde öncelik vermemiz gerekir değerli milletvekilleri. Eğer bu sektörlerin ithalata bağımlılığını azaltabilirsek o zaman sektörel ilerlemeyi sağlayabileceğiz ve birtakım istihdam artışlarını da ortaya koymamız mümkün olabilecek; sanayimizin içinde bulunduğu bu sanayisizleşme durumundan, döngüsünden de böylece çıkabileceğiz.

Bu düşüncelerle Genel Kurulumuzu tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)