GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:43
Tarih:20.12.2017

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen muhterem vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk "Askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılan zaferler yaşayamaz." diyerek istikbal ve istiklalimiz için ekonominin önemini vurgulamıştır. Bu anlayıştan hareket eden kurucu kadrolar, cumhuriyetimizin ilk yıllarında iktisat politikasının temel hedefini "güçlü bir millî ekonominin kurulması" olarak belirlemiştir. Özel sektörün yeterli sermaye birikimine sahip olmaması sebebiyle birçok sanayi tesisi, ekonomik büyümenin ve kalkınmanın esas unsuru olan devlet tarafından kurulabilmiştir.

Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından geçen kısa sürede çok sayıda fabrika, banka, kurum ve kuruluşla ülkemizin hızla kalkınması için önemli hamleler yapılmıştır. 1930'lu yıllardan itibaren kurulan kamu iktisadi teşebbüslerinin temel amacı, üretimin yetersizliğinin giderilmesi olmuştur. Özel girişimler eliyle ürün arzının başlamasıyla ise birçok KİT'in varoluş amacının ortadan kalktığı düşüncesiyle bu kuruluşların özelleştirilmesi gündeme gelmiştir.

Türkiye'de 1994 sonrasında başlayan özelleştirme uygulamalarında asli amaç, kamu kuruluşlarının sermaye piyasalarında halka arz yoluyla satılması suretiyle sermayenin tabana yayılmasıdır. Ancak mezkûr tarihlerde kamu işletmeciliğinin geldiği durum bahane edilerek bu kuruluşların ne olursa olsun elden çıkarılması gerektiği anlayışı hâkim olmuştur. Böylesi bir anlayışa dayanan özelleştirme politikası da özelleştirmeler yoluyla kamu kaynaklarının tabana yayılmasını, rekabetçi bir piyasanın oluşmasını, üretimin ve istihdamın artırılmasını sağlamaktan uzak kalmıştır.

Bize göre, özelleştirmeyle ekonomide rekabet ortamının tesis edilmesi, kamu maliyesi üzerindeki yükün hafifletilerek kaynakların etkin kullanılması, üretim ve istihdam artışı sağlanması, teknoloji transferi ve ihracat kapasitesinin geliştirilmesi amaçlanmalıdır. Devlet tekellerinin yerini özel sektör tekellerinin alması önlenmeli, uygulamada şeffaflık ilkesi tam anlamıyla hâkim kılınarak kamu vicdanını rahatsız eden hiçbir girişime izin verilmemelidir.

Son on beş yıllık özelleştirmelere bakıldığında, blok satışların toplam satışlar içerisindeki payı yüzde 32, tesis ve varlık satışlarının oranı yüzde 50 olmuştur. Halka arz yoluyla yapılan satışlar toplam satışlar içerisinde sadece yüzde 14'lük paya ulaşabilmişken borsada yapılan satışlar ise yüzde 2 seviyesinde kalmıştır. Bu tablo, özelleştirme politikalarının asli amaç ve hedeflerine ulaşamadığını ve sermayenin tabana yayılması bakımından etkin olamadığını göstermektedir. "Al, ne yaparsan yap." şeklindeki yanlış özelleştirme politikaları sonucunda birçok kuruluş özelleştikten sonra kapatılmış, üretimin devamı sağlanmamış, kuruluşların mal varlıkları, arazi ve diğer gayrimenkulleri başka amaçlarla kullanılmış veya satılmıştır.

Türkiye 1985-2017 döneminde toplam 68,2 milyar dolar tutarında özelleştirme yapmıştır. Bunun 60,2 milyar doları yani yüzde 88'i 2003 sonrasında gerçekleştirilmiştir. Birçok stratejik kurumun satılmasına ve büyük özelleştirme gelirine rağmen 2002'de 129,5 milyar dolar olan dış borcumuz 2017'nin ikinci çeyreği itibarıyla 432,4 milyar dolara çıkarak yüzde 234 oranında artmış, kişi başına düşen dış borç miktarı da 5.400 doları geçmiştir. Özelleştirme gelir hedefinde istenilen sonuç elde edilememiş, gayrisafi hasılaya oranla binde 6'lık 2017 yılı özelleştirme gelir beklentisinin de ancak üçte 1'ine ulaşılabilmiştir.

Rekabetçi bir özel sektörün daha verimli olacağı yaklaşımına dayanan özelleştirmelerle, üretimin ve istihdamın artırılmasıyla kamu maliyesi üzerindeki yükün hafifletilmesi yönündeki beklenti de gerçekleşmemiştir. Özellikle tarımsal kuruluşların özelleştirilmesi kırsal kalkınma politikalarını sekteye uğratmış, tarımsal üretimi azaltmış, çiftçimizi mağdur etmiş, işsizliğin ve büyük kentlere göçün önemli bir sebebi olmuştur. Bu durum, tüm kamu politikalarının birbiriyle uyumlu bir şekilde belirlenmesi ve uygulanmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, özelleştirmelerde ve diğer kamu ihalelerinde temel ölçü, millî kaynaklarımızın korunması, yetim hakkının ve kamu yararının gözetilmesidir. Bu sebeple, özelleştirme süreçlerinin aynı zamanda yolsuzluklarla mücadele anlayışı içinde değerlendirilmesi de bir zarurettir. Zira özelleştirme uygulamaları yer yer kamudaki çürümüşlüğün, siyasetçi-iş adamı-bürokrat üçgeninde gelişen yolsuzluk ve usulsüzlüklerin kendini gösterdiği bir alan olabilmektedir. Kasasında bulunan nakit miktarına veya üretimin devamı yerine, sadece gayrimenkulleri için özelleştirilen, özel vergi düzenlemeleriyle mali avantaj sağlanan ve şeffaflık temelinde eksiklikler bulunan özelleştirmeler de maalesef ki yaşanmıştır.

MHP olarak beklentimiz, millet emaneti olan devlet idaresinde yolsuzluklara fırsat verilmemesi, yetim hakkına el uzatanlardan hesap sorulmasıdır; özelleştirme uygulamalarının hukuki boşluklardan kaynaklı suistimallere fırsat vermemesi, devletin sahip olduğu imtiyazlar ve varlıkların satışında kamusal faydanın yeterince dikkate alınması, kritik sektörlerdeki özelleştirmelerde millî, stratejik tercih ve önceliklerin göz önünde bulundurulmasıdır.

Burada dikkat çekmek istediğim bir konu da Tapu Kanunu'nda ve Sermaye Piyasası Kanunu'nda yapılan değişikliklerle herhangi bir şarta bağlı olmaksızın, mütekabiliyeti de esas almayan bir yaklaşımla yabancılara mülk satışına imkân verilmiş olmasıdır. Bu durum, ülkemizin millî güvenliğinin ve stratejik önceliklerinin göz ardı edilmesine yol açılabilecek mahiyette bir düzenleme olup yargı süreçlerinden sonra satışlara kısmi bir sınırlama getirilmiş olması da bu yöndeki riskleri bertaraf etmemiştir.

Özelleştirmeyle ilgili son olarak da 2016 Yılı Kesin Hesap Kanunu'na ilişkin Sayıştay Raporu'ndaki bazı tespitlere değinmek istiyorum. Raporda, doğrudan temin ve pazarlık yöntemiyle yapılan mal alımları tutarının yüzde 10 limitini fazlasıyla aştığı yönünde bir tespit bulunmaktadır. Doğrudan alımların toplam ödenek içindeki payının yüzde 23'e ulaşmasına rağmen, yasal zorunluluk olduğu hâlde Kamu İhale Kurulunun uygun görüşünün alınmamış olması, Sayıştay raporunda da belirtildiği üzere mevzuata aykırılık teşkil etmektedir. 2015 Sayıştay Raporu'nda da yer alan ve idarece gereğinin yapılacağı cevabı üzerine izlenecek hususlar arasına dâhil edilen bu hatanın 2016'da da devam ettiği anlaşılmaktadır. Esasen bütçe yılı başında ödeneklerin tespiti ve ihtiyaç planlamasının gerçekçi bir şekilde yapılması doğru olanıdır. Bununla birlikte, doğrudan temin yoluyla mal alımında öngörülen yüzde 10 sınırının aşılması söz konusu olduğunda Kamu İhale Kurulunun uygun görüşünün alınması zorunludur.

Diğer taraftan, büyük bir kurumsal yapı ve yetişmiş insan kaynağına sahip olduğu hâlde Özelleştirme İdaresi Başkanlığının asli görevi kapsamındaki birçok işi danışmanlık firmaları aracılığıyla yaptırdığı görülmektedir. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yılın Sayıştay raporunda bu danışmanlık meselesi eleştirilmiştir. Bu yolun yaygınlığı, kamu kaynaklarının ne ölçüde yerinde kullanıldığı konusunda kamuoyunda kuşku uyandırmaktadır. Bilindiği gibi denetimin bir amacı da idarenin geliştirilmesine katkı sağlamaktır. Bu sebeple, idarelerin denetim sonuçlarının gereğini mutlaka yerine getirmeleri gerekmektedir. Her yıl aynı tespitlerin yapılması denetim sonuçlarının idare tarafından ciddiye alınmadığı anlamına gelecektir ki bu da yönetimin temel fonksiyonlarından olan denetimin amacına ulaşmasına engel olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kamu alımları potansiyeli oldukça yüksek olan Türkiye'de Kamu İhale Kurulunun uygulamada görülen sorunları da giderecek şekilde ihale sistemini iyileştirecek, ortaya çıkan sorunlara müdahale edebilecek ve tarafsız çözümler üretebilecek bir yapıda olması gerekir. Bilindiği üzere 4 Ocak 2002 tarihinde kabul edilen 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'yla yolsuzluklara zemin hazırlayan unsurların ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Türkiye'nin yaptığı en önemli reformlardan birisi olan bu düzenleme, 2003'ten itibaren mezkûr amacın gerçekleşmesine mani olabilecek istisna hükümlerle değişikliğe uğramıştır. İhale yasasında fonksiyonel veya kurumsal istisnalar oluşturmak, kamu harcamalarının uygunluğu ve denetlenmesi ile ihalelerin güvenilirliği konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır. Ülkemizde 2016 yılında bütçe giderlerinin yaklaşık yüzde 30'unu teşkil eden 173,7 milyar liralık kamu alımı yapılmış, 2017 yılının ilk dokuz ayında ise bu tutar 178,8 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Kuşkusuz, bu kadar büyük ve önemli bir mali alanın hukuki altyapısının, uygulamada istismara imkân vermeyecek şekilde tanzim edilmesi şarttır.

İhale yasasının çıkartıldığı ilk yıllarda, örneğin 2003 yılında, açık ihale usulüyle yapılan kamu alımlarının oranı yüzde 82 ve pazarlık usulüyle yapılan kamu alımlarının oranı yüzde 17 olarak gerçekleşmişken 2016 yılında açık ihale usulüyle yapılan alımların oranı yüzde 73'e düşmüş, pazarlık usulüyle yapılan alımların oranıysa yüzde 26'ya çıkmıştır. Bu dönemde doğrudan temin yoluyla yapılan alımlar 8 kat artmıştır. Kamu alımlarının genel ihale usulleri yerine doğrudan temin suretiyle yapılması, yolsuzluk ve usulsüzlüklere açık bir ortam oluşturmakta, yolsuzluk iddialarını da beraberinde getirmektedir. Oysa yolsuzluklarla etkin bir mücadele için öncelikle buna zemin hazırlayan hukuki, idari ve kurumsal eksikliklerin giderilmesi, caydırıcı müeyyidelerin getirilmesi, etkin bir denetim mekanizmasının oluşturulması ve insan gücü kalitesinin iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, suistimale açık alan hâline gelen istisna uygulamalarına da son verilmelidir.

Hizmetlerin sağlıklı bir zeminde yürütülmesi için denetim vazgeçilmezdir. Denetimsiz ihalelerde nelerin eksik ya da yanlış olduğu bilinmeyecek, ihale sürecinin iyileştirilmesi mümkün olamayacaktır. Bu doğrultuda, Kamu İhale Kurumunun ihale sistemine yönelik olumsuz müdahaleleri önleme ve sistemi geliştirmede etkinlik kazanması icra bağımsızlığı içinde hareket ederek kuruluş gayesini tam anlamıyla yerine getirmesi ve uygulamadaki eksikliklerini gidermesi bir zarurettir.

Öte yandan, kamu ihaleleri çerçevesinde yerli üretimin desteklenmesinin de önemli bir ihtiyaç olduğunu değerlendiriyoruz. Esasen, bu yönde bazı düzenlemelerin yapıldığı da bilinmektedir. Kurumun yayınladığı istatistiklerden anlaşıldığı kadarıyla, bu kapsamda yabancı isteklilere açık olan 17.158 adet ihalenin yüzde 34'ünde yerli malı lehine fiyat avantajı uygulanmıştır. Bu yöndeki düzenlemelerin millî sanayinin ve yerli üreticinin güçlendirilmesi adına olumlu olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, finansal piyasalardaki derinlik ve ekonomik yapılardaki karmaşıklık güvenilir bilginin önemini artırmış, mali bilgilerin uluslararası seviyede karşılanabilir olmasını zorunlu kılmıştır. Spekülasyonlara açık finansal piyasalarda özellikle küçük yatırımcının ani dalgalanmalar karşısında hakkının ve güvenliğinin korunması ise bu alandaki kurumların gerekli tedbirleri almasıyla mümkün olabilecektir. Piyasaların kullandığı en önemli bilgi kaynaklarından biri olan finansal tablolardaki bilgilerin tam, doğru, gerçeğe ve ihtiyaca uygun olması piyasaların etkin işlemesi bakımından çok önemlidir.

Hatırlanacağı gibi gelişmiş ülkelerde yaşanan iflaslar ve muhasebe skandalları, 2000'li yılların başından itibaren pek çok ülkede düzenleme ve denetleme yetkilerini haiz bağımsız kamu gözetimi kurumlarının kurulmasına yol açmıştır. Bu amaçla, ülkemizde de Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu kurulmuştur. Amacı, ilgililerine tam, gerçeğe ve ihtiyaca uygun karşılaştırılabilir bilgi vermek olan kurumun, uygulamalarıyla, finansal bilgilerin ölçülmesinde ve tabloların değerlendirilmesinde bağımsız bir güvence olması mutlaka sağlanmalıdır.

Bu düşüncelerle, kurumların 2018 yılı bütçelerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Gazi Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksu.