GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:43
Tarih:20.12.2017

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce aziz Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz madde, Millî Eğitim Bakanlığına ait eğitim kurumlarının pansiyon işletmeleri ve ek ders ücretlerini kapsamaktadır. Bu, fıkralarından birkaçı ve ben de dolayısıyla öncelikle çocuklarımızın eğitim haklarını kullanırken yaşadıkları barınma sorunları üzerinde, yurtlar üzerinde konuşmak istiyorum.

Her şeyden önce belirtmek isterim ki aile ortamı çocuğun davranışlarının şekillendiği, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının giderildiği, özellikle sevgi ve güven duygusunun hissedildiği en önemli yerdir. Devlet, her şeyden önce çocukların ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için onları ailelerinin yanında desteklemelidir. Bununla birlikte ailesinin yanında kalamayan, imkânı olmayan çocuklar kesinlikle devlet koruması altında eğitimlerini sürdürmelidirler. Ancak çocukların barındıkları kurum ve kuruluşlar için sıkı bir denetim de gerekmektedir.

Son yıllarda yaşadığımız başta PKK, FETÖ, DAEŞ gibi terör örgütlerinin devletimize ve milletimize verdiği zarar ve acılar, her birimizin ortak kaygı ve korunma refleksini harekete geçirmiştir. Benzer acıları tekrar tekrar yaşamamak için acil ve kalıcı önlemler geliştirmek, devletin en önemli görevlerinden biridir. Yangın, deprem gibi afetlerin yanı sıra terör gibi sosyal afetlere karşı farkındalık ve bilinçlendirme geliştirmek bu yüzden çok önemlidir. Terör örgütlerinin ele geçirdikleri çocuk yaştaki bireyleri, devlete, millete karşı kin ve öfke duygularıyla besleyerek beyinlerini de yıkadıklarını unutmamak zorundayız. Bu sebeple, eğitimde barınma sorununun tamamen çözülmesi için, yatılı pansiyonlu okullar için yeterli bütçenin ayrılması çok önemli. Bununla birlikte başta kırsal alanlarda yaşayan ve özellikle sosyoekonomik standartları düşük olmak üzere tüm ebeveynler çocuklarına yönelik terör tuzaklarıyla ilgili olarak eğitilmeli ve bilinçlendirilmelidir.

Hatırlarsanız -unutmak mümkün değil- Adana'nın Aladağ ilçesinde yaşadığımız bir yurt yangını olmuş ve bu elim olay sonucunda çocuklarımızı yitirmiştik. Bunun üzerine de bir Meclis araştırması kurduk ve incelemelerde bulunduk. Açıkçası beni en çok tedirgin eden mevcut tehlikelerin hâlen devam etmesi olmuştur. Neden bu kanaatteyim? Gördüklerimi sizinle paylaşayım: Yanan yurdun kurucusu olan dernek tarafından açılmış ve faaliyette olan bir erkek yurdu daha vardı gittiğimizde. İncelemeye gittiğimizde binayı incelemek istedik, girişte bir bölümünde yer alan bir odanın hâlâ lambri olduğunu görmüştük. Yerler tamamen halı döşemeli; yangın çıkışlarının biri odadan, diğeri kapı mesafesinde duvara karşı; sokağa çıkışı belirsiz ve basamakları düzensiz; başka bir yangın çıkışının bittiği, çocukların dışarıya çıkacağı yer de 3 metre yükseklikteydi.

Yangın sonrası yapılan denetlemede bu yurdun eksikliklerinin tamamlanması ve kusurların giderilmesi için zaman tanındığını ancak faaliyetine de devam etmesine izin verildiğini gördük. Tabii, bizim incelememizden sonra kapatıldı ama bu farklı bir endişe doğurdu bizde. Neden Aladağ gibi bir yerde devletin ve milletin gözü oradayken hâlâ bu kayırmalar ve görmezden gelmelerle çocuklar bu tehdit altında bırakılıyorsa acaba ülkenin her yerinde bulunan yurtların durumu nedir, bunlar nasıl denetlenmektedir, denetleniyor mudur, bu konuda endişelerimiz oldu.

Bugüne kadar mevcut yönetmelikleri yerine getirilen denetimlerdeki kusur ve ihmalleri dikkate alarak bundan sonra böyle bir ihmalliğin yaşanmaması için denetimi yapan kişilerin eğer bir kusuru, ihmali varsa o kişilerin en yüksek cezayı almaları hususunda düzenlemeler yapmamız gerekiyor üzücü olaylar yaşamadan önce.

Yine, bu yurtlara kimler girip çıkıyor, çocuklara kimler ne öğretiyor, belli değil. Mevcut tüm yurtlara görevli olarak kaydı bulunmayan kişilerin giriş çıkışı ve öğrencilerle irtibatı kesinlikle önlenmelidir. Yurtlarda verilen her türlü dinî eğitim devletin gözetiminde, yine Diyanet İşleri Başkanlığının denetiminde ve kontrolünde, onun bilgisi dâhilinde olmalıdır. Her türlü kurum ve kuruluşlarda çocuklara verilecek dinî eğitimler böyle düzenlenirken, bugüne kadar da açığa çıkarılan olayları da düşünürsek, terör olaylarının da sadece çocukların fikrî istismar değil, dinî istismarla da gerçekleştirildiğini de kabul edersek, ne kadar önemli bir nokta olduğunu da bilmemiz gerekir.

Bugüne kadar açığa çıkarılan, başta cinsel istismar olmak üzere, çocuklara karşı gerçekleşmiş birçok ihmal, kusur ve suçun açığa çıkarılmasında okul psikolojik danışmanları ve rehber öğretmenlerin önemini zaten biliyoruz; bu nedenle, yurtlarda ve tüm okullarda görev almalıdırlar.

Bundan sonra yapılması gereken, her türlü risk ve tehdidi dikkate alarak çocuklarımızı koruma altına almak, aileleri bilinçlendirmek, devlet yönetiminde ve bilhassa eğitimde boşluklar yaratmamaktır. Devletin sahip çıktığı çocuklar ileriki dönemde, kendilerini güvende hissettikleri kurum olduğu için devlet ve yüce Türk milletine aidiyet duyacak, onların çıkarlarını gözetecektir. Devletin yarattığı boşlukları doldurarak çocukları koruma altına aldıklarını iddia eden grupların yetiştirdiği çocuklar ise bugün yaşadığımız, yeni yaşadığımız, 15 Temmuzda yaşadığımız acı olaylar gibi, kendilerine sahip çıktığına inandığı kişilerin emirlerini yerine getirecek, onlara aidiyet duyacaklardır.

Biz Aladağ yangınıyla ilgili hazırladığımız şerh raporumuzda üzerine basarak dedik ki: "Özellikle yangın yönetmeliğine uygun olmayan, uygun nitelikte personel çalıştırmayan yurtların, içinde bulunduğumuz yaz tatili döneminde belirlenerek, okul açılış tarihine kadar şartlarını uygun hâle getirmediği takdirde 2017-2018 eğitim döneminde öğrenci kabul etmeleri kesinlikle önlenmelidir." Ama ne oldu? Kaç yurt denetlendi? Uygun koşulları taşımayan kaç yurt kapatıldı? Bu yurtlarda kaç çocuk pansiyonlu okullara nakil oldu? Cevap yok.

Değerli milletvekilleri, öğrencilerimizin de öğretmenlerimizin de millî eğitimde sorunları çok fazla. Öğretmenlerimizin ekonomik problemlerini hepimiz biliyoruz. Belli borçlarının, kredi borçlarının altında eziliyorlar, ikinci bir iş aramak durumunda kalıyorlar. Bir kısmı çözülemeyen sorunların baskısı altında anksiyete ve depresyonla başa çıkmaya çalışıyorlar. Bir öğretmen odasında kadrolu, sözleşmeli ve ücretli olmak üzere üç ayrı statüde öğretmen olması nasıl bir uygulamadır? Bir yanda bakıyoruz, çocuklarımızın sorunları, bir bakıyoruz, eğitimde öğretmenlerimizin sorunları oldukça fazla. Atama bekleyen çok sayıda öğretmen ve meslek grubu var.

Bu kadar çok düzeltilmesi gereken sorun varken, bu kadar çok harcama yapılması gereken yer varken ben size aslında bugün küçük bir kıssa, kısacık bir kıssa anlatmak istiyorum, bu kıssadan herkes hissesine düşeni alır diye umuyorum. Bu küçük bir hikâye: Vakti zamanında çok çok zengin bir adam varmış. Bu zengin adamın malı mülkü, parası çokmuş ama bir sıkıntısı varmış ki ölümden çok korkuyormuş. Yaşlanmaya başladığında ölüme de yaklaştığını hissederek bir vasiyet yazmış, demiş ki: "Kim öldüğüm gece mezarda benimle birlikte bir geceyi geçirirse bütün malım mülküm, servetim kendisinindir." Derken adam ölmüş. Adamı defnedecekler, vasiyetini açıklamışlar ama kimse cesaret edemiyormuş adamla bir geceyi o mezarda geçirmeye. Derken oradan fakir bir baca temizleyicisi, omzunda halatı, geçiyormuş, kulak misafiri olmuş. Demiş ki: "Hayatım daracık, karanlık bacaları temizlemekle geçti. Bir mezarın içerisinde bir gece kalmaktan ne olacak ki, ben bunu halledebilirim. Sonunda da refah içerisinde, bolluk içerisinde yaşarım. Ben kabul ediyorum." "Buyurun." demişler, almışlar, kutlamışlar cesaretinden dolayı. Derken gece olmuş, vakti gelmiş, zamanı geldiğinde sorgu melekleri gelmiş. Biri demiş ki: "Hadi şu ölü olanı sorgulayalım." Öteki de demiş ki: "Ölü olan zaten elimizde. Biz diri olanı sorgulayalım." "O mu, bu mu?" derken diri olanı sorgulamaya karar vermişler ve başlamışlar sormaya: "Kimsin, nesin, necisin, o omzundaki ne?" "Halat, ip." "O ipi nereden buldun? O ipi nasıl aldın? O ipi neyle aldın, o iple ne yaptın? O iple nerelere girdin? O iple kazandığını nereye harcadın?" Sabaha kadar sorgu sürmüş ve nihayetinde sabah olmuş. Adamı mezardan çıkarmışlar alkışlar içerisinde. "Bravo, başardın, bütün servet, mal mülk senin." demişler. Adam derin bir nefes almış ve demiş ki: "Yok. Ben bir ipin hesabını sabaha kadar veremedim, bu servetin hesabını hiç veremem. Servet de sizin olsun." (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sınavın en zoru iktidarla, güçle sınanmaktır ve bütçe emanettir. Bir devletin bütçesini ayarlamak, doğru yerlere harcamak da büyük bir sorumluluktur.

Sorumluluğunuz büyük. Bunun bilincinde olduğunuzu umarak bütçemiz hayırlı olsun diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Depboylu.