GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:21.12.2017

MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 14'üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, tabii burada muhatabımız Maliye Bakanıydı ama günlerdir Türkiye'nin gündemini meşgul eden, artık bizim konuşmaktan usandığımız, sizlerin de dinlemekten usandığı taşeron yasasının, günlerdir Meclis gündemine gelmesini ve biz burada bütün kurumlarda çalışan taşeron işçilerin hakkını, hukukunu savunmayı, maddeler üzerinde tartışmayı ve bir hata yapılmadan bunun Meclisten geçerek yasalaşmasını bekliyorduk ama tabii, iki gün önce sosyal medyadan ve basından duyduğumuz bunun KHK'yla geçecek olması, gerçekten hem bizleri hem de bu yasayı bekleyen yüz binlerce insanı endişelendirdi.

Şimdi, taşeron yasasıyla alakalı, hastanelerde çalışanlar ve kamu kurumlarında çalışanlar kadrolu işçi olarak alınacaklar. Belediyelerde, KİT'lerde, birtakım başka devlet kurumlarında çalışanlardan ise belediyede çalışanların belediye şirketlerine alınacağı söyleniyor; KİT'lerde çalışanların ne olduğu belli değil, nasıl olacağı belli değil. Ben buradan bu kamu çalışanları adına... Bakanlar Kurulunda artık Meclis adına sizlerin bu konuyu sahiplenerek bunları değişik kategorilerde sınıflandırmadan, bütün kurumlarda çalışan taşeron işçilerin tamamı devletin kadrolu işçisi olsun; yüz binlerce insanın sizden beklediği budur. Yani burada tarihin de 5 Aralık olacağı söyleniyor. 5 Aralık'tan önce işe girenler bu yasadan faydalanabilecekler. Bu, çalışanlar adına olumlu bir girişimdir.

Yalnız, burada, bu taşeron yasasıyla beraber, tabii, uzman çavuşlar ve sözleşmeli erlerle ilgili de çok sayıda insandan telefon almaktayız. Şimdi, düşünün, 20-22 yaşında, hayatının baharında uzman çavuş olan, hayatını Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk milletine hizmete adayan bir uzman çavuş on beş-yirmi yıl devlete hizmet ediyor, gençliğini dağlarda, doğuda, güneydoğuda vatana, millete hizmet uğrunda geçiriyor, otuz beş kırk yaşına geliyor, komutanı veya çalıştığı birlik bunun sözleşmesini yenilemiyor. Henüz emekli olmamış, başka bir sosyal hakkı yok, tazminatını veriyorlar "Güle güle." diyorlar ve binlerce insan, her yıl gelip milletvekillerinin, bakanların, belediye başkanlarının kapısında bekliyor "Ya bizi belediyeye alın ya başka bir devlet dairesine aktarın." diyorlar ve ekmek derdine, iş derdine, aş derdine düşüyorlar.

Şimdi, düşünün 4 Aralıkta işe giren bir kamu çalışanı taşeron yasasıyla söz sahibi olabilecek ama on yıl, on beş yıl Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet eden bir uzman çavuş ya da sözleşmeli erin yarın ne olacağı belli değil. Sözleşme yenileme tarihi geldiği zaman başındaki yüzbaşı, binbaşı ya da komutan "Artık sizinle çalışmak istemiyoruz." veya "Görev süreniz sona erdi." dediği anda yapabileceği bir şey yok. Bunun hakla, hukukla, adaletle bir ilgisi, alakası yok. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Bakanı olarak bu milletin evlatlarından bu hakkı esirgemeyin, bütün çalışan uzman çavuşların ve sözleşmeli erlerin bu haklardan faydalanmasını sağlayın. Bunların emekli oluncaya kadar sözleşmeleri devam etsin. Zaten bunların çoğunluğu terör bölgesinde görev yapıyor, zor şartlarda görev yapıyorlar. Emekli oluncaya kadar bu haklardan faydalanmaları gerekiyor.

Tabii, Türkiye'nin sorunu çok. Ben merak ediyorum, Avrupa'da eğitim almış, dünyanın birçok yerinde Türkiye'yi temsil eden bir Bakan olarak oraya gittiğiniz zaman sizlere hiç sorulmuyor mu yani "Türkiye'de 10 milyon kişi sosyal yardım alıyorsa Türkiye'nin durumu nedir?" diye size soruluyor mu sorulmuyor mu veya buna nasıl bir cevap veriyorsunuz; ben merak ediyorum.

Yani 10 milyon insanın sosyal yardım aldığı bir ülkede her yıl rekor büyümelerin olduğu söyleniyor; Avrupa rekorlarının, dünya rekorlarının, makro, mikro ekonomik verilerin tavan yaptığı söyleniyor. Bunu nasıl izah ediyorsunuz Avrupa ülkelerinde veya dünya ülkelerinde, ben bunu merak ediyorum.

Ayrıca ben konuşmamın son kısmında seçim bölgem olan Mersin'le ilgili sorunları konuşmak istiyorum. Geçtiğimiz hafta Mersin Akdeniz Belediyesi ve Kalkınma Bakanlığı arasında bir protokol imzalanıyor ve Mersin Akdeniz Belediyesine 8 milyon hibe yardımı yapılıyor. Öncelikle bu yardımı yapan Kalkınma Bakanımıza ve Hükûmetin diğer üyelerine teşekkür ediyorum hem Mersin halkı adına hem Akdeniz ilçesinde yaşayan insanlarımız adına. Yalnız, Mersin'de 8'i Milliyetçi Hareket Partili, 4'ü de Cumhuriyet Halk Partili olmak üzere Akdeniz Belediyesinden hariç 12 belediye daha var. Bugüne kadar bu belediyelerin hiçbirisi 1 TL hibe yardımı almadılar. Hükûmetin Mersin'de yaşayan insanları cezalandırmamasını ya da sadece bir kısmını ödüllendirmemesini nüfus oranı nispetinde -Akdeniz Belediyesinin nüfusu 290-300 bin, Tarsus'un nüfusu 350 bin, yine Erdemli 100 binin üzerinde, Gülnar'ı, Silifke'si, Anamur'u, Mut'u, Aydıncık'ı, Bozyazı'sı- bütün ilçelere hibe yardımı yapmasını, madem bölgenin bir bakanı var, bölgede bir belediyeye bu kadar para aktarma yetkisi var, diğer belediyelerin de bundan mahrum edilmemesini... Sadece Gülnar Belediyesinin... Gülnar Belediyesi dört dönemdir Milliyetçi Hareket Partili bir belediye. Gülnar Belediyesinin büyükşehir yasası çıkıncaya kadar 1 TL devlete borcu yoktu. Gülnar Belediyesi büyükşehir yasasıyla beraber kapanan belde belediyelerinin borcunu devraldı ve şu anda Gülnar Belediyesinin 30 milyonun üzerinde borcu var. Devletin gönderdiği ödeneklerle de bu borcu ödeyip Gülnar halkına hizmet edebilme şansı yok. Onun için sadece büyükşehir belediyesi bize hangi hizmetleri yapabilir, hangi yardımları yapabilir belediye bunları bekliyor. Hükûmetin yapılan hizmetlerde adil davranmasını bekliyoruz.

Yine, bölgemizde yapılan diğer büyük bir yatırım Çukurova Havaalanı. Çukurova Havaalanıyla ilgili tabii uzun yıllar önce ihale yapıldı, yap-işlet-devret modeliyle çıkıldı, daha sonra müteahhit kredi bulamadı, inşaata başladı, inşaat yarım kaldı. Yeniden temel atıldı, biz gittik yeniden temel atma törenine katıldık; hayırlı uğurlu olsun denildi. Yaklaşık on ay oldu inşaat başlayalı. Sadece altyapının yatırım bedeli 220 milyon civarında bir rakam, yalnız on ayda yapılan iş 13 milyon liralık iş. Yani on ayda 13 milyon liralık iş yapıldı, işin bitim süresi on yedi ay. Yedi ayda 200 milyon liralık kısmının bitirilebilmesi çok mümkün görülmüyor. Üstyapıyla ilgili henüz hiçbir ihale yapılmamış. Üstyapıyla ilgili ihalelerin bir an önce yapılmasını, altyapının da müteahhidin sorunu neyse; ödenekse ödenek aktarılması...

Şimdi, sondaj diyorlar, zemin bozuk çıktı... Yani düşünün şimdi, on yıl önce ihalesi yapılan, sondajı yapılan, zemin etüdü yapılan, projesi çizilen bir yerde ikinci ihale sonrasında mı burada, zeminde problem çıkıyor? Yani burada projeyi çizen mühendislerin öngörüsü bu kadar eksik mi, bu kadar zayıf mı? Sondaj, inşaat başladıktan sonra mı yapılıyor? Yani Mersin halkı bu hizmetleri bir an önce bekliyor. Çukurova Havaalanı, gerçekten bölgenin kaderini değiştirecek büyük projelerden bir tanesi. Bir an önce bu havaalanının inşaatının bitirilmesi, Adana ve Mersin halkının hizmetine sunulması gerekiyor.

Sayın Bakanım, bir de bir kamyoncu evladı olarak, ömrünü kamyonculuk yaparak geçiren bir babanın evladı olarak -yani bu ülkede gemicilere, yatçılara 1,70 TL'ye akaryakıt veriliyor- Allah aşkına, yani ömrü gece gündüz uyamadan direksiyon başında geçen, Türkiye'nin yükünü çeken, emeğini çalışarak kazanan nakliyecilere de 1,70 TL'den gemicilere ve yatçılara verdiğiniz akaryakıtın verilmesi lazım. Kamyoncuların en tabi hakkı bu. Gece gündüz demeden Türkiye'nin her yerinde, zor şartlarda nakliye yapıyorlar, yük taşıyorlar. Bir kamyoncu evladı olarak, çiftçi ve kamyoncuya hiç ön şartsız, yok yüzde 50 vereceğiz... Yarın diyeceksiniz ki çiftçiye yüzde 50 vereceğiz. Efendim, nasıl vereceksin? Kaç dönüm tarlan var, işte buraya ne kadar mazot gider? Çiftçi, sadece tarlayı sürmek için mazot kullanmıyor ki her gün o bahçeye gitmek için, o tarlaya gitmek için, bağına gitmek için her gün mazot kullanıyor. Sizin yarın vereceğiniz yüzde 50 mazot desteği çiftçi için hiçbir şey ifade etmeyecek ben buradan size söylüyorum.

Ayrıca, yine kredilerle ilgili, yani çiftçi kredileri iktidara geldiğiniz... Burada bütün değerlendirmelerde "2002'den önce ve 2002'den sonra" diye değerlendirme yapıyorsunuz. Ben saygı duyuyorum, tabii, yaptığınız değerlendirmelere ama Allah aşkına, 2002'den önce çiftçinin ne kadar borcu vardı? 560 milyon dolar borcu olan çiftçinin bugün 80,7 milyarlık borcu var. Ben bölgemdeki çiftçilerle yaptığım görüşmelerde, banka müdürleriyle yaptığım görüşmelerde... Bunu arayıp teyit alabilirsiniz. Çiftçi bugün gidiyor, krediyi bankaya ödüyor. Krediyi öderken, sattığı ürünle bunu karşılayamıyor. Gidiyor, sağdan soldan, arkadaşından, eşinden, dostundan veya başka bir bankadan kredi çekiyor; geliyor, krediyi kapatıyor. Banka müdürüne de hemen diyor ki: "Aman, bana üç gün içinde, dört gün içinde yeni bir kredi ver; benim başka türlü ayakta kalabilme şansım yok." Ondan sonra da bizleri arıyor: "Ya, banka müdürünü ara da bizim krediyi bir gün, iki gün önce, hemen versin. Çünkü elden borç aldık, götürüp buna vermemiz lazım." Çiftçinin durumu bu Sayın Bakanım. Yani, hiç kimse buradan hamasi nutuk atarak, işte "Bu kadar çiftçiye destek verdik..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - Çiftçiye verilen, hayvancıya verilen 25 milyarlık destek direkt çiftçinin cebine girmiş olsa Türkiye bugün dışarıdan saman almaz, et almaz, tohum almaz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)