GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ağrı Milletvekili Leyla Zana'nın 1'inci Yasama Yılı ile 2'nci Yasama Yılı 01.10.2016 ila 30.04.2017 Döneminde Anayasa'nın 81'inci Maddesine Uygun Biçimde Andiçmeden Aralıksız Olarak Genel Kurulun 212 Birleşimine Katılmamasına Bağlı Devamsızlığı Nedeniyle Anayasa'nın 84'üncü ve İç Tüzük'ün 138'inci Maddeleri Uyarınca Gerekli Değerlendirmenin Yapılması İçin Başkanlık Divanının 20.07.2017 Tarihli ve 41 Numaralı Kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (3/1171) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:46
Tarih:09.01.2018

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; açıkçası, Sayın Zana adına savunma yapacak olan ve Anayasa Komisyonu üyesi olan arkadaşımız bu konunun hukuki, anayasal ve uluslararası sözleşmelere aykırı taraflarını ayrıntısıyla irdeleyecek bir konuşma yapacaktır. Ancak, bu konunun teknik boyutuna ve ayrıntılarına geçmeden önce, Leyla Zana, bir Kürt kadın, Kürt kimliği, kadın kimliğiyle çeyrek asrı aşkın bir süredir Türkiye siyaset sahnesinde rejimin insanları tek tipleştirmeye çalıştığı anlayışına karşı eşsiz bir mücadele veren bir siyasetçidir.

Bir kişinin siyasetçi olarak kabul görmesi onun ne milletvekilliğine bağlıdır ne bu Parlamentoda bulunmasına ve siyaset yapmasına hak tanınmasına bağlıdır ne de bir siyasi parti içerisinde yer almasına bağlıdır. Bir kişinin siyasetçiliğinin ölçüsü ve kabulü, onun siyaset yaptığı sosyolojik katman nezdinde görmüş olduğu kabulle alakalı bir durumdur.

Bu konuda onun vekilliğini şu Parlamentoda ikinci defa düşürerek bu utancı, bu halka yaşatmaya çalışanlar bilmelidir ki Leyla Zana'nın akreditasyonu şuradaki oylamayla belli olmayacaktır. Leyla Zana, Kürt halkının bir temsilcisi ve siyasetçisidir, fazlasıyla bunun kabulünü almış ve görmüştür.

Şimdi, bu Parlamento yüz yıllık tekçilik zihniyeti üzerine kurulmuş olan bu cumhuriyette ilk ötekileştirilen Leyla Zana olma hâli üzerinden değerlendirilmeyecektir. Kürtler ötekidir veya etnik olarak Türk olmayanlar ötekidir, erkek egemen zihniyetin toplumsal yaşamın bütün hücrelerinde cereyan ettiği bu gerçeklikte kadınlar ötekidir, AKP iktidarında katmerlenerek devam etmiş olan finans kapitalin ve sermayeye bir sistem hazırlama çabası içerisinde olan bu iktidar nezdinde emekçiler ötekidir, aynı şekilde Müslüman olmayanlar ötekidir, Müslümanlar içerisinde Sünni olmayanlar ötekidir ve ötekilerin silsilesi iyi bir çerçeve içerisinde ele alındığında aslında bu ülkede 80 milyon insanın totalinde bir avuç mutlu azınlık dışındaki kahir ekseriyet ve büyük bir çoğunluk hem ötekidir hem ezilmiştir hem mağdurdur hem mazlumdur.

Bizim Halkların Demokratik Partisi olarak bu tekçilik zihniyeti üzerinden zuhur eden bu zulüm düzenine karşı siyaset yapan ve bu felsefeyle kurulmuş olan bir paradigmamızın olduğunu herkes çok iyi bilmektedir. Kürtler ve dostları, iğneyle kuyu kazar sabrıyla hak ettikleri, halktan destek aldıkları ölçüde legal demokratik siyaseti güçlendirmeye ve yüz yıllık geçmişin açığa çıkarmış olduğu toplumsal meseleleri demokratik yollardan, hukukun üstünlüğünü esas alarak ve barışçıl yöntemlerle bütün güvenlik doktrinlerini reddeden bir anlayışla siyaset yapmaktadır.

Şimdi, şu 59 kişiyle Parlamentoya geldiğimiz 1 Kasımdan bugüne kadar her ne kadar şimdiye kadar 5 arkadaşımızın resmî olarak vekilliği düşürülmüş olsa bile oyunu aldıkları sosyolojik katmanlar ve seçilmiş oldukları illerin milletvekilleridir. Buradan bakıldığında, şu 59 kişilik sınırlı sayıdaki Parlamento grubu içerisinde 80 milyonluk çoğulcu kültürel bir yapıya sahip olan Türkiye fotoğrafının tamamını görebilirsiniz.

Aramızda Ermeni vardır, aramızda Çerkez vardır, aramızda Arap vardır, aramızda Kürt vardır, aramızda Türk vardır, Sünni vardır, Alevi vardır, Ezidi vardır, Hristiyan vardır. Yani HDP, bir Türkiye fotoğrafının minyatürünü kendi içinde oluşturarak büyük hedefler peşinde Türkiye partisi olma yolunda ilerlediği ve ilerlemek istediği için statükocular nezdinde bu özellikleri affedilmez günah olarak kabul edilmiş ve zalimlerin, zulüm uygulayıcılarının hışmına uğramıştır.

Evet, bununla birlikte, bu yolda ilerlemeye çalışan zulüm uygulayıcıları bu ülkede şehirlerin gözler önünde ve uluslararası toplumun ibretle izlemesiyle yakılmasına sebep olmuşlar mıdır son iki yılda? Evet, şehirlerin yakılmasına ve yıkılmasına sebep olmuşlardır zalimler.

Yine, bir şeyi daha başarmışlardır. Sivil ölümlerinin yaygınca cereyan etmesine ve onların cenazelerinin sokak ortasında kalmasına sebep olmuşlar mıdır zalimler? Evet, olmuşlardır.

Yine, seçimlerde Ali Cengiz oyunları yaparak, sandıklarla oynayarak ve bin bir türlü şaibeyi kendi üzerine düşürerek meşruiyet gölgesi adı altında bir rejimin değiştirilmesine kalkışmışlar mıdır? Evet, kalkışmışlardır.

Yüz binlerin, milyonların seçmiş olduğu belediyeleri o zalimler gasbetmişler midir? Evet, gasbetmişlerdir. Bu ülkenin bugün itibarıyla yüzde 41'inin kendi seçmediği belediye başkanları tarafından yönetiliyor olması bu ülkenin nasıl bir iktidar tarafından yönetildiğinin en bariz nişanesidir. Bu ülkenin yüzde 40'ı kendi seçmedikleri tarafından yönetiliyor yerelde. Yine, o zalimler, ülkede yaşayan bütün halkların alın teriyle elde ettiği vergileri savaşa, tanka, topa, kan politikalarına harcayarak insanları yoksullaştırmışlar mıdır? Evet, yoksullaştırmışlardır. Bütün bunları yaparken kendi zihin dünyalarını ve tahayyüllerini topluma dikte ettirmek üzere bunu kurgulamışlar mıdır, bu amacı taşımışlar mıdır? Evet, bu amaç doğrultusunda hareket etmişlerdir. Gelinen nokta tam bir fiyasko. Bu istediklerinde bütün kötülüklerle hemhâl olan bu zihniyet dünyası peki bu amacını bu halklara kabul ettirebilmişler midir? Hayır, kabul ettirememişlerdir. Çünkü HDP şahsında bir bütün olarak çoğulcu Türkiye fotoğrafının iradesini kırabilmişler midir? Hayır, kıramamışlardır. HDP'ye geri adım attırabilmişler midir? Asla geri adım attıramamışlardır. En değerlilerini aralarından aldıktan sonra onları korkutabilmişler midir? Zinhar korkutamamışlardır. Yine, çamurlaştırdıkları medya üzerinden algı operasyonlarıyla kendi yalan dolan, kirli, rantçı politikalarını halka kabul ettirebilmişler midir? Asla kabul ettirememişlerdir. HDP'li milletvekillerine, yöneticilere -il, ilçeden Genel Merkeze kadar- diz çöktürebilmişler midir? Hadleri ve hakları değildir. Hakikat yolculuğuna çıkmış olanlar canlarını vermeye razı olurlar ama vekâletini aldıkları milyonların onuruna sahip olmak üzere asla geri adım atmamışlar, diz çökmemişlerdir. Bu da bu zulüm uygulayıcıları ve zalimlere dert olsun. Bir siyasi parti alçak siyasi soykırım operasyonlarıyla en değerlileri aralarından alındı diye yenilgiye uğramaz. Bir siyasi anlayış ve mücadele zindanlara tıkıldı ve bazıları öldürüldü diye yenilmez. Yenilgi ne zaman olur arkadaşlar, biliyor musunuz? Umut yitirildiği zaman, özgürlük, kalıcı onurlu barış ve demokrasi mücadelesinden vazgeçildiği zaman yenilgi olur. Çok şükür ki bunların hiçbirinden vazgeçmedik. Bu ülkede 80 milyon insanın bütün etnik çeşitliliğiyle, dinsel, kültürel, inançsal çeşitliliğiyle bir arada yaşama umudunu yitirmedik; her zamankinden daha diri, eşitçe, kardeşçe, herkesin kendi rengiyle bütün kamusal ve toplumsal yaşama ve yönetim süreçlerine katılabilme inancını en kısa sürede bu özlemi duyanlarla birlikte sağlayacağımıza inanıyoruz biz. Yoksa kalkıp Sayın Zana'nın, Karma Komisyonda yürütülen tartışmalardan sonra, neymiş, efendim, yemin etmediği için Genel Kurulda çalışmalara aralıksız katılmamış olma hâli üzerinden vekilliğini düşürseniz ne olur, düşürmeseniz ne olur? Bunu zafer sayıyorsanız bu pespaye bir Pirus zaferidir. Siz Leyla Zana ve onun gibi düşünen milyonlara kendi düşüncenizi kabul ettirdiğinizi mi sanıyorsunuz? Yoksa Leyla Zana gibilerinin barış, demokrasi, özgürlük, mücadele azmini artırdığınızın ne kadar farkındasınız, bilmiyorum.

Neymiş? Bakın "meclis" Arapça bir kelime; toplanılan, tartışılan, karar alınan yer. Evet, bu Meclis toplanıyor mu? Ağır aksak, eksik, çoğunluğun elini kaldırmak üzere kapılardan koşarak gelip içeri girdiği ve sonra gittiği yarım toplanma hâlini yaşıyor. İkincisi neydi? Tartışmalar yürüyor mu? Kulaklarını gerçeğe, gözünü güneşe kapatmış olanlara rağmen halkın vicdanında ona layık olmaya çalışanların tartışmasına kısmen tanıklık ediyor. Karar alabiliyor mu? Asla alamıyor. Alınmış kararları çoğunluk partisinin oylarıyla geçirme sürecine tanıklık ediyor bu Parlamento. Meclis böyle bir meclis. Parlamentonun ise -söylemeye gerek yok- İtalyanca kökene sahip bir kavram olduğu ve yurttaşların oyuyla seçilmiş olanların yasa yaptığı, bütçe çıkardığı ve denetim görevini yerine getirdiği kurumlar olarak tanımlıyor. Bu Parlamento yasa yapabiliyor mu? Şimdiye kadar kör topal, ağır aksak yapabiliyordu ama artık yasaların buradan değil, başka yerlerden yapılıp bu çoğunluk partisinin oylarıyla, kendi oylarıyla geçmesine sebep olurlar ama inanın, büyük bir çoğunluğu yasaların maddelerini bile okumazlar.

Yine, bütçe çıkarılabiliyor mu? Başka yerde hazırlanmış olan bütçeler gelip buradan geçiyordu. Bu yıldan sonra yeni sisteme Türkiye halkları asla müsaade etmeyecektir. Bütçe başka yerden hazırlanacak, buraya sunulmaya bile ihtiyaç duyulmayacaktır.

Denetleme görevi yapabiliyor mu? Hayır, yapamıyor. Bizzat çoğunluk partisi ve onun Hükûmeti tarafından engellenmiştir. Yani şu kurum artık zaten bir parlamento değildir. Leyla Zana burada olsa ne olur, olmasa ne olur veya bu Parlamentonun sandalye sayısı 550'den 600'e çıksa ne olur, çıkmasa ne olur? Siz çok kutsuyor olabilirsiniz ama saygınlığı kalmamış, saygınlığı bizzat iktidar marifetiyle ortadan kaldırılmış bu kurum, evet, bir yerlerde adına "Meclis", bir yerlerde "Parlamento" diyebilir ama onun ruhuna ve felsefesine aykırı ne kadar alengirli işler varsa onların yapıldığı bir yere dönüşmüştür burası.

Şimdi, Allah aşkına, şunu soruyorum: Bu Parlamentoya kimin ihtiyacı var? Leyla Zana'nın kişisel olarak bu Parlamentoya ihtiyacı mı var? Selahattin Demirtaş'ın, Figen Yüksekdağ'ın, İdris Baluken'in, Çağlar Demirel'in, Selma Irmak'ın, Abdullah Zeydan'ın, Burcu Çelik'in, Gülser Yıldırım'ın bu Parlamentoya ihtiyacı mı var? Veya neymiş, Leyla Zana yemin etmemiş; neymiş, devam etmemiş. Peki, yemin edip devam edenlere aykırı, -sizden- farklı düşündüğü, farklı bir ülke tahayyülüne sahip olduğu için başına neleri getirdiğini bütün ülke ve dünya ibretle izlemiyor mu? Mesele yemin etmek ve şu Parlamentoya gelmek meselesi midir? Yani, kendisinin, Leyla Zana'nın affına sığınarak onun adına söyleyeyim: Yemin etmediği, bu Parlamentoya gelmediği ve bu kürsüde konuşma yapmadığı için belki de hakkında daha az dava açılmış, tutuklanmaktan kurtulmuştur. Burada gerçeği konuşanlar, hakkında soruşturmalar açılan ve cezaevine tıkılarak rehin tutulan kişiler olmuştur. Şahsi olarak benim için de hiçbir anlamı kalmamış, çoğunluk partisinin ellerinin kaldırılıp indirilmesiyle, içeriğinde nelerin olduğu bilinmeyen bazı yasaların, torba yasaların, yönergelerin ve bütçelerin geçirildiği bir kuruma dönüşmüştür. Kimi, bu 550 arkadaştan kaç kişiyi bu Parlamentodaki işler ve işlemler tatmin ediyor bilemem ama getirdiğiniz nokta itibarıyla, Parlamento şahsında iktidarınızın, siyasi anlayışınızın üzerine ne kadar halel düşürdüğünüzün farkında mısınız bilmiyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihi boyunca, HDP'nin 2005 ile 2018'e geldiğimiz şu günkü zaman kesiti içerisinde uğradığı siyasi saldırıların, güvenlik güçlerinin saldırılarının, iktidarın havuzlaştırdığı ve çamurlaştırdığı medya ayağıyla uğradığı haysiyet cellatlığı operasyonlarının şu ülke tarihinde ikinci bir kesiti yoktur, ikinci bir örneği yoktur. HDP'nin son iki yılda yaşadığı pratiğin veya ona yaşatılan bu pratiğin yaşatıldığı ikinci bir iktidar dönemi yoktur. Bu ülkeyi aklınca tekçilik adına kurtarmaya çalışanların ülkeyi kamplaştırdığının, böldüğünün, zihinlerde, duygularda böldüğünün ne kadar farkındasınız bilmiyorum. Sizin bu zihniyetinizin yönetmeye devam etmek istediği bu ülkenin, bu zihniyet istikametinde ilerlemesi durumunda geleceği yoktur. Ülkeyi hızla bölmeye çalışıyorsunuz. Gönüllerde böldüğünüz ülkeyi fiziken bölmenize de ramak kaldı. HDP'nin bu felsefesi, bu siyaset yapma biçimi, bu ruhu bu ülkenin bütünselliğinin en büyük teminatıdır. HDP şu Meclisten, çekildiği andan itibaren, bu ülkeyi bölme politikalarınıza daha fazla katkı sunmamak adına çekilmiyor, yoksa biz buradaki ceylan derisi koltukların ne sevdalısıyız ne de kişisel olarak bunun bize kazandıracağı bir şey var. Rant yok bizim için, iş takipçiliği yok, ihale yok, adam kayırmacılık yok; cefa var, bedel ödemek var ama mazlumların duygularına tercüman olma, onların derdine deva olma, onların sorunlarına çözüm olma, bu ülkeyi birlik içerisinde daha aydınlığa, daha demokrasiye, daha özgürlüklere, daha barışçıl günlere götürebilme çabamız var bizim.

Bakın, halk adına yapıldığı iddia edilen şeyleri söyleyeyim. Şu ülkenin en büyük utançlarından biri olan 695 ve 696 sayılı KHK'yle bu ülkenin üzerine yeni bir karabasan gibi çöken o kanun hükmünde kararnamenin hemen ardına yükselen itirazlara Hükûmet yetkililerinin vermiş olduğu cevaplar ibretliktir; neymiş, halkın talebiymiş tek tip elbise. Siz bu ülkeyi oluşturan halkı ne sandınız ya? Bu kadar kötü duygulu bir halk profiline sahip olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Bu halkın Guantanamoya, Ebu Gureybe özendiğini mi sanıyorsunuz? Siz kendi ruh dünyanızda kirletmiş olduğunuz tahayyülleri nasıl halka mal edebilirsiniz? Halk size oy verirken alın, bu ülkeyi dört yıl boyunca hakkaniyet ölçüsünde yönetin diye oy verdi, onlar adına bütün kötülükleri sergileyin diye oy vermedi. Halk istiyormuş tek tip elbiseyi, halk istiyormuş KHK'yle çıkan ve demokrasiyi ortadan kaldıran, hukukun üstünlüğünü yerle yeksan eden, barış umutlarını çökerten bu uygulamaları -neymiş- halk istiyormuş. Siz Türkiye'yi oluşturan 80 milyonluk halkı vampir mi sandınız ya? Bu halkı bu kadar canavarlaşmış mı sandınız? Bu halkı işkencesever mi sandınız? Bu halkın işkenceyi arzuladığını mı düşünüyorsunuz? İnsanlık onuruna dönük bir işkence olduğu Birleşmiş Milletler ve birçok uluslararası sözleşmece kabul edilmiş olan tek tip kıyafet uygulamasını siz kendi politikalarınız olarak kabul edin ama bu halkın üzerine yığmayın, "Halk istemiş." demeyin. Kendi kirli tahayyüllerinizi ve ülkü özlemlerinizi de bunun üzerinden yönetmeye çalışmayın.

Ben bu duygu ve düşüncelerle, çoğunluk partisinin kendisine yakışan yeni bir adımı attığını, milyonların iradesini ayaklar altına alan bu politikalarının, daha hızla kendi sonlarına doğru yaklaşan bir işe hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramayacağını ifade ederek bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)