GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye'nin kuzeybatısında, Afrin bölgesinde icra edilen Zeytin Dalı Harekâtı'na ilişkin Hükûmet adına gündem dışı açıklaması nedeniyle HDP Grubu adına konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:52
Tarih:30.01.2018

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütün olarak bölgesel anlamda Orta Doğu, özelde de ülkemiz artık ahlakın, vicdanın, barışseverliğin ya da savaş tamtamları çalmanın testinden geçtiği günleri geride bıraktı. Bir sonraki eşikteyiz. İnsan olmanın test edildiği günlerden geçiyoruz. Öyle ki insan canı ve kanı üzerinden nasıl da politik tahayyüllerin harekete geçirildiği günlerden geçiyoruz.

Bizim açımızdan artık bu meselenin, Sayın Bakanın burada bir savunma psikolojisi içerisinde "Savaş mı, işgal mi, ÖSO -ne kadar- şirin bir örgüt mü, değil mi veya oraya işgale mi gidiliyor, yoksa sivilleri kurtarmaya mı gidiliyor, siviller ölüyor mu, ölmüyor mu?"nun ötesinde çok daha derinlikli bir süreçle alakalıyız. Afrin neredir? Afrin'de tarih boyunca kimler var oldu? Afrin bilinmelidir ki büyük Kürt komutan Selahaddin Eyyubi tarafından 1190 yılında, Kudüs'ten hemen üç yıl sonra fethedilmiştir. Yaklaşık dokuz yüz yıldır başta Kürtler olmak üzere Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, Ermenilerin, Süryanilerin; din olarak da Müslümanların, Hristiyanların, Ezidilerin ortak yurdudur. Hepsinin kesintisiz bir şekilde bugün orada yaşamını sürdürdüğü, 2011 Şubatta Suriye'de iç savaş patlak verdiği günden bugüne kadar çatışmanın olmadığı, silahın kullanılmadığı, Suriye'nin diğer bölgelerinde zora düşmüş ve çatışmada sıkışmış olanların sığınma limanıdır. Böyle bir barış adasını hangi saikle niçin hedef hâline getiririz biz? Bunun cevabının doğru verilmesi ve bu sürecin tarihsel bağlamıyla birlikte ele alınması gerekir. Kurtuluş Savaşı başladığında; Birinci İnönü, İkinci İnönü, Kütahya, Eskişehir, Sakarya Meydan Muharebeleri verildiğinde Afrin'in hâlâ Osmanlı bakiyesi topraklar olduğunu ve Afrinli Kürtlerin gelip İnönü'de, Kütahya'da Sakarya'da savaştığı gerçeğini unutarak mı hareket edeceğiz biz? Ve Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması sonucu Suriye ile Türkiye sınırı 20 Ekimde çizildiğinden beri oradaki Kürtlerin yönü, buradaki kardeşleri, aileleri, aşiretleriyle birlikte Türkiye'ye mi dönüktü, yoksa dünyanın başka bir yerine mi dönüktü bağlamından koparırsak bugünkü savaş hamasetini çok rahat sürdürüp gidebiliriz.

Ne diyor Sayın Bakan? "Sınır güvenliği ve terör örgütüne operasyondur bunun amacı." Ve hemen ekliyor "ABD'yle ciddi diyaloglar kurduk." Kurdunuz; Rusya'yla kurdunuz, Şam'la, Tahran'la, kurdunuz, Avrupa'nın birçok ülkesiyle bu konuda diyaloglar kurdunuz; bir tek topluluk ve onların siyasi iradesiyle kurmadınız, bir tek Kürtlerle diyalog kurmayı denemediniz, düşünmediniz. Bugüne kadar, 2011'den beri, Afrin'den Türkiye'ye bırakın bir roketi, bırakın bir bombayı, bırakın bir kurşunu, bir taş atıldı mı? Afrin'de şimdiye kadar, bu operasyona başlandığı günden beri yani on bir gündür devam eden bu savaşa -ki siparişle çıkarılmış bir savaş- bu ülkede iktidarın ortaya çıkarmış olduğu bazı yanlışların üzerini örtmek, unutturmak ve muhalefeti -partimiz dışında- kendine yedeklemek üzere çıkarılmış, hizaya geçirmek üzere çıkarılmış bu savaşa iktidar, kendisinin bu ülkeyi içerisine sokmuş olduğu hâli gözlerden kaçırmak üzere karar verdi. 115 çocuğun hamile kalması konuşulmasın, açlıktan Meclisin önüne gelen ve kendini yakan insanların derdi görünür olmasın, açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten kırılan insanların tepkisi görülmesin diye, kadın intiharları ve cinayetleri görülmesin diye bu savaş ortaya çıkarıldı. Bizim açımızdan bu savaşın anlamı budur.

Demografik yapı değişiyormuş; demografik yapı, doğru, değişti. Nasıl değişti biliyor musunuz? 180 bin Kürt'ün yaşadığı Afrin'de 2013 sonrası Suriye'nin diğer yerlerinde saldırıya uğrayan Türkmen, Arap kardeşleri; Ermeni, Ezidi, Keldani kardeşleri oraya sığınınca ve onlarla birlikte kardeşçe yaşayınca demografik yapı değişti.

Değerli arkadaşlar, savaşa karşı çıktık, çıkmaya devam edeceğiz. İran-Irak Savaşı'na karşı çıktığımız gibi, Afganistan Savaşı'na karşı çıktığımız gibi, Bosna, Osetya, Kırım, Körfez Savaşı'na karşı çıktığımız gibi bu savaşa da karşı çıkacağız. Bu yüzden ötürü partimize, teşkilatlarına bedel mi ödetmek istiyorsunuz? Savaşa karşı cephe oluşturan vicdanlı, bu ülkenin ahlaklı ve onurunu temsil eden sivil toplum örgütlerine, sendikalara, meslek odalarına siyasi operasyonlar düzenleyerek bedel mi ödetmek istiyorsunuz? Bu ülke insanları bir an olsun savaştan asla beslenmeyecek, buna destek vermeyecektir.

Burada sınır güvenliği vesaire yoktur. Biraz diyalog kurulursa Suriye'ye nasıl güçlü bir aktör olarak Türkiye'nin müdahil olacağını geçmiş dönemde yapmış olduğunuz tecrübeyle siz bizden çok daha iyi biliyorsunuz. Burada açığa çıkarılan savaşın tek sebebi vardır: İktidarın, ülkeyi yaşanılmaz hâle getirmiş olduğu bir psikolojinin görünmesini engellemesidir. Şimdi soruyorum -siviller ölmezmiş- üç gün boyunca 120 uçakla sorti çekilecek, yerleşim yerlerine ve yakınlarına bombalar düşecek, nasıl bir şeydir, uçaktan bomba düşünce sivili gördüğünde yön mü değiştiriyor veya rastgele atışlar yapılırken silahlı birini görünce vurup da sivil birini görünce sekip geçen bir silah üretildi de bizim mi haberimiz yok? İşte, UNICEF -biz kendimiz yorum yapmadan söyleyeceğiz- 11 çocuğun öldüğünü yedinci gününde söylüyor, Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 42 kişinin öldüğünü, Suriye'nin resmî haber ajansı SANA 86 sivilin öldüğünü söylüyor; ben söylemiyorum, rakamlar bize ait de değil.

Yine, değerli arkadaşlar, bakın, bunca medya operasyonlarına rağmen, bu kadar havuzlaştırılmış ve havuz dışında kalan medya da sindirilerek, bütün özel savaş aygıtları devreye sokularak yürütülen bu savaşta hâlâ bugün Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyelerinin tamamı gözaltına alınıyorsa, sosyal medyada barış paylaşımında bulunulduğu için insanlar operasyona uğruyorsa bu iktidarın bu savaşta ne kadar meşruiyet sorunu yaşadığını, uluslararası kamuoyuna ve kendi kamuoyuna anlatamadığını ve âcizliğini gösteriyordur. Yoksa, bunca imkâna rağmen hâlâ meslek odaları niye basılır? Bugün neden yedi saat orada arama yapılır? Görevi insanların sağlığını korumak, onların yaşam hakkını savunmak ve icra etmek olan doktorlara neden operasyon yapılır? Bu işte girişilen bu işteki yaşanılan meşruiyet sorunu ve içine düşülen acizlikle ilgilidir.

ÖSO kokteyl bir örgüttür. Başından menkul, tek bir yapıya sahip olmadığını açın az biraz bütün uluslararası ajanslardan ve uluslararası bu konudaki uzmanlardan okuyun; içinde her şey var. 12 yaşındaki Filistinli çocuk, Abdullah İhsan'ın kafasını kesen Nureddin Zengi var içinde, Nureddin Zengi tugayları var. Kaide türevi olan Ahrar el-Şam var, siz kutsayabilirsiniz, biz böyle bir örgütü kutsamayacağız, öyle bir örgütü getirip bin yıllık kardeşliğin eksenine oturmuş olan bu devletin bir bileşeni olarak görmeyeceğiz, kim görmek istiyorsa görebilir. Hâlâ bunların cihatçı mantıkla işledikleri bir sürü cinayet orta yerde dururken ve Müslim Şişani adındaki eli kanlı cellat bu operasyonda komutanlık yapmak için Akit gazetesinde ve havuz medyasında poz veriyorsa biz bu günaha ortak olmayacağız, biz bu suça ortak olmayacağız. Eğer ödetilmek isteniyorsa bir bedeli barış uğruna ve bu ülkedeki yaşayan komşu ülkelerle birlikte halkların kardeşliği üzerine öyle bir bedel hoş gele sefa gele, baş göz üzerine, biz bu bedeli ödemekten de geri durmayacağız.

Savaş atari oyunu değildir, savaş daha fazla dışa bağımlılıktır, savaş tavizdir, savaş ahlaki çöküntüdür, savaş kara deliktir her şeyi alır götürür; en başta en değerlimiz olan canlarımızı alır, malımızı alır, ahlakı alır, vicdanı alır, her şeyi alır götürür; tarihsel kardeşlik bağlarının köprülerinin altına dinamit koyar, uçurur götürür. Bu anlamda biz, bu operasyonun bir tarafı değiliz.

Meclisin iki hafta önce sözüm ona sömestr için tatil edildiğini söylemişti iktidar mensupları. Neden tatil edildiğini şimdi çok daha iyi anlamış oluyoruz biz ve şunu söyleyelim. Sizin orada terörist olarak gördüğünüz Afrin Halk Meclisi, bırakın Washington'u, Moskova'yı, Tahran'ı, Şam tarafından terörist olarak görülmüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkanım, kusura bakmayın, tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir defa, üzerinde varlık gösterdiği oradaki siyasi yapılar Şam rejimi tarafından terörist olarak görülmüyor ama bir defa bir savaşa karar verilmiş, ondan sonra da o savaşın gerekçeleri oluşturulmaya çalışılıyor. Söyledik, tekrar söyleyeceğiz ve söylemeye devam edeceğiz.

Bakın, değerli arkadaşlar, hiçbir zaman unutulmamalıdır ki oradaki Kürtlerle diyalog kurulması durumunda nasıl bir kardeşlik ortamının yaşanacağı ve bu ülkenin de Orta Doğu'da nasıl bir aktör olacağı tecrübeyle ortaya konulmuşken hâlâ bunların yapılıyor olmasını anlamlandırabilmek mümkün değildir. Bir de oraya işgale mi gidiliyor, geçici mi gidiliyor? Bunun cevabını sağ olsun İçişleri Bakanı verdi. Mare'ye kaymakam ve emniyet müdürü neden atanır? Geçici olarak gidilen bir yere, yerleşim birimine nasıl kaymakam atanır, nasıl oraya emniyet müdürü atanır? Gelsinler buradan bir cevaplasınlar da bütün uluslararası toplumla birlikte tüm barışsever halkımız öğrenmiş olsun diyorum. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)