| Konu: | 696 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 01.02.2018 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlayan OHAL ve KHK rejimi 31 KHK'yle yaşamımızı neredeyse esir aldı. Değerli arkadaşlar, diğer KHK'lerin sıkıntılı olmadığını söylemek istemiyorum ama sanırım en sıkıntılı KHK, hukuka, uluslararası hukuka, iç hukukumuza en aykırı KHK 696 sayılı KHK'dir.
Bu KHK'de söz konusu 137 maddeyi aslında dört başlıkta toplayabiliriz. Birincisi: Özellikle, 15 Temmuz sırasında ve sonrasında birtakım sivil silahlı çetelere dokunulmazlık zırhının getirilmesi, sorumsuzluk zırhının getirilmesi. İkincisi: Cezaevlerinde tek tip elbise dayatmasının getirilmesi. Üçüncüsü: Savunma Sanayiisinin ve savaş ekonomisinin neredeyse tamamının saraya bağlanması. Dördüncüsü: Taşeronlara kadro hakkı düzenlemesi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, birincisinden başlamak istiyorum. Türkiye tarihinde çok hukuksuzluk gördük ancak kişilerin, 15 Temmuzun devamı niteliğinde değerlendirilebilecek olaylarda cezai sorumsuzluğa kavuşmaları tüm hukuksuzluklara rahmet okutacak durumdadır. Bakın ne diyor: "Resmî bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmî bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz." "Terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemler"den neyi kastediyorsunuz değerli arkadaşlar? Bakın, kastınız 15 Temmuz sırasındaki ve bir iki gün sonrasındaki olaylarsa, eğer gerçekten iyi niyetliyseniz bu anlamda şu ana kadar hiçbir sivil hakkında bir takibat yoktur, bir cezai müeyyide yoktur, bir dava açılmamıştır.
Peki, devamı niteliğindeki terör olayları ve darbe girişimi... Şimdi, bir de yaşadıklarımıza bakıyoruz, Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı her fırsatta, kendisine muhalif her türlü eylem ve etkinliği darbe teşebbüsü olarak niteliyor. Hatırlayın, Gezi'yi yapanlar darbeciydi, sokağa çıktınız, bir eylem ve etkinlik yapıyorsunuz, darbecisiniz. Şimdi, böyle baktığında, darbenin tanımını sivil vatandaş nasıl yapacak, hangi olayın darbe girişimi olduğuna nasıl, neye göre karar verecek? Kendi başına -eğer düşüncesine uymuyorsa- sokağa çıktığında "Sen darbecisin." diye saldırılma durumuyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, AKP şunu söylüyor: "Eğer bana muhalefet ederseniz polisimle, askerimle senin üzerine gelirim, yetmez, sivil silahlı çetelerimle sizin üzerinize gelirim." demek istiyor. Bu, sokak çatışmasına davetiyedir. Bu, sokaktaki insanların birbirlerine karşılıklı silah çekmesini legalize etmektir.
Değerli arkadaşlar, şimdi şöyle düşünün: Diyelim ki bir grup eylem yaptı ve siz onu kendinize göre darbeci gördünüz; saldırma hakkını veriyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Bundan bir cezan olmayacak." Bunu neye göre söylüyoruz? Bakın, şu anda buna göre işlenmiş, buna göre örgütlenmiş birçok kamplardan bahsediliyor, SADAT, "halk özel harekâtı" diye söylenen bazı çete gruplarının örgütlendiğinden ve Konya'dan Tokat'a kampları olduğundan bahsediliyor. Gerçekten, demek ki AKP, bu ülkede, önümüzdeki dönemde, 2019'da iktidarı kaybettiğinde sokağı harekete geçireceğini söylüyor. Bu, bundan başka bir anlam taşımıyor. Eğer gerçekten derdiniz sadece 15-16 Temmuzdaki olaylardaki sivil vatandaşlarsa o zaman onunla sınırlandırabilirdiniz ki kimse hukukun üzerinde değil, kim suç işlemişse herkesin cezai sorumluluğu vardır hukuk çerçevesinde.
Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli nokta, tek tip elbise dayatması; bu, totaliter, otoriter devletlerde başvurulan bir yöntemdir, ceza içinde ceza sistemidir ve peşinen insanları düşüncelerinden dolayı, söylediklerinden dolayı suçlu saymaktır. Şimdi, bakın, yargıyı ne hâle getirdiğinizi görüyoruz. Yargı artık emir komuta zinciriyle çalışıyor. Bir de bunlar yetmezmiş gibi zaten ortadan kaldırılmış olan yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma koşulları tek tip kıyafet zorbalığıyla tam bir hukuksuzluğa dönüştürülüyor. Tek tip kıyafet dayatması masumiyet karinesinin, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma haklarının ihlalidir, onur kırıcı bir uygulama, bir dayatmadır. Düşünün ki tecavüzcüler böyle değil arkadaşlar. Tecavüzcüler kravat takacak, gidecek iyi hâl indirimi alacak ama düşüncelerinden dolayı yargılananlar peşinen suçlu sayılacak. Peki, tek tip elbisenin rengini hatırlayan var mı değerli arkadaşlar? IŞİD nerede başvurmuştu? IŞİD birtakım gazetecileri, insanları yakarken bir turuncu elbise giydirip öyle yakıyordu. Nereden esinleniyordu? Guantanamo'dan. Zaten AKP Genel Başkanı da oradan esinlendiğini açıkça söyledi. Guantanamo'dan esinlenen iki zihniyet var: IŞİD zihniyeti, AKP zihniyeti. Bunu biz asla ve asla kabul etmiyoruz ve buna karşı 12 Eylül direnişlerini hatırlatıyoruz. 12 Eylülde insanlar nasıl ki o elbiseleri, tek tipi yırtıp attılarsa emin olun bunları da yırtıp atacaklardır, biz de sonuna kadar bunun arkasında duracağız. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, diğer önemli bir nokta, tüm silah sanayisini, Savunma Sanayii Müsteşarlığını bir kişiye bağlıyorsunuz, savaş kararını ve savaş ihtiyaçlarını bir kişi belirleyecek: Saray, başka bir güç yok. Şimdi, gördüğünüz üzere AKP... Tüm bu yasaları birlikte düşünün ve Savunma Sanayii Müsteşarlığını da oraya bağladığınızı düşünün, içeride ve dışarıda -Afrin örneğinde olduğu gibi bir savaş koşulu- hem içeride hem de Afrin örneğinde olduğu gibi operasyon adı altında işgal girişimlerinin yaşanacağı durumla karşı karşıyayız diyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, bir diğer önemli nokta taşerona kadro meselesiydi. Milyonların üzerinde insan kadro bekliyordu. Nedir peki taşerona kadro meselesi? Bizim iddiamız şu: Son derece kolaydır ve herkes bu konuda hemfikirdi. Aynı işi yapan insanların maaşlarını, özlük haklarını, sosyal sigorta ve primlerini, vesaireyi eşitlediğinizde sorun ortadan kalkıyordu. Peki, AKP ne yaptı taşeron meselesini? Taşeron meselesini hem Meclisten kaçırdı hem de kendine göre kıstaslar ve zorlamalar getirdi. Getirilen sistemle bir defa Anayasa'nın eşitlik ilkesi ihlal edildi, bir kısım insanlara, kendine göre arka bahçesi gördüğü bir kısım insanlara "kadro" adı altında bir göz boyaması yaşattı. Aslında yaratılan, taşeronun değişmesiydi. Daha önce özel şahıslar taşeronken şimdi devlet kurumları altında taşeron üretiliyor. Maaşları değişiyor mu? Hayır. Özlük hakları değişiyor mu? Hayır, hiçbir şey değişmiyor ve çoğu insan bundan faydalanamıyor değerli arkadaşlar. Bakın, Karayollarında örgütlü YOL-İŞ'in bize gönderdiği bir metin var. YOL-İŞ ne diyor? Karayolları Resmî Gazete'de yayımlanan kanun hükmünde kararnamede kadroya alınacak işçiler belirlenirken istihdama esas hizmet alım sözleşmesinde yaklaşık maliyetin en az yüzde 70'inin personel giderlerine ilişkin olmasına yönelik şart getirildiğinden dolayı yararlandırılamıyor çünkü Karayollarındaki paranın önemli bir kısmı makine teçhizata gidiyor ama orada binlerce insan çalışıyor, bundan faydalanamıyor. Belediyelerdeki taşeron özel kişilerden alındı, belediye şirketlerindeki taşeronlara verildi. Bunların özlük haklarını belediye başkanlarından aldılar değerli arkadaşlar. Kime verdiler? Bakanlar Kuruluna. Yani belediye başkanlarını da -güvenmediler- bertaraf ettiler ve insanlar arasında birçok farklılık yarattılar.
Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli nokta: Bu insanların geçmişe yönelik birtakım hakları da gasbedildi. "Siz bunlardan vazgeçerseniz bu haktan faydalanabilirsiniz." dendi ve insanlar haklarından feragat etmeye zorlandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 696 sayılı KHK'nin yasallaşması değil, derhâl çekilmesi gerekiyor. Eğer OHAL'in kaldırılmasını burada sonuna kadar savunamazsak... Gerçekten ülkemiz bir iç savaşa hazırlanıyor ve 2019 gerçekten iç savaş koşullarının yaşanacağı bir durumda ülkeyi seçime götürmek istiyorlar.
Ben buradan buna karşı tavır göstereceğimizi, buna karşı direneceğimizi söylüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)