| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karşılıklı Kültür Merkezlerinin Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 08.02.2018 |
MEHMET TÜM (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası anlaşmalardan bahsetmeden önce ülkemizin uluslararası itibarını yakından ilgilendiren bir konuyla sözlerime başlamak istiyorum. Genel Kurulda günlerdir olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameleri konuşuyoruz. Her zaman yaptığınız gibi şimdi de sadece ellerinizi kaldırıp indirerek milyonlarca insanı doğrudan etkileyen maddeleri oldubittiye getiriyorsunuz. Bu kadar insanın mağdur olmasının asıl sorumlusu sizlersiniz. Ne yaparsanız yapın milyonlarca insana yaşattığınız bu acıyı, ızdırabı ve mağduriyetleri böyle oldubittiye getiremezsiniz.
Değerli milletvekilleri, uluslararası arenada tüm devletlerin kabul ettiği bir sözleşme var. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1948 yılında İnsan Hakları Bildirgesi kabul edildi. İnsan Hakları Bildirgesi'nde, yaşama, özgürlük, düşünce, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri yer almaktadır. Türkiye bu bildirgede yazan maddelere çekince koyarak rafa kaldırmıştır. 20 Temmuzdaki OHAL ilanından sonra insan haklarını tümüyle askıya aldınız. Bugün geldiğimiz yerde ne yazık ki adaletsizliğin ve yolsuzluğun arttığı, "barış" diyenlerin cezaevine atıldığı, yargının saraya bağlandığı, robotların bile susturulduğu bir ülke hâline geldik.
Değerli milletvekilleri, şimdi sizlerle OHAL Türkiyesinin en acı manzaralarından birini paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl 23 Mayıs 2017'de Ankara'nın göbeğinde, Kızılay'da sadece işlerini geri istedikleri için Nuriye ile Semih gözaltına alınmıştı. Gözaltı gerekçesi olarak Nuriye ve Semih'in yeni bir Gezi direnişi yaratabilme tehlikesi olduğunu söylediniz. Aynı gün polis, elinde İnsan Hakları Bildirgesi bulunan İnsan Hakları Anıtı'nı gözaltına aldı ve etrafını bariyerle çevirdi. İşte o gün çekilmiş bir fotoğraf.
Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi, polisler anıtı bariyerle kapatmış, anıtı gözaltına almışlar. İşte bu fotoğrafla ülkemizi dünyaya rezil ettiniz değerli arkadaşlar. İnsan Hakları Anıtı'nın gözaltına alınması aynı zamanda insanın ve insanlığın ayaklar altına alınması demektir. Anıtın gözaltına alınmasının basit bir güvenlik önlemi olduğunu söylediniz ama aradan geçen sekiz aylık zaman durumun hiç de öyle olmadığını bizlere gösterdi. O günden sonra milletvekillerine, belediye başkanlarına, kamu emekçilerine, gazetecilere, akademisyenlere, kısacası toplumun hemen her kesimine baskıyı daha da artırdınız.
Değerli milletvekilleri, beni en çok rahatsız eden şey İnsan Hakları Anıtı'nda dün gördüğüm acı manzaraydı. İnsan Hakları Anıtı'nı gözaltına alanlar bir işkence uygular gibi anıtın her tarafını pislik içinde bırakmışlardı.
Değerli arkadaşlar, görüyorsunuz, değil mi? Bu, İnsan Hakları Anıtı. Bu fotoğrafa iyi bakın değerli arkadaşlar, bu manzara bana 12 Eylülde gözaltındakilere yapılan işkenceyi hatırlattı. Bu manzara, 12 Eylül cuntacılarının gözaltına aldığı insanları pislik içine bırakarak onların onuruyla oynadığını hatırlattı.
Değerli arkadaşlar, dün 12 Eylülde cezaevinde yaşananlar bugün OHAL Türkiyesinde sokağa taşınmış durumdadır. Yüksel'de direnişçilerin gözü gibi baktığı, çamaşır suyuyla her gün temizledikleri bu değerli anıt Valiliğin emriyle pislik içinde bırakılmıştır. İşte fotoğrafı burada değerli arkadaşlar. Bakın, bu pislikleri görüyorsunuz değil mi arkadaşlar, herkes görüyor. Direnişin yüz seksen altıncı gününde çekilmiş bir fotoğraf. Direniştekiler çamaşır suyuyla her gün anıtı temizliyorlar. Bu da önceki gün çekilmiş fotoğraf değerli arkadaşlar. Evet, görüyorsunuz değil mi arkadaşlar? Gördüğünüz gibi her taraf pislik içinde bırakılmış, çöplerle dolu bir heykel.
Dün, Çankaya Belediyesi ve Temizlik İşleriyle görüştüm. Valilik ve Kaymakamlığın temizliği kesin olarak yasakladığını, izin vermediğini söylediler. Bu utanç verici bir tablodur. Bu bir insanlık ayıbıdır. Bu, sarayın OHAL Türkiyesinde insana verilen değerin en açık göstergesidir. İnsan Hakları Anıtı'nı gözaltına aldığınız yetmedi, bugün de bir de anıta işkence yapıyorsunuz. Sizlerin eliyle dünyada ilk kez herkesin gözü önünde bir İnsan Hakları Anıtı'na işkence yapılmaktadır. Bu işkence sadece anıta değil, insana, insanlığa, insanlık mücadelesine yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Anıtı sizleri neden bu kadar korkutuyor? Elinde İnsan Hakları Bildirgesi olduğu için mi korkutuyor? Nuriye ve Semih'in en haklı ve en insani taleplerinin, mağduriyetin sembolü olduğu için mi korkutuyor? İnsan Hakları Anıtı size bir gün hesap vereceğinizi hatırlattığı için mi korkuyorsunuz? Aslında korkmakta çok haklısınız. Bugün Yüksel'de işimizi geri istiyoruz eyleminin dört yüz elli yedinci günü olacaktır. İnsanlar orada basın açıklaması yapmak isterken günde iki kez gözaltına alınıyor. Her gözaltında 259 lira para cezası kesiliyor. İnsanlar sizin her türlü baskınıza rağmen boyun eğmiyorlar ve direniyorlar. Dün 12 Eylülde insanlar nasıl boyun eğmediyse bugün de insanlar haksızlığa, hukuksuzluğa aynı şekilde boyun eğmiyorlar. Tarih insanlık onurunu ayaklar altına alanları değil, zulme karşı direnenleri yazacaktır.
Değerli milletvekilleri, sizin yüzünüzden milyonlarca insan işinden, aşından, ekmeğinden oldu. OHAL Komisyonu dediniz, Komisyon yargı kararlarını asla tanımıyor. On binlerce emekçi haklarında olumlu yargı kararları olmasına rağmen hâlâ işlerine iade edilmiyor. "Hükûmet olarak OHAL'i kendimize ilan ettik, vatandaşın hayatında herhangi bir şey değişmeyecek." dediniz. Bir yılda zar zor OHAL Komisyonunu oluşturdunuz. Şu ana kadar Komisyona 105 bin kişi başvurdu ama sadece 1.560 kişi hakkında karar verildi. OHAL Komisyonu bu hızla giderse başvuruları elli yılda ancak tamamlayacaktır. Bu durumda ülkede herkesi mağdur ettiniz. Bu kadar mağduriyet sizleri gerçekten rahatsız etmiyor mu?
Değerli arkadaşlar, halk artık adalete inanmıyor, 16 Nisandan sonra halk seçimlere inanmıyor. İnsanlar kendilerini yakıyor. Halk ekonomik büyüme yalanlarınıza inanmıyor. Burada sadece ellerinizi kaldırıp indirmeyi demokrasi diye insanlara asla yutturamazsınız. Halk, sizin sahte demokrasinize asla inanmıyor. Halk, artık size gerçekten inanmıyor ama siz şuna inanın ki adaletsizliğin, yolsuzluğun, yoksulluğun arttığı bir ülkede iktidarınızın da sonu gelmiş demektir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her ne olursa olsun, size adaleti, barışı ve insanlığı hatırlatmaya devam edeceğiz çünkü gün gelecek o pisliğe buladığınız insanlık en çok sizlere lazım olacaktır.
Değerli milletvekilleri, buradan sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum: İşçiler, işsizler, emekliler çaresizlikten kendilerini yakıyor. İnsanlar OHAL'de bunalımdan intihar ediyor. İnsanların bu feryatlarına kulak veriniz.
Değerli milletvekillerim, insanlık dışı bir yaşama mahkûm ettiğiniz o insanların öfkesi bu saray iktidarını yıkacaktır ve bu saray iktidarı yıkıldığında dünyanın en büyük insanlık anıtını halkımızla birlikte saraya dikeceğiz. Bunu asla unutmayınız. Şairin dediği gibi "Saraylar, saltanatlar çöker/kan susar bir gün/ zulüm biter/ bugünlerden geriye/ bir yarına gidenler kalır/ bir de yarınlar için direnenler..."
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüm.