GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/123, 124, 125, 126) No.lu Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:61
Tarih:20.02.2018

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bugün, PKK'lı teröristler tarafından şehit edilen Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun ebediyete intikalinin üçüncü seneidevriyesi. Fırat kardeşimizi ve tüm ülkücü şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız olaylar, özellikle çocuklara yönelik istismar hadiseleri son derece üzücü ve hatta mide bulandırıcı. Anayasa'nın 41/2 maddesi uyarınca devlet çocukların korunmasıyla ilgili önlemleri almakla yükümlüdür. Bu nedenle, üzerinde yapacağımız çalışmalar komisyonla sınırlı kalmamalıdır, devletin tüm gücüyle bu sorunların üzerine gitmesi önem arz etmektedir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 19'uncu maddesine göre, taraf devletlerden çocuğun bedensel veya zihinsel saldırıya, şiddet veya suistimaline, ihmal veya ihmalkâr muameleye, ırza geçme dâhil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alması istenmektedir. Aynı sözleşmenin 34'üncü maddesinde ise taraf devletler çocuğun her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı korunması güvencesini verirler. Ve bizim de bu anlaşmalara uygun olarak ilgili kanunları değerlendirip varsa yaşanan sorunları -ki var olduğunu hepimizi biliyoruz- çözmek adına önemli girişimlerde bulunmamız gerekmektedir.

Çocukluk dönemi, insanın kişilik gelişiminin tamamlandığı, gelecekteki yaşamının temellerinin atıldığı çok özel ve hassas bir dönemdir. Bu dönemde çocuğun yaşayabileceği olumsuz bir olay onun sadece o dönemdeki mevcut sağlığını etkilemez, bilişsel, ruhsal veya fiziksel gelişimin hızla gerçekleştiği bu dönemde çocuğun yaşayabileceği olumsuz bir olay onun gelişmesini ve sağlıklı büyümesini de etkiler. Bir çocuğa karşı yöneltilmiş istismar ve şiddet içerikli davranış, sadece bir insanın da yaşamını etkilemez; o çocuğun ilişkili olduğu, içinde yaşadığı aileyi, arkadaş grubunu, hatta semti, şehri ve hatta ülkeyi direkt etkiler. Başta cinsel istismar olmak üzere çocuğa yöneltilmiş her türlü şiddet, çocuğun geleceğini içine alan geniş zaman diliminde yaşayacağı kişilik bozukluğu riski ve ruhsal problemler ile sorunları kuracağı aileye kadar taşıyabileceği bir dönemi içine alır. Yetişmekte olan, korunmaya ihtiyacı olan bir çocuğun yaşayabileceği benzeri sorunları da sadece bireysel değil, toplumsal olarak da ele almamız gerekir.

Üzerinde görüştüğümüz raporun sahibi Araştırma Komisyonu -şöyle bir bakarsak, ne zaman kuruldu, ne zaman çalışmasını bitirdi- ilki 28/4/2016 tarihinde olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde 9 toplantı gerçekleştirdi; Ankara'da 2, Karaman'da da 1 kez inceleme ve değerlendirme programı düzenledi, nihayetinde 12 kez toplanarak çalışma faaliyetlerini aldığı bir ay ek süreyle 22/8/2016 tarihinde de sonlandırdı.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, her toplantıda, hatta ilk toplantıda farklı bölgelerde yapacağımız çalışmalarda bulunduğumuz illerdeki mülki idare amirlerinin, yerel yöneticilerin, savcıların, hâkimlerin, Millî Eğitim Bakanlığı çalışanlarının, STK temsilcilerinin yani çocuklarla ilişkili olan, çocukları ilgilendiren bütün kurum ve kuruluşların -resmî veya resmî değil- bu toplantılara katılmasını rica etmiştik, dâhil edilmesini istemiştik ama bu maalesef mümkün olmadı. Eğer böyle çalışılsaydı risk analizleri daha iyi oluşturulabilecek, mevcut sorunlar daha iyi görülebilecek, daha iyi çözüm yolları üretilebilecekti. Toplantımıza hiç olmazsa bir kez Millî Eğitim Bakanının, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının, Adalet Bakanının ve vakıf ve derneklerden sorumlu Başbakan Yardımcısının katılmasını istedik ama maalesef hiçbiri gelmedi. Yine, gerçekleştireceğimiz toplantıların birinde medya ve basın mensuplarının davet edilerek çocuklara yönelik her türlü istismarın önlenmesinde görüş ve önerilerinin alınması, Komisyonun kendilerinden beklentilerinin iletilmesi ve nasıl iş birliği yapabileceğimiz üzerinde de çalışmayı istedik ama olmadı. Maalesef, saydığımız tüm bu isteklerimiz, önerilerimiz yerine gelmedi, o nedenle bu taraflar hep eksik kaldı.

Komisyon, çalışmalarını dar bir çerçevede yürüttü, yeterli saha çalışması yapmadı. Toplantılar, davetimizi kırmayarak gelen ve değerli bilgilerini, tecrübelerini bizden esirgemeyen akademisyenler ve kurum yöneticileriyle veya temsilcileriyle sınırlı kaldı. Toplantılarımızda çocuk ihmali, çocuğa yönelik fiziksel istismar, suça yönelen çocuklar, sokakta yaşamak zorunda kalan çocuklar ve hatta erken yaş evlilikler üzerinde durulmadı, bu konularla ilgili olarak araştırma ve incelemelerde maalesef bulunulmadı.

Her ne kadar öncelikli sorunumuz çocuklara yönelik cinsel istismar olsa da bütün bu saydıklarım istismar ve ihmal dâhilindedir, ele alınması gerekliydi ama eksik kaldı.

Komisyonun çalışma süresi içinde farklı illerimizde farklı istismar olayları yaşandı. Oraya gitmeyi talep ettik, "Oraları ziyaret edelim, sorunlara bakalım." dediğimizde maalesef bu da gerçekleşmedi yani saha çalışmaları da yine maalesef önemsenmedi.

Sunulan taslak raporun Karaman'da gerçekleştirilen çalışmayla ilgili kısmında verilen bilgilerde ise vakıf, dernek, kurum, kuruluş ve şahısların aklanmasına yönelik ifadeleri raporun içeriyor olması üzüntü verici. Çocukların ilgili şahıslar tarafından -Karaman'daki olaydan bahsediyorum- "misafirhane" adı altında ifade edilen evlerde tutulması, bu duruma ailelerinin rızasının olması, bahsi geçen evlerin faturalarının herhangi bir şahıs üzerine düzenlenmiş olması o evleri ilgili dernek ve vakıflardan tamamen alakasız kılamaz. Bununla birlikte, olayın yaşandığı ilimizde gerekli soruşturmanın eksik yapılması, ihmal ve kusurların araştırılmaması onaylanacak bir tutum değil, yönetim zafiyetidir. Zira toplantı sırasında resmî kurum ve kuruluşların temsilcilerine yönelttiğimiz sorular çocukların korunması ve olay sonrası yapılan çalışmalardaki eksiklikleri ve ihmali ortaya çıkarmaktadır. Bu geçen süreçte bunlarla ilgili ne tür çalışmalar yapılmıştır, o da bizde birer soru işaretidir.

Çocukları korumak devletin görevidir, vakıfların, cemaatlerin, derneklerin eline çocuklar terk edilemez.

Komisyon Ağustos 2016'da çalışmalarını tamamladı ve raporunu tüm milletvekillerine dağıttı. Peki, o günden bugüne ne değişti? Sadece 2017 genelinde 387 çocuk cinsel istismara uğradı. 2017'de öldürülen 20 çocuğun 10'unu babası katletti ve maalesef ocak ayında 2 çocuk daha babası tarafından katledildi.

Yine, kayıp olan çocuklarsa başlı başına ele alınması gereken bir sorun çünkü bu konuda verilen istatistikler hep kafa karıştırıcı. Türkiye'de 2014 yılında güvenlik birimine mağdur olarak 131.172 çocuk getirildi, bu çocuklardan 11.095'inin de cinsel istismara maruz kaldığı belirtiliyor. Yine, Türkiye İstatistik Kurumu 2008-2011 verilerine göre, kayıp çocuk sayısı 27 binden fazla. Yine, 2008-2012 yılları arasında toplam 40.220 kişi çocuk kayıp ilanı vermiş. 2008'den 2011 yılına kadar toplamda 5.724 çocuk bulunabilmiş, bunun gerisi nerede? İçişleri Bakanlığının verilerine göre 15.900 çocuk kayıp, yakınlarını kaybetmiş ailelerin verdiği bilgiye göre 30 bin çocuk kayıp. Yine, Suriyeli çocukların da kaybolduğuna dair bilgiler istatistiklerde mevcut. İstatistik Kurumunun verilerine göre, 2012 yılında 12.747'yle en fazla çocuk kayıp ilanı verilmiş ama bulunan çocuk sayısı az. Yine, Emniyet Müdürlüğünde, teslim edilen ve kayıp bildirilen çocuk sayısı fazla. 2008'de 4.517'yken bu sayı 2012'de 12.474 olmuş. Şimdi, diyeceksiniz ki bana "Hep 2008, 2012, 2014 en son, buraya kadar bilgi veriyorsunuz." Evet, maalesef böyle bilgi veriyorum çünkü o tarihten sonra bir daha hiçbir resmî kurum ve kuruluşumuz çocuk kayıplarıyla ilgili bir istatistik yayınlamamış arkadaşlar. Bu da kafa karıştırıcı ve üzücü.

Unutulmamalıdır ki kayıp çocuklar istismar mağdurudur. Bu çocuklar tehlike altındadır ve üzülerek söylüyorum -bu çok endişe verici ama- bir çoğunun hayatı da belki de son bulmuş olabilir.

Bir raporun belirlediği en önemli kararların... Aslında bakarsanız bu raporda güçlü taraflar da var yani güçlü öneriler, güzel öneriler de var ki bunlardan biri, bence raporun belirlediği en önemli öneri ve ikinci öneri olarak sunuluyor, çocuk hakları daimi komisyonunun kurulması. Meclisimizde bulunan tüm siyasi partilerin ortak görüşü olmasına rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına 10/10/2017 tarihinde Meclis gündemine getirdiğimiz daimî çocuk hakları komisyonu kurulmasına dair teklifimiz Meclis tarafından kabul edilmedi. Üzülerek söylüyorum: İktidar partisi kabul etmedi, diğer muhalefet partilerinden "Kabul ediyoruz." diye bir el kalkmadı, sadece CHP'den arkada 2-3 el kalktı, o da ön tarafa bakıp grup başkan vekillerinin el kaldırmadığını görünce bir tereddüt yaşadı yani o gün bu komisyon kurulup bugüne kadar yol alınabilirdi ama maalesef kanun teklifimiz reddedildi.

Başka ne sorunlar var raporda? Hazırlanan taslak raporda aile içi fiziksel şiddetin önlenmesine dair yaptırım gücü yüksek bir mevzuat önerisi yok arkadaşlar.

Yine, terörün kullandığı çocuklar için de tedbir alınmalı, bu konuyla ilgili de sıkı çalışmalar yapılması gerekiyor.

Raporda ensestle ilgili sorunlar mevcut değil, Komisyonun gündemine de taşınmadı. Yok sayarak yok edemezsiniz; o nedenle, ensest vakalarını da görüp araştırmak durumundayız.

Erken yaş evliliği üzerinde de yeterli bir çalışma yapmadı Komisyonumuz. Ayrıca, şunu da belirtmek istiyorum ben: Türk Ceza Kanunu'nun 103'üncü maddesinde yapılacak değişim iptal edilen kısmın düzenlemesiyle sınırlı kalmamalı, yaş sınırının 15'ten 18'e yükseltilmesi de dikkate alınmalıdır; bu da bizim şerh raporumuzda mevcuttu. Biz, buna yönelik Türk Ceza Kanunu'nun 18 yaşın altında kalan tüm bireyleri çocuk kabul ederek o şekilde düzenlenmesiyle ilgili bir kanun teklifinde bulunduk. Yine, Türk Medeni Kanunu'yla ilgili bir kanun teklifinde bulunduk. İnşallah gündeme geldiğinde kabul edilir.

1999'da Dünya Sağlık Örgütü Çocuk İstismarını Önleme Komitesi tarafından yapılan çocuğa yönelik cinsel istismarın tanımı "Bir çocuğun tam olarak anlamadığı, yeterli bilgi ve gelişim düzeyine sahip olmadığı için rıza veremeyeceği ya da kanunlar ile toplumun sosyal tabularına uymayan herhangi bir cinsel aktivite içinde yer alması." olarak kabul edilmiştir ama bu ilgili maddede "15 yaşını tamamlamamış" ibaresi -özellikle Türk Medeni Kanunu'nda- failler açısından maalesef suç indirme ve hatta "çocuk gelin" olarak zorunlu evliliklerin önünü açmaktadır. Bunlarla ilgili düzenleme yapılması gerekmektedir.

Yine, Türk Ceza Kanunu'nun 103'üncü maddesinin 1'inci bendinde beden dokunulmazlığını ihlal etsin ya da etmesin her türlü cinsel davranışla çocuğun cinsel istismar suçunun işlenebileceğinin belirtilmesine rağmen, kanunun gerekçesinde maddenin uygulama alanı yalnızca vücut dokunulmazlığını ihlal eden cinsel davranışlarla sınırlandırılmıştır. Bu konuda Yargıtay hatalı bir karar vermiştir. Bunu açıp kendiniz de inceleyebilirsiniz. Bunun bir an önce düzeltilmesi, 104'üncü maddede yapılan değişiklikle cinsel taciz suçunun çocuğa karşı işlenmesi durumunda cezanın ağırlaştırılacağına yer vermek suretiyle bedensel temas içermeyen davranışların da 103'üncü maddede yer aldığı gibi değerlendirilmesi çok önemlidir, bunun da üzerinde durulmalıdır.

Yine, erken yaş evlilikleriyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına Meclis Başkanlığına sunduğumuz bir kanun teklifimiz var. Bugüne kadar herhangi birinizin dikkatini çekti mi bilmiyorum, geçmişe dönük verilen cezalara bakarsanız eğer, küçük yaşta evlendirilmiş kız çocuklarıyla evlenen erkeklere verilen cezalar çok fazla. Hatta ebeveynlere verilmiş ceza da var. Ama bu dinî tören düzenleyen kişilere yönelik verilmiş hiçbir ceza yok; bu, büyük bir eksikliktir. Bunun sebebi de, 2015 yılında Yargıtayın, resmî nikâh aranmaksızın dinî nikâha izin veren yeni bir uyarlama getirmesiyle, bir kanunu kaldırmasıyla ortaya çıkan bir açıktır. Sadece imamlar kıymıyor bu küçük yaş erken evliliklerin nikâhlarını, dini bütün bir aile yakını da kıyabiliyor. Ama 12 yaşında bir çocuk önüne getirildiğinde, ister din görevlisi olsun ister sıradan bir vatandaş olsun, bu çocuk önüne geldiği zaman "Bu, kanunlara aykırıdır, ben 12 yaşındaki bir çocuğun evliliğine izin veremem." diyebilmeli. Bunun için de bir kanun olmalı ve cezai işlem bulunmalıdır. İnşallah bu kanun teklifimiz geldiğinde de bunu kabul eder, desteklersiniz.

Hazırlanmış olan taslak raporda suça tanık olmuş çocukların haklarıyla ilgili bir öneri bulunmamaktadır. Kimyasal kastrasyon, yani hadım edilme; bu, gündeme gelmiştir. Aslında cinsel istismarda bulunan, özellikle çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunan kişilerin ciddi bir şekilde cezalandırılması gerekiyor. Ceza, her zaman tek çözüm değildir, suçun tekrardan oluşmasını önleyecek tek bir yöntem değildir; cezayla birlikte yapılması gereken çok fazla çalışma vardır. Bunun içerisinde toplumsal cinsiyete duyarlılık; yine, erkek çocuklara ve kız çocuklara kendilerini koruma... Sadece kız çocuklar da değil, erkek çocuklar da istismar mağduru olduğuna göre her birine iyi bir eğitim verilmesi, ailelerin de eğitimden geçirilmesi gerekiyor ama bununla birlikte verilecek cezaların caydırıcılığı çok önemli. Bu caydırıcı cezaların nasıl düzenleneceğiyle ilgili de ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Her ne olursa olsun çocuğa yönelik cinsel istismarların hiçbir şekilde ceza hafifletme durumuna sokulmaması yani o konuma getirilmemesi, en ağır cezaların verilmesi önemli. Kimyasal kastrasyon gündemde olduğuna göre uygulanabilir ama kimyasal kastrasyon nedir? Tıbbi olarak uygulanan bir yöntemle belli periyotlarla faile ilaç vererek cinsel etkinliğinin sonlandırılması anlamına gelir. Yani bu yöntem sorunu tek başına çözmüyor aslında çünkü bu, kullanılan organların işlevsiz hâle getirilmesidir ama sadece olay burada bitmiyor, zihniyet çok önemli. Bu zihniyetle nasıl mücadele edileceği... Ve yine bu şahısların sadece belli bir yöntemle etkisiz hâle getirilemeyeceğinin de görülmesi gerekiyor. O kişi eğer kafasına koyduysa çocuğu daha farklı yöntemlerle de istismar edebilir. Bu riskin de gözden kaçmaması çok önemli.

Yine, çocuk ombudsmanlığı oluşturulmalıdır. Sadece çocuk haklarını koruyan, çocuk suçlarını bulmaya yönelik, ulusal risk haritalarının oluşturulmasında da çalışacak çocuk ombudsmanlığı çok önemli.

Bir de cezai ehliyet konusu var, bu da bizim en büyük sıkıntımız. Bir kişi çocuğa cinsel istismarda bulunuyor veya bir kadına şiddet uyguluyor, sonra "Cezai ehliyeti yok." denilip belli cezalardan kendisini sıyırabiliyor. O nedenle bu konu tekrar çalışılmalı ve her ne sebeple olursa olsun, çocuğa veya bir başkasına, bir kadına, bir hayvana -hiç fark etmez- bir canlıya zarar veren kişilerin ceza alması noktasında hassasiyet gösterilmesi çok önemli.

Sunulan taslak raporda yine eksiklik, önemli bir eksiklik, mevsimlik tarım işçiliği nedeniyle bölgesel olarak göç eden ailelerin çocuklarının barınma koşullarının iyileştirilmesi ve eğitim haklarından mahrum kalmaması için yapılmış bir öneri de yok, bu da bir ihmal ve bir istismardır.

Yine, bu istismarların ortaya çıkması için çalışan ve en çok da ortaya çıkaran grup olarak bilinen okul psikolojik danışmanları, rehber öğretmenler ve okullarda görev alan psikologlar. Bu arkadaşlarımızın da çalışacağı koşulların en uygun hâle getirilmesi önemli ancak yeni bir genelge çıktı, diyor ki: "Bir psikolojik danışman iki üç okulda daha görev alabilir." Böyle sorun çözülmez. Çocukların ihtiyacı kadar psikolojik danışmanın, psikoloğun okullara atanması gerekir, bölündüğü zaman çalıştığı kurumlara hâkim olamayacağı için bazı şeyler gözden kaçabilir.

Çocuklarımızın korunması ve layık oldukları yaşam standartlarına kavuşmalarının sağlanması amacıyla, mevcut yasa ve mevzuatlarda çocukların yararına yönelik kısımlar üzerinde tarama ve inceleme yapmak, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak ve yeni yasaların oluşturulmasına destek vermek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi çocuk hakları komisyonu acilen kurulmalıdır ve böylece, tüm siyasi partiler bu komisyonda çalışarak bilgi ve becerilerini, tecrübelerini, görüşlerini sorun çözümü için kullanabilirler.

Bugün çocuklara yönelik istismarın önlenmesine yönelik çalışma yapmak üzere, Bakanlar Kurulu bünyesinde, yine bakanlarımızdan oluşan bir komisyon oluşturulması sevindiricidir ancak yeterli değildir, tüm siyasi partilerin de buna destek vermesi amacıyla bu komisyon hemen kurulmalıdır.

Bununla birlikte, başta kadın ve çocuklara yönelik olarak gerçekleştirilen, kendine yönelik şiddet türü olan intihar ve yaşamımızı paylaştığımız diğer canlılara uygulanan şiddet davranışları da dâhil olmak üzere toplumda artan şiddet eğiliminin sebeplerinin tespit edilmesi ve çözüme yönelik çalışmaların da yapılması şarttır. Çalı tepmekten korkmamamız gerekiyor, o çalıyı tepersek biliyoruz ki -bunu daha önceden de söyledim- arkasından tavşan çıkmayacak. Arkasından ne kadar iğrendiğimiz, korktuğumuz şey varsa o çıkacak, yılan çıkacak, akrep çıkacak. Ama biliniz ki eğer biz o çalıyı tepmekten kaçarsak, görmezden gelirsek veya istemediğimizi görmek istemezsek ya da bakmadığımız bir yerleri ihmal edersek bir yerlerde çocuklar şu anda hâlâ acı çekiyor olabilir, istismar mağduru olabilir, yaşamı tehlikede olabilir. Biz o çalıyı tepmek zorundayız ve görmediğimiz her şeyi görebilmek için, daha iyi görebilmek için çaba sarf etmek zorundayız. Aynı zamanda aziz milletimiz de bunun bir vatandaşlık görevi olduğunu bilmeli, çevresindeki çocukların ihmali ve istismarına karşı duyarsız kalmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DENİZ DEPBOYLU (Devamla) - Konuşmama son verirken her birinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Depboylu.