GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Dostluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:80
Tarih:03.04.2018

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda, uluslararası anlaşmalardan Afganistan'la yapılmış olan stratejik ortaklık anlaşması üzerinde söz aldım.

Öncelikle, yarın 4 Nisan ve partimizin kurucusu, devlet adamı, siyaset adamı Başbuğ Alparslan Türkeş'in ölüm yıl dönümü. Yarın kendisini kabri başında rahmetle, minnetle tekrar anacağız. Burada, sizlerin huzurunda tekrar minnetle, rahmetle anıyor, Allah rahmet eylesin diyorum.

Değerli arkadaşlar, Afganistan önemli bir ülke ama geçmişten bugüne Doğu-Batı arasında yaşanan, geçmiş zamanda Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yaşanan savaşların, sonrasında da jeopolitik savaşların ortasında kalmış bir ülke. Biz sadece Afganistan'la ilgili değil, Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok yönlü dış politika anlayışımızın bir gereği olarak, bütün ülkelerle yapılan, dost ve kardeş ülkelerle yapılan anlaşmaları esas itibarıyla destekliyoruz. Bize göre, ne doğu ne batı ne kuzey ne güney ülkeleri birbirinin alternatifi değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin çıkarları kiminle, neyi istişare etmeyi gerektiriyorsa onlarla ilgili çalışmalar yapılır. Bu anlaşmaları da o kapsamda görüyoruz. Ancak bu devlet üzerinde, bu ülke üzerinde oynanan oyunlar maalesef devam ediyor. Bizim de Türkiye Cumhuriyeti olarak yıllardan beri, Afganistan'daki güçlere destek verdiğimiz, dost ve kardeş ülke olarak orada bulunduğumuz bir gerçektir.

Bu vesileyle sizlerin huzuruna gelmişken oradaki huzursuzluğun da nedeni olan küresel güçlerin bugün bizim coğrafyamızda devam ettirdikleri, Afganistan'dan sonra Irak'ın işgaliyle devam eden, şimdi bütün bu "Arap Baharı" diye söyledikleri... Aslında emperyalist güçlerin egemenlik kurmak istedikleri güç savaşlarının, enerji savaşlarının yaşandığı bu bölgemizde de aynı şeylerin olduğunu gözlemliyoruz. Maalesef, Afganistan'da başarısızlığa uğrayan bu küresel güçler aynısını Irak'ta tekrarlamışlar, yüz binlerce insanın ölmesine neden olmuşlardır. Şimdi aynı oyun Suriye'de oynanmaya çalışılmakta ve bu coğrafya üzerindeki hesaplar devam etmektedir. Ancak biz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak yıllardır bu topraklarda yaşayan insanlarla yüzlerce yıl kader birlikteliği yapmış ve kardeşçe yaşamış bir ülkeyiz, bir milletiz. Bu kapsamda da bu gelişmelere duyarsız kalmamız mümkün değildir.

Bugün grup konuşmasında Sayın Genel Başkanımız gündemdeki bu konulara daha ayrıntılı bir şekilde değindiler. Hele hele birkaç gündür Suriye'yle ilgili konularda yaşananlar, Amerika'nın "Çekileceğiz." demesi, arkasından Fransa'nın, orada bölücü unsurlarla yapmış olduğu toplantının ötesinde, kendilerinin de buraya güç göndereceğini ve sanki bir nöbeti devralır gibi burada olacağını beyan etmesi bizim tarafımızdan kabul edilebilir bir şey değildir değerli arkadaşlar. Açıkçası, burada Amerika Birleşik Devletleri'nin ne yaptığını düşünmeye, "Bunları şöyle mi yapar, böyle mi yapar?" diye televizyonlarda akşamları saatlerce tartışılan programlar gibi tartışmaya gerek yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlettir, kadim bir devlet geleneğine sahiptir. Bu kapsamda da Türk Silahlı Kuvvetlerimiz gerekli önlemleri almakta, gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Başlangıçta Afrin'le ilgili de birçok şey söylenmişti ve güvenlik kuvvetlerimiz başarılı bir şekilde önce alanın temizlenmesinde, sonrasında da şehir merkezinin kontrol altına alınmasında çok başarılı faaliyetler göstermiştir; özellikle zamanlama açısından sivil kayıpların olmaması için dikkatli bir çalışmayla ve diplomasi çabasıyla uluslararası arenada haklılığımızı anlatacak şekilde bu çalışmaları yapmışlardır. Tabii, şimdi, burada "Çekiliyorlar mı, çekilmiyorlar mı, kim geliyor?" tartışmasından ziyade, bizim, milletçe birlik beraberlik içerisinde buradan terör örgütlerinin, terör unsurlarının temizlenmesini sağlamak için Türk Silahlı Kuvvetlerine, güvenlik güçlerimize destek olmamız gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak geçmişte bunu söyledik. 6 Ağustos 2012'de Sayın Genel Başkanımız bu terör koridorunun Kandil'den Afrin'e kadar temizlenmesi gerektiğini beyan etmişti. Şimdi, bu noktada her ne kadar Afrin'de bir ilerleme sağlanmış ve temizlik başarılmışsa da bundan sonraki süreçte Menbic'le ve Fırat'ın doğusuyla ilgili tartışmalar devam etmektedir. Biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kararlı bir şekilde ve azimle buralardaki terör unsurlarının temizlenmesi için gayret etmek durumundayız ve bu kapsamda yapılacak çalışmalara da destek olmak durumundayız. Tabii ki Afrin'de başarılı oldukça Menbiç'le ilgili tartışmalar uluslararası arenada da devam etmekte, Fransa'nın yaptığı gibi bazı çevreler de İngiltere'nin Rusya'yla ilgili almış olduğu yaptırım kararlarına destek olarak bir kutuplaşmaya doğru gitmektedirler. Açıkçası, buradan tekraren uyarıyoruz, bugün Sayın Genel Başkanımızın yaptığı uyarıyı da buradan tekrar ediyoruz: Bu ülkeler aklını başına almalı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin geçmişte yaptıklarını, Türk milletinin Kurtuluş Savaşı'nda ve Çanakkale savaşlarında neleri başardığını bir defa daha dikkatle gözden geçirmelerinde fayda vardır diyoruz. Çünkü bu terör örgütleri bu coğrafyadan sökülmedikçe Türk milletine huzur yoktur. Onun için de bu unsurların buradan temizlenmesi gerekir. "Fırat'ın doğusu, batısı, Menbiç'di." diye tartışmaya gerek yok. Biz de kararlılıkla bu çabaların arkasında durmak zorundayız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin moralini yüksek tutmak, gerekli destekleri de sağlamak zorundayız. Bundan sonrasında orada terör örgütlerinin yeniden yapılanmasına izin veremeyiz ve bundan sonra ne olacak? Milyonlarca insanın Türkiye sınırlarının içerisinde daha önce Fırat Kalkanı Harekâtı'ndan sonra olduğu gibi, oralarda bu insanların yeniden iskânını sağlamalı, buraları terörden arındırmalı ve kendi topraklarında orada daha önce yaşayan insanların yerleşmesini temin etmek zorundayız. Bu, aynı zamanda bizim insani bir vazifemizdir ve uluslararası toplumu da aslında bu çabalara destek vermeye çağırıyoruz. Aksi takdirde, bunların insan haklarıyla ilgili söylemlerinin, biraz insancıl yaklaşım gibi, bazı çalışmalar yapıyormuş gibi görünmelerinin beyhude olduğu ortaya çıkacaktır. Bunları sadece bir maliyet olarak gören Avrupa Birliği yetkililerini de bu sözleşmelere uymaya ve vadettikleri yardım miktarlarını ödemeye çağırıyoruz. Bundan sonraki süreçte, değerli arkadaşlar, bu çalışmalar devam edecek.

Maalesef, Fransa'nın bu tutumu da açıkçası çok anlaşılabilir değildir demeyelim, artık anlıyoruz çünkü Şark meselesi ve Orta Doğu'daki bu savaşlar bugünün konusu değildir. Yüz yıl önce planlanan, uygulanan ama yarım kalan bir planın yeniden uygulamaya konulması, bir proje olarak ikinci bir Sykes-Picot Anlaşması gibi, küresel güçlerin kendi aralarındaki enerji savaşlarında, bu bölgeyi kontrol etme savaşlarında bir araç olarak kullandıkları, terör örgütleri vasıtasıyla yaptıkları vekâlet savaşının bir sonucudur. Bugün burada maalesef sanki yeni bir şeymiş gibi bakıyoruz ama geçmişten bugüne devam eden Türkiye ve İslam düşmanlığı yeniden hortlamaktadır ve bu çalışmaların perde arkasında birtakım görüşmelerin olduğunu da bizler hem medyadan hem de siyasi gelişmelerden izliyoruz.

Tabii ki dikkat etmedikleri şudur: Biliyorsunuz, bizler Kara Fatmaların, Şahin Beylerin torunları olarak kendilerini Kurtuluş Savaşı'nda buralardan attık. En zayıf diye gördükleri, hasta adam diye gördükleri dönemde bunları yaptık. Türk milleti defalarca tarihin akışını değiştirecek kahramanlıkları sergilemiş, onların en olmadık diye gördüğü zamanda bu emperyalist güçleri buradan atmasını bilmişti.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz haftalarda 18 Mart Zaferi'nin yıl dönümünü burada birlikte kutladık. Deniz savaşlarıyla ilgili tekraren bugün bu çalışmaları yaparken Tophaneli Yüzbaşı İsmail Hakkı'yı tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü ve Türk milletinin geçmişte yaptıklarını tekrar akıllarına getirsinler diye. Biliyorsunuz, bu savaş dünyanın seyrini değiştirmiş, o bölgedeki birtakım paylaşımları etkilemiş, Rusya'daki gelişmeleri, Sovyetler Birliği'yle ilgili -sonraki adıyla- gelişmeleri ve dünyanın akışını etkilemiş.

Açıkçası, kısaca şu değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum bu vesileyle: Churchill bu konuda değerlendirme yaparken -o zamanki İngiltere Başbakanı- şöyle diyor: "Dört yüz yıldan beri dünya tarihinde Tophaneli Hakkı'nın yaptığını kimse yapamadı. Bir gece önce Tophaneli Hakkı, Rus, Bulgar batık gemilerinden çıkarılmış mayınları ummadığımız şekilde denize dökünce 18 Martta yaptığımız hücum fecaatle sonuçlandı; donanmamızın üçte 1'i sulara gömüldü, üçte 1'i kullanılamaz hâle geldi. Başarısızlık beni yirmi beş yıl politikanın dışına fırlattı ve savaş iki buçuk yıl uzadı, 8,5 milyon Avrupalı öldü. Rusya komünist olurken 30 milyon insan hayatını kaybetti. Rusya'nın Çin'i komünist yapması 50 milyon kişinin hayatına mal oldu. Biz Boğaz'ı geçemedik, İslam ülkeleri, hatta bütün Doğulu milletler Batı'nın gücünden şüphe etmeye başladılar. Hindistan'ı, Pakistan'ı, Bangladeş'i, diğer İslam ülkelerini elimizde tutamaz hâle geldik. Bunlar Tophaneli İsmail Hakkı'nın eseridir" diyor.

İşte, bizi dinlemiyorlarsa da kendi eski başbakanlarını ve Türk milletinin tarihini değiştiren kahramanlıklarını bir kez daha dikkate almaları ve burada, bu çabalara girerken bizim sınırlarımızda, bizim topraklarımızda Türkiye Cumhuriyeti devleti olmadan, Türk milleti olmadan bir operasyona kalkışmamaları konusunda bir kez daha -ihtaren- uyarıyoruz. Bizler, gerçekten, o noktaya gelindiği zaman, bıçak kemiğe dayandığı zaman canını seve seve veren, istiklal için fedakârlık yapan, kanını akıtan bir milletin evlatlarıyız.

Değerli arkadaşlar, burada maalesef bir hatırlatmayı daha yapmak istiyorum çünkü bu dikkate alınmadığı için maalesef diyorum. Sayın Genel Başkanımız bugün grup toplantısında daha önce attığı Twitter mesajına referans yaparak tekraren uyarıda bulundu: "Eski çamlar bardak oldu. Köprülerin altından çok sular aktı. Artık kör gözünü açtı, dev belini doğrulttu. Karşısına kim geçerse geçsin ezmeye yemin etti. Tarihe ve ecdada söz verdi. ABD'den boşalması beklenen yere Fransa'nın talip olacağını değil, bu ülkenin bitmeyen, dinmeyen Türk düşmanlığını değerlendirmek kanaatimce daha doğru olacaktır. Bundan sonra, terörden şikâyet hakkını Fransa ve Batılı ülkeler kaybetmiştir." Onun için biz tekraren onları akıllarını başlarına almaya çağırıyoruz.

Son bir olayla konuşmamı sonlandırmak istiyorum -az önce bahsetmiş olduğum Çanakkale deniz savaşlarıyla ilgili- Atatürk'ün Çanakkale savaşlarını anlatırken söylemiş olduğu bir kahramanlık olayıyla sözlerime son vermek istiyorum. Bomba Sırtı vakası hepimizin bildiği bir olaydır ancak Türk milletinin hangi ruhla o mücadeleyi yaptığını anlatması açısından, sizlerle paylaşmak ve bunun, Batılı ülkelerin kulağına küpe olması için bir defa daha tekrarlamak istiyorum: Atatürk, Bomba Sırtı vakasını anlatırken siperler arası 8 metre ve birbiri arkasına neferlerimiz gidiyor. Bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor, bilmeyenler dua ediyor ve ölüm muhakkak, gittiği zaman şehit olacağını biliyor ve hiç gocunmadan siperden atlayıp o ölüm makinelerine karşı mücadele etmeye gidiyor. İşte, Atatürk'ün "Ya istiklal ya ölüm!" dediği noktanın başlangıcı, burada, Bomba Sırtı vakasıyla kendisinin anlattığı ruhta yatıyor ve diyor ki: "İşte, Çanakkale Savaşı'nı kazandıran ruh budur." Biz o ruhumuzu kaybetmedik, sıkıştığımız zaman yeniden canımız pahasına, istiklalimiz için, istikbalimiz için mücadele etmeye hazırız.

Bu vesileyle, Afganistan'da olduğu gibi coğrafyamızda bu oyunları sergilemeye çalışanları tekrar tekrar uyarıyoruz. Burada artık Türkiye Cumhuriyeti devletine bizim sınırlarımızdan yapılacak saldırılara izin vermemek ve bundan sonrasında da buradan gelecek olan terör saldırılarını izin vermeyecek şekilde önlemek bizim görevimizdir. Bunlarla ilgili çalışmalara destek olmaya devam edeceğiz ve bu çalışmalar sonrasında da inşallah, Münbiç'ten, sonrasında Fırat'ın doğusundan bütün bu terör unsurlarını temizleyerek şu anda Türkiye'de yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin huzur ve güvenlik içerisinde oralara yerleşmesini sağlamamız gerekiyor, bunlarla ilgili altyapı çalışmalarına da buradan destek olmamız gerekiyor. Uluslararası toplumu da buradaki çatışmaları körüklemek yerine insani görevlerini yapmaya çağırıyoruz. Buraya hem maddi yardım hem de lojistik olarak bu insanların yerleşmesi için de bir an önce bu çalışmaları yapmaya çağırıyoruz.

Bu anlaşmaların da ülkemizin dış politikasına, ekonomik ilişkilerine katkıda bulunmasını temenni ediyor, hepinizi saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)