| Konu: | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 10.04.2018 |
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir torba yasayla karşı karşıyayız. Kulak küpesi var, sulama birlikleri var, toprak toplulaştırması var. Devlet Su İşleri, bırak bu işleri! Küçükken böyle derdik: Devlet Su İşleri, bırak bu işleri! Evet, Devlet Su İşlerine bir sürü görev yüklüyorsunuz. Şimdi arazi toplulaştırmasını da Tarım Bakanlığından alıp Devlet Su İşlerine yüklüyorsunuz. Bakalım bu kadar personeli var mı, bu kadar bilgi birikimi var mı?
Neden torba yasa dedik? Çok fazla konuyu bir yere koyuyorsunuz. Bu kadar değildi Komisyona ilk geldiği hâlde. Sonradan yeni maddeler eklendi. Siz zaten hep maddeler eklemeye müsaitsiniz. Bakın, tam bir yıla yaklaştı gazeteci, yazar ve İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nu haksız yere suçladınız ve şu an cezaevinde. Buradan kendisine selam gönderiyorum ama Adalet ve Kalkınma Partisinin de yasaları bu şekilde Meclise getirmesini kınıyorum.
Bu yasa ne bir sivil toplum kuruluşunda tartışıldı ne üniversiteler tartıştı bunu ne meslek örgütleri tartıştı. Tabii kimsenin tartışmasını istemiyorsunuz, kimsenin de duymasını istemiyorsunuz. İyi ki muhalefet var. Komisyona geldi, Komisyonda birkaç çok aksayan konuyu düzeltme fırsatı bulduk. Eğer bunları da düzeltmeseydik bütün tarlalara su sayacı takıyordunuz, ne var ne yok tüm suyu özelleştiriyordunuz ama hâlâ bu özelleştirme tehlikesi var çünkü bu yasa bu hâliyle geçerse suyun parayla satılmasına olanak sağlıyor, ormanların talanına yol açabiliyor.
Daha ilk maddelerde karşımıza çıkan bir şey oldu. Bütün su alanlarına, nehirlere, göllere, barajların üzerine güneş enerjisi panelleri kurulabilecek. Başlangıçta güzel geliyor ama bakalım çok modern güneş enerjisi panelleri mi kuracaksınız, yoksa basit, düzmece düzenekler mi kullanacaksınız? Çünkü suyu kim yönetirse istediği şekilde devredebiliyor, bunda ÇED raporu da yok. Suyun altında, üstünde binlerce, on binlerce canlı hayvan var, ekolojik sistem var, denge bozulursa bozulsun, siz ona bakmıyorsanız ki, siz sadece paraya bakıyorsunuz. Dolayısıyla bunda acilen ÇED raporu alınması gerekmektedir diye bir düzenlemeye gitmemiz gerekir.
Yeni genel müdürlükler kuruyoruz, iyi güzel yani yeni alanlar ihdas edeceğiz. Bakın, bu ülkede daha önceden toprak, su genel müdürlüğü vardı. Çok güzel bir genel müdürlüktü. Toprak toplulaştırması işlerini onlar yapıyordu, her türlü haritalar üzerinde çalışarak nerelere barajlar kurulacağı, nerelere sulama tesisleri kurulacağı konusunda bilimsel araştırmalar yapılıyordu, onu kapattınız, Köy Hizmetleri kuruldu. Köy Hizmetlerinin yerine şimdi görevleri başka başka kurumlara veriyorsunuz, toprak toplulaştırma işini de Tarım Bakanlığına bağlı Toprak Reformu Genel Müdürlüğü yapıyordu, şimdi Devlet Su İşleri bu işi yapacak. Yani Devlet Su İşleri, bırak bu işleri; başka işlere bakın. Siz tarlalara su götürmeye, üreticiye su götürmeye bakın. Barajlar delik deşik; barajlara o tamiratı yapalım. Artık dünyada ciddi bir su sıkıntısı başlayacak, belki yirmi, otuz yıl sonra dünyada su savaşları çıkacak; 1 gram su bile önemli. Tarlaya da suyu götürmemiz lazım, sağlıklı suyu insanlara da içirmemiz lazım. Ama dediğim gibi Devlet Su İşleri, açık olan sulama havzalarını artık kapatması lazım, suyu damla damla tarlalara götürmesi lazım. Bu yönde yasalar getirdiniz de biz "Hayır" mı dedik? Ama sizin getirdiğiniz yasalarda ne var? Demokrasiyi ortadan kaldırıyorsunuz. Yirmi beş yıl önce "Aman bu DSİ bu işi yapamıyor, bu işleri bıraksın." dediğiniz, sulama birliklerine suyu devrettiğiniz konuyu tekrar Devlet Su İşlerine alıyorsunuz. Yani orada vatandaş liste yapıyor, diyor ki "Ya, bunlar benim listem.", öbür tarafta başka köyden birisi başka bir liste yapıyor; yarışıyorlar. Birisi diyor ki: "Ben başkan oldum." Ya, ilkokul mezunu adam, ortaokul mezunu adam bırakın başkan olsun, bırakın denetlesin, bırakın yönetsin. Ama siz "Hayır, bunlar iyi yönetilemiyor." Neden yönetilemiyor? E, çünkü on yıl önce 1 kilo buğday 80 kuruştu, hâlâ 80 kuruş ama on yıl önce 1 litre mazot 1,5 liraydı, şimdi 5,5 lira. Hangi sulama birliği, hangi kooperatif, hangi çiftçi buna dayansın, dayansın da kredi çekmesin; var mı böyle bir şey? Siz iktidara geldiğinizde 1 milyar lira olan çiftçi borcu 100 milyar liraya dayandı yani tabii ki birlikler çalışamaz. Buna rağmen, DSİ'nin raporlarına baktığınızda, sulama birlikleri o kadar da kötü değil. Kötüler var ama siz yönetemiyorsunuz, diyorsunuz ki: "Başka bir şekilde bunu devredelim, kurtulalım." Ya, bırakın demokrasi yaşasın; eksiklikler varsa, sorunlar varsa denetleme mekanizmalarını çalıştıralım.
Bunun dışında, eklediğiniz yeni genel müdürlükler var, burada bunları da konuşacağız. Nişasta bazlı şekerin denetimini sağlayacak Şeker Kurumu, Tarım Bakanlığına bağlandı. Burayı getirdiniz Komisyona, 6 tane daire başkanlığı ihdas ettiniz, Maliye Bakanlığı "Vermem." dedi. Ben o bürokratları tebrik ediyorum. Şimdi tekrar Komisyondan Genel Kurula indi, "Onu da denetleyeceğiz..." İnşallah bu kurum denetler yani denetim görevini yapar, halkımızı nişasta bazlı şekere muhtaç etmeyiz, sağlığını tehlikeye sokmayız. Tarım Bakanlığını bu konuda göreve davet ediyorum. Çünkü nişasta bazlı şekerin kotası, biliyorsunuz, yüzde 15'e çıkarılmıştı, ciddi baskılar yaptık, yüzde 5'e çekildi ama denetim yok. Denetim olmazsa, isterseniz sıfıra çekin, denetleyemezseniz nişasta bazlı şeker kansere, şekere, obeziteye yol açar. Niye bunu söylüyorum? Çünkü torba yasa, torba yasanın içinde bu da var, tabii ki bunları konuşacağız. Yani suyun içinde şeker var, şekerin içinde toprak var, toprağın içinde orman var yani karman çorman bir şey. Bir de kulak küpesi eklediniz, ee, bir de ateşli silahlar vardı, bereket onu çıkardınız. Yani olur olmaz şeyleri tartışmamak lazım, biraz daha ciddi olmak lazım.
Aynı şekilde, sulama birliklerini tekrar gündeme getiriyoruz. Bakın, Komisyon aşamasında yüzlerce sulama birliğinin yöneticisi bizlere geldi, dolaştılar, "Ya, biz bir sulama birliği yöneticisiyiz. Niye böyle yapıyorlar?" E, biz de diyoruz ki: "Biz sizi kapatmıyoruz. Tam tersine, Cumhuriyet Halk Partisi demokrasinin sonuna kadar işlemesinden yana. Gidin, Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticileriyle görüşün, bu yasayı çeksinler." Hâlâ da söylüyoruz, bu yasayı çekin. Yani ne olacak sulama birliklerini tarihe gömdüğünüzde? E, biz geldiğimizde tekrardan bunlara izin vereceğiz çünkü biz demokrasiye inanmış bir partiyiz. Dolayısıyla, asıl sorun, sizin, tarıma, çiftçiye yeterli önemi vermemeniz, bir türlü çiftçiyi efendi görmemeniz. Yahu, o çiftçi güneşin altında ter ter terliyor, güneşin altında elleri nasırlı çalışıyor; tarlasına suyu götürebildi mi, hele hele o suyu ucuza götürebildi mi ondan mutlusu yok. Burada bu çiftçimize hep beraber yardımcı olalım; tarlasına suyu en ekonomik nasıl götürürse, nasıl başarılı olursa, üretimi nasıl artırırsa ona destek verelim. Yem bitkileri ekilişini artıralım. Ama siz ne yapıyorsunuz? Yem ithalatını artıyorsunuz yani yem bitkileri ekilişine destek vermiyorsunuz, çayır, meralara gübre götürmüyorsunuz, su götürmüyorsunuz, onun yerine ithalatı artırıyorsunuz. Bakın şu anda Türkiye'ye, yem ham maddelerinden soyayı, mısırı, buğdayı, arpayı; tam yarısını ithal ediyor, yazık değil mi? Kendi çiftçimiz borçlanıyor, kendi çiftçimiz perişan bir vaziyette, sizden destek alamıyor. Siz ne yapıyorsunuz? Su parasını ödemediği için onun desteğine bile göz dikiyorsunuz, diyorsunuz ki: "Destekleme ödemelerinden kesinti yapacağım." Çiftçi? Çiftçi ne yaparsa yapsın. Çiftçi de ne yapıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) - Son, toparlıyorum.
BAŞKAN - Peki, bir dakika, buyurun.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) - Çiftçimiz köyden kente göç ediyor. Peki, köyünü terk ettiği zaman mutlu mu oluyor? Hayır, kesinlikle mutlu olmuyor.
Bakın, pazar günü Tokatlıların dernekleri ağırlıklı olarak İstanbul'da, şeker özelleştirmesine karşı bir yürüyüş ve ardından bir basın açıklaması yaptık. Bizler de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak oradaydık. "Ya biz Tokat'ı terk etmek zorunda kaldık." diyor oradakiler. "Niye terk etmek zorunda kaldınız?" "Çünkü bize AKP Hükûmeti söz vermişti." "Neyin sözünü vermişti?" "Şu sigara fabrikasını bir kapatalım, burada 300 kişi çalışıyordu, 1.000'e çıkartacağız." E, Tokatlılar da inanmış. Sigara fabrikasını kapatmışlar, şimdi o fabrikanın yerinde yeller esiyor. Şimdi şeker fabrikaları özelleştiriliyor. Biz size güvenmiyoruz. Fabrikaları sözde satmaya çalışıyorsunuz ama bunlar kapanacak. Kapandığı zaman da Anadolu boşalacak, Türkiye'deki çiftçiler büyük şehirlere göç edecekler. Bunu mu istiyorsunuz? Birazcık da bizi dinleyin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gaytancıoğlu.