| Konu: | (2/1105) esas numaralı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/146) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 17.04.2018 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bu kanun teklifini ben 13 Nisan 2016 tarihinde vermiştim. O dönem, daha doğrusu, 2547 sayılı Yasa'ya göre üniversitelere araştırma görevlisi istihdamı iki şekilde yapılıyordu: Bir tanesi, "33/a" dediğimiz kısmen güvenceli olan bir kadro, bir de bunun yanında, kaderleri tamamen rektörlerin iki dudağına bağlı olan 50/d maddesiydi. Tabii, daha sonra, bir üçüncü istihdam yolu da araştırma görevlisi; özellikle yeni kurulan üniversitelere araştırma görevlisi yetiştirmek üzere Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kapsamında yaklaşık 20 bin civarında araştırma görevlisi alındı ve büyük üniversitelerde yüksek lisans, doktora yapmak üzere borçlandırıldı.
Değerli arkadaşlar, biraz önce OHAL'in mağduriyetlerinden bahsediyorduk. OHAL döneminde ne yapıldı peki? Biz, aslında, bu kanun teklifinde ÖYP'lilerin ve 50/d'lilerin daha güvenceli olan 33/a'ya alınması konusunda teklif getirmiştik. Siz, 33/a'dakileri dahi 674 sayılı KHK'yle 50/d'ye aldınız. Üniversitelerde sağlıklı bilim insanı yetiştirmenin en önemli koşulu, güvenceli çalışma koşullarıdır. Esnek ve kaygılı bir öğretim üyesi, üniversitede verimli olma şansına asla sahip değildir.
Değerli arkadaşlar, şu anda 50/d kadrosunda aldığınız tüm araştırma görevlilerinin kadro alıp almayacağı ya da akademisyenlik kariyerinin devamına nasıl karar verileceği rektörün iki dudağı arasındadır.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerin demokratikleşmesi ve üniversitelerin özerk olması üniversite idarelerinin güçlendirilmesinden geçmez; tam tersi, denetim mekanizmalarını geliştirmek, üniversitenin tüm bileşenlerini yönetime katmak yoluyla mümkündür.
Şu anda üniversitelerimizin geldiği durumu görüyorsunuz; çalışma barışı bozulmuş, kimse kimseye güvenmez bir duruma gelmiştir. Onun için bu kanun teklifimizin sizler tarafından desteklenmesini istiyoruz. Bakın, Eskişehir'de yaşananı gördük. Bir kişi çıkıyor, hiçbir kanıt olmadan yüzlerce akademisyeni suçlayabiliyor ve bu suçlama dilekçesi üzerine onlar hakkında tahkikat yürütülüyor, kimisi cezaevine atılıyor ve bir kısmı içeride. Şimdi, böylesi bir durumda, üniversiteler, akademik özgürlükten bu kadar yoksun olmuş hâliyle artık bilim üretemez noktaya gelmiş.
Bakın, üniversitelere bu kadar müdahale asla doğru değildir. Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerin Cumhurbaşkanının bir ifadesiyle zapturapt altına alınıp bugün tutuklanması, aslında bizim nasıl bir nesil yetiştirmek istediğimizle de yakından ilgilidir. Biz, itiraz etmeyen, devletin makul -tırnak içinde- resmî görüşünü savunan ve tartışmayan, öğrenmeyen, öğretmeyen bir ortamda eğitim öğretim yapmak istiyoruz. Bu, asla kabul edilebilir değil.
Değerli arkadaşlar, bakın, geçen haftalarda, Gaziantep Üniversitesi Devlet Konservatuvarı 4'üncü sınıf öğrencisi İsmail Değirmenci -hem konservatuvarda okuyor hem ailesinin geçimini sağlamak için akşamları müzik yapıyor- 50 lira bahşiş için vuruldu; linç edilerek öldürüldü değerli arkadaşlar, linç edilerek öldürüldü. Üniversitelerimizin böyle tahammülsüz -bilim üreten alanlar bu kadar zapturapt altına alınmış- ve birbirine tahammülü olmayan nesiller yetiştirmesi ancak böyle yasalarla mümkündür.
Onun için, biz sizlerden şunu istiyoruz: Gelin, akademisyenliğin ilk ayağı olan araştırma görevlisi kadrosunu güvenceli hâle getirelim, verdiğimiz yasa önergesini destekleyelim ve üniversitelerimiz kısmen de olsa demokratikleşsin ve bilim üretir hâle gelsin. Binlerce öğretim üyesini sorgusuz sualsiz kapının önüne koydunuz, "Barış istiyorum." diyeni azarlayıp işinden ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bunların hiçbiri asla ve asla bilimsel bir ortama hizmet etmez diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)