GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:88
Tarih:19.04.2018

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının üçüncü bölümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu bölümde, yine, ormanı, suyu ilgilendiren, tohumculuğu ilgilendiren, DSİ'nin yapması gereken uygulamalarla, sulama birliklerinin tamamen feshedilmesiyle, kaldırılmasıyla ilgili maddeler var. Önergelerimiz de var, sırası geldikçe bunlar üzerindeki görüşlerimizi de sizlerle paylaşacağız.

"Orman ve su" denilince, ikisi de toplumların en önemli tabii varlıkları. Yani bütün medeniyetler suyun olduğu bölgede kurulmuş. Bakınız, tarihi incelediğiniz zaman, suyun olmadığı yerlerde medeniyetlere rastlayamazsınız, ancak su varsa medeniyet vardır. Suyu idare eden, suyu kontrol eden de bütün insanlığı kontrol edebilecek bir güce erişir. Dolayısıyla su hepimiz için çok önemli tabii bir varlıktır. Orman da yine, bütün ülkenin, insanlarımızın akciğeri diyebileceğimiz, oksijenimizi sağlayan, yenileyen tabii bir varlıktır. Her ikisini de gözümüz gibi korumamız ve bunlar üzerinde yapılabilecek olumsuzlukları da önlememiz gerekir. Dolayısıyla bizim hassasiyetimiz ve endişemiz de buradadır. Onun için "orman ve su" denilince aklımıza hayat gelir, insanların daha iyi yaşaması, insanların daha bol oksijenle, daha temiz ve kaliteli su içmeleriyle alakalı bir hayat tarzı gelir. Onun için suya ve ormana çok önem veriyoruz. Yalnız, son dönemlerde özellikle içme sularının olduğu yerlerde, kaliteli içme sularının olduğu yerlerde ve birçok ilçenin ve köyün içme suyunu da karşılayan... Mesela, kendi seçim bölgem Adana Yumurtalık'ta "Burnaz" denilen bir yer var, burası leçelik bir bölge. Yumurtalık ilçesinin ve bütün köylerinin içme suyunu karşılayan bir yerde kömürle çalışacak bir termik santral kurulması planlanıyor. Bu, doğru bir uygulama olmaz, bunu engellemek lazım. Neden engellemek lazım? Kömürle çalışacak bir termik santral o bölgedeki içme sularını kirleteceği için bütün köylerin ve Yumurtalık gibi bir ilçenin içme suyunu karşılayan çok önemli bir su kaynağını yitirmiş olacağız. Dolayısıyla bu tip yatırımların da tabiata, insanlığa, doğaya, hatta tarım ürünlerine en az zarar verebilecek bölgelerde yapılması en doğru tercih olacaktır. Onun için bu tip tercihleri yaparken, bu tip yatırımları yaparken, bu tip planlamaları yaparken de bunların hepsini göz önünde bulundurarak yapmamızda fayda vardır.

Yine, bu bölümde tohumculukla ilgili, yerli tohumculuğu desteklemek açısından bir madde var, binde 3'ten binde 1'e düşürülen bir vergi uygulaması var. Bunu da doğru buluyoruz, şöyle doğru buluyoruz: Yani yerli tohumculuğu bizim desteklememiz lazım, hatta yerli tohumculukla ilgili bir AR-GE merkezi kurup burada yerli tohumculuğu ne kadar fazla artırabiliriz, ne kadar fazla geliştirebiliriz, bunun üzerinde çalışmalar yapmamız lazım. Yani milyonlarca dolar parayı çok gereksiz yerlerde harcarken AR-GE çalışması yapıp tohumculuğumuzu geliştirmek varken biz ne yazık ki bu tip şeylere çok ehemmiyet vermiyoruz. Yani bugün bir avuç İsrail, dünyanın bütün ülkelerine sebze tohumu satıyor. Bugün Hollanda, dünyanın bütün ülkelerine çiçek ve çiçek tohumu satıyor. Bizim her şeyimiz var, toprağımız var, suyumuz var, havamız güzel, iyi bilim adamlarımız var, AR-GE'miz de iyi çalışmış olsa, inanıyorum ki biz dünyanın en kaliteli tohumlarını üretebilecek bir yapıya sahibiz. Ama ne yazık ki bu konularda bugüne kadar iyi bir AR-GE çalışması ve AR-GE'yi destekleyecek önemli yatırımlar yapmamamızdan kaynaklanan dışarıya bağımlı bir politika izliyoruz ve bu da ne yazık ki hepimize, ülkemize de insanlarımıza da çiftçilik yapan insanlarımıza da artı yük getiriyor. Bugün kendi tohumumuzu kendimiz üretmiş olsak çok daha ucuza mal edeceğiz. Mesela mısır tohumu; mısır tohumunun yüzde 80'i, belki de yüzde 90'ı dışarıdan geliyor, pamuk tohumunda az bir ilerleme var, onun da büyük bir oranı dışarıdan ithal edilerek karşılanıyor. Yine domates, salatalık, biber gibi sebzelerin tohumunun birçoğu yurt dışından geliyor. Şimdi, bugüne kadar bizim bunları üretebilecek ve geliştirebilecek durumda olmamız lazımdı ama bununla ilgili yeterli çalışma yapılmadı.

Şimdi, yine çiftçi borçlarıyla ilgili çiftçilerimizin önemli sıkıntıları var. Geçmiş dönemlerde burada birçok kesimi rahatlatacak, sanayiciyi, esnafı rahatlatacak kanunlar çıkarttık ama çiftçi borçlarıyla ilgili -o zaman da söylemiştim, şimdi de söylüyorum- ne yazık ki bir düzenleme yapmadık. Çiftçi borçları şu anda çiftçinin belini büküyor, çiftçi bir başka bankadan alıp bir başka bankaya borcunu yatırarak hayatını idame ettiriyor. Gelin, hep birlikte bu tasarıyı yeniden düzenleyip çiftçi borçlarını da taksitli bir şekilde erteleyelim ve taksitli ödemesini sağlayarak onlara bir kolaylık getirelim diye buradan da bir teklifte bulunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, çiftçimiz hakikaten hepimizi, ülkemizi beslediği, doyurduğu gibi, dünyanın birçok ülkesine de ihracat yapmamıza vesile oluyor. Yani bugün cari açık vermeyen tek kurum çiftçi, bunu övünerek söylüyorum. Hakikaten ülkemizde cari açık vermeyen tek kurum çiftçilik kurumu. Dolayısıyla biz çiftçimizi üreten pozisyonunda tutar ve onları korursak inanıyorum ki dünyanın bütün ülkeleriyle rekabet edebilecek pozisyonda olabiliriz. Yani biz, bugün, pamuğu Amerika'dan, Hindistan'dan, Türkmenistan'dan, Yunanistan'dan ithal etmek zorunda kalmayız, biz ülkemizde bunu üretebiliriz. 3,5 milyon ton kütlü pamuğa ihtiyacımız var, havamız, suyumuz, her şeyimiz müsait, bunu üretebilecek tecrübeli çiftçilerimiz de var ama ne yazık ki yeterli teşvikler verilemediğinden dolayı bunlar biraz sekteye uğruyor ve milyarlarca dolar para verip dışarıdan pamuk ithal etmek zorunda kalıyoruz, bu da ülkemizin sırtında bir kambur oluşturuyor. Onun için, gelin hep birlikte bunları düzenleyelim.

Mesela, ben birçok defa pamukla ilgili prim desteğini kilogramda 1 TL'nin altına düşürmeyelim dedim. Bunu sayın bakanlar ve Tarım Bakanlığı yetkilileri de doğru buluyorlar aslında ama ne yazık ki bir türlü uygulamaya geçmedi. Keşke 1 TL'nin altına düşmeyip hatta 1 TL'nin üzerine çıkarmış olsak biz 3,5 milyon ton kütlü pamuğu üretir ve milyarlarca dolar para verip dışarıdan pamuk ithal etmek zorunda kalmayız.

Yine, biz, buğday, mısır, her şeyi üretebilecek hem tecrübeye hem de iklime, toprağa sahibiz ama bu konularda yeterince çalışmaları ve çiftçimizi koruyacak düzenlemeleri bugüne kadar yapamadık, inşallah bundan sonra gerçekleştiririz diyorum.

Yine, sulama birlikleri, tabii, bu yasayla kapatılacak. DSİ'den ve Sayın Bakandan ricamız, çiftçinin lehine, çiftçiyi koruyacak şekilde bir fiyat tespiti yaparak çiftçinin sulamasının önünde herhangi bir engel teşkil edilmemesi. Sulama birliklerinin gayreti ve çabası gibi, DSİ'deki personelin de, buraya atanacak personelin de bu gayreti ve çabayı göstermesi lazım çünkü kendi seçim bölgem Adana'da, Çukurova'da, Hatay'da, birçok yerde sulama sezonu başladı.

Bir an önce bu işi kavrayıp, tecrübeli elemanlarla çiftçiyi mağdur etmeden fiyat tespitini de yine geçmiş yıllardaki uygulamaları örnek alarak yapıp çiftçinin lehine bir şey ortaya koyabilirsek inşallah, burada, çiftçimizi de memnun etmiş oluruz. İnşallah, atayacağımız ve bu işi yönetecek memurlar da yeterince tecrübe sahibi olurlar ve hep birlikte bu işi olumlu bir sonuca götürürüz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)