GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:02.05.2018

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerle ilgili yasa tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama, Mümtaz Turhan'ın "Üniversite Problemi" isimli kitabının ön sözünde yazdığı "Giriş" yazısından alıntı yaparak başlamak istiyorum. Rahmetli, gerçekten, bu konuda da Türkiye'de gelmiş geçmiş, üst sıralarda yer alan bilim adamı hüviyetine sahip biri olarak diyor ki: "Temelinde ilim bulunmayan içtimai ve iktisadi kalkınma düşünülemez. Gerçekte de ilim müesseselerini ve ilmî zihniyetini tesis etmeden kalkınmış, endüstrileşerek bugünkü manada modern cemiyet hâline gelmiş bir memleket bilinmemektedir ve bulunmamaktadır; işte bunun için, ilim ve ilim müesseseleri denince akla üniversite gelir. İstikbale emniyetle bakabilen ve bakabilecek olan memleketler üniversite problemini layıkıyla halleden, yeteri kadar hakiki ve yüksek seviyede üniversitelere kavuşan memleketlerdir." Evet, rahmetli Mümtaz Turhan'ın ifadelerinde bile -orada- bahsettiği ve günümüzde de hâlâ sıcaklığını ve canlılığını koruyan ifadeler bunlar. İşte, şu anda da gerçekten burada konuşmamızın ana odak noktasını üniversitelerdeki yeni yapılanmalar oluşturmaktadır.

Evet, bir ülkenin geleceğe taşınmasında en önemli kurumlar üniversiteler. Üniversitelerin sahip olduğu özellikler bizim aslında ülke olarak nerede durduğumuzun da aynası olarak karşımızda bulunmaktadır. Şu anda yükseköğretimdeki istatistiklere baktığımızda, verilere baktığımızda Türkiye'nin var olan üniversitelerinin dışında gerçekten daha birçok üniversiteye ihtiyacının olduğu da gözler önüne serilmektedir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye'nin 81 milyon nüfusuyla daha birçok yeni ihtisas üniversitesine -özellikle burada vurgu yapmak istiyorum- alelade, açılmış olmak için açılmış değil de toplumun içinde bulunduğu yapının, toplumun, ülkenin ihtiyaçlarına yönelik olarak problemleri çözmeye hazır ihtisas üniversitesine ihtiyacı var.

Şu anda baktığımızda 112 tane devlet üniversitesi, 69 tane vakıf üniversitesi ve 5 tane de özel üniversite bulunmaktadır; toplam 186 üniversite var. Bugün burada tartıştığımız ve bu kanun tasarısının geçmesiyle yürürlüğe girecek olan üniversiteler daha bu kapsam içerisinde değil. Öğrenci sayısına baktığımız zaman ise 81 milyon nüfus içerisinde ön lisans öğrenimi gören 2 milyon 555 bin öğrencimiz var. Lisans öğrencilerimiz 4 milyonu geçmektedir. Yüksek lisans öğrencilerimiz 480 binden fazladır ve doktora öğrencilerimiz de 91 binden fazladır. Şimdi, burada özellikle vurgulamak istiyoruz ki yine Türkiye'yi ayağa kaldıracak olan, Türkiye'yi dünya sıralamasında, dünya liginde belirli bir yere getirecek olan üniversitelerin, aslında doktora veya yüksek lisans öğrenimine ağırlık vermeleri gerekmektedir sıradan bir yapılanmanın ötesine geçebilmesi için. Biraz sonra bunlardan da bahsedeceğim. Özellikle profesörler ve araştırma görevlileri de dâhil olmak üzere toplam 158.805 öğretim elemanı üniversitelerde görev yapıyor.

Şimdi, rakamlara baktığımızda gerçekten tatminkâr gibi gözükebilir ama bu rakamları uluslararası boyutta kıyas yaptığımızda, dünyadaki diğer ülkelerin üniversite sayılarıyla ve hoca sayılarıyla mukayese ettiğimizde bizim üniversitelerimizin sayısının gerçekten çok düşük kaldığından burada bahsetmek istiyorum. Mısır'ın 173, Vietnam'ın 209, Güney Kore'nin 322, Hindistan'a baktığımızda 8 bin küsur... Amerika, Filipinler, Arjantin, İspanya, Meksika, bunları sıralamak mümkün; o kadar çok üniversiteleri var ki ve bunların bir çoğunun da tematik olduğuna da şahitlik edebiliyoruz. Bu açıdan bakıldığında diyoruz ki bu sayılar gerçekten yetersiz ama bu sayıların artırılması acaba ülkemizdeki problemleri çözmeye yetecek mi? Hayır. Üniversiteler açısından önemli alanlardan bir tanesi de nitelik problemi. Yani kalite problemine geldiğimizde o zaman tekrar bu rakamların gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Evet, nitelik meselesine geldiğimizde, üniversite sayısını artırmak herkes için, her isteyen için, her eğitimi almak için üniversiteyi ulaşılabilir kılmak önemli diyoruz ama bunun yanında, dediğimiz gibi üniversite kaliteleri, üniversitelerin kalitelerinin durumu da çok önem arz etmektedir.

Küresel rekabetin iliklerimize kadar hissedildiği, her adım başında, her gittiğimiz yerde karşılaştığımız kıyas yöntemi kullanılarak bize ülkemizin konumunun sürekli olarak hatırlatıldığı bir gerçekle de karşı karşıyayız. Bu açıdan bakıldığında da demek ki içinde bulunduğumuz durumu yalnızca kendi kendimizle mukayese etmek yetmiyor; artık sınırlar açık, her an her şeyden haberdar olabiliyoruz ve diğer ülkelerin attığı her adımın yansımaları da ülkemizden de anında hissedilebiliyor. Hâl böyle olunca o zaman diyoruz ki küresel rekabetin yoğun olduğu böyle bir dönemde üniversitelerin hassas konumları daha da önemli rol arz ediyor.

Evet, üniversiteyi liseden veya diğer eğitimlerden ayıran en önemli özelliği araştırmadır. Acaba araştırma durumundaki, araştırma pozisyonundaki üniversitelerimizin konumları nedir? Onlara da bakacağız. Artık, demin dediğimiz gibi, kapalı bir toplumda yaşamıyoruz; her şey herkesin gözleri önünde cereyan ediyor ve kıyasıya bir yarış var ve rekabet var. İşte, bütün ülkeler artık birbirlerini yakinen gözlemliyorlar, kıyas ediyorlar ve kıyas metodunu kullanıyorlar "Acaba bir adım daha nasıl öne geçebiliriz, -tırnak içinde- diğerinden daha iyiyi nasıl elde edebiliriz?" şeklinde.

Evet, bütün dünya ülkelerinin sıralandığı Küresel Rekabet Endeksi var. 12 tane de kıstas var burada, Küresel Rekabet Endeksi'nde. Şimdi, bu kıstaslara baktığımızda 138 ülke içerisinde Türkiye 55'inci sırada. Bakıyoruz, bu, bize yetiyor mu? Hayır. O kadar hızlı değişiyor ki. İşte burada, Küresel Rekabet Endeksi'nde önemli rol oynayan faktör, eğitim kurumları. Eğitim kurumlarına köklü yatırım yapıldığında, yaratıcı, yeniliğe açık bir nesil yetiştirildiğinde bu endekslerde, küresel gelişmişlik endekslerinde, Küresel Rekabet Endeksi'nde ileriye gitmemek mümkün değil. Her zaman önümüzün açık olduğunu da söylemek istiyoruz.

Küresel Rekabet Endeksi'nde -demin dediğimiz gibi- 12 başlık var, bu başlıklara göre değerlendirmeler yapılıyor ve bu değerlendirmeler de bizim bu sıralamadaki, rekabet endeksindeki yerimizi belirliyor. Bu 12 maddenin içerisinde özellikle önemli maddelerden bir tanesi de "Yükseköğretim ve iş başında eğitim" maddesi. Buna baktığımızda 2014, 2015, 2016, 2017'ye kıyasla en son endekste bu maddenin yani "Yükseköğretim ve iş başında eğitim" maddesinin Türkiye'yi 5 puan daha yukarıya taşıdığını söyleyebilirim. Demek ki yatırım yapıldığı zaman köklü değişiklikler -ama gelişme yönünde- sağlandığında, gelişmelerin uluslararası bazda gözler önüne serildiğini de görebiliyoruz ve bu da doğru yolda olduğumuzu ama bunun çok daha dikkatli ve hassas bir şekilde yapılması gerektiğini bizlere söylüyor.

Üniversitede üretilen her bilginin insan refahına ve toplumsal refaha yansıması gerekmektedir. Eğer yansımıyorsa toplumsal açıdan ve bireysel açıdan çok fazla bir anlam ifade ettiğini de söyleyemiyoruz.

Evet, üniversiteler yüksek itibarlı uluslararası çekim merkezleri hâline getirilmelidir. Bunların gerçekleşmesi için de birçok maddeler var yani bunlar uzayın keşfi değil artık. Üniversitelerin arzulanan gelişmişlik düzeyine ulaşabilmeleri için özellikle şu başlıklar var: Birincisi hocaların başarılı kılınmaları lazım, hocaların başarılı kılınması ve motivasyonlarının yükseltilmesi lazım, onlara çalışabilecekleri uygun ortamların sağlanması gerekmektedir.

Performans değerlendirmesinde de gerçekten liyakat bazlı değerlendirmelerin yapılması ve yola devam edilirken herhangi bir ideolojik ve siyasi değerlendirmenin ötesinde, liyakat bazlı değerlendirmelerle istihdamların, hoca istihdamının ve başarı kriterlerinin yapılması gerekmektedir.

Öğretim üyelerine araştırma yapabilmeleri için yeterli zamanın verilmesi gerekiyor. Bu zamanın verilebilmesi için de ders yüklerinin ayarlanması lazım, fazla ders yüklerinin alınması gerekmektedir. Şu andaki üniversitelere baktığımızda, hocaların yirmi saatlik, otuz saatlik ders yüküyle bunları yapabilmelerinin de çok zor olduğunu buradan belirtmek istiyoruz.

Bir diğeri: Bir hocanın yüksek lisans ve doktora çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir. Özellikle uluslararası kriterlere, üniversite sıralama kriterlerine baktığımızda, yüksek lisans ve doktora çalışmalarına verilen ağırlığın çok daha fazla olduğunu, kriterlerde önemli adımlardan bir tanesinin bu olduğunu da söyleyebiliriz.

Bir diğeri de yeterli mali destek. Evet, buraya çıkan bütün arkadaşlarımız da bundan bahsediyor. Evet, şu anda üniversitelerdeki hocalara verilen mali desteklere -bu, araştırma fonları olur; bu, maaşları olur; bu, ek ders ücretleri olur- bakıldığında hocaların, üniversite hocalarının aldıkları maaşların veya ücretlerin, desteklerin gerçekten kaliteli bir araştırma yapabilmeleri için yeterli olmadığını buradan söylemek istiyoruz, mutlaka ve mutlaka artırılması lazım. Biz, öğretim elemanlarımızdan hem araştırma yapmalarını hem dışarıda uluslararası sempozyumlarda sunu yapmalarını hem makale yazmalarını hem de bir sürü faaliyetlere, bilimsel faaliyetlere katılmalarını istiyoruz. Ama bunun arkasında, verdiğimiz desteklerin, mali desteklerin çok küçük olduğunu da söylemek istiyorum. Bir uluslararası sempozyuma katılma maliyetinin en azından, bakın, en azından 1.000 veya 1.500 dolar olduğunu buradan ifade etmek istiyorum, neredeyse 5 bin lira. Bunun başvuru parası var, bunun yol parası var, bunun orada kalış parası var, bunun günlük ihtiyaçlarını giderme parası var; hepsini topladığınızda gerçekten büyük bir maliyet. Bir katılım maliyetinin neredeyse bir öğretim elemanının, bir hocanın bir aylık maaşından çok daha fazla olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. Onu için, üniversitelere bu kadar çok önem verilirken, bu kadar çok üniversite açma çabası içerisine girilirken üniversitelerimizde bu konunun biraz göz ardı edilmesi bence adımların baştan yanlış atıldığının göstergesidir ve bunu da buradan belirtmek istiyoruz. Hocaların mali desteğinin mutlaka ve mutlaka uygun hâle getirilmesi ve gerektiğini ve "Hocaya alan açın." derken, "Hocaya imkânlar sağlayın." derken bu imkânları tetikleyecek ve yaratacak en önemli gücün de mali destek olduğunu biz buradan söylemek istiyoruz.

Bir diğeri: Hocanın çalışması için, öğretim elemanının çalışması için altyapı çalışmalarının, fiziksel ve kurumsal ortamların sağlanması lazım. Üniversitelerde hocalar arasında ayrım yapılmadan, özellikle yenileşme ortamlarının ve yenileşme kültürüne, dayanışma kültürüne verilen desteğin ortaya çıkartacağı bir olumlu motivasyon havasının da yaratılması gerekmektedir.

Bir diğeri: "Kariyer yönetimi" derken öğretim üyeleri için geliştirilecek değerlerdir diyoruz. Burada, demin dediğimiz gibi, liyakate önem vermek lazım ve özellikle araştırma çıktılarının, yaptığı bilimsel çalışmaların, sunularının değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz ve diğer şeylerin, ideolojik ve siyasi yapılanmaların dikkate alınmaması gerektiğini de buradan belirtmek istiyoruz.

Önemli başlıklardan bir tanesi de kütüphaneye erişim ve kütüphane sahipliği. Bu da üniversitelerin önemli göstergelerinden bir tanesi. Biz Avrupa'daki, Batı'daki bazı üniversitelerin sahip olduğu kütüphane imkânlarının bizim bütün üniversitelerin toplamına eşit olduğunu söyleyebiliyoruz. Gerçekten, kütüphaneler kısmı önemli bir adımını oluşturmaktadır üniversitelerin. Bir üniversite açılırken, yeni üniversiteler açılırken kütüphane ayağının ve birtakım teknik desteklerin, altyapı desteklerinin baştan düşünülmesi ve bunlarla beraber komple olarak, bütünsel perspektifte bir üniversite oluşumuna destek sağlanması gerekmektedir.

Evet, dünyada 200'den fazla araştırma üniversitesi var ve bunların bibliyometrik özelliklerine bakıldığında başarı ölçütlerinin de birbirine yakın olduğunu görebiliyoruz. İşte bu kriterlere baktığımızda, bizim üniversitelerimizin de değerlendirmeye tabi tutulduğu ve özellikle Times Higher Education (THE) olarak ifade edilen dünya üniversiteler sıralamasında 2014, 2015 yıllarında bizim de ilk 200 arasında bazı üniversitelerimizin bulunduğu ama şu anda ilk 300'de bile üniversitelerimizin olmadığı bir sıralamadan bahsetmek istiyoruz. Oradaki kriterlere baktığımızda, bunlardan bir tanesi "Eğitim" başlığı. Burada bilinirlik anketi, öğrenci-hoca oranı; doktora, lisans diploma oranı; verilen doktora sayısının öğretim görevlisine oranı, kurumsal gelir var. Bir diğeri "Araştırma" başlığı; hoca başına makale sayısı, hoca başına araştırma sayısı geliri olarak ifade ediliyor. Bir diğer başlık "Atıflar", bir diğeri "Uluslararasılık" ve en sonuncusu da ihmal ettiğimiz önemli maddelerden bir tanesi de "Endüstri gelirleri ve inovasyon" dediğimiz hoca başına endüstriden sağlanan gelir yani üniversitelerin endüstriye, özellikle yenileşmeye yaptığı katkılar. Üniversitelerin katma değerleri olarak ifade edebileceğimiz kısma geldiğimizde yine bizim üniversitelerin kuluçka merkezleri, "startup" merkezleri hâline gelmesi için özellikle ihtisas üniversitelerine yönelerek bunların daha kolay hâle getirilebileceğini de belirtmek istiyoruz buradan.

Şimdi, dünya sıralamasında başarılara imza atan üniversitelere sahip olmak için, demin dediğimiz gibi, sihirli bir formül yok ve bu yolu da kendimizin bulması gerekiyor ve bunlar da çok zor şeyler değil, aslında biliyoruz bunları. Onun için, toplumun kültürel ve sosyal ahlaki değerleri çerçevesinde şekillenen, aynı zamanda da bu değerleri şekillendiren ve geliştiren kurumlar olarak üniversitelere artık sahip çıkmamız lazım ve bu üniversitelerin yeterli gelişmeleri sağlayabilmesi için de katma değer üretebilmeleri için de bu üniversiteleri desteklememiz gerekmektedir. Evet, küresel dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilmesi lazım; artık, ülke ve dünya gerçekleri doğrultusunda ve toplumun ve insanlığın gerçek ihtiyaçlarına yönelik cevap verebilecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir üniversitelerin de.

Son olarak da bir şeyden bahsetmek istiyorum: Bu son yapılan bölünmelerde -üniversitelerin yeni yapılandırılmasında diyelim daha doğrusu- bazı duplikasyonlar var. Gazi Üniversitesinin bölünmesinde mesela 2 tane edebiyat fakültesi Hacı Bayram'a verildi; 2 tane mühendislik ki biri teknoloji olarak geçiyor, bunlar Gazi Üniversitesinde kaldı veya İstanbul Üniversitesinin, Erciyes Üniversitesinin yeni yapılanmasında da dikkat edilmesi gereken hususlar var.

Bir problemi giderelim derken yeni problemlerin ortaya çıkartılmaması dileğiyle teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)