GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:97
Tarih:09.05.2018

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım ve bizi izleyen aziz milletimiz, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, böyle hep olağan konularda karşınıza gelmeyi, bu ülkedeki güzelliklerden çok söz etmeyi arzu eden, murat eden de biriyim ama ne yazık ki iktidar mensuplarını, grup başkan vekillerini, sözcüleri dinlediğimiz zaman insan gayriihtiyari kendini farklı bir ülkede yaşıyor gibi, masal âlemindeki gibi kurguların içerisinde buluyor. Tabii, geriye doğru bakıyoruz Hükûmetin karnesindeki notlara, çok kırığı var. On altı yıl arkadaşlar, bir ülkenin bulunduğu yerden hedeflenen, özlenen yere gidebilmesi için oldukça iyi bir süre. Bu aziz millet size bunu verdi. Ama verince siz bu sürenin hiç dolmayacağını zannettiniz, bakın, sizin de hesap edemediğiniz gibi önünüze bir 24 Haziran geldi ve "Apar topar ne yapabiliriz, kısa sürede alelacele ne yapabiliriz?" diye bir torba yasayla bu aziz milletin karşısına çıktık. Ama millet artık "Tamam." diyor ve soruyor, diyor ki emekli: "Be kardeşim, ben bu ülkenin yurttaşıyım ey iktidar. Şimdiye kadar sen benim geçinemediğimi, yaşamımda arzu ettiğim hâlde çoluğuma çocuğuma ücretimin azlığı yüzünden alamadığım birçok olaydan ötürü üzüntü içerisinde eve geldiğimi ya da çocuklarım sabah kalkmadan ola ki ekstra bir şey isterler diye evi erkenden terk ettiğimi bilmiyor musun?" Bunların hepsini biliyor. Komisyonda Hükûmetin en son, emekliye iki bayramda vereceği şeyi "Bin lira" diye getirirken biz şöyle de bir teklifte bulunduk: Geçmişte Cumhuriyet Halk Partisine ve Genel Başkanına sorduğunuz gibi "Kaynağı şuradan, buradan, nereden?" polemiğine girmedik. Dedik ki: Hiç değilse bu ülkede asgari ücretin her yurttaş tarafından anımsanıp bilinmesi için bunu bir asgari ücrete bağlayalım. Bir maaş demedik, bir maaş desek belki bir adaletsizlik olacak, bir arkadaşın maaşı 4 bin lira, 5 bin lira diğer taraftan asgari ücretli 1.604 lira alacak. Bu dengesizlik olmasın diye hiç değilse böyle olsun dedik.

Bir teklif daha getirdik, Sayın Bakanımıza da söyledik. Dedik ki: Bu ülkenin kuruluşu 29 Ekim 1923. Cumhuriyetin ve kuruluşunun anımsanması, hafızalarda kalması için gelin bu günde de verelim dedik ama ne yazık ki kabul edilmedi. Fakat bu kısa sürede bu aziz millete çok şey bıraktınız arkadaşlar, hemen böyle yollarla, hastanelerle falan övünüyorlar, bu on altı yılın muhasebesini, hesabını veremezsiniz. Sizin olduğunuz dönemde bu ülkede cari açığımız büyümüş, sosyal güvenlik kurumlarındaki açığımız rekor yapmış. Bu ülkede kapanan iş yeri sayısı tarihî literatürlerde istatistikleri altüst etmiş. Bu ülkede "Ben atanamıyorum." diyen öğretmenler ruhi dengesini bozmuş, intihara varan olayları birlikte üzülerek yaşıyoruz. Bunları, olumsuzlukları sıraladığınız zaman birçok insanın boyunu katbekat geçer ama bu on altı yıl sürede ne yapılsaydı? Bu on altı yıl sürede sizin dışınızdaki kesimlerin, grupların, siyasi partilerin kıymetli önerilerini dikkate alsaydınız bu ülkenin kaynakları kısa sürede toparlar, ülkemizin insanlarını içerde mutlu, dışarıda da saygın bir hâle getirebilirdi. Ve inanıyoruz, 24 Haziran bu anlamda tarihî bir fırsat. "Tamam." deyip bu ülkenin kaynaklarını planlayan bizim de içerisinde olacağımız, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde olacağı bir iktidar olarak bir beş yıllık planlamayla bu ülkedeki ekonomik anlamdaki dağılmışlığın, hesap verilmekten uzak "Ben yaptım, oldu. Ben harcıyorum, dilediğim yere harcarım, istediğim gibi kullanırım. Yapılan projeler bu ülkenin hayrına mıdır, kısa sürede dönüşümü var mıdır, sadece birkaç kişiyi mutlu edebilmek için mi yapılıyordur?" gibi planlamaları göz önüne alarak bu ülkenin ekonomisini de arzu edilen raya koyarız.

Arkadaşlar, şu anda, hepinizin bildiği gibi, ülkede ekonomik anlamda yırtık büyük, yamalık küçük. Çocukluğumuzda bizim pantolonlarımız dizden ve oturulan bölümlerden aşındığı zaman babalarımız bir öngörüyle "Pantolonun dizi açılacak, buna bir süvari vurdurayım." derdi ama süvarinin özelliği şuydu, o pantolon yırtılıp dağılmadan önce koruma amaçlı yapılırdı ama arkadaşlar, şimdi, yırtıldı. Ve söylediğim gibi, yırtık büyük, yama küçük. Bunlarla ekonomiyi düze çıkarıp, KOBİ'leri yeniden arzu edilen hedefe doğru koşup üretmeye, bu ülkenin ihracatını güçlendirmeye ya da yabancı sermayenin gelip Türkiye Cumhuriyeti'nde yatırım yaparak bu ülkede bir şey üretip katma değer sunmasını beklemek hayal. Bu anlamda, diyoruz ki arkadaşlar: Bu getirilen torba yasa tasarısında, bu pakette birçok konuda düzenlemeler var. Biz bunları ilk defa bugün konuşmuyoruz değerli arkadaşlar, 6 kez, 7 kez bu Hükûmet döneminde bu Parlamentoda bunlar konuşuldu. Sonuçta, baktığımız zaman, sosyal güvenlik primini ödeyemeyen insanların sayısında ciddi bir düşüş oldu mu? Yok. Vergi bazında, hiç şöyle yüzde 70'ler gibi amaca ulaşan bir barışla sonuç elde ettik mi? Bu da yok. Öyleyse nedir bunun adı? Bunun adı, 24 Hazirana kadar günü kurtarmaktır.

Arkadaşlar, günü kurtarabilirsiniz ama 24 Hazirandan sonra vereceğiniz hesabın ve muhasebenin kurtuluşu yok. Bu tüyü bitmemiş yetim hakkını, beytülmali kontrolsüz, denetimsiz harcamanın hesabı elbette aziz milletin bizlere vereceği yetkiyle bir bir sorulacak.

Adalet yok, eğitim yok. Bu ülkede üretim yok. İnsanların birbiriyle ilişkisinde sokakta gülen yüzlere rastlamak mümkün değil. Öyleyse, bu yaptıklarınızı gözden geçirin, bu ülkenin hayrına değil arkadaşlar.

Az önce Sayın Bakanımız ifade etti, bu yasa tasarısı görüşülürken biz buna muhalefet şerhi de yazmadık. Elbette, zor şartlardaki insanların yaşamına birazcık dokunulsun ama biz, geçmişte öyle iktidarlar gördük, o seçim sonrasında onların sonu geldi. Şöyle, geriye doğru hafızamızı tazelersek: "Ben seçimlerden önce zam yapacak kadar değilim." demişti ama o seçimde o iktidar gitti. Aziz milletimiz sizin bu yaptığınız düzenlemelerin bir seçim yatırımı olduğunu biliyor ve artık "Tamam" diyecek. Biz de bu anlamda, ülkemizin her noktasında bir bir yurttaşlarımıza bunu anlatacağız.

Bakın, bir taraftan, özelleştirme adı altında, Allah ne verdiyse, bu ülkenin, bu cumhuriyetin ve sizden önceki iktidarların hayata geçirmiş olduğu fabrikaları, yatırımları, emtiaları, malı, mülkü, kurum ve kuruluşları bir bir satıyorsunuz. Elde ettiğiniz gelir yaklaşık 70 milyar dolar civarında bir rakam. Ama bunların hiçbirinin verimli kullanılmadığını hepimiz görüyoruz ve diyoruz ki aziz milletimize: İşte, bu satılıp harcanan her para, her birinizin, tüyü bitmemiş yetimin hakkı. Bu paralar nasıl kullanılmalı, nasıl harcanmalı? Tabii ki en kısa sürede geri dönecek gibi ve bunu da yapmadınız.

Bakın, en son yaptığınız bir özelleştirmedeki şeker fabrikalarından örnek veriyorum: Sırbistan gibi küçücük bir ülkeden et alıyoruz. Ama Türkiye'de çok önemli bir yem bitkisi... Beraberinde binlerce çiftçi, milyonlarca nüfusu barındıran, on binlerce işçinin evine ekmek, aş götürdüğü şeker fabrikalarını özelleştirdiniz, hem de 2011'deki rakamların yaklaşık yüzde 30 altında bir rakama.

Arkadaşlar, bir malı satışa çıkardığınız zaman... Sorumlu bir insan, sorumlu bir birey, esnaf, vebali var, kendi parasıdır ama yine sorumlu davranıyor, diyor ki: Ben, çoluğumun çocuğumun geleceği olan bu ürünü satarken kâr etmeliyim. Ama sizde öyle bir mantık, öyle bir sorumluluk, öyle bir vebal yok. Ki sizinki daha ağır, tüyü bitmemiş yetimin hakkını satıyorsunuz. Sattınız şeker fabrikalarını yüzde 30'unun altında, değerinin daha altında hem de 2011'e göre, şimdi, o, eti ucuza getirme hayaliniz hayalin de ötesine bir şey olacak arkadaşlar. Ama gelin, yol yakındayken bu ülkenin kaynaklarını verimli kullanmaktan yana ve bu ülkede amacına ulaşmayan, sık sık tekrarlanan, devletlerde vergi ödeme hukukunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

KADİM DURMAZ (Devamla) - Vergiyi alışkanlık hâline getirip sürdürme noktasında -biraz daha devlet geleneğini yaşatarak- insanları ödeyemez hâle getirdiğimizi düşünüp buna bir kalıcı çözüm bulmak durumundayız. Bunun çözümü nedir? Sayın Genel Başkanımız açıkladı. Yapılandırıyoruz, yapılandırıyoruz, ödenmiyor arkadaşlar. Öyleyse biz bir yerde yanlış yapıyoruz, o da Hükûmetinizin hiç kimseyi dinlemeyişi, ortak akla dönüp bakmayışı, bildiğini okuması. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç elde edemezsiniz. Bu ülkedeki üretim kaynaklarını kapattınız. İnsanları metropol kentlere depo ettiniz. Sizin göreve geldiğiniz 3 Kasım 2002'de 2 milyon 850 bin yurttaşımız o fonlardan yardıma muhtaç durumdaydı, ihtiyaç sahibiydi ama gelinen noktada siz bunu bitirmeyi değil, yönetmeyi hedeflediniz. Şu anda 12 milyon, gayriresmî rakamlara göre 18 milyona çıktı. Demek ki siz yoksulluğu yönetmekten, insanları size bağımlı ve muhtaç kılmaktan besleniyorsunuz ama artık "Tamam." diyoruz ve bunların da son olmasını diliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durmaz.