GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:8
Tarih:23.07.2018

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, ben kanun üzerinde, bölüm üzerinde konuşmadan önce bugün içerisinde tartışılan Meclisin yürütülüş biçimiyle ilgili birkaç cümle kurmak istiyorum. 26'ncı Dönemde olan arkadaşlar hatırlar, burada bu yeni sistem anlatılırken mucizevi bir sistem olarak anlatılıyordu; her şeyin çok kolay ilerleyeceği, denge denetleme mekanizmalarının çok net olduğu, güçlü bir Meclis olduğu... Burada, bu kürsüde iktidar sıralarındaki arkadaşlarımız ballandıra ballandıra bu sistemi anlattılar ama bugün gördük ki aslında bu sistemi nasıl yürüteceklerini kendileri de bilmiyorlar. Bakan burada olacak mı olmayacak mı tartışmasını yürütüyoruz. Aslında altı ay içerisinde uyum yasaları çıkacaktı. Uyum yasaları çıkmadı, buna bağlı olarak da İç Tüzük değişikliği bu sisteme uygun olarak gelmedi.

KHK'lerle çıkardıklarınızı biliyorum Sayın Turan, biliyorum onları; ondan söz etmiyorum ama hâlâ sistemin nasıl yürütüleceğine dair bir netlik yok. Burada Meclis ne yapacak hâlâ net bir şey yok, burada tartışmaları yürütülüyor. Bu da işte "güçlü sistem" dedikleri.

Şimdi, asıl kanuna gelelim. Şimdi, aslında bu OHAL sisteminden söz ederken bence 20 Temmuzun öncesine de gitmek gerekiyor yani Türkiye'de OHAL 20 Temmuzda ilan edilmedi, daha öncesinde bölgelerde aslında ilan edilmişti. Cizre'de, Silopi'de, Şırnak'ta sokağa çıkma yasaklarıyla tıpkı bugün aslında o dönem yasal olmayan, bugün yasalaştırmaya çalıştığınız maddeyle o dönem valiler sokağa çıkma yasakları ilan ettiler. Günlerle başlayan, aylara varan şehirlerin abluka altına alınma olaylarını yaşadı Türkiye. Aslında biz o dönem şu kürsüye gelip bunun yasaya, Anayasa'ya uygun olmadığını bas bas bağırdığımızda İl İdaresi Kanunu'na atıf yapılıyordu ama İl İdaresi Kanunu'nda bugün itibarıyla, eğer yasalaşırsa daha yeni bu yetki valilere verilmiş olacak, böyle bir yetki yoktu ama bu yetki uygulandı çünkü müzakereyle çözüm Kürt sorununun çözümünden vazgeçilmişti, tekrar güvenlikçi politikalara geri dönülmüştü, onun için de 90'lı yıllarda süper valileri andıran valilere daha fazla yetki, hak ve hukukun tanınmadığı, özgürlüklerden geri dönüş üzerine bir politika sergilendi.

Şimdi geldik tabii bunun 15 Temmuza gelişiyle hiç mi ilgisi yok? Var. Biz 15 Temmuzdan önce şurada, şu kürsüde hepimiz tek tek çıktığımızda "Arkadaşlar, gittiğiniz yol yol değil, bu politikalarla, bu pratiklerle darbe mekaniklerini devreye koyarsınız." diye uyarılarda bulunduk. Cemaatle ilgili de defaten uyarılarda bulunduk. Burada tutanaklarda da mevcuttur. Ama iktidar sıralarından o dönemde ses seda çıkmadı. Burada askerlere dokunulmazlık getirildiği 13 Haziranda biz burada söylediğimizde buna en fazla karşı çıkan arkadaşlarımız iktidar sıralarındakilerdi, o işte zırh verdikleri, 15 Temmuzda darbeye teşebbüs ettiler. 20 Temmuzda OHAL ilan ettik. Peki bu OHAL'in sonucunda gerçekten yapmak istediğimiz bu cemaatle mücadele miydi, iktidarın amacı bu muydu bir sorgulayalım. Az önce OHAL'le ilgili araştırma komisyonu kurulmasını istedik, kabul edilmedi. Niçin? Çünkü kendileri de biliyorlar, aslında bir sistem öngörüyorlar, katı merkeziyetçi bir sistem ve -kendi cümleleriyle söylüyorum- 15 Temmuzu Allah'ın bir lütfu olarak görüp katı, merkeziyetçi sistemi uygulamanın adımlarını attılar; bunun başka bir açıklaması yoktur. Çünkü bakın, binlerce kişi, darbeyle hiçbir alakası olmayan binlerce kişi ihraç edildi, binlerce kişi işinden, aşından edildi. Bizim partimizin belediyelerine kayyum atandı, o kayyumlar daha sonra cemaatçi çıktı, gözaltına alındılar; bu da yine kayıtlarda mevcut. Onlarca, yüzlerce kurum kapatıldı, bunun cemaatle mücadelede ne alakası vardı? Şimdi bu yetmedi, iki yıl yetmedi size, daha çünkü muhalefeti sindiremediniz, yine bir seçim geldi, yine bizler muhalefet olarak bu sıraları doldurabildik; bir güç olduğumuzu, hâlâ toplumsal bir muhalefeti yükseltebildiğimizi gösterdik; hâlâ sizin kurmak istediğiniz tekçi sistemin karşısında çoğulcu bir sistem kurabileceğimizi ispatladık, buradayız, sesimizi yükseltiyoruz. Onun için de baktınız ki bu yeterli değilmiş. Zaten "başkanlık sistemi" dediğiniz şey OHAL'in kendisiydi, sıkıyönetimin kendisiydi. Buraya gelip "Biz Sıkıyönetim Kanunu'nu kaldırdık, OHAL'i de kaldırıyoruz." propagandasını yapmayın. Sizin "OHAL'i kaldırıyoruz." propagandanız 16 Nisanda, OHAL koşullarında gerçekleştirdiğiniz referandumda astığınız pankartların ötesine geçmez; budur sizin OHAL propagandanız, sizin OHAL pratiğiniz de budur. Kurduğunuz sistem de sıkıyönetim sistemidir, devamında gelen de yine bu sıkıyönetim sisteminin bir parçasıdır. Valilere özel yetki veriyorsunuz, şehirlere giremeyecek insanlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Çukur mu kazacaksınız? Tabii vereceğiz yetkileri.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Kişileri bir şehre almayacak, öğrenciyi okula almayacak, sağlıkçıyı hastaneye almayacak valiye on beş gün, onun sakıncalı olduğunu gözlemlerse vali... Vali zaten sizin ildeki yansımanız, saraya bağlı çalışan yansımalar, öyle çalışıyorlar. Saraydan ne emir talimat alırlarsa ona göre hareket eden, seçim döneminde bile köy köy, ilçe ilçe dolaşıp AKP'ye oy toplayanlar... Şimdi bu valiler kimin girişini engelleyecek? Tabii ki muhalefetin girişini engelleyecek. 2911'de genişleme sağladığınızı söylüyorsunuz. Ya, buna kargalar bile güler, kargalar bile. Yirmi dört saate çıkartmışsınız ama vatandaşın günlük yaşamını aşırı ve katlanılmaz derece zorlaştırmayacak. Kim belirleyecek bunu? Sizin valileriniz, sizin atadığınız, size bağlı valiler, sizin emriniz, sarayın emir ve talimatı dışına çıkamayan valiler.

Bakın, bu OHAL'de hangi eylem, etkinlikler yasaklandı; bir tek tek bakalım. Ben bunu Komisyonda da söyledim. Bizim Batman'da fuhşa karşı yaptığımız etkinlik yasaklandı, 8 Mart yasaklandı, "Nevroz" yasaklandı; kadınların, toplumsal muhalefetin sokağa çıktığı, muhalefetin sesini yükselttiği bütün eylem, etkinlikler valiliklerce OHAL sürecinde yasaklandı. Şimdi siz "Vatandaşın günlük yaşamını aşırı ve katlanılmaz derece zorlaştırmayacak." diyorsunuz ama o vatandaşlar biz olmuyoruz çünkü biz diğerleri oluyoruz hep sizin gözünüzde; o, tırnak içerisinde hep terörize ettiğiniz, hep terörist gözüyle baktığınız kesim oluyoruz biz ve yine engellenenler bizler olacağız.

Gözaltı sürelerini artırarak bunların Avrupa standartlarına uygun olduğunu söylüyorsunuz. Yapmayın arkadaşlar! Yapmayın! Dört gün içinde hâkim karşısına çıkabilirmiş. Dört gün içinde hâkim karşısına çıkmak demek, ifadesinin tamamlanması, hâkim karşısına çıkıp tutuklanması ya da serbest bırakılması konusunda karar verilmesidir. Kanunu dolanmayalım; hukukta böyle bir terim vardır. Siz zekâmızla dalga geçiyorsunuz. Hukuk terimlerini, hukuku dolanarak karşımızda mış gibi yapıyorsunuz hâlbuki bu nedir? Dört, dört, dört; on iki günlük gözaltı süresi veriyorsunuz. Ne yapıyorlar peki bu on iki günlük gözaltı süresinde? Gördük OHAL koşullarında; işkence, kötü muamele... Bu, buydu. İnsanların kolu kırıldı, tecavüze uğradılar. Ha, bunun kaydını siz tutmadınız, bunu araştırabilecek kurumların çoğunu kapattınız ama sizin gazabınızdan kurtulan birkaç kurum var hâlâ bunun çetelesini tutuyorlar, ne yapıldığını; gözaltında, cezaevlerinde nasıl koşullarda insanların ifadeye zorlandığını.

Ee, şimdi tekrar yine bu sistemi getirmeye çalışıyorsunuz; on iki günlük gözaltı süresi. Ne yapacak bu on iki günde? Biz biliyoruz, hukukçular burada bilir ne yapıldığını. İfade, zorla ifadenin yol ve yöntemleri uygulanır. Sonra bir de polise tekrar ifade alma yetkisi veriyorsunuz. On iki gün bitecek tekrar alacaklar; on iki gün on iki ay olacak ve siz bunun Avrupa standartlarına, AİHM standartlarına uygun olduğunu iddia ediyorsunuz. Yapmayın! Yapmayın! Ama biz döneminde tıpkı sizin gibi bizim bütün etkinliklerimize saldıran o dönemin polislerine, kolluk gücüne de söylüyorduk. "Yaptığınız bütün eylemler gün gelir aynısını, aynı şekilde sizi de bulur. Bütün uygulamaların mağduru da siz olursunuz, olacaksınız." Bütün toplumlarda, sizin benzeri diktatöryel sistem kurmak isteyen ülkelerde en nihayetinde kendileri bu yasalarla yargılanıyorlar. Sizler de tıpkı şu anda bizim için oluşturduğunuz bu yaşamın içerisinde aslında dönemi gelecek bunun mağdurları da olacaksınız.

Buradan tekrar uyarımızı yapıyoruz, her defasında yaptığımız gibi. Bu yol, yol değil, kırk yıldır aynı yolu deniyorsunuz, kırk yıldır aynı politikaları güdüyorsunuz, vardığınız nokta dönüp tekrar OHAL, vardığınız nokta hâlâ sıkıyönetim anlayışıyla yok etme üzerine, hâlâ inkâr üzerine ama dediğim gibi bu yol, yol değil, bundan vazgeçin.

Ayrıca, Bülent Bey, komik bir şey anlatmıyorum, dinleyin belki siz de ikna olursunuz. (HDP sıralarından alkışlar)