| Konu: | Askerlik Kanunu ile Diğer Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 25.07.2018 |
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Garo Paylan'ın konuşması üzerine demin Sayın Muş söz alıp bir açıklamada bulundu ve o açıklamasında da "Komisyonda açık ve net bir şekilde anlattık." dedi. Evet, doğrudur, açık ve net bir şekilde anlattı ama hiçbir şekilde ikna edici olamadı ve arkadaşlar kusura bakmayın ama olması da mümkün değil. Birkaç sebeple mümkün değil ben size söyleyeyim. Bunlardan bir tanesi bu yasa ve bundan önce dün konuştuğumuz, görüştüğümüz yasa, esasında gerçekten yürütmenin ihtiyaç duyduğu ve bir an önce ekonomik olarak gerçekleşmesi gereken yasalar olduğu için Meclisimize getirilmiş durumda. Yoksa gerçekten birtakım sosyal problemlerin çözümü... Tabii ki onlar da vardır, olmadığını söyleyemem ama hepiniz açık ve net bir şekilde... Birbirimizi kandırmamıza gerek yok çünkü Türkiye ekonomisi zor durumda, paraya ihtiyacı var ve bu parayı bulması için de bu yasaların geçmesi gerekiyordu.
OHAL Yasası bence, benim kanaatim odur, bir tür kandırmaca olarak geçti. Yani OHAL kaldırıldı ama dün oylarımızla kabul ettiğimiz yasa, 1 no.lu yasa esas itibarıyla OHAL'in devamı olan bir yasa.
İkinci olarak, arkadaşlar, mesela bu 2 no.lu yasanın içindeki konular tek tek gündeme getirilmiş olsaydı yani gerçekten de konusu askerlik olan, konusu, uzmanlığı askerlik olan veya sağlık olan birileri ayrı ayrı bu yasaları gündemimize getirmiş olsaydı belki ikna edici olabilirdi yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerle ilgili olarak ama öyle değil arkadaşlar. 2 no.lu yasa, bugün konuştuğumuz yasa, esas itibarıyla içinde 4-5 maddesi olan ve hepsinin de ekonomik sebepleri olan yasalar olarak gündeme geldi. Dolayısıyla da açıkçası buradan şöyle bir sonuca varmamız mümkün arkadaşlar: Eğer bizim Meclis olarak doğru bir adım atmak diye bir derdimiz varsa arkadaşlar, İç Tüzük'ü konuşulmamış bir sistem değişikliğinde inandırıcı olmanız da mümkün değil çünkü dün ve bugün konuştuğumuz yasalar esas itibarıyla yürütmenin talebi üzerine gelmiştir, yasamanın değil. Bunun altını çizmek istiyorum.
Bir başka soru daha sormak istiyorum bunları tamamlayıcı olmak üzere: Dün Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşma yaptı grupta ve dedi ki... Biliyorsunuz, bu, yirmi sekiz, yirmi bir gün tartışması var ve bugün konuşacağız bunları ama Sayın Cumhurbaşkanı açık ve net bir şekilde şunu söyledi arkadaşlar, "Kesin olarak yirmi bir gün olacak." dedi. Bu ne demektir? Bu, Cumhurbaşkanının iradesi Meclisin iradesinin üzerinde demektir arkadaşlar, başka bir anlamı yok bunun, evet. Dolayısıyla da arkadaşlar, konuya geçmeden önce şunun altını özellikle çizmek istiyorum: İnandırıcı değilsiniz, inandırıcı olamazsınız ve yasama ve yürütme arasındaki ilişkileri konuşmadan biz, Meclis olarak bu inandırıcılığı sağlamanız mümkün değil arkadaşlar. İç Tüzük meselesini halledememiş bir Meclis ne buradaki konuşmalarda ne Komisyondaki konuşmalarda ikna edici olamaz ve dolayısıyla da özellikle AK PARTİ Grubuna söylemek istiyorum ki bu konuda böyle bir eksiğiniz var arkadaşlar, inandırıcı değilsiniz. Gerekçeleriniz ne kadar ikna edici olmaya çalışsa da ikna edici olamıyor.
Evet, demin ifade ettiğim gibi, bu yasanın, 2 no.lu "bedelli askerlik" diye bildiğimiz yasanın içinde bazı konular var. Bunlardan bir tanesi mesela Kanal İstanbul -niçin oraya girdi, onu anlamamız mümkün değil- veya sağlık turizmi. "Sağlık turizmi" denilen şey nedir ve buraya niye girmiştir? Bunları Komisyonda Sayın Muş'a sorduk, o da cevaplar verdi ama söylediğim gibi herhangi bir şekilde ikna edici olamadı. Dolayısıyla da burada açık yüreklilikle kabul etmemiz lazım ki bu Meclis görevini yapmıyor arkadaşlar, görevini yapmıyor. Çünkü kendisinin nasıl bir fonksiyon icra etmesi gerektiği konusunda yani İç Tüzük konusunda açık ve net bir görüşe varmadan geçmişin teamülleriyle, geçmişte kalan birtakım İç Tüzük yorumlarıyla yürüyen bir Meclisle karşı karşıyayız. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir arkadaşlar ve o sebeple de bu vesileyle bu konunun da altını çizmiş olayım.
Bedelli askerlikle ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Biz zorunlu askerliğe karşıyız, o sebeple de bedelli askerlikle ilgili bir sıkıntımız yok, bedelli askerlik olabilir. Ama kabul edin ki bu askerlik meselesi... Yine, Sayın Muş'un verdiği rakamlardan giderek söyleyeceğim, 1 milyon 325 bin civarında bir potansiyel var bu yasadan yararlanmak isteyen dediniz galiba fakat biz de dedik ki: Arkadaşlar, bu 1 milyon 325 bin kişi homojen bir grup mudur? Yani aynı gelir grubundaki bir grup mudur bu insanlar? Hayır, öyle olma ihtimali yok. Bir yaklaşım olarak dedik ki: Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinden yola çıkalım, bakalım, genç işsizlerin oranı olarak yüzde 20 ortalama alalım ve vuralım hesaba. 500 bin ise eğer kullanacak olanlar 100 bin kişi esasında işsiz arkadaşlar. Yani bu yasadan potansiyel olarak yararlanması mümkün ama bu parayı veremediği için bu potansiyeli kullanamayacak ve bunu kullanamadığından dolayı da işsiz kalmaya devam edecek. Arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun, Türkiye'de gelir dağılımı son derece bozuktur ve böyle bir ülkede bir düzenleme yapacağımız vakit gelir dağılımındaki farklılıkları dikkate alan bir yerden yapmamız lazımdır. Yoksa, açıkçası, bütün kötülüklerin anası esas itibarıyla gelir dağılımındaki bozukluklardır. Dolayısıyla da bizim önerimiz bu; özellikle, en azından işsiz gençlerimizden para alınmamasını veya alınacaksa da faizsiz kredi olarak verilmesini ve çeşitli dilimlere bölünerek verilmesini düşünmenizi ve yasa geçmeden önce de bu değişikliği yeniden gündeme getirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Onun ötesinde, bu bedelli askerlikle ilgili olarak bizim ek olarak söyleyeceğimiz -tabii ki arkadaşlarımız da söyleyecek birazdan- konular var fakat sanırım burada kesmemde yarar var.
İki dakikam var, orada da şunları söylemek istiyorum: Arkadaşlar, deminki konuya döneceğim, gerçekten bu beni çok ilgilendiriyor. Yani ben Meclise yeni bir milletvekili olarak gelmiş durumdayım ve iki gündür ya da üç dört gündür şaşkınlık içindeyim. Yani biz buna "demokrasi" diyorsak eğer burada bir sorun var, böyle bir demokrasi olamaz. Yani şunu söyleyeyim size: Bakın, Çin Başkanı Xi tek adamdır ama o tek adamlığı ancak baskıyla sürdürmektedir tıpkı Rusya'daki Putin'in tavrı gibi ya da durumu gibi. Putin de tek adamdır ama baskıyla ancak ülkesini yönetebilmek durumdadır.
Arkadaşlar, dolayısıyla da -farkındasınız veya değilsiniz ama- Tayyip Erdoğan'ın yürüdüğü yol hem siyasette hem ekonomide merkezileşmeyi amaçlayan bir yoldur ve hepiniz şunu biliyorsunuz ki merkezileşme iyi bir şey değildir. Merkezileşme bir toplumu kırılgan hâle getirir ya da başka biçimde söyleyecek olursam, merkezileşme ancak ve ancak baskıyla sürdürülebilir tıpkı Çin Komünist Partisinin ve Rusya Devlet Başkanının durumu gibi.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Ama yüzde 52,5 aldı. Onlarla nasıl mukayese ediyorsunuz, onu anlamadım da.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Yani mukayese kendiliğinden oluyor arkadaşım, tabii ki böyle bir mukayese yapılabilir.
Öyle diyorsunuz ama bakın, daha yasa çıkmadı. Yasada yirmi bir gün mü, yirmi sekiz gün mü tartışması yapılacak burada, bizim irademiz bu ama Sayın Cumhurbaşkanı "Kesinlikle yirmi bir gün olacak." diyor. Biz bunu kabul etmek durumunda mıyız? Bu soruyu sizlere soruyorum.
İyi günler. (HDP sıralarından alkışlar)