GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:6
Tarih:10.10.2018

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Ankara Garı katliamının 3'üncü yılında, orada yaşamını yitiren 103 yurttaşımızı, onların son arzusu olan barışın, kardeşliğin ve demokrasinin egemen olduğu bir Türkiye dileğimle anıyorum. Bu vesileyle Ankara Garı katliamını gerçekleştiren IŞİD terörünü de, geçtiğimiz hafta Batman'da, bu hafta Hakkâri'de evlatlarımızı şehit eden PKK terörünü de lanetliyoruz. Aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, acılı ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyoruz.

Kerbelâ'da şehit olan Hazreti Hüseyin ve kanı dökülen yârenlerini de buradan rahmetle anıyorum. Muharrem ayı, matem olduğu kadar barış ve sevginin de ayı olmalıdır diyorum.

Değerli milletvekilleri, önümüzde, yine, Anayasa'ya ve kanunlara uymayan, onları tanımayan bir metin var. Kalkınma ve Yatırım Bankası yeniden yapılandırılırken bir de Kalkınma Fonu kuruluyor. Ülkede para yok, döviz açığı var, borçlar almış başını gidiyor, ekonominin bütün göstergeleri sarsılmış, biz şimdi ne işe yarayacağı belirsiz bir fon kuracağız hem de olağanüstü yetkilerle donatarak. Koşullarına bakın: Bütün vergi ve kamu yükümlülüklerinden muaf. Karşılık ve teminat ayırma zorunluluğu yok. Güçlü bir denetim yok. Bankacılık mevzuatı, SPK Kanunu ve diğer tüm mevzuattan bağımsız. Sermayesi ve nereden kaynak bulacağı belirsiz. Anayasa ve bütçe kanununa aykırı biçimde kaynak tahsisinde Cumhurbaşkanı tek yetkili kılınmış.

500 personelinin gelecekleri belirsiz. Memur olan çalışanları işçi yapılıyor. Merkezi İstanbul'a taşınınca personelin bankadan uzaklaştırılması, hatta işsiz kalması ihtimalî söz konusu.

Türkiye'nin karşı karşıya olduğu ağır ekonomik tablo karşısında bu fon bize ne kazandıracak? Bakın, iki yıl önce benzer bir biçimde Varlık Fonu'nu kurdunuz; 200 milyarlık kaynağı, bankaları, arazileri, Türkiye'nin millî varlıklarını bünyesine verdiniz, Sayıştay denetiminden muaf tuttunuz. Peki, ne oldu? Kocaman bir hiç. Bir hayrı, bir faydası oldu mu? Hayır, tam tersine işte ortada, ekonomi daha da kötüye gitti. Şimdi yeni bir fon daha kuralım diyorsunuz. Bizler de ikinci bir Varlık Fonu skandalı yaşanmasın diye karşı duruyoruz.

Peki, bu fonun kaynağını nereden sağlayacaksınız diye soruyoruz. Çıt yok. Neden açıklayamıyorsunuz? Bu bankaya, bu fona ne kadar sermaye koyacaksınız? Bu kriz, bu sıkıntı içindeki ülkede nereden, nasıl kaynak bulacaksınız? Siz söylemiyorsunuz ama bizim bir tahminimiz var: Geçtiğimiz hafta kamu bankalarına İşsizlik Fonu'ndan 11 milyar lira, eski parayla 11 katrilyon lira aktarıldı.

Değerli arkadaşlarım, İşsizlik Fonu işçilerin zor günleri için biriken bir paradır ama bu fon, işsiz kalan emekçiler dışında neredeyse her keyfî amaç için çılgınca yağmalanmakta. Bugüne kadar 100 küsur milyar liralık fonun sadece 13 milyar lirası işsizler için kullandırıldı. Yani yirmi yılda işsizlerimize kullandırılan miktar kadarını geçen hafta bir gecede kamu bankalarına gönderdiniz. Ne için? Kendi beceriksizliğinizi, ekonomiyi yönetemezliğinizi örtmek için. Biz bu fon için "Daha fazla işsiz kardeşimiz daha kolay kullanabilsin, daha fazla süreyle yararlanabilsin." dediğimizde "Katiyen olmaz." diyorsunuz ama görüyoruz ki bir gecede 11 milyar lirayı gözünü kırpmadan kamu bankalarının açıklarını karşılamak için gözden çıkarabiliyorsunuz. Hem o fonu işsizlere kullandırmıyorsunuz hem de har vurup harman savuruyorsunuz. Hatalarınızın bedelini emekçinin kara gün parasından ödetiyorsunuz. Şimdi korkumuz odur ki yine amaç dışı kullanacaksınız işçinin parasını. Bu Kalkınma Fonu'nun kaynağı, sermayesi emekçilerimizin kara günler için saklanan akçeleri olacak. İşte biz, buna karşıyız.

Buradan sormak istiyoruz: Kalkınma Bankası ve Kalkınma Fonu için teminat ve karşılık ayırma zorunluluğu neden kaldırılıyor? Bu düzenlemeyle birileri kayırılmak mı isteniyor? Bu banka, iflas eden şirketleri, kurumları toplayan bir yer mi olacak, yoksa Türk varlıklarının yabancılara değerinin altında satılacağı bir platform mu olacak? Hazineye ve vatandaşlarımızın üzerine yeni yükler mi getirilecek? Biz bu soruları sordukça deniyor ki:"Üretim için, imalat sanayisini desteklemek için kuruyoruz." Ama gerçek, bu değil. Bu ülkenin hiçbir kaynağını üretime ayırmadınız, ayırmıyorsunuz, varsa yoksa beton ekonomisine, yandaş müteahhitlere akıtıyorsunuz.

Bakın, son yaşanan en canlı örneği anlatayım: Türkiye'de döviz ve dövize endeksli sözleşme yapmayı yasaklayan bir KHK çıktı. Amacı döviz kurlarını frenlemekti. Geçen hafta tebliği yayımlandı. Vatandaşın ve şirketlerin birbirleriyle yapacakları küçük işlere döviz yasağı getirildi. Dövizle yapılmış ev ve iş yeri kiralamaları Türk lirasına çevrilmek zorunda bırakıldı. Buna karşılık, ülkeyi zarara uğratan, geleceğimizi ipotek altına alan köprü, otoyol, tünel, hastane, havaalanı gibi mega projelerdeki döviz sözleşmelerine ise hiç dokunulmadı. Vatandaşa yastıkaltındaki dolarını bozduranlar, dövizle alışveriş ve sözleşmeyi yasaklayanlar, geçmişte döviz üzerinden yaptırılan ve döviz garantileri yıllarca devam edecek olan bu köprü, otoyol, tünel, havaalanı, elektrik santralleri gibi projeleri döviz yasağı kapsamına almadılar. Yeni düzenlemeye göre, mega projeleri yapan büyük müteahhitler, iş yaptırdıkları küçük taşeron şirketlere de dövizle iş yaptırabilecekler. Aynı şekilde, bankalar da bu mega müteahhitlerle kredi sözleşmelerini dövizle yapabilecekler. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu değerli arkadaşlarım. İşte tüm bu eleştirilerimiz ve kaygılarımız nedeniyle biz bu kanuna "hayır" diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, peki, neden böyle bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız? Çünkü birileri ne kadar inkâr etmeye çalışsa da çok büyük bir kriz var, daha da derinleşecek olan bir kriz. Sarayda yaşanmasa da evde, mutfakta yaşanan bir kriz, yaşanan bir yangın var. Kriz olmasa, değerli arkadaşlarım, sadece bir yıl içinde geçim sıkıntısı nedeniyle 233 yurttaşımız canına kıyar mı? Çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden yoksul bir baba, borçlarını ödeyemediği için yaşamına son veren genç bir avukat; her gün ama her gün bu intihar haberleriyle kahroluyoruz. Ekonomik kriz olmasa Türkiye'nin anlı şanlı şirketleri birbiri ardına iflas yarışına girer mi? Konkordato ilan eden şirket sayısı 3 bini geçti, hepsi de işçi çıkarmakta. Yüzlerce, binlerce emekçimiz kara kışa işsiz, aşsız girmek zorunda. Kriz olmasa, değerli arkadaşlarım, bu işsizlik olmasa Amasra'da emekçilerin hak aramak için vinçlerin tepesinde ne işi var değerli arkadaşlarım? Kriz olmasa pazarda domatesin fiyatı sadece bir yılda yüzde 104 artar mı? Salatalık yüzde 81, patates yüzde 60, kuru soğan yüzde 70 artar mı? Karpuz, Adana'nın karpuzu yüzde 120 artar mı?

Bakın, on altı yıllık tek parti iktidarı vardı, bu yıl tek adam iktidarına dönüştü; peki, sonuç? Beceriksizlik, yönetememezlik. Yeni Ekonomik Programı açıklıyorlar, daha geçen yıl kendilerinin 2018 sonu için yüzde 7 olarak öngördükleri enflasyonu yüzde 20 olarak düzeltiyorlar. Yetti mi? Hayır, yetmedi. Bu düzeltmeyi yaptıkları programdan on beş gün sonra enflasyon rakamları yüzde 25 olarak açıklanıyor. Bakın, bu daha resmî enflasyon, yüzde 25; daha kötüsü üreticinin enflasyonu, yüzde 50 yani birkaç ay sonra tüketiciye yansıyacak olan enflasyon. Enflasyon inmeyecek, daha da tırmanacak.

Değerli arkadaşlarım, peki, ülke bu hâldeyken, bizleri yönetenler ne yapıyor değerli arkadaşlarım? Bakın, 100 Günlük Eylem Planı'nın bugün 67'nci günü. Ne söz vermişlerdi? Kamu idareleri tasarruf yapacaktı. Peki, ne oldu? Sayıştay raporlarına bakın, halktan tasarruf isteyen Cumhurbaşkanlığının günlük harcaması 1,8 milyon lira. Yatırım Ajansı diye bir kurum var, Ankara ve İstanbul'da birer araba, birer sekreter, birer ofis tahsis edilmiş; bu nasıl tasarruf? Yazlık saray, kışlık saray, son olarak uçan saray; hem de ülkemizin itibarını beş paralık edecek biçimde yabancı bir ülkeden hibe alındığı savunulan bir uçan saray.

"Kriz yok." deniyor; kriz olmasa değerli arkadaşlarım, işsizler ordusu her geçen gün yüzlerle, binlerle artar mı? 6 milyon işsizimiz var, her 4 gençten biri işsiz. Esnafın durumu vahim, son iki ayda iflas eden esnaf sayısında yüzde 50 artış var. Kriz var mı yok mu gidin çiftçiye sorun. Anadolu'nun tahıl ambarı Eskişehir'imizde çiftçilerimiz isyan ediyor. Önce mazot, yem ve gübreye gelen zamlar, ardından üç ayda 3 kez artan elektrik faturaları... Son gelen faturalar yüzde 100 zamlı. Artık ödeyecek hâlleri yok, isyan etmeyip de ne yapsın bu çiftçiler? İşte Haymana'da borcunu ödeyemediği için tarlasına ve ineklerine haciz gelen sütçü, boğazına kadar borçlu olduğu Ziraat Bankası önünde geçim kaynağı sütü dökerek anlatabiliyor derdini.

Değerli arkadaşlarım, kriz yok mu? Var, ameliyathanelere bile girmiş durumda. Kamu hastanelerinde doktorlara "Aman, malzemeler pahalandı, hayati olmayan ameliyatları yapma." talimatı veriliyor. 31 milyon yurttaşımız bankalara borçlu; tüketici kredisi, ek hesap, kredi kartı derken borç 536 milyar lira olmuş durumda, eski parayla 536 katrilyon lira borçluyuz bankalara. Kriz var ve bunun faturasını hep işçiler, emekçiler, küçük üreticiler, çiftçiler, asgari ücretliler ödedi, ödemeye de devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, hepimize düşen bir sorumluluk da var. Ne diyoruz? "Cumhuriyet, kimsesizin kimsesi olmaktır." Peki, olabiliyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakırözer, toparlamanız için bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Sağ olun.

Bu Mecliste kaç tane torba yasa çıktı ama bakın, Rize'de altı ay çalıştığıyla on iki ay geçinmek zorunda olan çay işçileri hâlâ geçici statüde. Şeker fabrikalarındaki, demir yollarındaki taşeron işçilerimizi hatırlayan yok. Mahmudiye'mizde ve Türkiye'nin dört bir yanında geçici işçi olarak çalışan emekçilerimiz 13 Kasımda işsiz kalacak. Bu kara kışta evlerine götürecek aşları yok. Bu kanunla bu yurttaşlarımıza sahip çıkabiliyor muyuz? Maalesef hayır.

Değerli arkadaşlarım, öte yandan, Türkiye'de milyonlarca yurttaş, asgari ücretle geçinme mücadelesi veriyor. 2001 yılında krize ve kur şokuna rağmen asgari ücret, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Litvanya'nın üzerindeydi, şimdi ise tüm Avrupa'nın altında. Türkiye'de hâlâ 1.000 liranın altında ücret alan yüz binlerce emeklimiz var.

Buradan bir kez daha çağrıda bulunmak istiyorum, asgari ücretlimizi, emeklimizi, memurumuzu enflasyon karşısında ezdirmeyelim, milletin vekilleri olarak sorumluluğumuzu yerine getirelim. Mutlaka ama mutlaka, enflasyondan doğan gelir kayıplarını milyonlarca asgari ücretlimize, memurumuza, emeklilerimize yansıtalım diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)