GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:10
Tarih:24.10.2018

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkanım, teşekkürler.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tarihçeyle ilgili Sayın Saffet Sancaklı konuyu ayrıntılı inceledi, bu konuyu özetleyerek devam edeceğim. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı aslında alelade bir vakıf değil, Türk savunma sanayisinin yüzde 50'sine, devasa bir pazara gerçekten hükmetmektedir. Bu nedenle kısaca bir ne olduğunu anlatmak istiyorum, sonrasında sorunlara geçeceğim.

Türkiye'de savunma sanayisinin gelişiminde 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı önemli bir dönüm noktası olmuştur. Silah ambargosunun yarattığı olumsuz etkilerin giderilmesi maksadıyla 1950'li yıllar sonrası Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini güçlendirme vakıfları kurulmuştur. Anılan bu vakıfların amacı Türk milleti ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında manevi bir bağ, gönül köprüsü kurarak sağlanacak bağışlarla savunma sanayisi şirketleri kurmaktır. Bu şirketler tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve sistemlerinin yenilenmesi, modernizasyon açısından ihtiyaç duyduğu millî ve kritik teknolojilerini geliştirerek alt sistem, ürün ve malzemelerin karşılanması hedeflenmiştir. Anılan vakıflar da 1987 yılına kadar başarıyla devam etmiştir; sonrasında Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerini güçlendirme vakıfları 3388 sayılı Kanun'la birleştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı olarak ortaya çıkmıştır.

Türk hukuk düzeninde bu vakfın diğer vakıflardan hiçbir farkı bulunmamaktadır. Faaliyetlerini 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na göre yürütmektedir ve tüm vakıflar gibi Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmektedir. Ayrıca, senedi gereği, üst yönetim organı olan mütevelli heyetince de bağımsız denetçiler tarafından denetlenmektedir.

Bu vakıf, bir özel hukuk tüzel kişisidir, kamuyla organik bir bağı bulunmamaktadır; tüm iş ve eylemlerini özel hukuka tabi olarak yerine getirmektedir, kamu kaynağı da kullanmamaktadır. Bu kapsamda, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu şirketleri de özel hukuka bağlı olarak Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yönetmektedir. Özel hukuk hükümlerine tabi olduğunu özellikle söylüyorum çünkü bu konuda bazı endişelerimiz var. Yapılan ve yapılması teklif edilenlerle birlikte bu vakfın ve bağlı ortaklarının hukuki statüsü değerlendirildiğinde; örneğin, geçmişte yapılan bir başvuru üzerine Kamu İhale Kurulu, bu vakfın Kamu İhale Kanunu'na tabi olmadığına karar vermiştir. Bu kararın iptali için açılan davada ise Danıştay 13. Dairesi bu vakfın Kamu İhale Kanunu'na tabi olmadığını teyit ederek bir özel hukuk tüzel kişisi olduğunu teyit etmiştir. Yönetim yapısında yapılan değişikliklerle birlikte bu vakıf ve bağlı ortaklarının kamunun kontrolünde olduğu, birer kamu şirketi olduğu algısı güçlenmektedir; bu da bir risk ortaya çıkarmaktadır. Eğer böyle olursa Kamu İhale Kanunu kapsamında kabul edilmesi hâlinde, Kamu İhale Kanunu'nun "kapsam" başlıklı 2'nci maddesi gereği sermayesinin yüzde 50'sinden daha fazlasına sahip olduğu iştiraklerin de Kamu İhale Kanunu'na tabi olması sonucu doğmaktadır. Bu durumda ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR ve ASPİLSAN da Kamu İhale Kanunu'na tabi olacak ve tedarik süreçlerinde ciddi sıkıntılar meydana gelebilecektir. Tartışmaların önüne geçmek ve hukuki riskleri bertaraf etmek için Komisyonda bununla ilgili bir madde önerdik; o da şuydu: "Vakıf ve bağlı ortaklıklar 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'na tabi değildir." Komisyonda bize verilen cevap, bu değişikliğin Kamu İhale Kanunu'nun kendi içerisinde yapılması gerektiği oldu. Biz de şunu söylüyoruz: Yüz seksen yedi ayda Kamu İhale Kanunu'nu 186 kez değiştirdiniz. Bir madde de buraya ekleyiverin de bu iş de çözülsün, bu riskten kurtulalım.

Bu vakfın 2017-2021 Stratejik Planı'nda şunlar vardır, bir endişemiz de bu; acaba böyle yönetilmeye devam edilecek mi? Onlar da şu: Bağlı ortaklıkların millî ana yükleniciliğinin ve entegratörlüğünün sürdürülmesi, yurt içinde geliştirilebilen sistemlerin tekrar geliştirilmemesi, AR-GE ve yenilik felsefesiyle millî ve kritik teknolojilerin geliştirilmesi, faydalı model ve patent sayılarının artırılması, öz kaynak AR-GE harcamalarının satışların en az yüzde 5-6'sı olması, küresel alanda rekabet edebilecek bir yapı oluşturulması, her bir bağlı ortaklığın kendi faaliyet alanında iş ekosistemi oluşturması, projelerin zamanında bitirilmesi, stratejik insan kaynakları uygulamalarının geliştirilmesi, faaliyet alanındaki çakışmaların önlenmesi, kurumsal yapının güçlendirilmesi.

Bakınız, pazar payı 2015 sonu itibarıyla şöyledir: Türk savunma sanayisinin 5,1 milyar dolar olan toplam satışlarının yüzde 45'ini gerçekleştirmiş bu vakıf, 1,65 milyar dolar olan toplam ihracatın yüzde 56'sını gerçekleştirmiş, 1,1 milyar dolar olan AR-GE'nin yüzde 52'sini gerçekleştirmiş. Yani Türk savunma sanayisinde çalışan toplam 31 bin kişinin yüzde 39'unu burası istihdam etmektedir, buranın kontrolündedir bu. Bu kapsamda, 1987'den 2015'e kadar bağlı ortakların aktif toplamlarının 76 bin kat, öz kaynaklarının 37 bin kat, net satışlarının 122 bin kat, yurt dışı satışlarının 139 bin kat arttığı, kişi başı satışlarının 33 bin kat, faaliyet kârlarının 62 bin kat, dönem net kârlarının da 94 bin kat arttığı görülmüştür. Bu bağlamda, ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR, ASPİLSAN, bunların hepsi dünyada söz sahibi olmuş büyük kuruluşlar hâline gelmiştir. Bu başarının elbette ki nedenleri vardır, bunun ayrıntılarına girmek istemiyorum ama mevcut uyumla birlikte bunun böyle yönetileceğinden çok ciddi endişelerimiz var.

Bu bağlamda -ASELSAN'ı da kontrol eden bir vakıf olduğu için söylemeden geçmemem lazım- ASELSAN'da 2006 yılından bugüne kadar on bir yılda 8 şüpheli ölüm gerçekleşmiştir. Silahlı Kuvvetleri güçlendirmek istiyorsak buradaki çalışanlara da sahip çıkmamız gerekmektedir. Bu şüpheli ölümler serisiyle ilgili ne yapıldı, nerelere ulaşıldı? Savcılık soruşturmaları neden sonuçlandırılmadı? O dosyalarda hangi gerçekler gizlendi? Neden ölümler intihar gibi basite indirgendi? Bunları sormak istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı diyoruz, bir de Türk Silahlı Kuvvetlerini güçsüzleştirme vakfı var; mütevelli heyetinde de o kozmik oda kahramanı Bülent Arınç'ın olduğu böyle bir vakıf da var. Bu orduya ne yapıyorsunuz, yaptınız; bunu anlatmak istiyorum.

Birincisi: Kumpas davaları. Ergenekon, Balyoz, Çağdaş Yaşam, Atabeyler, Amirallere Suikast, İstanbul Casusluk, İzmir Casusluk, Kafes, Oda TV, Poyrazköy, Şike, say say bitmiyor. Hatırlıyor muyuz bunları? Tabii, bu davaları unuttunuz, bunların tek bir adı var: Kumpas davaları. "Kumpası alçak FETÖ yaptı, bizi karıştırmayın." diyorsunuz. Peki, Sayın Muş biraz önce buradaydı, "FETÖ'yle mücadelemize kimse halel getiremez." diye söyledi. Soruyorum: Bu kumpas davaları neden hâlâ devam ediyor? On iki yıl oldu Ergenekon davası, ben de orada yargılanıyorum, nelerle yargılandığımızı biliyorsunuz. Orada -sizin gibi yüksekte oturan- mahkeme heyeti başkanına şöyle söylemiştim: "Sayın Başkan, bulunduğunuz kürsüden dünyanın en uğursuz, en çirkin manzarasını seyretmektesiniz çünkü huzurunuzda adına karar verdiğiniz Türk milletinin geleceği katledilmektedir." Ve ona şöyle söylemiştim: "Ağlayış günü gelecek, büyük, derin, sessiz ağlayış günü. O gün güneş sizi ısıtmayacak, su susuzluğunuzu gidermeyecek, hava göğsünüzden firar edecek. İşte, o zaman bugünleri hatırlayacak, eserinize, bu devasa hiçliğe ağlayacaksınız. Hırsınızın kaçırdığı aynalarınızla yüzleşecek, önceki hayatınızın anlamsız çirkinliğini sonsuz öfkeyle kabulleneceksiniz ama o zaman iş işten geçmiş olacak. Adaletin vahşice koparttığınız yaprakları sararmış olacak." Evet, bugün adaletin vahşice koparttığınız yaprakları sarardı. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, ben cumhuriyet evladıyım. Öğünü yufka, şeker olup köyünden çıkan bir babanın pilot olabilen bir evladıyım. İşte, bu da cumhuriyetin tarifi zaten. Cumhuriyet düzeni beni pilot yaptı, cumhuriyetin partisi de beni milletvekili yaptı. (CHP sıralarından alkışlar) Ama sizin düzeniniz 24 yaşında beni cezaeviyle tanıştırdı, askerî liseyi 1'inci, harp okulunu 4'üncü bitirmiş bu vatan evladını cezaeviyle tanıştırdı; ellerinde kelepçe, kustura kustura cezaevlerine götürdü, bir sene sonunda mahkemeye çıkardı, iki sene sonra da savunma hakkı verdi. Bu düzen bizi buraya getirdi. Ve sizin düzeniniz onlarca masumun hayatıyla oynadı.

Madem alçak FETÖ yaptı bu işleri, soruyorum Sayın Muş, biraz önce söylediniz "Mücadele ediyoruz." diye: Neden FETÖ'cü savcılar, hâkimler hakkında bu davalarla ilgili suç duyurularının gereği hâlen yerine getirilmiyor? Neden bu kolluk kuvvetleri, hâkim ve savcılar bizim davalarımızda yaptıkları hukuksuzluklardan dolayı yargılanmıyorlar? Neden müdahillik taleplerimiz yerine getirilmiyor? Neden kumpasta hayatlarını kaybedenlere şehit statüsü verilmiyor? Ali Tatarların, Kuddusi Okkırların, Türkân Saylanların sesleri ve bakışları bu diyarlarda geziyor. Onlar sizi gerçeğin doğruluğuna, vicdanlı ve yürekli bir dünya kurmaya çağırıyorlar, ben de sizi çağırıyorum. Neden kumpaslarla mesleğinden koparılıp hayat haklarını kaybeden insanlara kucak açmıyorsunuz veya neden özür dilemiyorsunuz hâlâ? Bunu hak etmiyor muyuz? Dört sene zindanlarda yattık.

Siyasi ayağı, bu işin siyasi ayağı: Deniz Kuvvetlerinde FETÖ'cüleri tespit etmek için bir "fetömetre" var; 64 temel kriter ve 209 alt kriterden oluşuyor, 2 bin kripto FETÖ'cüyü ortaya çıkardı. Hadi bize de uygulayalım, tüm milletvekillerine, geçmiş döneme de uygulayalım, hodri meydan! Tüm Türkiye FETÖ'cüleri öğrensin ve siyasi ayak da ortaya çıksın. Bunu uygulayalım. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Jandarmaya da uygulayalım.

Mülakatlar, 15 Temmuz sonrası uygulamalara geliyorum. SADAT'çılardan kurulan jüri yapısıyla harp okuluna alımlarda sözlü mülakatlarda hangi sorularla insanların elendiğinin farkında mısınız? Tabii ki farkındasınız çünkü sizden habersiz oralarda kuş uçmaz. "Çanakkale mi destandır, 15 Temmuz mu destandır?" diye sorularak yapılan densizlik ve hadsizlikten haberiniz yok mu? "Şeker fabrikalarının satılmasıyla ilgili ne düşünüyorsun?" gibi politik bir soruyla Harbiyeli alımının nasıl bağdaştırıldığını düşünüyorsunuz? Bakın, ordu, partinizin ordusu değil, milletin ordusu; Türk milletinin ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri. Tabii, bunca yapılan ayrımcılığın yazılı sınavlarda yüksek puanlar alan zeki, pırıl pırıl vatan evlatlarının politik ve ayrımcı sorularla elenmesi sizin uzmanlık alanınıza giriyor çünkü sizin uzmanlık alanınız liyakat değil, sadakat. Tabii, sonra ne oluyor? Kendinize yakın bulduğunuz tarikatlar orduda cirit atmaya başlıyor, sonra da cuma namazını hangi cemaatin imamı kıldıracak diye Harbiyede kavga çıkıyor. Siz bu ülkeye yeni 15 Temmuzlar mı yaşatmaya çalışıyorsunuz? Bundan derhâl vazgeçin. Sınavla alımlarda liyakat ve ehliyet esaslarını istiyoruz.

Şimdi Jandarmadaki durumu anlatıyorum, ben size şu an ordunun durumunu anlatıyorum, madem Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı konu. Jandarma Genel Komutanı bir ilimize denetlemeye gidiyor, il jandarma komutanı onu karşılamıyor, kırk dakika sonra geliyor. "Neredesin?" diyorlar "Vakit namazında olduğum için karşılamaya katılamadım." diyor. Ordunun şu anki durumu bu. Bazı makamlarda evraklar takkesiz imzalanmıyor. Jandarma karargâhında mescide gitmeyen astsubayların çeşitli bahanelerle sürgün tayinler yaşadığını biliyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Doğru bilgi vermiyorsunuz.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Tamam, net, isim vererek söylüyorum şu an Vekilim, şimdi isim veriyorum.

Albay Aziz Yılmaz -isim veriyorum- Güven Şaban ve Nurettin Alkan, bu jandarma subayları 15 Temmuzda ölümüne savaştılar -bakın, isim veriyorum- darbe girişimini önlediler, 40'a yakın il jandarma komutanını arayıp darbeye katılmamalarını sağladılar. Eğer jandarma bu işin içinde olsaydı hiçbir şey yapılamazdı, bunu söyleyeyim.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Diyorsunuz da onlar benim arkadaşlarım, ben beraber çalıştım.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Tamam, tanıyorsunuz. Bunlara ne oldu? O zaman onu da biliyorsunuz.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ne oldu?

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Ne olduğunu da anlatalım. Bunlar darbe girişimiyle en erken mücadele eden insanlar, biliyorsunuz.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ya Aziz Bey hâlâ Jandarmada çalışıyor.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Şimdi ne olduğunu söylüyorum: Albay Aziz Yılmaz, Güven Şaban ve Nurettin Alkan'a "aferin" bile denilmedi bununla ilgili; Aziz Yılmaz'a ödül yerine ceza verildi; Güven Şaban ve Aziz Yılmaz'ın zorla emekliye sevk edilmesi sağlandı. Bunu da biliyor musunuz? Hem de on iki yıl çalışma hakları varken. Madem arkadaşlarınız bunlar... Hani FETÖ'yle mücadele ediliyordu. Yoksa FETÖ'yle mücadele edenlerle mi mücadele ediliyor? Bunu açıklamanız lazım.

Şimdi, 15 Temmuz sonrası adaletsizlik uygulamaları yine FETÖ'nün ekmeğine yağ çalar. Adaletsizlik yapılıyor, KHK mağdurları var. Örnek vereyim: 12'nci Dönem Kara Kuvvetleri Komutanlığı astsubayları kurslarını bitirmişler, 669 sayılı KHK ve 675 sayılı KHK hükümleri bunları kapsamıyor ama bunlar atıldı, mağdur oldu. İşte, bu da FETÖ'nün ekmeğine yağ çalar. 900 kişiyi ilgilendiren bu mağduriyetin derhâl çözülmesi gerekiyor.

Şimdi, yargısızlık ve yargısız infaz süreci var. Nedir o? OHAL komisyonlarınızı kurdunuz, iki yıl geçti. 125 bin başvuru var. Verilen karar 36 bin, devam eden 89 bin. İki yıl geçmiş. Bizim mahkemeye döndü bu iş, iki yıl sonra da bana savunma hakkı vermişlerdi. Verilen kararlardan, 36 bin kararın 33.700'ü ret, 2.300'ü de kabul edilmiş. Buradan hukuk çıkacak!

Şimdi, Andımız'la ilgili kararlara jet hızıyla itiraz ediyorsunuz. Bakın, Yunanistan 2011'de Girit Adası güneyinde bulunan sahili sismik araştırma sahası olarak ilan etti, hâlen itiraz etmediniz. Yunan resmî gazetesinde 2014 yılında yayınlanan haritada 18 Türk adası Yunanistan'ın devlet sınırları içerisinde gösterildi, hâlâ itiraz etmediniz. 2014'te Girit Adası'nın güneyinde bulunan 42 bin kilometrekarelik Türk kıta sahanlığı parsellenip satışa çıkarıldı şu an, dört senedir itiraz etmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekilim.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

En son, daha yeni, ekimde, Türk adası Taşoz'da Yunanlılar askerî tatbikat yapıyor, hâlâ izliyorsunuz. 14 Mart 2017'de seferberlik tatbikatı yaptılar, 6 Ekim 2018'de gözümüzün önünde de atışlı arazi tatbikatı yaptılar. Türk adası bu hem de bu bölgede günde 3.823 varil petrolümüz çalınıyor. Yani 111 milyon varil petrol rezervi Yunanistan ve İsrail'e alenen şu an teslim edilmiş durumdadır. En azından bir müzik notası vermeyi düşünürsünüz artık çünkü bu, yerli ve millî olmanın bir fırsatıdır sizin için! (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Aslında Silahlı Kuvvetlerde yapılması gereken o kadar çok şey var ki sanırım konuşmaya sığdıramayacağım. Özetliyorum; Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili birçok önerim var: Şu kuvvet komutanlıklarını Genelkurmay Başkanlığından ayırıp emir-komuta birliğini parçalamanız çok sıkıntılı bir durum yaratıyor. Yüksek Askerî Şûra'nın yapısı değiştirildi. Millî Savunma Üniversitesinin kurulması yanlış. Sivillerden askerî lider yetiştirilmesi getiriliyor; yanlış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Bir dakika...

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekilim.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî doktrin ve eğitimi şu an geri kalmış durumda; buralara önem vermemiz gerekiyor, siber kuvvet komutanlığı kurulması gerekiyor.

Kumpas davalarıyla ilgili iadeiitibar, orduya geri dönme hakkı verilmesi gerekiyor. Şehitlik unvanından bahsettim. FETÖ'nün işkencelerle attığı 4 bin askerî öğrenci hâlâ sizden sonuç bekliyor. FETÖ attı bunları, işkencelerle attı. Devlete de giremiyorlar şu an. Niye? "Harbiyeden atıldınız" diyorlar. Ama FETÖ attı. Bununla ilgili de acil çözüm bulmak lazım.

İhraç edilen 250 pilotun devlete maliyeti 10 milyar dolar şu an. Yerlerine yeninin gelmesi çok zor. Şu an 1 koltuğa -normalde 1,5 pilot düşmesi gerekirken- 0,8 pilot düşmektedir. Askerî sağlık sisteminin ortadan kaldırılması yanlıştır. Askerî yargı sistemi ilk derece açısından tekrar kurulmalıdır. Sadakat değil, liyakat diyoruz.

FETÖ yargılamalarında hukuksuz işlem yapılmaktadır. Bu, sadece FETÖ'ye hizmet eder. Sadece er, Harbiyeliler değil, terör tehdidi diye dışarı çıkarılan uzman çavuş, astsubay ve subayların olduğunu da biliyoruz, mağduriyetin rütbesi olmaz.

Masum için özgürlük, suçlu için ceza demek olan adaleti talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)