| Konu: | 701 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/4) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 31.10.2018 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sözlerime yakın zamanda kaybettiğimiz sevgili eski Urfa Milletvekilimiz İbrahim Ayhan'ı anarak başlamak istiyorum. Sevgili arkadaşımız "İktidarı arzulamak insanlığın en büyük kötülüğüdür." diyordu. Hele bazı iktidarlar ve onların tarihte alacağı yeri düşündüğünüz zaman aslında kilometrelerce uzağa gitmek geliyor içinizden.
Değerli arkadaşlar, OHAL "olağanüstü hâl" demek. Bazen kavramları kullanıyoruz, sonra onlara bir güzel alıştırılıyoruz ve ne anlama geldiğini dahi unutuyoruz ya, işte o yüzden hatırlatmak istedim. "O" "H" "A" ve "L" harflerinden oluşan OHAL ne idiği belirsiz bir sözcük değil, olağanüstü hâl demek. OHAL, olağanüstü işçi ölümleri demek. Olağanüstü hapislikler, cezaevlerinde ölümler, cezaevlerinde hamile kadınlar, bebekler, olağanüstü zulüm demek. OHAL, başkent Ankara'ya girerken bile kontrolsüz girememek ve girilemeyen şehirler olağanüstü güvenlik paranoyası demek. Olağanüstü hâl, olağanüstü kadın ölümleri demek. OHAL, birileri olağanüstü kazançlar elde ederken diğerlerinin aşırı yoksullaşması demek. OHAL "Biz onu sizin için getirdik. Bakın, grev mrev oluyor mu bu hâlde." diye patronlara seslenmek demek. OHAL, patronlar için bile aslında olağanüstü bir hâl, kriz ve konkordato demek. OHAL, herkes için olağanüstü yargı ve adaletsizlik demek. İşte, OHAL'ler, bu hâller. Ama OHAL düşünceye ve halkın iradesine hapislik olduğu kadar cezaevlerinde nice nice yazarlar ve çizerler de demek aynı zamanda. Bu nedenle başta Gültan Kışanak, İdris Baluken ve Selahattin Demirtaş olmak üzere bütün üretken arkadaşlarımızı buradan sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Evet, biliyorsunuz, geçtiğimiz yılın ocak ayında 685 sayılı KHK'yle bir OHAL Komisyonu kuruldu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Komisyon nerede? Sonlandırmanız lazım, Komisyon yok, Komisyonun olmadığı yerde böyle bir şey olmaz, kapatalım olmazsa.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - İhraç edilmiş yüz binlerce kamu görevlisi başvurdukları mahkemelerde hukukun tecelli edeceğini umarken hukuki süreci tamamen yavaşlatan bir komisyon sürüldü önlerine ve ancak Temmuz 2017...
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, konuşmanızı burada zorunlu bir nedenden dolayı kesmek durumundayım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Komisyon terk etmiş.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Geldi, geldi.
BAŞKAN - Komisyonumuzun üyeleri ne yazık ki görevlerinin başında değiller.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - O yüzden oturumu kapatmak zorundasınız Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Böyle lakayıtlık olur mu arkadaşlar yahu? Kanun görüşüyoruz, kararname görüşüyoruz yahu. Kaşla göz arasında Komisyon üyesi kalkar gider mi ya?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Haklısınız.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, Komisyonumuz niçin görevini yerine getirmiyor? Yani kanun görüşmelerinde Komisyonun bulunması İç Tüzük'ümüzün gereği.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, aslında Komisyonun olmadığı yerde devam ettirmek sizi de sıkıntıda bıraktı, bu konuda hukuksuz bir oturum devam etti.
BAŞKAN - Yani biz tabii, arkadaşlarımızın şu anda farkına vardık ama bir daha lütfen tekerrür etmesin.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKELİ SERMET ATAY (Gaziantep) - Arkadaşlarım dışarı çıktı efendim, biz buradayız.
BAŞKAN - Komisyon sıraları terk edilmez değerli arkadaşlarım.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Buradaydı efendim, içerideydi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Normalde komisyon kalktı mı oturum durur, yani öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Evet, olağanüstü hâl Mecliste de olağanüstü hâl demek, halkın iradesini, halkı önemsememek demek. (HDP sıralarından alkışlar) Böyle bir ciddiyetsizlikle de karşı karşıya kaldık. Tamam, insicamım bozuldu ama devam ederiz.
Evet, ihraç edilmiş yüz binlerce kamu görevlisi başvurdukları mahkemelerde hukukun tecelli edeceğini umarken hukuki süreci tamamen yavaşlatan bir komisyon sürüldü önlerine ve ancak Temmuz 2017'de ilk başvurularını almaya başladı bu komisyon. Bu zamana kadar 125 bin başvurudan ancak 36 binini sonuçlandırdı ve bunlardan sadece 2.300'ünü kabul etti. Komisyona başvuran, ihraç edilmiş ya da açığa alınmış kişilerin suçları sabit olmamasına rağmen, kimisi iki yıldır işsiz ve tüm sosyal haklarından mahrum durumda. İktidarınız ve bu komisyon, yüz binlerce suçsuz, günahsız insanın vebalini üzerinde taşıyor. Ege Denizi'nde can veren 3 çocuklu Maden ailesi de var bunların içerisinde, yine, ihraç edilen ve yaşamını yitiren EĞİTİM-SEN yöneticisi Kazım Ünlü de bunların içerisinde. Başvuruları reddedilen kişilerin hangi yolla hakkını arayabileceği de sınırlandı ve dendi ki: "Yalnızca HSK'nin belirleyeceği idare mahkemelerine başvurabilecekler." Yani, doğal hukuk yolları tamamen ortadan kaldırıldı ve doğal hâkim ilkesi ihlal edildi.
Aslında, o gün bugündür zaten ülkede doğal bir hâkim kaldı mı, bilmiyoruz. Hâkimlerin hepsi gerçekten doğallıktan çıktılar. Herkeslerden ve hukuktan da bağımsız yargımız, tuhaf gizli tanıklarla rehin tuttuğu, sonra da Trump'a bağışladığı rahip Brunson kararı gibi kararlara güzelce imzalar atmaya devam ediyor. Sonra da, geçen gün olduğu gibi, Adalet Bakanı tutuyor diyor ki: "Suç işleyenler karakolun bir kapısından girip diğer kapısından çıkıyor. Yapanın yanına kâr kalıyor. Bu algı insanların kendine, topluma ve devlete olan güvenini zedeliyor." Diyoruz ki: Sayın Bakan, yargı sizlerden soruluyor, yargı ve cezaevleri, bizden sorulmuyor. Üstelik de bizden karakolun bir kapısından girenler diğer kapısından çıkmıyorlar maalesef, genellikle girdikleri yerde kalıyorlar. Bir Adalet Bakanı yargıdan bu şekilde bahsediyorsa o zaman hakikaten vay hâlimize.
KHK ihraçlarına dönersek, HSK'nin belirlediği idare mahkemesinden cevap alamayanlar bölge idare mahkemelerine, Danıştaya, Anayasa Mahkemesine sırayla başvuracak, ancak iç hukuk yolları tükendiğinde AİHM'e başvuracaklar. Belki sekiz yıl geçecek bu sürede ve sekiz yıl sonra adalete ulaşacak insanlar, buna "adalet" denebilirse ya da sekiz yıl sonra mesela diyeceksiniz ki sizler: "Affedersiniz, aldatıldık."
Sadece kişilere değil, kurumlara da dokundu tabii ki OHAL ve KHK'ler. Kadın dernekleri, çocuk dernekleri kapatıldı, televizyonlar kapatıldı ve seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumlar atandı. Şu anda gördüğünüz gibi bunlar da yetmiyor, muhtarlara da değiliyor aynı zamanda ve gerçekten, eğer sarayı ziyaret etmeyen muhtarlardansanız o zaman vay halinize!
Sevgili dostum, barış akademisyenlerinden adli tıp profesörü Şebnem Korur Fincancı mahkemedeki savunmasında şöyle diyor: "Milan Kundera'nın 'İnsanın iktidara karşı mücadelesi, belleğin unutmaya karşı verdiği mücadeledir.' sözünü alıntılayarak başladığım bir yazıda orada da belirttiğim gibi, hakikat ortaya konmadığında toplumsal belleğin bir parçası olamıyor. Toplumsal belleği oluşturamadığımızda toplum olma özelliğini de yitiriyoruz. Bellek oluşturma önüne engeller çıkarma bir tahakküm biçimi olarak da okunabilir. Nilgün Toker Kılınç'ın söz ettiği gibi, bu dünyaya kendimizi gösterme gücünü bu dünyayı düzenleme, kontrol etme gücü olarak gördüğümüzde, artık dünyayı insanlar arası bir dünya olarak değil, nesneler alanı olarak görmeye başlıyoruz. Ölümler de insanlar arasında ve can yakan olaylar olarak görülmekten çıkıyor hâl böyle olunca. İrademizi esir alan bir şiddetle karşı karşıya kalıyoruz. Hakikat tam da irademize sahip çıkmamızın en etkili yollarından biri."
Evet, hakikat ve hakikate ulaşmak için mücadele etmek irademize sahip çıkmanın ve insan olmanın en etkili yollarından biri. Her ne kadar örneğin Cumhurbaşkanı veya bir bakanın on dakikalık bir konuşması içerisinde dahi hakikatin, gerçeğin 10 kez kılık değiştirdiğine tanık olabiliyorsak, on yayın organının aynı başlıkla çıkarak, aynı yayını yaparak hakikati karıştırmaya, karartmaya çalıştığı tuhaf zamanlardan geçiyor olsak da biz bu yoldan, hakikat yolundan yürümekte kararlıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, az önce insicamınızı da bozduk. Size iki dakika ilave süre veriyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum.
Teşekkür ederim. İki dakikaya gerek yoktu ama teşekkür ederim.
BAŞKAN - Takdir sizin, nasıl kullanırsanız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sağ olun.
Evet, bu yolda, bu hakikat yolunda güzelim mesleklerinden uzaklaştırılmış ve mahkemelerde birbirinden değerli savunmalar yapan tüm barış akademisyeni arkadaşlarımızı buradan selamlıyorum. İyi ki varsınız, iyi ki hakikat için uğraşıyorsunuz, iyi ki bu ülkenin geleceğini kuranlardan olacaksınız.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)