GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:13.11.2018

MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Teklifin tümü üzerindeki görüşlerimizi aktaracağım.

Bilindiği gibi, görüşülmekte olan bu kanun teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri tarafından hazırlanmış ve Hükûmet tarafından da Sağlık Bakanlığı tarafından da mutabık kalınan konuları içermektedir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kanun teklifini, Genel Başkanımızın belirlediği ilkeler doğrultusunda, millet ve devletimizin bekası için sürdürdüğümüz Cumhur İttifakı kapsamında genel olarak destekliyoruz.

Kanun teklifi, sağlık hizmetlerinin bazı maddelerinde düzenlemeler içermektedir. Tabii ki bu kanun teklifi, bu kanun teklifini veren milletvekillerinin ve partilerinin görüşünü ifade etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim sağlık hizmetleriyle ilgili elbette farklı görüşlerimiz de vardır. Bu nedenle, bu kanun teklifinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak tamamen katıldığımız maddeler olduğu gibi, eksik bulduğumuz, yetersiz bulduğumuz maddeler de vardır; hatta, bize göre öncelikli olan bazı konular vardır. Bunların da bu teklif içerisinde olmasını beklerdik, onunla ilgili düzenlemeler içermemektedir.

Şimdi, kanun "sağlıkta şiddet yasası" olarak topluma lanse edildi. Nereden çıktı, nasıl oldu bilmiyorum ama bir haftadır tüm basın kuruluşlarında verilen teklifle sağlıkta şiddetin önleneceği söylendi. Şimdi, bu kanun teklifinde 42 madde vardır, sağlıkta şiddetle ilgili sadece 1 madde vardır, onun için sağlıkta şiddetle ilgili genel bir düzenleme içermemektedir; sadece 1 maddede, sağlıkta şiddet gerçekleştiğinde buna nasıl davranılacağıyla ilgili hükümler vardır.

Daha önce de çok konuştuk, bu şekliyle, bu hâliyle sağlıkta şiddeti önlemesi mümkün değildir. Evet, sağlıkta şiddet yoğun bir şekilde maalesef yaşanmaktadır. Ülkemizde hekimlere, diğer sağlık çalışanlarına yönelik şiddet vardır, hatta canlarına kıymaya, kıyımlarına sebep olmaktadır ve bu artarak devam etmektedir. Bu durumda yapılacak düzenlemeler vardır ama bu düzenlemelerin -daha önce de ifade ettiğimiz gibi- esas muhatabı Sağlık Bakanlığıdır. Sağlık Bakanlığının sağlıkta şiddeti önlemek için hastanelerde birtakım önlemler alması lazım. Hekim ile milleti karşı karşıya getirmemek gerekir, hekime yönelik algı üzerinde çalışmak gerekir. Şiddetin en fazla olduğu yerler hastane acilleridir. Hastane acilleri üzerinde düzenleme yapmak, burada güvenlik tedbirlerini artırmak, acildeki yoğunluğu azaltmak gerekir. Onun dışında, bu şiddet uygulayanları şiddet uygulamaktan caydırmak için Türk Ceza Kanunu'nda bir değişiklik yapılması gerekir. Bununla ilgili teklifimizi vermiş bulunuyoruz. Bu teklifimiz Adalet Komisyonunda beklemektedir. Bir an önce bunun da görüşülmesini ve Genel Kurula gelmesini bekliyoruz. Eğer bu gelirse şiddet uygulayanlara Türk Ceza Kanunu'nda dört yıla kadar hapis teklif ediyoruz ve bunda bir kamu davası olarak yargılanmayı ve tutuklu yargılanmayı düzenleyen hükümler getirmek istiyoruz. Böylece, şiddet uygulayanı bir kez daha caydırabiliriz diye düşünüyoruz. Bir an önce bu düzenlemenin Meclis Genel Kuruluna gelmesini bekliyoruz.

Kanun teklifinde ilaç ve eczacılıkla ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Biz bu düzenlemeleri de genel olarak destekliyoruz. Eczacılık mesleğinin eczacılar tarafından yapılmasını istiyoruz. İlaç satışının mutlaka eczacılar tarafından yapılması, marketlerde ilaç satılmaması gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Asla bir sermayenin zincirleri şeklinde eczaneler açılmamalı, eczaneler eczacılar tarafından açılmalı ve eczacılar tarafından ilaç satılmalıdır. Bu konuda da hassasiyetimiz ve duyarlılığımız vardır.

Elbette her türlü ilacın ülkemizde üretilmesini istiyoruz. İlaç millî bir konudur, stratejik bir konudur. Bununla ilgili önlem alınmasını ve bununla ilgili AR-GE çalışmalarının yapılmasını destekliyoruz. Ülkemizde mutlaka her ilaç bulundurulmalıdır. İlaç bulundurmak ve bununla ilgili düzenlemeleri yapmak da elbette Sağlık Bakanlığının görevidir. İlaç bulunmaması nedeniyle herhangi bir vatandaşımızın tedavisinin aksamasını da doğru bulmuyoruz.

Kanun teklifinde organ nakli ve tüp bebekle ilgili düzenlemeler de vardır. Bu konular da önemli konulardır, ülkemizin ihtiyacı olan konulardır. Temel olarak bu konuları da destekliyoruz. Elbette, organ naklinin düzenlenmesi, disiplinize edilmesi gerekir. Organ naklinin ticari konu olmaması gerekir, ticarete malzeme yapılmaması gerekir ve bununla ilgili düzenlemeleri de destekliyoruz. Aynı şekilde, tüp bebekle ilgili düzenlemeleri de doğru buluyor ve destekliyoruz, bunun da disiplinize edilmesi lazım. Mutlaka evli çiftler arasında bu işlemin yapılması gerekir.

Fakat bunların yeterli olmadığını da ifade etmek istiyoruz. Organ nakli bizim ülkemizde sadece kardeşlerden, eş ve dosttan yapılmaktadır. Bu düzenleme ya da böyle bir uygulama, organ nakli bekleyen kişilerin, hastaların sorunlarını çözmemektedir. Gelişmiş ülkelerde, dünyada organ nakli konusu kadavradan yapılmaktadır. Kadavradan organ nakli konusunda ise biz son derece geri durumdayız. Organ bağışı konusunu özendirmemiz gerekir. Elbette, bununla ilgili açıklama yapması gereken en önemli kurum olarak da Diyanet İşleri Başkanlığını görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının bunun üzerinde toplumdaki olumsuz algıyı ortadan kaldırması gerekir. Tabii ki organ bağışı yapmak ya da öldüğünde organ bağışında bulunmuş olmak bence çok önemli ve yararlı bir konudur ve burada yapılan organ bağışında bence kişinin sorumluluğu yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığının bununla ilgili açıklama yapması gerekir. Çünkü Peygamber Efendimiz'in bir hadisi var "Ameller niyetlere göredir." der, eğer organını veren kişi sadece bir insana faydalı olmak için bunu yapmışsa buradan başka da bir sorumluluk doğmayacağını düşünüyorum. Keşke, Sayın Diyanet İşleri Başkanı resmî kıyafetle cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı bir zatı ziyaret edeceğine bu konulara vakit ayırsa da bunlara hüküm getirse veya bunlara açıklama getirse daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Diğer bir konu tütün ürünleridir. Tütün ürünlerinin satışıyla ilgili kısıtlamaları da doğru buluyoruz. Dünyanın her yerinde bu tür düzenlemeler vardır. Ekonomik anlamda da tütün, alkol ve uyuşturucu madde, kötü madde olarak değerlendirilir, bunun satışıyla ilgili kısıtlamalar da doğru düzenlemelerdir. Biz de tütün satışının kısıtlanmasıyla ilgili yapılan düzenlemeleri doğru buluyoruz. Fakat bir gerçeğe de dikkatinizi çekmek istiyorum. Maalesef, tüm bu önlemlere, çabalara rağmen... Ki bu çabalar yeni çabalar değildir, 2002'den sonra başlamış çabalar değildir. Bu çabalar bizim de hükûmet ortağı olduğumuz 57'nci Hükûmette, hatta daha önce, 90'lı yıllarda başlayan bir mücadeledir. Özellikle, tütünle mücadelede Sağlık Bakanı Bülent Akarcalı'yı da anmak lazım. İlk düzenlemeyi yapan kişi Bülent Akarcalı'dır. Ondan sonraki dönemde Sağlık Bakanlığı olarak 57'nci Hükûmet döneminde de bizzat o dönemde çalışırken biz de tütünle ilgili birtakım düzenlemeler, kampanyalar yaptık. Bu ürünlerin satışıyla ilgili ya da tütün ürünleri kullanımının kısıtlanması, buna başlayan insanların bundan caydırılmasıyla ilgili birçok çalışma yaptık. Tabii, 2002 sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi de bununla ilgili düzenlemeler yaptı ama şu an durumun iyi gitmediğini düşünüyorum. Sigaraya başlamada hâlâ bir sorun yaşıyoruz, sigara kullanımında bir sorun yaşıyoruz, sigara tüketiminde sorun yaşıyoruz. Hatta milletvekillerimiz Meclis içerisinde sigara tüketiyorlar.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Ben şahidim.

SEFER AYCAN (Devamla) - Şimdi, bu konuda esas sorun, çocuklarımız sigaraya başlıyor ve sigara tüketimi de azalmamış bulunuyor. Fakat burada çok daha tehlikeli bir durum var; bunun, fiyat politikasından kaynaklanan bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu sigaraların fiyatının çok yüksek olması daha tehlikeli bir durumu ortaya çıkartıyor, kaçak sigara satışı artıyor. Şimdi, satışı kısıtlamak için birtakım düzenlemeler yaparken Ulus'ta, Kızılay'da açıkta, tezgâhlarda sigara satılmaktadır, hatta ne olduğu belirsiz sigaralar satılmaktadır. Ve bu sigaralar 3 lira, 5 lira daha ucuz diye bunu almakta vatandaş, ne olduğu belirsiz sigaralar tüketilmektedir. Üstelik bu sigaralar veya bu tür uyuşturucu maddeler zaten özellikle terör örgütleri tarafından yönetilmektedir ve çok ciddi ayrı bir sorunla karşı karşıyayız. Maalesef ülkemizde tütün ürünlerinin satışı, alkol kullanımı, hatta hatta madde kullanımı ilkokul çocuklarının seviyesine kadar inmiş durumdadır ve bu çok vahim bir durumdadır.

Bir diğer konu da tabii ki bununla ilgili, nargile konusudur. Sigarayla ilgili yaptığımız kısıtlamalara rağmen nargile kullanımıyla ilgili herhangi bir kısıtlama yapılmamaktadır; oysa nargile daha tehlikeli bir durumu ifade etmekte, daha çok solunumu, "inhale" edilmeyi gerçekleştirdiğinden daha fazla risk taşıyan bir durumdur. Onun için bunlarla ilgili mutlaka önlem alınması lazım.

Kanunda aile hekimliğiyle ilgili de birtakım düzenlemeler var. Bilindiği gibi, aile hekimliği uygulaması Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 2004 yılında çıkartılan bir kanunla yapılmıştır. Bu kanun Hükûmete özgü bir kanundur. Evet, tüm dünyada aile hekimliği uygulaması vardır fakat her ülkede aile hekimliği uygulaması farklı farklı modeller şeklindedir. Türkiye'ye getirilen aile hekimliği modeli de Hükûmete özgü bir modeldir fakat geldiği günden beri bazı sorunlar yaşanmaktadır. Mesela, aile hekimliğinin uygulamasının temeli sevk sistemidir fakat gelir gelmez sevk sistemi kaldırılmıştır. Şimdi yine birtakım değişiklikler getirilmektedir. Ne vardır değişiklikte? Mesela, vatandaşın aile hekimini seçme hakkı varken burada aile hekimini Sağlık Bakanlığı tespit edebilmektedir. Bu da aile hekimliğinin özüne aykırıdır veya aile hekimleriyle ilgili en çok sorun oluşturan veya sakınca gördüğümüz, buradan kaygı duydukları bir durum vardır; aile hekimlerinin şirket kurabileceğine dair bir ifade vardır. Bu da aile hekimlerinde huzursuzluk yaratmaktadır. Buna ne gerek olduğu da tartışmalı bir konudur ve başka bir konu da aile hekimleriyle ilgili sayı değişikliğinin de, kayıtlı kişi sayısının da değiştirilebileceğine dair bir hüküm vardır. Bu da yeni bir belirsizliğe ve soruna sebep olabilecek diye düşünüyorum.

Tüm bunları dikkate aldığımızda, oluşturulan kanun, 2004 yılında çıkartılan Aile Hekimliği Kanunu zaten "pilot kanun" diye geçer. Bu kanunun, bir an önce, tüm tarafların bir araya gelerek daha etraflı bir şekilde gözden geçirilmesi ve yaşananlarla, deneyimlerle birlikte aile hekimliği uygulamasının güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunu öneriyoruz.

Burada bölge tabanlı uygulamaya geçişe yönelik bir ifade vardır. Sağlık Bakanlığının aile hekimi atayabileceğini ya da aile hekimine kayıt etmeyi atayabileceğini ifade etmektedir. Tüm bu sorunların çözümü için bireysel değil de bölge tabanlı bir yaklaşım gösterirsek bu sorunların da çözülebileceğini düşünüyoruz. Onun için acilen Aile Hekimliği Kanunu'nda bir düzenleme yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.

Şimdi, kanunda döner sermayeyle ilgili de düzenlemeler vardır. Döner sermaye miktarının artırılmasıyla ilgili hükümler görüyoruz, 10 milyar Türk lirası olması. Bence bu rakam bile yetmeyecektir çünkü şu an Sağlık Bakanlığında, özellikle kamu hastanelerinde devlet bütçesinden sadece personel maaşları ödenmekte, onun dışındaki her şey döner sermayenin üzerine kalmış durumdadır. Bu noktada döner sermaye uygulamasının sağlık hizmetlerinde tümüyle işletme mantığına sebep olduğunu da görüyoruz, bunu da sakıncalı buluyoruz. Aslında sağlık hizmeti hekim ile hasta arasındaki ya da vatandaş arasındaki bir iştir. Hekim ya da hastane bir işletme değildir, hasta da müşteri değildir ve bu nedenle, oradaki döner sermaye mantığının kârlılık esasına ya da daha fazla gelir getirmeye dayalı bir yaklaşıma sebep olmaması lazım.

Şu an döner sermayelerde ciddi sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle üniversite hastanelerinin döner sermayelerinde çok ciddi sorunlar vardır ve bu sorunlar yüzünden hastane birtakım faaliyetleri yerine getirememektedir. Fakülte hastaneleri ciddi borç yükü içerisindedir. İşte tüm bunları dikkate alarak döner sermaye üzerindeki yükü, olaya bir işletme mantığıyla, kârlılık ilkesiyle bakmayla ilgili anlayışları değiştirmemiz gerekir.

Bir de korkarak bir şeyi ifade etmek istiyorum. Döner sermaye, sadece cari harcamaları ve sağlık personeline katkı paylarını karşılamak için yetmektedir. Bu yap-kirala-işlet-devret modeli yaygın hâle geldiğinde, hastanelerin ödeneklerinin ya da kira giderlerinin döner sermayeden karşılanması durumunun mümkün olamayacağını da düşünüyoruz. Zaten şu anki hâliyle yetmeyen döner sermayenin, eğer kira gelirlerini de eklersek, bu şekildeki ödemeleri karşılaması mümkün değildir. Bu nedenle, bu kira yükünün döner sermayenin üzerinden alınması gerekir. Bu da tabii ki genel bütçeye yüklenmesi anlamına gelir. O da çok ciddi bir yük getirecektir tüm hastaneler açısından ve bunun ciddi bir sağlık harcamasına ya da kira giderlerine de sebep olacağına ve hastanelerin döner sermayesinde sıkıntı yaratacağına da şimdiden dikkat çekmek istiyorum.

Son olarak, yine yasa teklifi içerisinde olan bir hususa değinmek istiyorum. Sağlık bilimleri üniversitesi kurulması veya bununla ilgili düzenlemelerin de Anayasa'ya uygun olmadığı görüşündeyiz çünkü kamu üniversitesinin nasıl kurulacağı bellidir. Kamu üniversitesinin YÖK'e bağlı olarak kurulması gerekirken burada Sağlık Bakanlığının bünyesinde, onun yapılandırdığı mütevelli heyet altında bir üniversite yönetimi oluşmaktadır ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Aycan.

Buyurun.

SEFER AYCAN (Devamla) - ...bunun da Anayasa'ya çok uygun olmadığını belirtmek istiyorum çünkü Anayasa'mızda üniversitelerin, kamu üniversitelerinin nasıl kurulacağı ve nereye bağlı olacağı da net olarak bellidir. Bunun dışındaki istisnalar olarak sadece askeriyeye akademi kurma ve polise akademi kurma hakkı verilmiştir, onun dışında herhangi bir kuruma üniversite kurma hakkı verilmemiştir.

Elbette eksiklikleri de var, bunlarla ilgili fazla vaktinizi almayacağım. Aşı reddi, sağlık personelinin özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler, gerçekçi sağlık insan gücü planlamaları bizim öncelikli konularımızdır. Bu konularla ilgili burada bir düzenleme bulmuyoruz. Bu hâliyle birçok kısımda bazı sorunları giderecek ama yasada bazı eksiklikler olduğunu da düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)