GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:2
Birleşim:17
Tarih:14.11.2018

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum

Değerli arkadaşlarım, on altı yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının devamı olarak 24 Haziran seçimleri sonrasında güçler ayrılığının ortadan kalktığı, yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı bir tek adam rejimi oluştu. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 Ağustos'ta bakanlarıyla halkın önüne geçerek 100 günde gerçekleştirecekleri yüzlerce vaat açıkladı. Dün 13 Kasımdı, 100 gün doldu.

Bakın, bu 100 gün içinde neler yaşandı, 100 günün sonunda Türkiye nasıl bir ülke hâline geldi, aslında sadece 100 günün değil, on altı yılın sonunda? Türkiye'de insanlarımız intihar ediyor, kendini yakıyor, vinçlerin tepesinde hak arıyor çünkü fakirlik var, yoksulluk var, işsizlik var. 1.600 lira asgari ücret alan milyonlarca işçi, bin liranın, 1.500 liranın altında aylık alan milyonlarca emeklimiz ayın sonunu getiremiyor. Enflasyonun resmî rakamı yüzde 30'a vardı ama çarşıda pazarda hayat yüzde 100'ün üzerinde pahalanmış durumda. Kara kışa girerken en temel ihtiyacımız doğal gaz ve elektrik bir yılda yüzde 45 zamlanmış durumda. Beceriksiz, liyakatsiz yönetimin sonucu dolar 7 lirayı aştı, faizler yüzde 40'lara ulaştı. Borcunu döndüremeyen binlerce şirket iflas etti, binlercesi iflasın eşiğinde. Sonuç: Evine aş götüremeyen işsizler ordusuna eklenen on binlerce işsiz. Milyonlarca yurttaşımız hayatını borçla sürdürme gayreti içinde. Yurttaşların borcu 510 milyar lirayı aştı, 20 milyon yurttaşımız icralık. Bu ülke için canını veren aziz şehitlerimizin yakınları ve kahraman gazilerimize bugüne kadar sözü verilen "Borçlarınızı sileceğiz." sözleri dahi tutulmuş değil.

İşte bu kriz tablosunda, Adana'da çocuklarını ısıtamayan Emine Akçay cebinde sadece 6 lirayla canına kıydı. Atanamayan öğretmen Ersin Turhan kardeşimiz İstanbul'da cebinde 10 lirayla ormanda intihar etti. Kocaeli'de çocuğuna okul pantolonu alamayan İsmail Devrim kendini astı.

Bakın, iktidarın 100'üncü gün şenliklerini yaptığı bu hafta başında, Eskişehir'in Mahmudiye ilçesinde geçici olarak çalışan 40 kadın işçinin görevi uzatılmadı. Bu sadece bir örnek. Türkiye'nin dört bir yanında binlerce kardeşimiz bu kışı işsiz, aşsız geçirmeye mahkûm edildiler. Ülkeyi yönetenlerin "yok" dediği kriz hayatın her alanını vurmuş durumda. Gripten kansere kadar birçok hastalığın dermanı olan yüzlerce ilaca dövizdeki artış nedeniyle ulaşılamıyor. Hastalar kapı kapı dolaşarak ilaç arıyor. Tıbbi malzemelerin fiyatlarındaki artış nedeniyle hastanelerde ameliyatlar durmuş durumda. 468 liralık genel sağlık sigortası primini ödeyemedikleri için milyonlarca yurttaşımız sağlık hizmetinden faydalanamıyor. "Sağlıkta gıpta edilecek noktadayız." diyenlere hatırlatmak isterim. Zonguldak'ta, 17 yaşındaki Dilara Kilcioğlu kardeşimiz parasızlıktan Düzce hastanesindeki kontrollere bir yıldır gidemediği için şeker komasından öldü.

Döviz krizi gazete, kitap basımını da vurdu; yeni kitap basılamıyor, gazeteler bir biri ardına kapanmak ya da küçülmek zorunda kalıyor. Aydınlık gazetesi üç gün yayınına ara verdi. İzmir'de gazeteler hafta sonu çıkmama kararı aldı. Gazeteler üzerindeki tek baskı kâğıt masrafı değil. Bakın, Karar gazetesi bir başyazı yayınladı bu hafta ve "Baskıyla karşı karşıyayız. İlan ambargosu uygulanıyor, hem kamu hem özel sektör ilanları engelleniyor. İlan verilmemesi için kurumlar ve şirketler uyarılıyor, tehdit ediliyor" dedi.

Değerli arkadaşlarım, bu yapılanın adı demokrasiyi hiçe saymaktır, basın özgürlüğüne darbedir. Bu baskıyı kim yapıyor? Hakkı hukuku çiğneyen kim? Tehdit eden kim? Onlar söylemiyor ama hepimiz biliyoruz. Bunu yapan, tek adam rejimi. Sadece Karar mı? Muhalif kimlikleriyle bilinen Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Evrensel, Yeni Çağ yıllardır yasaklı. Kamu kurumlarına, kütüphanelere, uçaklara alınmaları, reklam verilmesi yasak. Peki şu soruyu sormak hakkımız değil mi? Siz hangi hakla, benden aldığınız vergiyle Cumhuriyet'e, Sözcü'ye, Birgün'e, Karar'a ambargo uyguluyorsunuz? Basın sadece ekonomik kıskaç altında değil, bir de bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiş olan yargının keyfî tutumu ve kararları var. Uyuşturucu baronları iktidar milletvekillerinin aracılığıyla salıverilirken sadece düşünceleri, eleştirileri nedeniyle gazeteciler, milletvekilleri, avukatlar, işçiler, öğrenciler, hak savunucuları yıllarca, haksız, hukuksuz zindanlarda tutulmakta:

Bakın, Eren Erdem bugün, 137 gündür koğuşunda tek başına, bir gizli tanığın yalanları, iftiraları yüzünden.

Osman Kavala 380 gündür tek başına koğuşunda, neyle suçlandığını dahi bilmiyor çünkü henüz ne savcı karşısına çıkarılmış ne de iddianamesi hazırlanabilmiş. Doğal olarak soruyor "Ben neden Silivri zindanındayım?" diye.

Hukukçu Selçuk Kozağaçlı bır yıldır tek başına hücrede; tahliye oldu, bir gün dışarıda kaldı ve skandal bir kararla yeniden aynı hücreye konuldu.

Aralarında Cihan Dağdelen ve Berkay Ustabaş'ın da bulunduğu 70 bin öğrenci cezaevinde hem özgürlükleri hem de eğitim hakları gasbedilmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, 85 yaşındaki Sise Ana 2017 yılından bu yana cezaevinde, onlarca hastalığı var, adını dahi hatırlamıyor.

Bakın, bu sabah İnsan Hakları Komisyonunda açıklandı, Türkiye'de sıfır ile 6 yaş arasında 743 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Çakırözer.

Buyurun.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Tabii.

Değerli arkadaşlarım, her rakam bir hayat demek. Her düşüneni, her eleştireni hapse attığımız için cezaevleri tıka basa dolu. İnsanlar cezaevlerinde yerlerde yatıyor. Cezaevi dışında da -sadece cezaevi içinde değil- analar hep ağlıyor. Tek adam rejiminde protesto da yasak. On beş yıldır Galatasaray Meydanı'nda evlatlarının akıbetini öğrenmek için sessizce oturan Cumartesi Anneleri işte bu son 100 gün içinde yasaklandılar, darbedildiler.

Değerli arkadaşlarım, gelişmişlikte, demokraside, yargı bağımsızlığında en diplerde olsak da bakın, çocuk yaşta evliliklerde dünyanın ilk 10'undayız. On yılda 500 bin çocuk gelin var bu ülkede. Evlendirilen kız çocuklarının üçte 1'i kocalarının ikinci ya da üçüncü eşi olarak kuma gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin en önemli değeri insan gücümüz, gençlerimiz; Türkiye'nin, işte, bu saydığım iç karartan tablosunda geleceğe umutla bakamıyorlar, umudu gurbette arıyorlar. Bakın, son bir yıl içinde Türkiye'den göç edenlerin sayısı yüzde 42,5 arttı, 253.640 yetişmiş mühendisimiz, doktorumuz, üniversite mezunumuz göç etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Cümlemi bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bağlayın Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ilk 100 gün projelerinin Türkiye'yi ne hâle getirdiğini gördünüz. Duyuyoruz ki 2'nci bir 100 gün programı yakında açıklanacak, içinde ne var ne yok bilemiyoruz, milyarlarca liralık mega projelerden bahsediliyor. Buradan, ülkemize gerçekten çağ atlatacak, vatandaşlarımızı huzura refaha kavuşturacak bir mütevazı projeyi ben sunmak isterim: Mega projelere gerek yok, AKP'nin ilk on altı yılında yoktu, ilk 100 günde yoktu, yukarıda bütçeyi tartışıyoruz, orada da yok. Değerli arkadaşlarım, ihtiyacımız olan tek şey demokrasidir, hukuktur, adalettir, kardeşliktir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çakırözer.