| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 15.11.2018 |
AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu belirtmek isterim: Biliyorsunuz, geçmişim itibarıyla ben bir hariciyeciyim, eski tabiriyle. Ama bu çatı altında çalışmaya başladıktan sonra dâhiliyeci oldum. "Dâhiliyeci" derken de iç hastalıkları uzmanıyım. Hasta kim? Hasta: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi. Bu sistem hasta ve bağışıklık sistemi çökmüş. Bunun sonucu olarak, bu sistemde bir metastaz belirtileri var ve bu metastaz bu sağlık sektöründe de belirginleşmiş. Onun için ben bugün iç hastalıkları uzmanı olarak söz aldım. "Nedir meselemiz?" diye bakacağız. Bir defa, koruyucu ve önleyici birinci basamak sağlık hizmetleri olan aile hekimliği güçlendirilemediğinden vatandaşın hastanelere yığılması önlenememiştir.
İki: Sağlıkta savurganlık sonucu, kamu hastaneleri ve üniversiteler hizmet paralarını devletten alamadıklarından, malzeme eksikliğinden ötürü batma noktasına gelmiş, ameliyatlar ertelenmeye başlamıştır.
Üç: Sistemin bozukluğunun günah keçisi hâline getirilen sağlık çalışanları itibarsızlaştırılmış ve bugüne kadar hiç görmediğimiz şekilde şiddet olayları gündeme gelmeye başlamıştır. Siz her ne kadar "dövize endeksli, hasta garantili değil" deseniz de bizi ikna edemeyeceğiniz için biz yine bildiğimizi okuyacağız.
Bu hastaneler hantal, ulaşımı zor, pahalı sağlık hizmetlerine yol açarak vatandaşın hizmete ulaşımını zorlaştıracak, sağlıkta savurganlığı artıracaktır. Ben bunun her örneğini buradan Bursa'ya, seçim bölgeme giderken Eskişehir'den geçerken görüyorum, yol kenarında bir saray yavrusu var.
Sosyal hizmet olarak sunulması gereken ikinci basamak sağlık hizmetleri, kâr amaçlı, özel ortaklı şehir ve kamu hastanelerine devredilerek vatandaş âdeta soyulmaya başlamıştır. Sağlık, bir sosyal hizmet olmaktan çıkıp bir ticari sektör hâline gelmiştir.
Özel sektöre yaptırılıp işletilecek olan şehir hastanelerine yıllık hasta garantisi verilerek "sağlık hizmetinin parası" adı altında devlet, döviz üzerinden yandaşlarına kaynak aktarmaya başlamıştır.
Bir anlamda, önleyici değil, aslında hastalanmayı teşvik eden bir çerçeve belirlenmiştir. Esas yatırım, tüm dünyadaki gibi koruyucu birinci basamak sağlık hizmetleri ve toplum sağlığı hizmetlerine yapılmamıştır. Oysa bu yöntem çok daha ucuz ve insanidir. Esas olan, sağlığı korumaktır.
Şimdi, tabii, bunların hepsini benim doktor olan milletvekili arkadaşlarım dile getirdiler ve onlar bunu hem bu çatı altındaki yeminleri hem de Hipokrat yeminleri çerçevesinde gündeme getirdiler. Benim Hipokrat yeminim yok ama benim mazbatam var. Mazbata nedir? Bana verilen bir vekâlettir. Şimdi geri kalan bir dakika elli saniyemi de o çerçevede vekilliğini üstlendiğim seçmenlerim adına konuşacağım.
Orhangazi'de MR cihazı yok. Devlet hastanesinden bahsediyorum. Vukuat nedir? Geliyor hasta, MR çekilmesi lazım. Nereye götüreceğiz? Ya Yalova'ya ya Bursa'ya. Devlet hastanesi dediğimizin minimum cihaz listesi olması lazım. Bir devlet hastanesinde MR cihazı olmaz olur mu? Bunu anlamak mümkün değil.
Okuyorum bir mektup size. Yine Bursa'dan. "Dün çocuğum rahatsızlandı. Devlet hastanesinde muayene edildi, reçete yazıldı. Eczaneden ilaçları alırken birkaç sıra önde ilaç alan Suriyeli hasta dikkatimi çekti. Sadece 1 tane ilaç ücreti ödedi. Onun harici bir poşet ilaç aldı fakat onlara herhangi bir ücret alınmadı eczanede. Sordum: 'Niye onlardan almıyorsunuz?' Böyle, boyun bükerek bana baktı eczacı, ne bir muayene ücreti ne bir reçete katkı payı ne ilaç parası. Vekilim -bana vekâlet verdi- 48 lira ücret ödedim, 27 lirası muayene ücreti, 4 lirası reçete katkı payı, 10 lirası reçetesiz ilaç. Sağlık Bakanlığının şikâyet hattını aradım, 'Anlıyorum sizi ama muhatabınız biz değiliz.' dediler. Vekilim, kendi vatanımda olmuşum göçmen. Aldığımız havadan da ücret alsınlar, biz de kurtulalım o zaman. Lütfen, Mecliste dile getirin, her ne kadar AKP ve MHP tarafından önerilerimiz reddedilse de dile getirin. Suriyeliler gidecekse gitsinler, lanet olsun; kalacaklarsa da tabi olduğumuz vergidir, harçtır, her şeye bizim gibi tabi tutulsunlar."
Son madde, Bursa. Her sabah zeytin yiyorsunuz değil mi? Zeytinin fiyatı geçen sene 8 liraydı, bu sene 4 lira.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Erozan.
Buyurun.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Müşterisi yok. Niye yok biliyor musunuz? Sadece Suriyeli göçmen yok, şimdi bir göçmen zeytin var, Afrin'den geliyor, piyasayı allak bullak etmiş vaziyette. 2,5 liraya satılması gereken -piyasadaki fiyatı bu bugün- zeytinyağlık zeytin dahi rekabet edemiyor, yine Afrin'den 2 liraya geliyor.
Bunları üst üste koyarsanız, ben size söyleyeyim sonucunun ne olacağını, aslında hep birlikte göreceğiz; 1 Nisan sabahı görüşmek üzere.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)