GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:77
Tarih:13.03.2012

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; araştırma önergesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Araştırma önergemize geçmeden önce bir iki konuya ben de dikkat çekmek istiyorum. Özellikle, bugün Ankara'da önemli bir dava görülüyordu, aslında gündem dışı konuşmalarda  milletvekilleri de ifade etti, Sivas davası. Bu, önemli bir davaydı aslında yani zaman aşımına uğrayıp uğramaması tartışılıyordu ve Türkiye kamuoyu bunu bekliyordu. Ne yazık ki bu dava zaman aşımına uğratıldı ve aslında Sivas'ta on dokuz yıl önce yaşananlar bir kez daha tazelenmiş oldu. Bu karar umuyorum ki bir yüksek mahkemeden geri dönecek ve Türkiye vicdanına, Türkiye toplumunun adalet beklentisine cevap olacaktır. Ancak bundan daha vahim bir durum: Hem bu karar konusunda özellikle Toplumsal Bellek Platformu'ndaki insanlar, yine Aleviler çok ciddi yaralandı ama bir yaralanmayı da yine İçişleri Bakanlığına bağlı güvenlik kuvvetlerinin bu olayı protesto eden, buna tepkisini gösteren yurttaşlarımıza yönelik gaz bombalı, tazyikli suyla saldırısıyla karşı karşıya kaldık. Bu da kabul edilemez bir konu.

Şunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz: İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olmaz. İnsanlığa karşı işlenen suçları eğer biz yargılayamazsak, gün yüzüne çıkartamazsak Türkiye'nin gerçekten demokratikleşmesi mümkün değil.

Ben bir kez daha burada Sivas'ta yanan canları anmak istiyorum ve diyorum ki: Acınız acımızdır, mutlaka bunun hesabı sorulacaktır. İnsanlık tarihinde hiçbir acı, hiçbir adaletsizlik hesapsız kalmamıştır. Bunu, bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.

Yine, sayın milletvekilleri, 12 Mart, Gazi katliamının yıl  dönümü ve 12 Mart Kamışlı katliamının yıl  dönümü; biri Türkiye, biri Suriye. İkisinde de halklara yönelik büyük bir saldırı, baskı var ve bir katliam var. On iki yıldır aslında Gazi katliamı da, Sivas katliamı gibi benzer bir süreci yaşıyor, ne yazık ki orada da dava benzer bir sürece gidiyor. Umarım bu konuda en azından ders çıkartır mahkemeler ve Gazi katliamını zaman aşımına uğratmadan Gazi katliamına neden olanları, onun zihniyetini ortadan kaldırır.

Diğeri de 16 Mart? Dikkat ederseniz mart ayı hem direniş tarihi ama aynı zamanda hem de katliamlar tarihi. Mart ayı Halepçe katliamının yıl  dönümü, aynı zamanda da Beyazıt katliamının yıl  dönümü. Halepçe'de 5 bin Kürt katledildi, Beyazıt'ta 7 genç katledildi, üniversite öğrencisi katledildi. Dolayısıyla bu katliamlar tarihiyle yüzleşmediğimiz sürece Türkiye'de gerçek anlamda demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin var olduğunu söyleyebilmek mümkün olmayacaktır. Bir kez daha bu katliamları kınıyor ve bir daha insanlığın bu tip katliamlarla karşı karşıya kalmaması için daha güçlü bir özgürlük ve eşitlik mücadelesi yürütmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum çünkü bunu yürütmediğimiz sürece egemenler her zaman için bu katliamların üzerini örtmek isteyeceklerdir ve örteceklerdir.

Sayın milletvekilleri, diğer bir konu, bugün iş kazalarına ilişkin bir araştırma önergesi verdik, muhtemelen reddedilecek, bugüne kadar kabul edildiği görülmedi. Ancak bugün gerçekten acı bir olay, Esenyurt'ta biliyorsunuz 11 yurttaşımız, işçi arkadaşımız yaşamını yitirdi. Bu ilk değil, umarız son olur. Bundan daha önceki dönemlerde de yani Adana Kozan'da daha bir hafta on gün önce 10 işçi yaşamını yitirdi, baraj kapağının patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Yine geçen yıl 3 Şubatta Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesi'nde 20 işçi iş cinayetine kurban gitti. 2008 yılında İstanbul Davutpaşa'da yaşanan patlamada 23 işçi yaşamını yitirdi.

Dikkat ederseniz, buna bir iş kazası demek mümkün değil, katliama dönüşmüş durumda. 60 bin işçi ölmüş bu iş kazaları nedeniyle. Bu kabul edilebilir bir durum değil, rakam değil. Aslında bundan başta iktidarın rahatsız olması gerekiyor ve iş kazaları  konusunda elinden geleni yapması gerekiyor "Bunu nasıl önleyebiliriz, gerçekten işçilerin insanca yaşam koşullarını nasıl sağlayabiliriz?" diye ama iktidar, nasıl daha çok zengin olabiliriz, nasıl daha emek sömürüsü yapabiliriz, esnek çalışmayı nasıl geliştirebiliriz, insanlar üzerindeki sömürüyü, rekabeti nasıl geliştiririz üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Bu işçi ölümlerinin temel şeylerinden birisi taşeronlaşma sayın milletvekilleri. Bu firma da yani şu an 11 işçinin ölümüne neden olan firma da bu Marmara Park Alışveriş Merkezi inşaatında çalışan beş taşeron firmadan birisi, Kaldem İnşaat'ta olan bir durum. Ana firma açıklama yaptı  "Bu işçilerin bizimle alakası yoktur." dedi çünkü ana firma kaç tane taşeron örgüt çalıştırıyor belli değil. Kaldı ki yükümlülüğü taşeron firmalara atıyor. Böylece sorumluluktan kaçmış oluyor.

Biz Tuzla tersanelerinde de bunu gördük. Tuzla tersanelerinde de ölümlerin temel nedeni taşeronlaşmaya ilişkin bir yaklaşım. Yine esnek çalışma, rekabet, daha çok gelir elde etmenin üzerinde, insanların yaşamı üzerinde oyun oynanıyor yani daha çok çalışalım, daha çok kazanalım ama iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda herhangi bir şey yapılmıyor. Şimdi burada söylenebilir yasal mevzuatta bazı düzenlemeler yapıldı. Evet yasal olarak iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda yapılan düzenlemeler şu an sorunu çözmüyorsa, hâlâ inşaatlarda insanlar düşerek yaşamını yitiriyorsa, Tuzla tersanelerinde iş kazaları devam ediyorsa, inşaat firmalarında insanlar yanıyorsa burada bir sorun vardır demektir. Demek ki sadece yasal olarak düzenleme yapmak yetmiyor. Bu rekabetçi sistemi bir defa ortadan kaldırmak gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, 1945 yılında çıkartılan İş Kazaları Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu'ndan bu yana ülkemizde iş kazası ve meslek hastalıkları sonucunda ölen ve sakat kalan işçilerin kaydı tutuluyor. Yani 1945'ten beri bir kayıt tutuluyor ama bu daha çok diyelim ki kayıtlı olan, oysa bu ülkede kayıt dışı istihdam konusu çok ciddi bir sorun ve kayıt dışı alanlarda çalışanların ölümlerinin de ya da iş kazalarının ya da meslek hastalıklarının da ne yazık ki kaydı tutulmuyor. 1946'dan 2010 yılına kadar iş kazaları sonucunda ölen işçi sayısı tam 59.300'e ulaşmış durumda Türkiye'de. Yani son on yılda 10.723 işçi  ölmüş, bu toplam her yıl neredeyse 1.072 işçinin ölümü demek ortalama yani bu ülkede bir işçi katliamı var, buna iş kazası demek mümkün değil. Bu işçi katliamlarını nasıl önleriz meselesi buranın sorumluluğundadır.

Yine, meslek hastalıkları meselesi ciddi bir sorun. Meslek hastalıklarından kaynaklı bunun tespitinin yapılması konusu da sorun. Birçok bürokratik engel var. Özelikle kot kumlama işlerinde çalışan hastaların kendi durumunu kanıtlaması isteniyor. Bu konuda bizim bir kanun teklifimiz var, önümüzdeki dönem gündeme gelir umarız, bu konuda bazı düzenlemeler yapılır. Her gün bir silikozis hastası yaşamını yitiriyor ama ne yazık ki burada insan yaşamı ucuz ve çok fazla gündem olmuyor yani insanlarımız yaşamını yitiriyor, insanlarımız katlediliyor, inşaatlarda düşüyor, işte çukura düşüyor ya da çadırlarda yanarak can veriyor ama buranın gündemi bu değil, burası bu konuda herhangi bir adım atmak durumunda hissetmiyor. Bütün bu ölümlerin temel nedeni neoliberal politikalar. Çünkü AKP Hükûmeti, çok övündüğü dünyanın 17'nci büyük ekonomisine, işte bu ölümler nedeniyle gelmiş durumda. O, sadece kâr etmeyi, torbasının nasıl dolduğunu düşünüyor torba yasalar yaparak ama işçilerin, burada çalışanların durumu nedir, iş güvenliği konusunda gerekli önlemler alınmış mı, iş sağlığı konusunda gerekli tedbirler alınmış mı, insanların insanca yaşama koşulları var mı, sigortaları var mı, sendikal mücadele içerisindeki durumları nedir;  aksine, sendikal mücadele engelleniyor. Dünyaya bakın, sendikalı olan ve bu konuda bilinçli olan işçilerin olduğu ülkelerde işçi kazaları azalmış. Demek ki burada örgütsel olarak da bir sorun var ama bu Hükûmet, işçilerin örgütlenmesini kendisine yönelik bir davranış olarak algılıyor ve işçilerin örgütlenmesini engelliyor yani kanunda, yasalarda bazı düzenlemeler yapsa da Avrupa Birliği sürecinde ama işçilerin örgütlenmesi onun için büyük tehlike. O yüzden örgütlenen işçileri ya da sendika isteyen, sendikal mücadele veren işçileri de işten atıyor. Bu, aslında tam da bir yaklaşım. Böyle olduğu sürece de ne yazık ki insanlar ölmeye devam edecek, işçiler sağlıksız koşullarda çalışmaya devam edecek. Biz de burada o insanların yaşamı uğruna, emeğin sömürüsü uğruna buradan güzel sözler söyleyeceğiz ve Türkiye'nin ne kadar ileri olduğunu söyleyeceğiz. Bir kez daha bunu reddettiğimizi, insanlığın olmadığı, insanca yaşam koşullarının sağlanmadığı bir yerde kazancın da helal olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Eğer gerçekten siz kazanmak istiyorsanız, zengin olmak istiyorsanız bu insanların yaşam koşullarında güvence, yaşam hakkını en azından güvence altına almak durumundasınız. Bu, Hükûmetin temel sorumluluklarından birisidir.

Umuyorum, şimdi bu önergemize "Evet" oyu vereceksiniz ve bir daha insanlar yaşamını yitirmesin diye buradaki koşulların araştırılması konusunda, meslek hastalıklarının ve iş kazalarının araştırılması konusunda?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözünüzü bağlayınız.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Meslek hastalıklarının ve iş kazalarının nedenleri ve bunları nasıl giderebiliriz konusunda verdiğimiz araştırma önergesine olumlu oy vereceksiniz ve en azından biz bu konudaki sorumluluğumuzu, "Duyarsız değiliz, ilgileniyoruz ve gerekli sorunları çözeceğiz." yaklaşımını işçilerimize, emekçilerimize gösterelim diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.