| Konu: | Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 27.11.2018 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/1285) esas numaralı Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine grubum adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin çevre politikası doğayı talan etmiş durumda. HES'ler nedeniyle dereler ya kurumuş ya da can çekişir hâle gelmiştir. Ormanlar tahrip edilmekte ve ranta açılmaktadır. Tarım alanları yok edilmekte, doğanın kapitalizmin kıskacına sokulması doğanın daha fazla ve daha hızlı yitirilmesine neden olmaktadır.
Bakınız, bizim tespit ettiğimiz kadarıyla yine AKP hükûmetleri zamanında üzerinde en fazla değişiklik yapılan kanun ve yönetmelikler çevreyle ilgili kanun ve yönetmeliklerdir. AKP hükûmetleri bir yandan ulusal ve uluslararası koruma sözleşmeleri kapsamında başta iklim, orman, deniz ve sulak alanların korunması gibi birçok alanda stratejik belgeleri oluşturmasına karşın başta enerji ve inşaat sektörlerine dair politikalarında bütün bu strateji belgelerini rafa kaldıran bir yaklaşım içerisindedir. Çevrenin, doğanın korunma ve kullanma ilişkisinde AKP hükûmetleri koruma ilkelerine karşı her zaman ve her durumda kullanma ilkesini esas almaktadır.
Bunun yanı sıra son yıllarda plansız ve çarpık kentleşme, sanayileşme, turizm ve ulaştırma, kıyıların hızla yapılaşması gibi sebeplerle doğaya ciddi zararlar verilmiştir.
Öte yandan, AKP neoliberal politikasıyla ekolojiye "Ben nasıl kâr ederim." diyen şirketler gibi bakmaktadır. Bir yandan riskli yapı ilan edilen yapıların yıkıldığı, diğer yandan yeni riskli yapıların üretiminin sürdürüldüğü, afet riski gerekçe gösterilerek tüm kentlerimizin bir rant aktarım alanı hâline dönüştürüldüğü bir gerçekliktir. Eğer her şeye maliyet gözüyle bakıyorsanız bütün bu iklim krizlerinden canlı türlerinin yok olmasına, doğal afetler, hastalıklar, salgınlardan ve açlığa kadar bir sürü sorun yaratmış olursunuz.
Son yıllarda, su havzalarının kullanıma, yerleşime, sanayiye ve turizme açıldığını görüyoruz. Bunun sonucunda, su havzaları, toprağı ile dereleri, gölleri, yer altı suyuyla giderek kirletilmektedir. Önümüzdeki yıllarda su krizi yaşanacağı açıkça ortadayken diğer taraftan mevcut su alanları enerji projelerinin kullanımına açılmaktadır. Nedenler üzerinde durulmadan sonuçlarla baş edilebileceği sanılıyor.
Değerli milletvekilleri, (2/1285) esas numaralı Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle bir kez daha çevreyle ilgili 3 temel kanunda değişiklikler yapılmak istenmektedir. Çevre Kanunu açısından Sıfır Atık Projesi'ne entegrasyon, depozito, plastik poşet uygulamasının kalması, ceza artışları gibi temel düzenlemeler getirilmek istenmektedir.
"Kamu kurum ve kuruluşlarınca inşaatın yapımına ve denetimine ilişkin hizmet alımı yapılmış ise inşaatın yapımına ve denetimine ilişkin her türlü fenni mesuliyet Kamu kurum ve kuruluşu adına danışman firmanın mimar ve mühendislerince üstlenilebilir." denilmektedir. "Danışman firma"yla kastedilen kimdir, müteahhit firma mıdır yoksa başka bir şey midir? Bu konuda çok ciddi belirsizlikler bulunmaktadır.
Diğer bir yandan kötüye kullanım sonucu ortaya çıkan iklim değişikliğiyle ilişkili olan etkiler, kıyı ve deniz alanlarına bağlı yaşayan toplumları ve ekonomileri daha fazla etkilemektedir. Birçok ülke, bu etkileri azaltmak için çaba sarf etmiş ve denizel biyolojik çeşitliliğin korunmasını sağlamak için deniz ve kıyı koruma alanları kurmuşlardır ancak gösterilen bu çabalara rağmen deniz ve kıyı koruma alanlarının hâlâ ciddi eksiklikleri vardır.
Bilindiği gibi, Türkiye kıyılarında yaklaşık beş yüz tür canlı balığın varlığı tespit edilmiştir. Bunların yüzde 50'sinin stoklarının yerel olarak yok olma tehlikesi altında olduğu tahmin edilmektedir. Henüz yeterince algılanamayan "koruma alanları" ifadesi ve uygulaması Türkiye'nin deniz alanlarındaki biyolojik çeşitliliğe yönelik bu tehditleri ortadan kaldırmada önemli bir role sahip olması gerekir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de denizler ve kıyı alanları yeterince korunmamaktadır. Ayrıca denize dolgu yapılarak yapılan Ordu-Giresun havaalanı ve inşa hâlindeki Rize-Artvin havaalanı çalışmaları sırasında söz konusu dolgular vadilerde ve denizlerde büyük bir ekolojik tahribat yarattı. Denizde dolgu temeline dayanan havaalanı, meydan, liman, barınak, turizm tesisi, turistik ada gibi projelerin tek bir amacı var; İnşaat şirketlerine iş alanı yaratmak.
Birçok su alanı ve göllerimiz kurumakla yüz yüzedir. Konya Ereğli sazlıkları yüzde 90 oranında kurumuş durumdadır. Beyşehir Gölü'nden sulama maksatlı aktarılan su miktarının yıllık 350-400 milyon metreküpe ulaşmasından dolayı kurak dönemlerde gölün su seviyesi düşmektedir. Seyfe Gölü tamamen kurumaya yüz tutmuş durumdadır. Türkiye'nin Maldiv'leri olarak anılan Burdur'daki Salda Gölü, Konya'ya bağlı Karapınar ilçesindeki dünyanın ender jeolojik yapılarından biri olan Meke Maarı ve Maar Gölü ve daha adını sayamadığımız birçok göl sanayi kirlenmesi ve yanlış tarım politikaları yüzünden yok oluşla karşı karşıyadır.
Mevcut su alanlarının yenilenebilir enerji yatırımlarına açılması sorunlarıyla söz konusu sorunlar daha da katmerleşecektir. Göller ve su alanları üzerine yapılacak kategorik olarak "yenilenebilir enerji" olarak adlandırılmakta. Örneğin güneş enerji santralleri göl yüzeyini güneşle temasını keserek göl ekosisteminin güneşten mahrum bırakılmasına neden olmaktadır. Bazı göllerin alt katmanlarının doğal gaz depolama alanı olarak kullanılmak istediğine dair dönem dönem basında yer alan haberler mevcuttur. Bu tür uygulamalar göl ekosisteminin nasıl etkileneceğine dair yeterli bilimsel araştırma, çevresel etki değerlendirmesi yapılmadan sadece kısa dönemli ekonomik kaygılarla hareket edildiği açıkça ortadadır. İşte tam bu nedenle biz bu yasa teklifine karşı çıkıyoruz.
Aynı şekilde, Bakanlığın kendi tasarrufundaki taşınır ve taşınmazların, kısa sürede, mümkün olan en az kamu kaynağı kullanılarak satışı ve kiralanması öngörülüyor. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında daha hızlı, etkin iş yapılması gerekçesiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İller Bankası, idarenin ve iştirakçilerinin protokol yapabileceğini düzenliyor. AKP belediyelerinin Sayıştay raporları ortada, bütün ihaleler kendi yandaşlarına verilmektedir. Bu düzenlemelerle yapılacak ihaleler denetimden uzak tutulmaya çalışılıyor.
Plastik poşetin paralı hâle getirilmesi kararıyla övünen Çevre Bakanının tavrı samimiyetten uzaktır. Neden? Geçtiğimiz haftalarda İngiliz The Guardian gazetesinde yayınlanan bir haberde Türkiye'nin İngiltere'den 2018 yılı ilk 3 ayında 27.034 ton plastik çöp aldığı yer aldı; 2017 yılı içinde ise toplam ithalatın 205 bin ton olduğu belirtildi. 2018 yılında ise bu rakamın 500 bin tona ulaşması bekleniyor. Bakanın övünerek aktardığı 179 ton atığın ayrı toplanmasından da anlaşılacağı gibi Türkiye'de toplanan çöplerin sadece yüzde 1'i geri dönüşüme tabi tutuluyor. Tüm bunlar iktidarın Türkiye coğrafyasını atık merkezi hâline getirdiğini gösterirken, bu bağlamda yapılan açıklamaların farklı amaç için gerçekleştirildiğini açıkça ispat etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu Meclis her şeyden önce kendi onuruna, kendi vekillerine sahip çıkmalıdır. Biliyorsunuz, geçen hafta, bir hafta önce Sayın Demirtaş'la ilgili bir AİHM kararı yayınlandı. AİHM kararında açıkça Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarımızın tutuklanmasının siyasi kararla olduğu ortadadır. AKP'nin derhâl, aslında AİHM'in bu içtihadını, bu vurgusunu yerine getirmesi ve serbest bırakması gerekirken AKP, maalesef, "AİHM, yerli hukukun verdiği kararlara giremez." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Toğrul, buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Peki, ben, buradan size sormak isterim değerli arkadaşlar: 90'ıncı maddenin beşinci fıkrasında ne deniliyor? Türkiye'deki iç hukukla uluslararası hukuk karşı karşıya geldiğinde veya zıt kararlar verildiğinde açıkça uluslararası hukukun üst norm olduğunu söylüyor.
Şimdi durum bu iken değerli arkadaşlar, AİHM kararını yerine getirmemekle önümüzdeki dönem ülkenin içine sürükleneceği bir felaket durumu ortaya çıkacaktır. Biz buradan Hükûmeti uyarmak istiyoruz.
Bakın, benim, AKP'li milletvekillerine bir tavsiyem var. Sayın Selahattin Demirtaş'ın mahkemelerdeki ifadelerini, mahkemelerdeki savunmalarını hukuk fakültelerinde okutsunlar, hukuk fakültelerine bir ders olarak koysunlar ve gerçekten AKP milletvekilleri ve talimatlı yargı bir miktar hukuk öğrensin.
Hukuk hepimize lazımdır. Bu Meclisin de birinci görevi, kendi üyelerine sahip çıkmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bugün, bu dönem seçilmiş olan milletvekilimiz Leyla Güven'in açlık grevinin 20'nci günü. Hep beraber ya bu kara tabloya "devam" diyeceğiz ya da bir an önce bu Meclis üyelerine, siyasete ve hukuka sahip çıkacaktır. Bunu umuyor, bekliyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)