| Konu: | Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 27.11.2018 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye on altı yıllık AKP iktidarının sonunda çok boyutlu bir krizle karşı karşıya. Ekonomik krizin ortasındayız; yetmiyor, demokrasi ve hukuk krizinin ortasındayız ve yetmiyor, çok derin bir çevre krizinin de içindeyiz. Bu krizlerin her biri karşısında iktidar aynı tavrı gösteriyor. Önce krizi görmezden gel; sonra, görmezden gelinemeyecek noktaya gelince bir düşman bul ve o düşmanı suçla; sonra, gerekiyorsa geçici pansuman tedbirleri yap ama asla krizi yaratan düzeni değiştirmek için bir adım atma. İşte yine bunu yapmaya dönük bir torba yasayla karşı karşıyayız. Oysa çevre krizini de demokrasi krizini de geçici tedbirlerle çözmek mümkün değil. Kriz, iktidarın bilerek, isteyerek kurmuş olduğu rantçı, talancı, vahşi düzenden kaynaklanıyor; yüzde 1'lik yandaşı sürekli yüzde 99'luk halka, üreten halka tercih etmesinden kaynaklanıyor. Bu düzen değişmeden Türkiye'nin çevre sorunu da ekonomik krizi de demokrasi krizi de çö-zü-le-mez. Bu düzen çevreyi kirletiyor.
1990'dan bu yana baktığınızda karbondioksit emisyonu Türkiye'de yüzde 144 artmış. Ülkemiz çevresel performans endeksi ölçütünde 180 ülke arasında 108'inci sırada. Hava kirliğinde 109'uncu, ekosistem canlılığında 156'ncı, biyoçeşitlilik ve habitatta 172'nci sıradayız, 172.
Her alanda çok ciddi çevresel tehditlerle karşı karşıyayız. Mesela giderek büyüyen bir su sorunumuz var. Ülkemiz genel uluslararası kriterlere göre bugün su sıkıntısı çekiyor, aynı çalışmalar 2050 yılında su fakirliğine gerileme riskine işaret ediyor. TEMA'nın su varlıklarına yönelik tehditler haritasına baktığınızda yüzde 50'den fazla tehdidin yanlış üretim politikalarından ve baraj ve HES yapımlarından kaynaklandığını gösteriyor. Peki, neden bu ısrar? Çünkü o HES'ler -o HES'ler var ki o HES'ler- iktidarı ayakta tutmak için ihtiyaç duyulan kaynağı rantçılara aktarma mekanizmasına dönüşmüş durumdalar. Su kaynaklarımızı ÇED raporlarına rağmen, halkın ve çevrecilerin itirazlarına rağmen HES'lere teslim eden bu düzenle hangi yasayı çıkartırsanız çıkartın, hangi poşetin içine sıkıştırırsanız sıkıştırın bu sorunun çözülmesi mümkün değil.
Bir başka büyük çevre sorunumuz da tarım alanlarımızın kaybı ve buna bağlı olarak gıda güvenliği. Tarım alanlarımız iktidarınız döneminde her yıl istikrarla azalıyor. Yalnızca 2017'de tarım alanları 336 bin hektar azalmış. Son elli yılda mera alanlarını yarı yarıya kaybetmiş bir ülkedeyiz artık. Büyük bir yıkım var. Tarımda ihracat potansiyelimiz çok yüksek ama biz ithalatçı konumdayız. Yalnızca geçen yıl tarım ithalatımız yüzde 14 artmış, yüzde 14. Mera alanları azalınca, girdi fiyatları artınca hayvancılık da bitti; etin de ithal edilmesine mahkûm kaldık. Sonuç hep aynı, dışa bağımlılık. Sonuç hep aynı, yüksek enflasyon. Ama daha da büyük bir riskle karşı karşıyayız: İşte, şarbon krizi. Başka krizler geldi de şarbon krizi unutulup gitti.
Soru yine bu. Peki, neden böyle? Çünkü saray rejiminin bilerek, isteyerek kurduğu bir ekonomik düzen var. Bu düzen toprağı görünce beton görüyor, bu düzen toprağa bakınca imar ve rant görüyor, topraktan bir üretim ve üretimle zenginleşen bir anlayış ve halkı görmüyor. Onun için de meraları talan ediyor. Onun için de tarım alanlarını yok ediyor. Çünkü kendi iktidarını ayakta tutmak için ranta ihtiyacı var, rantla kaynak dağıtmaya ihtiyacı var. Kendi iktidarını ayakta tutmak için çocuklarımızın gıda güvenliğini gasbeden bir düzenle karşı karşıyayız.
Bu değerler poşetlere sıkışmış, bu poşetlerin bu sorunu çözmesi mümkün değil. Polisiye önlemlerle politika üretilemeyeceğini, zabıtayla ekonomi sorunları çözülemeyeceği gibi, poşete sıkışmış torba yasalarla da çevre sorunu çözülemez.
Bir başka büyük çevre sorunumuz da kentlerin betona teslim edilmiş olması. Son yedi yıl içerisinde betona 551 milyar dolar gömülmüş, 551 milyar dolar... Nefessiz kalmışız. Niye? Çünkü rant paylaşımı bu iktidarı ayakta tutuyor. Oysa çok açık: Çevre krizi, rant ve talana dayanan ahbap çavuş düzeni yerine halkçı ve toplumcu bir düzen koyarsak çözülecek. Çevre krizi, "Ne pahasına olursa olsun büyüyelim." diyen değil, "Sürdürülebilir kalkınma" diyen bir hedefle çözülecek. Sizinle değil bizimle, Gezi çocuklarıyla çözülecek.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)