GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:23
Tarih:28.11.2018

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken tecridin kaldırılması ve bu ülkenin demokratikleşmesi için bedenini açlığa yatırmış olan milletvekilimiz Sayın Leyla Güven'i selamlıyorum. Leyla Güven haklıdır ve tecrit kalkmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu teklif, kıyı ve su alanlarında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca enerji üretim santrallerinin kurulması için bizlere şu an sunulmuş durumdadır. Oysa 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 1'inci maddesi der ki: "Bu Kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir." Şu an bizlere teklif edilen kanun, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'yla tamamen çelişmektedir çünkü bu madde şayet kabul edilirse denizler, göller ve akarsular sermayeye peşkeş çekilmiş olacaktır.

Bakın, Türkiye'de şu anda 87.138 megavat enerji üretilirken bu enerjinin şu an sadece yarısı kullanılabilmektedir. Hele de yeni TürkAkımı Projesi bizlere bir müjde olarak ifade edilirken ve enerji ihtiyaçlarının buralardan da karşılanacağı söylendiği bir dönemde yeni enerji kaynaklarına... Yenilenebilir enerjidir RES'ler, evet ama onları yaşam alanlarına, tarım arazilerine ve sulak bölgelere kurmak demek doğaya, canlılara en ağır tahribatı sağlamak anlamı taşıyacaktır.

Bakın, deniz koruma alanlarının korunması sağlanabilirse önemli ekolojik ve yaşamı destekleyen sistemler muhafaza edilir. Tür ve ekosistemlerin sürdürülebilirliği sağlanır. Biyotik çeşitlilik korunmuş olur ve kritik deniz habitatları ve kaynakları korunmuş olur. Böylece doğa korunmuş olur.

Değerli milletvekilleri, kapitalizmin aşırı üretim ve kâr hırsı yüzünden doğa katledilmeye devam ediliyor. Ekolojik dengenin hızla bozulduğuna bizler tanıklık ederken yağış sistemindeki değişiklikler ortadadır ve atılan her adımda karayı işgal ettiğimiz yetmiyormuş gibi şimdi sulak alanları da sermayeye peşkeş çekmek için çeşitli adımlar atılmaktadır. RES'lerin sulak alanlarda kurulması demek doğaya ve insan yaşamına vurulacak sert bir yumruk anlamı taşımaktadır. Bakın, Avustralya ve Kanada'da yapılmış olan araştırmalara göre "türbin sendromu" adı verilen bir sendroma rastlanmıştır ve RES'ler buralarda kaldırılmaya başlanmıştır. Bunlar uyku bozukluğu, baş ağrıları, kulak çınlaması, kalp çarpıntısı, hafıza problemi ve şu an burada sayamadığım birçok semptoma sebep olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ellerimizle kuruttuğumuz gölleri gözyaşlarımızla dolduramayız. Suda ve karada yaşayan tüm canlıların doğal yaşamına müdahale etmekten vazgeçin. Zaten OHAL ve nam salmış olan KHK'lerle bu ülke yarı cezaevine çevrilmiş durumda. Bu iktidar döneminde ne insan ne doğa yaşamın ve politikaların merkezine alınmış değildir, sadece sermaye ve rant merkeze alınmıştır.

Dolayısıyla buradan şunu ifade etmek istiyoruz ki bırakın denizler ahenkle dalgalansın, sular gürül gürül aksın, balıklar özgürce yüzsün, kuşlar maviliklere kanat çırpsın. Çekin ellerinizi halkın cebinden, havasından, suyundan, toprağından. Çekin elinizi insanın, doğanın hakkı olan her şeyden.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)