| Konu: | Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 29.11.2018 |
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 24'üncü maddesi üzerine birkaç şey söyleyeceğim. Buna geçmeden önce Bursa'nın İnegöl ilçesinde mobilya fabrikasında devrilen konteynerin altında kalarak yaşamını yitiren 2 işçi ile Kuzey Marmara Otoyolu'nun Kocaeli-Gebze kesimindeki viyadük çalışması sırasında beton blok düşmesi sonucunda yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Anımsamakta yarar var. Bu Kuzey Marmara Otoyolu Projesi'nde -aynı projede- dört yıl önce de yaşanan bir başka viyadük çökmesinde 3 işçi betonun altında kalmıştı. İnşaat Mühendisleri Odası şöyle bir açıklama yaptı, diyor ki: "Yeterli önlemler alınmadan hızlı çalışma anlayışının bu olaylara sebep olduğunu düşünüyoruz." Anlaşılmaz biçimde hem merkezî hem de yerel yönetimler bu tür inşaatlarda işin niteliğinden çok süresiyle ilgileniyorlar. On yılda bitecek bir proje için on yılda değil de yedi yılda bitsin istiyorlar, beş yılda bitecek bir proje için beş yıl değil de üç yılda bitsin istiyorlar, bir yılda bitecek bir proje için de sekiz dokuz ayda bitmesini istiyorlar. Peki, bunun sonucunda ne oluyor? İşçiler yeterince dinlenemiyorlar, ek mesai yapmak zorunda kalıyorlar, işin niteliğinde ve dikkatinde azalmalar oluyor ve sonuçta da onlarca işçi yaşamını kaybediyor, bu tür işler dolayısıyla.
Peki, biz burada, buna bir "iş kazası" diyebilir miyiz? Yani bu kadar ihmali davranıştan sonra işçilerin ölümüne "iş kazası" diyebilir miyiz? Elbette ki bunun ismi iş cinayetidir ve bu iş cinayetinde sorumlu olan herkes mutlaka yargılanmalı, yargı önüne çıkarılmalıdır.
Sayın Başkan, bu yasa teklifinin 24'üncü maddesi de tıpkı "torba yasa" deyimine uygun bir madde çünkü maddenin çevreye ilişkin bir düzenleme içermediği açık, 6306 sayılı Yasa'da bir dizi değişiklik yapıyor. Fakat ben bu konuşmamda yasanın içerisinde yer alan bir başka konuyla ilgili düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Bu da kamu konutlarının bağımsız bölümler hâlinde satılmasına ilişkin.
Bakın, bu kamu konutlarının satılmasına ilişkin ilk düzenleme şu gerekçeyle yapılmıştı, denilmişti ki: "On yılın üzerindeki kamu konutları -bizim, hepimizin "lojman" dediğimiz- deprem riski taşıyor. Deprem riski taşıdıkları için biz bu konutları satacağız." denmişti, deprem riskini önlemek için. Peki ne oldu? Deprem riskini önlemek için satılabildi mi bu konutlar? Evet, bir kısmı satılabildi. Geçen yılın 2017 Kasım ayında bir değişiklik daha yaptınız, dediniz ki: "On yılını doldurmamış kamu konutlarını da satışa çıkarıyoruz." Bakın, önce "Deprem riski nedeniyle satıyoruz." dediniz. Daha sonra yetmedi, 2017'nin Kasım ayında bir değişiklik yaptınız, on yılını doldurmamış kamu konutlarının da satışının önünü açtınız. Kaç konuttan bahsediyoruz? 107 bin kamu konutundan, 107 bin lojmandan bahsediyoruz.
Şimdi, bugün bu yasada bir değişiklik daha yapıyorsunuz, diyorsunuz ki: "'Deprem riski' dedik, tutmadı, yeterince satamadık." "On yılını doldurmamışlarını satalım." dediniz, tutmadı, hâlâ elinizde kaldı. Şimdi de diyorsunuz ki: "Bağımsız bölümler hâlinde satalım."
Bakın, bugün getirdiğiniz, görüştüğümüz teklifin içerisinde lojmanların bağımsız bölümler hâlinde satılması var. Ne istiyorsunuz bu kamu lojmanlarından yani ne istiyorsunuz? Kamu görevlileri gittikleri yerde çalışabilsinler diye tahsis edilmemiş miydi bu lojmanlar? Yani amacınız nedir? Yani kamu hizmetini daha mı nitelikli hâle getireceksiniz? Bu lojmanları satarak umduğunuz amaç nedir?
Bir diğer şey şu, şimdi, gerekçede aynen şöyle bir şey yazıyor, diyor ki: "Bu satışın amacı, lojmanların satışının amacı ekonomiye kazanç elde etmek." Ekonomimize kazanç elde edilecekmiş. Yani sanki bu lojmanların kamu görevlilerine tahsis edildiği sırada ekonomik hiçbir değeri yokmuş da sattığınız zaman bir ekonomik değeri olacakmış gibi. Bu, sadece bu gerekçeye mahsus bir söz değil, kuşkusuz, yasanın tamamında aynı dil kullanılmakta. Bizim bu dile de yani kamu konutlarının ekonomiye kazandırılması amacıyla satılması diline de karşı olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
En ücra köye, en ücra yerleşim yerine hizmet götürürken bir kamu görevlisinin orada kirada oturabileceği bir yer olmadığını biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Sözlerimi bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Lütfen, Hükûmet olarak bu lojman düşmanlığından vazgeçin. Bakın, milletvekili lojmanları satışa çıkarıldığında kimse karşı çıkmadı ama kamu görevlilerinin lojmanına göz dikmeyin.
Son olarak şunu söyleyeyim: Bir sabah kalkar da Türkiye Büyük Millet Meclisinin satışa çıkarıldığını bina ve müştemilatlarıyla, üstelik kira garantili olarak satışa çıkarıldığını duyarsak emin olun hiçbirimiz buna şaşırmayacağız. Bunun örneği yok mu? Bunun örnekleri de var. Hâlâ kirada olan bakanlıklar var, ayda 100 bin TL ödeyerek kirada oturan bakanlıklar var. Bir gün kalktığımızda umarız Türkiye Büyük Millet Meclisinde de milletvekilleri olarak kirada olmayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)