| Konu: | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 05.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında dünden beri hep, bütün arkadaşlar konuştu ve destek sunanlar da oldu çeşitli siyasi partilerden. Gerçekten bu Parlamentoda siyaset yapıyorsak ve gelecekle ilgili konuşmaları, kurguyu düşünüyorsak, bütün toplumun sorunlarına eğilmek istiyorsak, bugün, dün ele alınan ve bir günde sanki bir yerden haber gelmişçesine gerek Sayın Demirtaş gerek İdris Baluken ve gerekse de Sırrı Süreyya Önder konusunda çıkan kararların uygulamaya konulması tesadüfi değildir. Buna değinmemiz lazım. Niçin değinmemiz lazım? Normalde bu kürsüde konuşulan şeyler özgür olduğu kadar, bu kürsüde siyaset yapanların toplum nezdinde de en büyük görevi demokratik mücadeleyi sürdürmek, şiddetten, gerilimden uzak, demokrasiye olan özlem ve barış talebini dile getirmektir.
Nitekim, bu Parlamentoda 2013 dönemi konuşulduğunda, bu Parlamentoda "çözüm" diye tanımlanan dönemde yasalar çıktı ve buna yönelik övgüler konuşuldu. Ve 17 Mart, Sayın Demirtaş'ın yaptığı konuşma ve Sayın Önder'in yaptığı konuşmaya baktığımızda... Dün burada dile getirildi ama inceledik, keşke arkadaşlar bugün sunabilseler, 18 Mart tarihli gazetelere bakabilsek. 17 Martta yaptığı konuşmada, bu çözüm meselesi konuşulduğunda, sonradan çözüm döneminde de özellikle FETÖ nedeniyle çok suçlanan Paris'te işlenen cinayet üzerine bir konuşma var, peşinden de cebir, şiddeti içermeyen, barışı, özlemi dile getiren ve 21 Martta Diyarbakır'daki yapılacak konuşmaya atıfta bulunan talepler dile getirilmiş.
Ve bakın, sadece bu maddeden ceza alıyor. Ve 1990'da çıkarılan Ceza Yasası'na eklenen bu Terörle Mücadele Kanunu'nda propagandayla ilgili "bir yıldan beş yıla kadar" deniyor. Herkese, Demirtaş hariç, bir yıl ceza verilmiş. Demirtaş'a beş yıldan az çünkü beş yılı geçerse üste gidiyordu.
Ve ne zaman verilmiş? Ne zamanki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararı çıkardığında -az önce sayın grup başkan vekilimizin belirttiği gibi- bu kararı dile getirdiğinde dile getirilmiş. Ya bunlar tesadüfi değil, bilinçli ve gerçekten...
Neden? Bakın, sadece Demirtaş, İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder gibi konuşuyoruz ama 6 milyon oy var. Ve bu insanlar gerçekten barış istiyor, gerçekten demokratik mücadele istiyor, gerçekten şiddete karşı çıkıyor. Siz birilerine yaptığınız uygulamalarda, 6 milyonu temsilen, bunları da dikkate almanız lazım.
Ve ne oluyor? Bunların hepsini getirdiğimizde aslında bu Parlamento ve bizlere düşen görev gerçekten önümüzü açmak ve barış dolu, demokrasi dolu günler için de siyasetin yolunu kolaylaştırmamız lazım, siyaset yapanların elini kolunu güçlendirmemiz lazım.
Bakın, çözüm meselesiyle ilgili çıkarılan yasa, tekrar, temmuz ayında Cumhurbaşkanı kararnamesiyle "pat" diye çıkarıldı. Normalde o Mecliste oylanmıştı, parmaklar kalkmıştı, o döneme ilişkin 30 mu, 35 mi ret var, genel bir kabul var ve bir gecede kararnameyle kaldırılıyor. Çıkaran ve uygulayana baktığımızda bazı şeylerin tesadüfi olmadığını görüyoruz.
Bir diğeri, dün, işte bu 16 sıra sayılı Teklif'in, aslında konuşacaktık birinci bölümü üzerine ama Madenciler Günü'ydü. Madenciler Günü'nde burada çıktığımızda sadece iş kazaları, iş cinayetleri, işçilerin haklarının gasbedilmesiyle ilgili konuları gündeme getiriyoruz. Türkiye'de bugün birçok meslek grubunda, birçok işçi kesiminde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Ve nedense genelde ölümler ortaya çıktığında konuşmaktayız. Aslında bunların birçoğu önlenebilir ölümlerdir ve önlenebileceği için de tedbirler almamız lazım, o konuda çalışmalar yürütmemiz lazım.
Bilemiyorum izlediniz mi, izlemediniz mi, "Germinal" diye bir film var. Emile Zola'nın, Fransa'nın kuzeyinde geçen, madencilerle ilgili hem film olarak hem de roman olarak tarihe geçmiş bir kitabı. O kitabın bir yerinde şöyle diyor: İnsan haklı olduğu zaman haksız gibi görünmektense ölümü göze almalı. Gerçekten bir kişi veya bir grup haklı olduğu zaman, sürekli haksız gibi görünmektense, ölümü göze alabiliyorlarsa bunun bir işareti Leyla Güven'dir. Arkadaşlar, bu Mecliste olması gereken arkadaşımız yok. Ve kendi gerçekten haklı olduğu hâlde haksız gibi görünmesi... O günkü madencilerin tek çare olarak düşündükleri şey grevdir. Ve bir umutla, bir haykırış, bir imdat için kendileri o dönem greve gitmişlerdir. Aslında, demek ki 1800'lerden bugüne kadar insanlar çok haksızlığa uğradıklarında, o filmdeki gibi, o romandaki gibi kendi vücuduyla ilgili, kendi geleceğiyle ilgili bir karar alabiliyor ve gerçekten önünü açmak istiyor. Buradan özellikle grevde olan arkadaşlarımıza ve destek sunanlara da ben selamlarımı iletiyorum.
16 sıra sayılı Kanun'a baktığımızda abonelik sözleşmesiyle ilgili düzenlemeler ele alınmış ve isme baktığımızda gayet masumane; abonelik sözleşmelerinde problemler var, bu işi çözmek için bir şeylerin yapılması lazım. Ama arkadaşlar, yine torba... Bilemiyorum bu Mecliste daha önce bir çalışma yapılmış mı, yapılmamış mı? Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar torba yasa ne zaman...
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Torba değil, normal.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Ki zaten "torba" değil de toplum tarafından ona bir uydurma isim getirilmiş, çerçeve bir yasa diye tanımlanmış ama halk arasında, basın arasında "torba" denilmiş. Gerçekten son dönemde neler var içinde ve neden buna ihtiyaç duyuluyor? Hele hele pratik çözümler olağanüstü dönemlerde olursa anlarız da ama bunun bir rutine, bir keyfiyete dönüştüğünü gördüğümüzde çok saçma bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Neden saçma diyorum? Çünkü yapboza dönüştürmüşüz. Yedi ay önce çıkardığımız şeyi yedi ay sonra diyoruz ki: "Bunu düzeltelim." Bir yıl önce çıkardığımız şeyi bir yıl sonra "Düzeltelim, şurada bir eksik var, bunu düzeltelim."
Bunu niçin söylüyorum? Normalde bir yasa çıkmadan önce sivil toplum örgütlerinin katılımı lazım. Normalde o ilgili kurumlar, taraflar kimlerse onlardan görüş almak lazım. O görüşler doğrultusunda bir yasayı hazırlarsınız, çıkarırsınız, uygulamaya sokarsınız. Ama siz bir kibirle, bir keyfiyetle, "Her şeyi ben bilirim, ben yaparım." diye düşünürseniz, ismini "torba" koyarsınız, her şeyi yaparsınız.
Ve ne oluyor? Şimdi, bakalım, abonelik... Bakın, "abonelik" dediğimizde bugün Türkiye'de hangi bankaya internetten girseniz... Hangi kurumlara abone olmak istiyorsunuz? Ve maalesef Türkiye'de -Parlamento biliyor, yakınlarımız biliyor- dolandırıcılar da artık abonelik sözleşmesiyle ilgili SMS atıyorlar, mesaj atıyorlar veya telefon açıyorlar. Diyorlar ki: "Şu abonelik işlemlerinizden dolayı borcunuz vardır, şuradan icra takibiniz vardır, bize ödeme yapın." Dün de bu kürsüde dile getirildi, 20 milyon icra takibi var. Eğer Türkiye'deki hane sayısına düşen nüfusu düşünürsek her hanede demek birden fazla icralık bir durum var. Peki, bu icralık durumlara baktığımızda... Yani gerçekten arkadaşlar, öyle bir ele alıyoruz ki insanların 20 lirası, 30 lirası, 40 lirası, 100 lirası, 200 lirası... Bakın, elektrik, bakın, doğal gaz, bakın, su ve iletişim artık zaten bir kamu hakkı. Normalde çağdaş ülkelerde, bugün Avrupa'nın neresine giderseniz gidin, gezdiğinizde, telefonunuzu çıkardığınızda ücretsiz internete girebiliyorsunuz. Birçok yerde, Türkiye'de böyle eşitsizliğin, makasın açıldığı bir yerde normalde elektriğin zaten kamu hizmetine dönüşmesi lazım, normalde suyun kamu hizmetine dönüşmesi lazım, doğal gazın kamu hizmetine dönüşmesi lazım. Ama biz ne yapıyoruz? Parayı ödemeyenleri icraya veriyoruz.
Peki, şirketlere ne yapıyoruz? Ya arkadaşlar, burada konuşuldu, önergeler verildi. Bakın, TELEKOM ya, bakın ya, bunun öyküsüne baktığımızda, bunu ele aldığımızda, ya, para verdik, kredi verdik, sonra o kefaleti de üstlendik, insanlar çantayla, parayla, dolarlarla gittiler.
Sonra emekliler için "erken emeklilik" diyoruz. Erkenle alakası yok, onların haklarını gasbetmişiz. Yaşa takılmışlar, 1999'dan itibaren bunların hakları gasbedilmiş "Paramız yok." diyoruz. Kışa gireceğiz, doğal gaz için 30 lira yatırmayanın doğal gazını kesiyoruz, elektriğini kesiyoruz. Bugün zaten özellikle doğu ve güneydoğuda, Batman'dan biliyorum, Batman'da birçok yerde elektrik kesilmekte. Hele yazın çiftçiler perişan olmakta ve peşine ne oluyor? Çiftçinin desteklenmesi geldiğinde Ziraat Bankasındaki hesabına el konulmakta ve işler kesada gidiyor.
Bu nedir? Şirketlere yapılan vergi affı. Burada Sabancı, Cengiz Holding, Doğuş Holding; trilyonlarca para, oturuyorlar, anlaşıyorlar ve vergi affı... Bunları yapan şirketler, bu şirketlere kolaylık yapanlar, kıyak geçenler niye vatandaşa kıyak yapmıyor, niye yurttaşa kıyak geçmiyor? Abonelik sözleşmelerini kolaylaştırmak için hukuku linç edip torbaya koyuyoruz. Ben hukuktan pek anlamam ama içine bakıyorum, İcra ve İflas Kanunu'nu, Harçlar Kanunu'nu, Ticaret Kanunu'nu, Tüketici Hakları Kanunu'nu, Bilirkişilik, Tebligat, Arabuluculuk Kanunlarını koymuşuz ve diyoruz ki: "Biz konkordatoyla ilgili yapalım, ara buluculukla ilgili yapalım, tebligatla ilgili yapalım, bilirkişilikle ilgili yapalım." Yani gerçekten, tekrar diyeceğim, Kürtçe bir deyim var "..."(x) hepsini iç içe koymuşuz, karmakarışık yapmışız, ortamımıza getirmişiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın İpekyüz.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) - Bu iflaslar konusunda bir sıkıntı vardı, dün de bu kürsüde dile getirildi. Konkordatoyla ilgili, isteyen istediği yükü aldı götürdü, köşeyi döndü. Çünkü ne yaptı? Dedi ki: "Ben parayı ödeyemiyorum, bunu ilan ediyorum." Birileri de onlara akıl verdi: "Siz böyle davranın, rahatsınız." Peki, onlara iş yapanlar, onlara taşeronluk yapanlar, onlar ne yapacak? Ona deri satan, kumaş satan, iş yapan, inşaat yapan, onlar ne yapacak, intihar mı edecek? Onlar kurtuldu, şimdi mi zorlaştırıyoruz? Niye o tedbiri alamadık? Niçin bunu yapamadık? Çünkü birilerine kıyak geçmemiz lazımdı. Bu kıyağı geçmezsek sanki birilerinin talimatıyla biz zor durumda kalacaktık.
Uzatmadan şöyle bir toparlamamız lazım. Bizim, gelecekle ilgili, abonelikle ilgili, kamusal olan hizmetler, iletişim, elektrik, doğal gaz, su gibi şeylerde normalde tüketicinin, vatandaşın yanında olmamız lazım, şirketlere kıyak geçmememiz lazım. Biz şirketlere kıyak geçtiğimiz zaman gerçekten vatandaşın cebine göz koymuş oluyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)