| Konu: | Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet dilediğine, hukuk düzenine yönelik ne zaman, nerede, hangi hile ve desiselerle bir kalkışma varsa buna karşı "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." anlayışıyla mücadelenin sürdürülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 06.12.2018 |
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde şiddetli yağışların neden olduğu sel felaketinde, doğal afette hayatını kaybeden 3 vatandaşımızın ölümü söz konusu oldu. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne ve aziz milletimize başsağlığı niyaz ediyorum.
Diğer yandan, tabii, her zaman Meclis açılışında yargıyla ilgili meseleler gündemimize geliyor ancak yargı bilindiği üzere, sav-savunma-sentez teorisine dayanır, pratiği de bu teorik temel üzerine inşa edilir ve geleneğimizde var olan "Barikayıhakikat müsademeyiefkârdan tezahür eder." anlayışıyla yargı işler. Tezler çatışır ve yargı ortaya çıkar. Parlamentonun yani demokrasinin çalışma prensipleri de yine aynı teorik temele dayanır. Bu noktada, dünden bugüne yargısal kararlar Türk Ceza Kanunu'nda ve hukuk sistemimizde yer alan normların ihlal edilmesi anlayışıyla açılan davalarla yürür. Şimdi, baktığımızda, eğer millî iradeyi hedef alan bir saldırı söz konusu olursa... Bu saldırı bazen darbe şeklinde olur, bazen Gezi kalkışması şeklinde olur, bazen o Sivas saldırısında, Madımak olayında olduğu gibi vatandaşlarımızın diri diri yakılması şeklinde olur, bazen Başbağlar şeklinde olur, bazen 7 Şubat MİT krizinde MİT Müsteşarımıza ve müessesemize saldırı şeklinde olur. Yani millî iradeye karşı bir kalkışma varsa bu, millî iradeyi korumak, demokrasiyi korumaktır, başta yargının, Parlamentonun ve Hükûmetin ve 81 milyon vatandaşımızın da üzerine düşen bir vazifedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Açalım değerli arkadaşlar.
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bu bağlamda, demokrasimize karşı bir kalkışma söz konusu olmuşsa, tabii ki, hukuk düzenimize karşı yönelen en büyük tehdit olan darbeye karşı bu hukukumuzu koruma görevi de başta cumhuriyet savcılarımıza ve yargımıza düşer.
Biraz önce bahsettiğim sav-savunma-sentez, yargının o teorik ve pratik anlayışına uygun bir şekilde savcı millî iradeye karşı bir kalkışmayı önlemek için dava açmışsa millî iradenin mağdurları olan Parlamento, milletvekilleri, bütün siyasi parti grupları da savcının bulunduğu çerçevede, aynı istikamette millî iradeyi korumak ve hukuk düzenimizi korumak üzere sürece müdahil olurlar. Ha, burada bir kumpas söz konusu olmuşsa ve bu kumpas da millî iradeyi hedef almışsa o kumpasa karşı yine hukukun ve demokrasimizin yanında yer almak da hepimizin üzerine vazifedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Tabii, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Şimdi, geçmişe şöyle kısaca bir baktığımızda, göz attığımızda, şöyle son on, on beş yıllık süre zarfında, tabii ki, yargı üzerinden Türkiye'de gerçekleştirilmeye çalışılan ameliyatlar dünün, bugünün meselesi değildir. Maalesef başta Uğur Mumcu katliamı olmak üzere... Uğur Mumcu ailesi dahi yargının verdiği o karardan memnun olmamıştır.
Yine, bugünlerde Gezi kalkışması üzerinden, 17-25 Aralık süreci üzerinden yapılan kumpaslar da milletimizin takdirindedir.
Özetle, hukuk düzenimize karşı ne zaman ve nerede, hangi kisve altında, hangi hile ve desiselerle bir kalkışma varsa biz hukukçular olarak, milletvekilleri olarak, siyasi parti grupları olarak, her şeyden önce kendi iradesine sahip çıkan bir vatandaş olarak bu kalkışmalara karşı "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." anlayışıyla mücadelemizi sürdürmemiz gerektiğini ifade eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.