GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:29
Tarih:11.12.2018

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2019 bütçesini görüşüyoruz. Bizler, 81 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı neden devlete vergi veririz? Hepimize adaletle hizmet etsin diye. Devlet şunu demiyor: "AK PARTİ'liler vergi versin, HDP'liler, MHP'liler, İYİ PARTİ'liler, CHP'liler vermesin." demiyor, 81 milyon vatandaştan her türlü tasarrufunda vergi alıyor, ekmeğini alırken, suyunu içerken, her şeyden, iğneden ipliğe her şeyden vergi alıyor ve bu çerçevede de bütçe, bu adaleti sağlamakla yükümlüdür ve bütçe hakkı, Meclisindir ve yürütmeye de bu anlamda yetki veriyoruz, "Adaletle bu bütçeyi harca." diyoruz. Bütçeler de bir ülkenin, bir devletin vicdanıdır arkadaşlar. Bütçe harcamalarında yaptığı tercihlerle bir bütçenin vicdanlı mı, vicdansız mı olduğunu meclisler belirler.

Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı bir bütçe hazırlamış, tercihlerde bulunmuş, 961 milyar TL'lik bir bütçe ve bir ay boyunca biz Komisyonda gece gündüz görüştük arkadaşlar. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı yok ama Sayın Cumhurbaşkanı öyle muhteşem bir bütçe hazırlamış ki Plan ve Bütçe Komisyonu üç yüz saat görüştü, bir virgül değiştiremedi arkadaşlar; bakın, bütçede bir virgül değiştiremedik. İşte, Meclisin hâli bu. Oysa bu bütçe tercihleriyle vicdansız ve adaletsiz bir bütçe arkadaşlar. Emeklileri, emekçileri, kadınları, gençleri, yoksulları, çiftçileri, memurları yok sayan, bunun yerine yandaşları, zenginleri, tankı, topu, tüfeği öne alan bir bütçe. Toplumun belli kesimlerini yok sayan bir bütçe, tekçi bir bütçe, yalnızca Sünni Müslümanlara hizmet eden bir bütçe, yalnızca Türk kimliğine hizmet eden bir bütçe. Farklılıkları yok sayan bir bütçeyle karşı karşıyayız arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, birkaç örnek vermem gerekirse: Bakın "tercih" diyoruz ya, bu bütçe, S-400 füzesi almayı öneriyor mesela. Çünkü saray, güvenlikçi politikalara hapsolmuş. "Benim sarayı korumam lazım." diyor, vatan savunması değil bu, saray savunması. "Ne yapmam lazım? S-400 füzesi almam lazım." Oysa yalnızca S-400 füzesinden vazgeçerek 200 bin öğretmen ataması yapabiliriz. Ama bu bütçe, bu vicdansız tercihte bulunuyor. Bakın arkadaşlar, bunun gibi, güvenlikçi kalemlerde yüzde 30, yüzde 40'lık artışlar varken çiftçi desteklerine yalnızca yüzde 10 artışı uygun gören bir bütçe.

Bakın, onlarca önerge verdik. "Emeklilikte yaşa takılanlar." dedik "Gelin bunların sorunlarını çözelim." dedik. Ne dedi Cumhurbaşkanı Yardımcısı: "Bütçe yok." Maliye Bakanı dedi ki: "Bütçe yok, imkân yok." Oysa arkadaşlar, bazı güvenlik kalemlerinden toplumsal barışımızı sağlayarak yapacağımız tasarrufla emeklilikte yaşa takılanların da sorunlarını çözebilirdik ama bu anlamda bu vicdansızlığı gösteren bir bütçeyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, saray ne yapıyor? Bakın, üç yıl önce kışlık sarayı yaptı, bin odalı sarayı yaptı; sonra "Uçan saray hediye edildi." dendi, o da muamma, şimdi de yazlık saray yapıyor. Yani bütçesini 3 katına çıkarırken Sayın Cumhurbaşkanı, geçenlerde dedi ki: "Ya, ekonomik kriz var arkadaşlar." Onu da demiyor ya "Sıkıntı var." diyor, "Vatandaşlardan fedakârlık bekliyorum." diyor.

Değerli arkadaşlar, açlık sınırı -bakın yoksulluk sınırı demiyorum- 2 bin TL bu ülkede. 20 milyon vatandaşımıza açlık sınırının altında maaş veriyor bu ülke, 20 milyon vatandaşımız açlık sınırının altında maaş alıyor. Sayın Cumhurbaşkanı fedakârlık istiyor ya, peki, bu bütçe Sayın Cumhurbaşkanına ne zam öngörüyor? Yüzde 26 zam yapacak bu bütçe Sayın Cumhurbaşkanına ve maaşı, emekli maaşıyla beraber 100 bin TL olacak arkadaşlar, 100 bin TL, emekli maaşıyla beraber. Ne diyor açlık sınırının altındaki vatandaşlarımıza: "Siz fedakârlık yapın."

Değerli arkadaşlar, öğrenci burslarına yüzde 6 zam yapmayı öngördü bu bütçe, bakın 470 liradan 500 liraya çıkarıyor ve diyor ki: "Ey öğrenciler, fedakârlık yapın." Ama Cumhurbaşkanı, 75 bin liradan 100 bin liraya çıkarıyor emekli maaşıyla beraber maaşını. Bu mudur arkadaşlar vicdan, bu mudur adalet? Hepinize soruyorum.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanı, adaletten kopabilir, adaletsiz ve vicdansız bir bütçe gönderebilir, bunu dengeleyecek ve denetleyecek kurumlar vardır ülkelerde, baş kurum da Meclistir, yasamadır, burası. Görevimiz ne? Yasa çıkarmak ve yürütmeyi dengelemek ve denetlemek. Bu görevimizi yapabiliyor muyuz arkadaşlar? Maalesef hayır. Bakın, tek bir örnek vereyim: Sayın Cumhurbaşkanı seçildi. Eyvallah, saygımız var. Yüzde 51'le seçildi. Diyor ki: "Ben yürütmeyi devam ettireceğim." Eyvallah, yapsın, yürütsün. Biz de Meclis üyeleri olarak dengeleyip denetlemekle görevliyiz, değil mi?

Bakın, bir Meclis üyesi de yüzde 80'le seçildi. Bakın, Cumhurbaşkanı yüzde 51'le seçildi, bir Meclis üyemiz de yüzde 80'le seçildi. Hakkâri Milletvekilimiz Sevgili Leyla Güven yüzde 80'le seçildi ve şu anda rehin, açlık grevinde ve bu Meclis, onun sesini duymuyor. Yüzde 51'le seçilen, yüzde 80'le seçileni rehin alıyor. Milletin iradesi ise bir bütündür. Milletin iradesinin tek bir kişisi rehinse bütün milletin iradesi rehindir arkadaşlar. Eğer bunu duymazsak ne yapar biliyor musunuz Cumhurbaşkanı? Meclise saygısız olmaya başlar.

Bakın, size yalnızca birkaç örnek vereyim: Sorularımıza cevap vermiyor veya kifayetsiz cevap veriyor, hadi bunları geçtik. Geçen gün Plan ve Bütçe Komisyonuna bir torba yasa geldi. Torba yasada ne var, biliyor musunuz? Diyor ki Maliye Bakanı "Ben bir finansal istikrar komitesi kuracağım, kalkınma komitesi kuracağım, FİKKO kuracağım." diyor. Plan ve Bütçe Komisyonuna yasa geldi, biz de dedik ki: "Bakalım, neymiş bu?" O anda bir baktık, Sayın Berat Albayrak bir "tweet" atmış arkadaşlar. Ne diyor biliyor musunuz "tweet"inde? "Biz FİKKO'nun -yani gelen yasanın- komitesini kurduk, ikinci toplantısını yapıyoruz, çalışma usul ve esaslarını belirledik." diyor. Bakın, "tweet"inde... Daha yasayı Meclise göndermiş, oradan "tweet" atıyor, "Biz ikinci toplantısını yapıyoruz." diyor ve bırakın yasasını, ikincil mevzuatını belirliyor. Arkadaşlar, işte, yürütme böyle nobranlaşır, Meclise böyle saygısız olur. Eğer biz irade gösteremezsek, bu vicdansız yürütmeyi dengeleyip denetleyemezsek her gün daha da nobranlaşır, daha da saygısızlaşır.

Peki, biz yasama olarak yürütmeyi dengeleyemiyoruz. Yargı ne yapıyor? Yargı bağımlı ve taraflı bir yargıya dönüşmüş durumda; hâkimler vicdanlarına göre değil, saraydan gelecek telefona göre karar veriyor arkadaşlar. Rahip Brunson'un rehin alınması da, "Al papazı, ver papazı." pazarlığı üzerinden serbest bırakılması da saraydan gelecek bir telefonla belirlendi ve ülkemizin yargısı kendini rezil etti arkadaşlar. Selahattin Demirtaş'ın, Sırrı Süreyya Önder'in, bütün vekillerimizin, bütün seçilmişlerimizin rehin alınması da saraydan gelen talimatlarla belirlendi. Bu çerçevede, yargı da yürütmeyi dengeleyip denetleyemiyor.

Bakın, Sayıştay kurumunun bir temsilcisi orada oturuyor herhâlde, başkanlar bu sene gelmemiş. Uzun süre sonra bayağı kifayetli denetim raporları geldi, yürütmenin pek çok yolsuzluğa bulaştığını söylüyordu raporlar. Ne oldu sonucu? Sayıştayın denetimden sorumlu başkan yardımcısı görevden alındı arkadaşlar. İşte, bakın, memlekette hâlâ namusuyla işini yapan insanlar eğer ki "Bir hırsızlık, yolsuzluk var." derlerse görevden alınıyorlar arkadaşlar. Bu çerçevede, yargı da görevini yapamıyor.

Diğer güç ne? Basın. Basın dengeleyip denetleyecek. Bu yürütmeyi basın dengeleyip denetleyebiliyor mu? Açın gazeteleri, açın televizyonları, bakın, her gün "Padişahım çok yaşa! Padişahım çok yaşa!" Var mı başka bir şey? Oysa ben Cumhurbaşkanı olsam basının her gün beni eleştirmesini isterim, hatamı göstermesini isterim. Ama her gün basın "Padişahım çok yaşa!" derse Cumhurbaşkanı kandırılır ve bu gidişle, arkadaşlar, daha çok kandırılırsınız.

Diğer güç: Bağımsız kurumlar. Ombudsman temsilcisi var değil mi burada, ombudsman? Ombudsman ne yapar? Eğer ki yürütme hukuk dışına çıkmışsa gider, yürütmeyi dengeler, "Bunu yapamazsın." der. Cumartesi Anneleri yerlerde sürüklenirken ombudsman çıkar, "Bunu yapamazsın ey Cumhurbaşkanı!" der. Duydunuz mu siz ombudsmandan böyle bir cümle arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar, bakın, sivil toplum kuruluşları işlemiyor, üniversiteler işlemiyor, hiçbir kurum işlemiyor. Ne kaldı geriye? Bir Cumhurbaşkanı.

Bakın, arkadaşlar, şeyh uçmaz mürit uçurur. Sizler şeyhi uçuruyorsunuz. Birkaç kez kafa üstü çakılıyordu, tekrar toparladı ama bütün kurumları tarumar etti, siz uçurmaya devam ediyorsunuz. Emin olun, bir güç dengelenmezse, denetlenmezse tekrar çakılır, eninde sonunda çakılır ve en büyük kötülüğü sizler yapmış olursunuz. Gelin, el birliğiyle dengeleyelim, denetleyelim çünkü bu yürütme bölüyor. "Çankaya" diyor, "Beşiktaş" diyor, "Kadıköy" diyor. Ne diyor? "Kaymağını yiyor bu ülkenin." diyor. Bakın, bir coğrafi bölgeyi söylüyor. Sayın Cumhurbaşkanı bölücülük yapıyor arkadaşlar. Bu bölücülüğe el birliğiyle "Dur." demeliyiz, aksi takdirde düşman hukuku devam eder, ayrıştırıcı politikalar devam eder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Paylan, bitti mi?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bitiriyorum, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı burada olsaydı kendisine bir kitap hediye edecektim. Bakın, bütçesi görüşülüyor, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı burada yok. İşte, bu da saygısızlığın bir parçası.

BAŞKAN - Burada kendisi.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, "Ulusların Düşüşü" kitabı, Sayın Daron Acemoğlu yazmış. Tarih boyunca kurumların işlemediği her ulus çöküyor arkadaşlar. Krala, padişaha yetki veren, yalnızca onun düşmanı belirlediği, onun vergiyi belirlediği uluslar çöküyor ama kurumların işlediği, birbirini dengelediği ve denetlediği kurumlarsa, ülkelerse yükseliyor, hem huzur buluyorlar hem refah buluyorlar. Ama siz tek adama, ayrıştıran, bölüştüren, düşman hukuku uygulayan tek adama yetki verirseniz o ulus çöker arkadaşlar. Bunun önüne geçmek için ben bu kitabı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının masasına bırakacağım. Umarım ki Cumhurbaşkanına da bunu iletir, okurlar, hepinize de okumanızı tavsiye ederim. Hep beraber bu ülkemizi barışa, huzura, refaha taşımak için hepinizi göreve davet ediyorum arkadaşlar.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.