| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 12.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA MUSA FARİSOĞULLARI (Diyarbakır) - Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı ve bağlı kurumların 2019 yılı bütçesiyle ilgili partim adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle bizi izleme fırsatı bulan halkımızı ve bütün dinleyenleri selamlıyorum.
Öncelikle İnsan Hakları Haftası'nda olduğumuz bugünlerde Türkiye başta olmak üzere Orta Doğu'da insan hakları ihlallerinin bir an önce son bulmasını diliyor, bunun için mücadeleye devam edeceğimizi ısrarla belirtmek istiyorum. Ayrıca, bu alanda bölge halkları için dişini tırnağına takarak çalışan tüm kurum ve emekçileri de buradan selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tutuklandığı günden bu yana Sayın Abdullah Öcalan, İmralı'da ağır tecrit koşulları altında tutulmaktadır. Tecrit koşulları keyfiyetle ve ciddiyetsizlikle her geçen gün derinleştirilmektedir. İmralı statüsü, infaz rejimi ve uygulanan derinleştirilmiş bu tecrit, hukuka, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin amir hükümlerine, CPT raporlarına ve de infaz kanun ve yönetmeliklerine aykırı ve insanlık dışıdır.
Sayın Abdullah Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatlarıyla, 6 Ekim 2014 tarihinden bu yana ailesiyle ve 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana ise İmralı heyetiyle görüştürülmemektedir. "Hava muhalefeti" "kosterin bozuk olduğu" gibi ciddiyetsiz nedenlerle gerçekleştirilen bu engelleme ve hak ihlalleri kabul edilemez. Tecrit koşullarının derinleştirilmesi, meşru haklarına yönelik sistematik bir saldırının olduğunun da bir göstergesidir. Ayrıca, Nisan 2015'ten bu yana artık konunun bir diğer yanı can güvenliği konusundaki endişedir.
Türkiye'de tecrit, başından beri politik tutuklu ve hükümlüler için basit bir infaz politikası değil, bir işkence aracı olarak benimsenmiştir. İmralı'da uygulanan sistematik tecrit politikasının ise salt Öcalan'ın şahsına yapılmış bir saldırı olmadığı, Öcalan şahsında derinleştirilen insanlık dışı uygulamalar ile Kürt halkına yönelik bir saldırının hedeflendiği gözden kaçırılmamalıdır.
Bölge'de ve Orta Doğu'da topyekûn savaş politikalarını devreye sokmak isteyen siyasal iktidar, Sayın Öcalan'a dönük devam ettirdiği derinleştirilmiş tecrit uygulamasıyla aslında Kürt halkının iradesini kırmayı hedeflemektedir. Ancak bu hedef doğrultusunda hareket eden AKP iktidarı salt Kürtlerin ve Orta Doğu'daki halkların kazanımlarını engellemek adına Türkiye'yi özellikle ekonomik, hukuki, stratejik ve de politik bir ateşin içerisine de sürüklemektedir
Sayın Öcalan'ın Türkiye'nin ve Orta Doğu'nun demokratikleştirilmesinde kilit noktada bulunan ve toplumsal barışın tesis edilmesinde demokratik siyaseti çözüm gücü hâline getirebilecek yegâne önemli bir aktör olduğu realitesini AKP içerisindeki siyasetçiler ve bürokratlar gayet iyi bilmektedirler. Bununla birlikte, Sayın Öcalan'ın can güvenliğini, sağlık durumunu Kürt halkı birinci elden yani bizzat kendisinden duymak ve öğrenmek istemektedir.
Tüm bu gerçeklikler göz önündeyken Demokratik Toplum Kongresi ve Hakkâri Milletvekili Sayın Leyla Güven'in başlatmış olduğu dönüşümsüz ve süresiz açlık grevi eyleminin bugün 35'inci gününde olduğunu ve de kritik eşiğe gelindiğini de belirtmek isterim. Sayın Leyla Güven'in, Abdullah Öcalan üzerindeki sistematik tecride dikkat çekmek için başlatmış olduğu süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi eylemini şu an Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan on binlerce siyasi tutsak ve milyonlarca halkımız "Leyla Güven'in talebi talebimizdir." şiarıyla kabullenmiş ve bu eylemi sürdürmektedir. Başta Sayın Leyla Güven olmak üzere, Türkiye cezaevlerinde tutsak edilen siyasetçilerimizin de içinde bulunduğu bu açlık grevlerinin doğru anlaşılması ve Sayın Öcalan üzerindeki tecrit başta olmak üzere, Türkiye halklarının üzerindeki bu baskı politikalarından bir an önce vazgeçilmesi için gerekli adımların atılması gerekmektedir.
Bu Parlamentonun bir vekili olan Sayın Leyla Güven başta olmak üzere tüm siyasi tutsaklar ve siyasetçilerimizin başlattığı açlık grevlerinin ileride telafisi imkânsız boyutlara ulaşmaması ve de taleplerinin bir an önce yerine getirilmesi sorumluluğu mevcut Parlamentoya aittir.
Bildiğiniz üzere, Parlamento gerek geçen dönemki tutuklamalar yüzünden, gerekse de şu an dahi eksik meşruiyetle çalışmaktadır. Hakkâri Milletvekilimiz ve Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Sayın Leyla Güven hukuk dışı ve antidemokratik bir şekilde cezaevinde rehin tutulmaktadır. Seçilmiş bir milletvekilinin antidemokratik ve hukuk dışı yöntemlerle cezaevinde tutulması mevcut Parlamentonun bir ayıbı olarak tarihteki yerini çoktan almıştır.
Sayın Leyla Güven'le birlikte barış ve özgürlük mücadelesini tüm Türkiye halkları için sürdürmeyi görev edinen, her ne olursa olsun bu ülkede silahların susması, demokratik siyaset zemininin oluşması, temel hak ve özgürlüklerin en uygar seviyede yaşanılabilmesi için çalışan seçilmiş siyasetçilerimiz de aynı tecrit şartları altında tutsak edilmişlerdir. 4 Kasım 2016 tarihinde Türkiye'nin 3'üncü büyük siyasi partisi konumunda olan HDP'ye ve de Kürt siyasetçilere karşı büyük bir soykırım operasyonu düzenlenmiş ve bu yapılan operasyon neticesinde başta eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizle birlikte belediye eş başkanlarımız ve meclis üyelerimiz, binlerce Kürt siyasetçi rehin alınmıştır.
Tüm bu gerçekliklerle birlikte, takdir edeceğiniz üzere, Türkiye'de çoklu krizler döneminden geçiyoruz. Ekonomik kriz, siyasi kriz ve toplumsal kriz ana başlıklarında yaşadığımız sorunların bir yönü de enerji alanında dışa bağımlı olarak yaşadığımız krizdir. Bölgesel güç dengeleri doğrultusunda oluşturulmaya çalışılan enerji politikası geçerliliğini çoktan yitirmiştir. Türkiye, içerideki sorunlarını çözmedikçe, bölgesel politikalarında şiddeti değil, barışı esas almadıkça krizler derinleşecek ve bu durum Türkiye halklarının zararına olacaktır. Dünyada iç sorunlarını çözmüş uygar ülkeler ne yapıyor diye baktığımızda net olarak şunu görüyoruz: Kaynaklarını başta insan odaklı kullanan ve barışı tesis eden bir model belirlediklerini görebiliyoruz. Örneğin demokratik ülkeler kaynaklarını temiz enerjiye ayırıp nükleer santrallerini bir bir kapatırken AKP Hükûmeti daha fazla kutuplaşmaya, daha fazla şiddete harcıyor. AKP iktidarı "stratejik derinlik" adı altında yürüttüğü Neoosmanlıcılık politikasını Suriye'de oluşturabilmek ve de Ortadoğu'da Kürt karşıtı politikalarını sürdürebilmek için Rusya'ya Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer enerji santrali ihalesini verebiliyor.
Peki, AKP Kürt karşıtlığını ekerken karşılığında ne biçiyor? Halka maliyeti yüksek olan sözleşmeler yapıyor, doğa felaketi için davetiye çıkarıyor, binlerce yıl bu toprağın insanlarına bela olacak hastalıkların önünü açıyor. Yani kısacası Kürt karşıtlığı ekiyor, Türkiye ve Orta Doğu halklarına yönelik felaketler biçiyor. Kürt karşıtlığının adını da bu alanda "yerli ve millî" koyuyor. Oysaki Akkuyu'da, Sinop'ta yerli ve millî enerji üretilmiyor, dışarıya her alanda bağımlılık üretiliyor. Hükûmetin yanlış enerji politikalarıyla dışa bağımlılığı artıran bu projeler, hem ülkenin ekolojik zenginliğine hem de insan sağlığına karşı yapılan en büyük ihanettir, Türkiye'nin geleceğinin yabancılara ipotek edilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
MUSA FARİSOĞULLARI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, özetlemek gerekirse İmralı'da 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana uygulanan mutlak tecrit bu ülkeye hiçbir fayda sağlamadı ve sağlamayacak da. Siyasi krizler derinleştirildi, demokrasi ortadan kaldırıldı, temel hak ve özgürlükler askıya alındı. Tüm bunlar bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi gereken konulardır. Bugün Türkiye'de ekonomik anlamda, enerji anlamında bir refah seviyesinin yaşanılması isteniliyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisinin parlamenteri olan Sayın Leyla Güven'in taleplerine kulak vermek gerekiyor. İç barışın tesis edilmesi, temel hak ve özgürlüklerin bir an önce yaşanılabilir kılınması gerekiyor. İşte tüm bu gerçekliklerle birlikte bugün Türkiye her zamankinden daha büyük krizler içerisindedir ve maalesef bu krizler 2019 yılında daha bir derinlikli olarak tesirini göstermiş olacaktır. Bizim Hükûmete önerimiz, başta Sayın Abdullah Öcalan üzerinden tüm Türkiye halklarına uygulanmaya çalışılan sistematik, ağır tecrit hükümlerinin bir an önce ortadan kaldırılması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA FARİSOĞULLARI (Devamla) - ...Sayın Leyla Güven'in taleplerine ses verilmesi, 80 yaşındaki barış annelerinin şartsız ve koşulsuz bir şekilde derhâl serbest bırakılmalarıdır.
Süre vermiyorsunuz Sayın Başkanım herhâlde.
BAŞKAN - Vermiyorum, bir kere verdim ek süre, tamamlayalım, bitirelim lütfen.
MUSA FARİSOĞULLARI (Devamla) - Ben de bu vesileyle teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)