GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:12.12.2018

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşuyoruz.

Arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Türkiye'de elektrik üretiminin yüzde 42,6'sı doğal gazdan yapılıyor. Şimdi bir de yaz saati uygulaması uzatıldı, biliyorsunuz, devam ediyor ve elektrik yakıyoruz. Niye arkadaşlar? Böyle bir Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına da değineyim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Hazine ve Maliye Bakanı "Cari açık dipte, enflasyon düşüyor, saldırıları da püskürttük, her şey yolunda." diye bir açıklama yaptı. Herkes, Türkiye'nin ciddi bir ekonomik darboğazın içinde olduğunu görüyor, biliyor, sokaktaki insan, ticaretle uğraşanlar, herkes biliyor; 2 kişi ısrarla "Yok." diyor, biri Sayın Cumhurbaşkanı, biri de damadı Sayın Hazine ve Maliye Bakanı. Hayır, kriz var ve öyle söyledikleri gibi en kötüsü geride kalmadı, en kötüsüne doğru, dibe doğru gidiyoruz değerli arkadaşlarım. Şu anda cari açığın azalıyor olması, büyümenin düşmesine, bildiğiniz gibi, artık lüks tüketim maddeleri olan ithalattan kaynaklanıyor, bir de sanayici, üretim filan yapmıyor. Bu sebepten dolayı cari açık düşüyor değerli arkadaşlar.

Enflasyonun düşmesi de gerçekten enflasyonla mücadele edildiği için değil, zabıtadan dolayı da düşmüyor, soğan depolarını basmaktan dolayı da düşmüyor değerli arkadaşlar. Onun sebebi de Türkiye'de ciddi bir durgunluk ortaya çıktı, o nedenle. Döviz kurunun düştüğü filan da yok yani 5,35'lerde geziyor, enflasyon filan değil de stagflasyondan söz ediyorlar. Bu, ciddi bir krizdir değerli arkadaşlarım.

Bununla baş etmek, hiç de kolay bir şey değil ama size şunu söyleyeyim: Görmezden gelerek "Böyle bir kriz yoktur." diyerek başını kuma sokarak, problemleri halının altına süpürerek hiçbir yere gidilmez. Bunun için, önce rasyonalite gerekir, gerçek gerekir, teşhis gerekir ki gerçekten krizle mücadele edilebilsin. Bu bütçede bundan önce çıkarılan, işte, Yeni Ekonomik Program, Enflasyonla Mücadele Programı, bunların tamamında kriz, halının altına süpürülüyor değerli arkadaşlarım. "Kriz yok." deniliyor, var, kriz var. Ve bu kriz, öyle basit bir kriz değildir, dünyanın kriziyle de ilintili bir krizdir.

Küresel birikim rejiminin yani bu "neoliberalizm" dediğimiz sistemin gelişmekte olan, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yüklediği bir krizdir. Yani çok vakit yok, oralara girmek istemiyorum ama 1999'da başlamış Amerika'daki resesyonla beraber, daha sonra 11 Eylül, burada ekonomiyi genişletmek için likidite bollaşıyor, faiz düşürülüyor, arkasından 2008'lerde de Avrupa ve Amerika'da birlikte ortaya çıkan krizi önlemek için, işte, yine likidite bollaşıyor, faizler düşüyor. Buna bağlı olarak bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini kendi ekonomilerine dâhil etmek için geliştirilmiş bir şeydir: Düşük faiz, bol para, ucuz döviz. Bu, bir tuzaktır değerli arkadaşlarım ama Türkiye için bir fırsat da olabilirdi. Fakat sizin hırsınız ve laf dinlememeniz, bunu fırsata çeviremedi.

Nasıl bir fırsat olabilirdi değerli arkadaşlarım? Şöyle bir fırsat olabilirdi: Yani siz gerçekten bu ucuz parayla üretim yapınızı değiştirebilirdiniz. Hani şu "yapısal reformlar" filan, hani, o lafı bir tarafa bırakalım ama üretim yapınızı değiştirebilirdiniz. Ne demek? Aldığınız paralarla gerçekten döviz üreten, makine üreten, yüksek teknoloji üreten bir ekonomiye geçebilirdiniz, o zaman borçlarınızı da çok rahat bir şekilde ödeyebilirdiniz, bunu yapmadınız maalesef.

Ne oldu bunun yerine? Siz, hırsınıza kurban oldunuz, tuzağa düştünüz, gelen bu parayı inşaata yatırdınız. Evet, yani yol, köprü filan bütün bunları yaptınız doğru. Ama aslında, sizin şu meşhur laf var ya -vatandaş diyor ya: "Çalıyorlar ama yapıyorlar."- ekonomik modelinizi de çok açık bir şekilde açıklıyor. Bu paralar geldi, ucuz paralar, bu ucuz paralar geldiği için ara maddeler de üretilmedi, ekonominiz, sanayiniz dışa bağımlı hâle geldi, parayı da betona gömdünüz, kupon arsalar hoşunuza gitti, bir şekilde paylaştınız; nasıl paylaştınız, hırsızlık filan mı yaptınız? Bilmiyorum, ona mahkemeler karar verir ama nasıl paylaştığınızı size söyleyeyim arkadaşlar: Bir kupon arsa, devletin bir şeyi, neyse satılıyor, park, bahçe, bir sürü yerler imara açılıyor; emsal, 2'den 7'ye, 8'e çıkıyor, dünya kadar rant oluşuyor, o inşaatlar borç parayla yapılıyor, vatandaşa da biten daireler, AVM'ler filan, borç parayla, dışarıdan alınan parayla satılıyor değerli arkadaşlarım. Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo: Kriz, değerli arkadaşlarım. Şimdi ödeme problemiyle karşı karşıyasınız, şu anda ciddi bir şekilde kaynak problemiyle karşı karşıyasınız.

Sayın Bakan diyor ki: "Böyle bir şey yok, kesinlikle kaynak problemimiz yok." Nerede yok? "Ekim ayının sonunda yaptığımız bir uluslararası ihalede biz 2 milyar doları yüzde 7'yle aldık, 5-6 milyar dolarlık da teklif aldık." Değerli arkadaşlarım, yanıltıyor, Sayın Bakan rakamlara gerçekten takla attırıyor. Bakın, daha evvel biz on yıl vadeli bir şekilde yüzde 5'le para buluyorduk, şimdi beş yıl vadeyle yüzde 7,3'le para bulduk. Dün bir ihale yapıldı değerli arkadaşlarım -böyle olmaz, milleti kandırarak bir yere gidemezsiniz- içeriden borç alındı, tahvil çıkarıldı ve dendi ki: "18,63'le 2,8 milyar para bulduk." Araştırdık, baktık, içeride hiç kimse yazmadı; değerli arkadaşlarım, bu tahvilin büyük çoğunluğunu kim almış biliyor musunuz? İşsizlik Fonu almış yani para bitti, kaynak bitti, şimdi milletin birikiminden almaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, çok rakam vermek istemiyorum ama bir hesap yapayım size: Sürekli 2002-2017'yi veriyorsunuz, 2002-2017 arasında bakın, 61 milyar özelleştirmeden, doğrudan yabancı sermaye 190 milyar, sıcak para 200 milyara yakın, Türkiye'nin dış borcu 141,1 milyar dolardan 460 milyar dolara geldi, 316 milyar dolarlık şey oluştu, "net hata" dediğiniz yerden gelen para 45+18; bu sene 18 milyar dolar para geldi; 4,5 milyar dolar vergi topladınız; iç borç stoku, 140 milyar TL'den 596 milyar TL'ye geldi. Peki, ne yaptınız? 535 milyar TL'lik yatırım var, duble yollar filan arkadaşlar.

Bu arada geçmişi sattığınız gibi, bugün borçlandırdığınız gibi, bir de "kamu-özel ortaklığı" diye bir şey keşfettiniz ve milletin geleceğini sattınız, yani çocuklarımızın ödeyeceği vergileri de yediniz, yiyorsunuz; şu anda 130 milyar dolar gelirden vazgeçerek 56 milyar dolar kamu-özel ortaklığıyla yatırım yapıyorsunuz.

Bu yetmedi değerli arkadaşlarım, bu Sayın Bakan, kendisini "finans cambazıyım" filan sanıyor şimdi ise Varlık Fonu ve "Vıdımık..." "Vıdımık"ı biliyor musunuz arkadaşlar? "Vıdımık" diye bir şey çıktı, daha başka şeyler de çıkacak. Bu şudur: Varlığa dayalı menkul kıymetler değerli arkadaşlarım.

Bakın, Sayın Bakanın yaptığı, finans cambazlığı filan değil, bu, çok bayat bir cambazlık numarası değerli arkadaşlarım. Geçmişte, Amerika Birleşik Devletleri'nde, 2008'de meydana gelen krizin temelinde bu türev kâğıtlar var. Ne yapılıyor biliyor musunuz? İnşaat şirketlerinin bankalardaki borçları kâğıt hâline getirilip kime satılacak? Kalkınma Bankasına. Kalkınma ve Yatırım Bankası mı oldu adı? Kalkınma ve Yatırım Bankasına. Kimin bankası? Devletin bankası değerli arkadaşlarım.

Bakın, siz krizle mücadele etmiyorsunuz, ne ekonomik programda ne de bu bütçede böyle bir şey var, krizle mücadele var. Krizin sonuçlarıyla mücadele etmeyi de... Sizi ayakta tutan, sizi iktidarda tutan inşaat sektörünü kurtarmak için uğraşıyorsunuz, İller Bankasını bile batan inşaat sektörünü kurtarmak için bir holdinge çevirmeye çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarımız. Yaptığınız iş budur ve bu işin sonu gerçekten yoktur sevgili arkadaşlarım.

Bu "Vıdımık" işi önemli bir iş. Bundan sonra, Varlık Fonu aracılığıyla belki de dünya kadar varlığı kâğıda çevireceksiniz, o kâğıtları satacaksınız, satan başkasına satacak, o başkasına satacak; bu türev demektir. Ve zehirli kâğıtlar... Daha işe ilk adımını attığınızdan itibaren batık banka kredilerini satıyorsunuz, zehirli kâğıtlar. Buradan çıkış yolu yok, gerçeği kabul etmeniz lazım.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime son verirken biraz evvel yapılan tartışmayla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, bakın, cumhuriyetin bize en büyük kazanımı nedir? Eşit yurttaşlık. Eşit yurttaşlık, medeniyet demektir aynı zamanda değerli arkadaşlarım yani medeniyet mücadelesinin temelinde de eşit yurttaşlık var. Biz, bazıları doğuştan, bazıları sonradan elde edilen özelliklerimiz nedeniyle farklı farklıyız. Farklı kimliklerimiz var, farklı mensubiyetimiz var, inançlarımız var, yönelimlerimiz var, yaşam tarzlarımız var. Bunlar, hepsi mevcut.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, tamamlayalım lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - İşte, medeni olmayanlar, bu kimlik ayrılıkları üzerinde kavga edip dövüşürler ve bütün enerjilerini harcarlar. Bugün maalesef dünya, tekrar bu medeni olmayan kimlikler, farklılıklar üzerinde boğuşmaya girdi. Bu, aslında, neoliberal popülizmin de bir şeyidir. Bunun sonucunda biraz evvel anlatmış olduğum krizler, problemler de örtülüyor. Hâlbuki medenilikte eşit yurttaşlık vardır, önemli olan, eşit yurttaşlıktır. Farkımız ne olursa olsun, nereye mensup olursak olalım, kim olursak olalım, inancımız ne olursa olsun, biz bu ülkenin eşit yurttaşlarıyız. Eşit yurttaşlık demek, ödevlerimiz var, haklarımız var. Bu farklılıklarımızdan dolayı bu haklarımızı asla ve asla kimse görmezden gelemez. Bu farklılıklarımız da bize bu ödevleri yapmama hakkı vermez değerli arkadaşlarım. Lütfen, yani lütfen buna dikkat edelim. 2018 Türkiyesinde yaşıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)