GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 2'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:12.12.2018

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Günün son konuşmasını yapıyoruz, evet, son sözü HDP söyleyecek.

Bakanlıkların bütçesiyle ilgili olarak şunu belirtmek isterim ki: Mantalite olarak bu bütçeyle AKP, her zamanki gibi, politik tercihini daima ve mutlak surette çevrenin, ekolojinin karşısında yer alarak kullanmıştır. Türkiye'nin doğası, birer yıkım, talan ve rant alanı olarak yeniden şekillendirilmiş yoksulluğun, açlığın, çoraklığın mekân ve alanlarına dönüştürülmüştür. Öznesi insan ve her türlü canlı yaşamı olan bu alanlarda, şimdi, geriye kurumuş dereler, yok edilmiş ormanlar, zehir akan nehirler, tekelleşmiş tarım ve alabildiğine rantiyecilik hüküm sürmektedir. Adının HES, JES, RES, GES ya da nükleer enerji olmasının bir anlamı olmaksızın, AKP hükûmetleri, kontrolsüz enerji kullanımını karşılayabilmek adına bu ülkenin doğal yaşamını âdeta katletmiş, sermayenin yanında durmuştur. Bütçe, sermaye sahiplerinin istediği şekilde dizayn edilmiştir; karşı çıkanların, toprağını ve doğasını korumak isteyenlerin sesi duyulmamıştır, tıpkı Kızılcaköy köylülerine yapıldığı gibi, üzerlerine TOMA'yla, biber gazıyla gidilerek sesleri kısılmaya çalışılmıştır.

Sayın milletvekilleri, konuşmama, cezaevlerinde hâlen rehin tutulan tüm tutsak arkadaşlarımı ve Diyarbakır Cezaevinde hâlâ rehin tutulan ve bugün açlık grevinin 35'inci gününde olan Sevgili Leyla Güven'i saygıyla, sevgiyle selamlayarak devam etmek istiyorum. Leyla Güven'in açlık grevi, 35'inci gününü bu saat itibarıyla artık geride bırakmıştır ve artık bu süre, kritik bir süredir. Tüm dünyanın duyduğu bu sesi, diliyorum ki, bu Meclis de duyacaktır.

Bildiğiniz gibi, açlık grevi eylemleri, çok köklü bir geçmişe sahip olan ve genellikle siyasi tutsakların, talep ettikleri konulara devleti yönetenlerin ve kamuoyunun dikkatini çekmek üzere yaptıkları "pasif direniş" olarak tanımlanan meşru ve barışçıl eylemlerdir; dünyanın hiçbir yerinde de suç değildir ve dört duvar arasında bir tutsağın en son çare olarak gördüğüdür çünkü yaşamını öne sürer, elindeki tek tasarruf aracı, kendi canıdır ve takdir edersiniz ki, bu, çok kolay bir karar değildir. Siyaset kurumunun yapması gereken ise, dinlemek, saygı göstermek, duymak ve çözmek üzere adım atmaktır. Ancak Türkiye'de siyaset kurumunun belirleyici öğelerinden olan ve kurulan totaliter rejimin temsilcileri, bu son derece meşru eylemi görmezden geliyor, baskı kurarak sindirmeyi, susturmayı tercih ediyor. Leyla Güven'in eylemine sahip çıkanları, destek için açlık grevine giren barış annelerini, kadınları, bizim üyelerimizi, yöneticilerimizi gözaltına alıyor, darbediyor, akıllara ziyan suçlamalar yöneltiyor hem de İnsan Hakları Haftası'nda yapıyor bunu.

Açlık grevi eylemlerinde siyasilerin ne yapması gerektiği aslında bellidir. İzlenen yol ve yöntemler, eylemcinin taleplerinin dikkate alınması, İrlanda'da, Filistin'de geçerli olduğu gibi Türkiye'de de geçerlidir. Arakan'da, Yemen'de, Filistin'de, Doğu Türkistan'da yapılan zulümlere elbette haklı olarak ses çıkarıp kendi ülkelerinde olan bitene sessiz kalınıyorsa bu çok açık bir şekilde takiyedir, riyadır sayın milletvekilleri. Bakın size bir ifade okuyacağım: "İnsanlara haklarını kullandırmayan toplumlar medeni olamaz." Kim diyor bu sözü? AKP Genel Başkanı. Devamında da diyor ki: "Bugün dünyada 'insan hakları' diye en çok bağıranların insan hakları konusunda en kötü sicile sahip olması tesadüf değildir." diyerek aslında çok yerinde bir tespit yapıyor ve Türkiye'yi özetliyor.

Sayın milletvekilleri, madem insanlara haklarını kullandırtmak medeniyet ölçüsü, o hâlde birkaç gündür Van'da, Diyarbakır'da, Batman'da, il binalarımızda sessizce Leyla Güven'e, onun açlık grevi eylemine destek veren kadınlar neden gözaltına alındı? Sizler, sizlerin emir ve görüşlerinden bağımsız karar bile veremeyen savcı ve yargıçlar, sizlerin özel güvenlik birimleriniz hâline gelmiş olan kolluk güçleri, insan haklarına saygıdan muaf mı tutuldunuz? Bunu sormak istiyoruz. Totalitarizm işte böyle bir şeydir. Kendi yurttaşının başını her defasında ezmeye çalışarak dünyaya ahkâm kesmekten geri kalmıyor.

Günlerdir özel harekâtçısı, terörcüsü, güvenlikçisi, çevik kuvveti, yüzlerce polis Van'da, Diyarbakır'da, Batman'da ve hatta yine İzmir'de üstelik açlık grevi eylemi olacağı şüphesiyle binalarımızı hem basıyor hem de il ve ilçe binalarımızın önüne yığınak yapıyor. Yerel seçimler sebebiyle adaylık başvuruları sürecinin olduğu bugünlerde parti binamıza giren herkes fişleniyor ve GBT kontrolleri yapılıyor ve birçok tehdide de maruz kalıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Acaba bugüne kadar AKP binalarına ya da diğer siyasi parti binalarına -herhangi birine- giren tek bir polis dönüp de bırakın kimlik sormayı, nereye gittiğini dahi sormaya cesaret edebilmiş midir? Hayır. Bu davranışlar sadece bize karşı, HDP'lilere karşı yapılıyor ve kriminalize etme çabaları sürüyor. Ama bunun neden yapıldığını da elbette ki çok iyi biliyoruz; önümüzde seçim var, partimizi kriminalize etme çabaları işte bundandır. Ama günlerdir bizlere yönelik işlenen bu suçların, işlenen bu zulmün hesabını illaki hem vereceksiniz hem de halkımız sandıkta bunun hesabını soracaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)