| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 3'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 13.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü tren kazasında vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Burada bütçenin üzerinde konuşurken bir değiştirme şansımız da olmadığına göre, ilgili bakanlığın ilgilendiği alanlarla ilgili görüşlerimizi genel hatlarıyla sunmak istiyorum.
Bütçesi üzerinde konuştuğumuz Bakanlığın adındaki hem "çevre" hem de "şehircilik" konusunda Türkiye olarak karnemiz oldukça zayıftır. Doğal çevreyi kirlettik, bozduk ve âdeta yok ettik. Anadolu'da doğal yaşam yok olmak üzere, Anadolu faunasını ve florasını oluşturan nice tür ya tükenip yok oldu ya da bitip tükenmek üzere. Nice kuş türü tükenip gitti, artık görülmez oldu, keza böcekler bile tükendi. Biliyor musunuz, ülkemizdeki arı çeşitliliği bile kayboldu. Araştırmalara göre ülkemizdeki, doğal yaşamdaki arıların yüzde 90'ı yok olmuş durumda. Bunların sebep olacağı çevre felaketlerini bir düşünelim.
Sayın milletvekilleri, daha önce bu kürsüden ifade etmiştim, bizim medeniyetimiz ve kültürümüz çevre konusunda aslında bir şuur medeniyetidir. İnancımız da geleneksel kültürümüz de çevre temizliğini, su temizliğini, hava temizliğini, hayvan ve ağaç sevgisini öğütlerken çevreye zarar verenler hakkında çeşitli cezai müeyyideler uygulanmasını talep ederken nasıl oldu, ne değişti de bu hâle geldik? Karıncayı incitmekten uzak duran bir anlayıştan türlerin yok olmasına duyarsız kalan bir anlayışa ne tez evrildik, doğrusu anlaşılır gibi değil.
Bakanlığın adında yer alan şehircilik konusunda da sicilimiz hiç iyi değil, özellikle AK PARTİ'nin sicili oldukça kötü durumda. Çok açık söyleyelim, bütün şehirlerimizi kimliksizleştirdik. Ruhu olmayan, kimliği olmayan, hiçbir medeniyetin zihniyetini ve felsefesini yansıtmayan, yanlarından geçerken veya içlerinde dolaşırken sanki o şehirde hiç mimar yaşamıyormuş izlenimini uyandırırcasına mimari estetikten uzak ve âdeta beton yığınlarından ibaret, cansız, ruhsuz ve kimliksiz şehirler oluşturduk. Eskilerin "Zaman keskin kılıç gibidir." diye bir sözü vardır; zaman iyi kullanılırsa lehe, kötü kullanılırsa aleyhe sonuçlar doğurur. Ne yazık ki şehirlerimiz için zaman iyi kullanılamadı ve çevreyle birlikte onları kimliksiz, kişiliksiz hâle döndürdük.
Şehir ve şehirleşme, kültür ve medeniyettir. Şehir, aslında içinde yaşayanların ve kendisine hâkim olan medeniyetin, medeniyet anlayışının teşhir ve gösteri salonu gibidir. Büyük medeniyetler kendilerini şehirleriyle gösterirler.
Şehirlerin sadece insanların bir arada yaşadığı hiçbir estetik değeri ve özelliği olmayan binaların olduğu fiziksel mekânlar olmadığını bilmemiz lazım. İnsan kültürüyle, zevkiyle, felsefesiyle şehri inşa ettiği gibi şehir de sanat eseri niteliğindeki yapılarıyla insanın hayatını kolaylaştıran yol, cadde ve benzeri düzenlemeleriyle insanı dinlendiren, huzur veren parklarıyla insanı cemiyetleştirir yani kültürleşmeyi ve dolayısıyla, milletleşmeyi sağlar. Bizde de geçmişte böyleydi, Selçuklu, Anadolu beylikleri ve Osmanlı şehirlerinde söz konusu özellikler vardı. Her biri ince bir sanat zevkinin ve derin bir felsefenin eseri olan Çifte Minareler, İnce Minareli Medrese, Divriği Ulu Camisi, Karatay Medresesi, Selimiye, Süleymaniye, Bursa Ulu Camisi, Ahlat Selçuklu Mezarlığı gibi nice yapılarla donatılan Anadolu şehirleri, Türk İslam medeniyeti için âdeta beşik görevi görmüş ve cihanşümul bir imparatorluğun doğuşuna sebep olmuşlardır. Yani medeniyetin beşiği olarak kabul edilen şehirler, toplumsal gelişmeyi ve netice itibarıyla ekonomik kalkınmayı sağlayan, katkıda bulunan mekânlardır. Dolayısıyla şehirlerimizi yönetenlerin bir kültür politikası olması gerekir. Peki, bugün böyle midir? Yönettiğimiz şehirlerin hangisi bu özelliklere sahiptir?
Çil çil kubbeleriyle, bedestenleriyle, çarşılarıyla, hanlarıyla, hamamlarıyla, çeşmeleriyle ve günümüzde "park" dediğimiz bağlarıyla, bostanlarıyla bizim şehirlerimiz de Türk İslam medeniyetinin teşhir merkezleri niteliğindeydi. Erzurum, Sivas, Tokat, Amasya, Konya, İznik, Bursa, Manisa, İzmir, Edirne ve tabii ki İstanbul Türk İslam felsefesini yansıtan ince bir zevkle işlenmiş nice sanat eseri niteliğinde yapıyla tezyin edilmiş idi. Günümüzde sınırlarımız dışında kalan Üsküp, Selanik, Bağdat, Halep gibi şehirleri de yüzlerce yıl nakış gibi işledik ve her birini kelimenin tam anlamıyla "medine" anlamını yansıtacak şekilde şehirleştirdik. Oralarda devraldığımız mirası da zevkle ve şevkle işledik ve her birine kendi ruhumuzu kattık.
Bir imparatorluğun başkenti olarak fethettiğimiz İstanbul'u kendi kültürel anlayışımızda öyle dokuduk ki onu bir devletin idare merkezi olmaktan çok öte âdeta medeniyetin, zevkin ve estetiğin de başkenti hâline getirdik. Ya bugün? Bugün İstanbul ne hâlde? Daha kuruluşu takip eden yıllarda mimarisiyle cumhuriyetin kuruluş felsefesini yansıtan Dil ve Tarih-Coğrafya binası, Ankara Türk Ocağı binası, bugün Gazi Üniversitesi binası olarak kullanılan binalar gibi eserlere benzer binaları yapmaz, yapamaz olduk. Süleymaniye'yi, Selimiye'yi veya Ulu Cami'yi söylemeyeceğim; Osmanlı'nın son döneminde yapılan mekteplerdeki, camilerdeki, medreselerdeki zevki bile kaybettik. Kendimizi kandırmayalım. Şehirleri bu kadar kimliksizleşen bir coğrafyadan medeniyet ışığı yükselmez. Belirttiğimiz gibi, medeniyet ile şehir ve şehirleşme yani medine ve medeni olma durumu birbiriyle alakalıdır. Bu, hem İslam coğrafyasında, kültüründe bu şekildedir hem de Batı kültüründe aynıdır. Şunu söylemek istiyorum: Medeniyet ile şehir hem birbirlerinin var oluşlarına sebep olan hem de birbirlerini besleyen unsurlardır. Dolayısıyla kimliksizleşen, ruhsuzlaşan şehirlerden medeniyetin yükselmesini beklemek safdilliktir.
Şairi yetiştiren şehirdir. Eğer kelimenin tam anlamıyla "site" ve "medine" karşılığında şehriniz varsa orada şair yetişir daha doğrusu şair olunur. Şehirler şairlere ilham verir; Bursa, Edirne ve İstanbul bu tarz şehirlerimizden idi. Öyle ki İstanbul, Nedim'e "Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır/Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır." dedirtecek kadar şehirdi. Ya bugün böyle midir?
Yine, İslam milletleri içinde ilk önce bizde başlamış olan klasik edebiyatımızda bir şehrin ve içinde yaşayanların güzelliklerini yansıtan "şehrengiz" adlı bir tür vardır. Demek istediğim o ki, şehirlerimiz bir zamanlar o kadar güzel, o kadar hoştu ki, şairlere öyle ilham vermişlerdi ki edebiyatta bir türün doğmasına sebep olmuşlardı. Ya şimdi? Tanpınar'ın "Beş Şehir" adlı eserini yazdıracak şehirler kaldı mı elimizde? Mesihi, Zâtî, Taşlıcalı Yahya ve daha nice edibe şehrengiz yazdıran, zevk eseri sanat yapılarıyla işlenmiş o şehirler kaldı mı günümüzde? Zevkten, sanattan ve kültürden mahrum yapıların oluşturduğu ruhsuz şehirler hâline geldi şehirlerimiz. Şehirlerimizi kupon arazi peşindeki siyasilerle âdeta kârın dışında hiçbir kutsalı olmayan müteahhitler mahvetti. Mimarlığı sadece belli bir metrekareye bir yapı sığdırmak olarak gören mimar zihniyeti de şehirlerimizi öldürdü. Artık, ne Nedim'e o mısraları yazdıracak İstanbul ne Yakup Kadri'ye "Ankara"yı yazdıracak Ankara ne de Tanpınar'a "Beş Şehir"i yazdıracak Anadolu şehirleri kaldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin Sayın Ergun.
METİN ERGUN (Devamla) - Bununla birlikte sorunlarımız, Bakanlığın ikinci bölümüyle ilgili, çevre bölümüyle ilgili de oldukça vahim durumdadır. Özellikle sularımızı kirlettik, yok ediyoruz. Su kaynaklarının geleceğin en önemli stratejik varlıkları olacağı tahmin ediliyor. Ne yazık ki Türkiye su kaynaklarını hızlı bir şekilde tüketiyor, yok ediyor.
Bakınız, bugün yüzey sularımızın yüzde 80'i kirlenmiş durumda. Hesaplamalara göre ülkemiz 2030 yılından itibaren su fakiri bir ülke olacak. Topraklarımızı, ormanlarımızı, meralarımızı ve tarım arazilerimizi hızla yok ediyoruz. Bu yüzden Çevre ve Şehircilik Bakanlığının güçlü ve işini siyasetüstü hassasiyetlerle yapan bir kuruma dönüşmesi gerekiyor. Bize bırakılan bu mukaddes emanetleri ancak bu şekilde gelecek nesillere teslim edebiliriz.
Konuşmama son verirken önümüzdeki yerel seçimlerin bu meselelerde köklü bir zihniyet değişimine vesile olmasını diliyor, 2019 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ergun.