GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:14.12.2018

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

İnsanlık var olduğu günden bu yana en teşkilatlı ve şuura sahip yapı olarak milletlerin inşası vuku bulmuştur. Bu inşa süreci her milleti kendi inanışları, yaşayışları, karşılaştıkları zorluklar, hayat standartları ve en önemlisi de ülküleri çerçevesinde şekillendirmiştir. Binlerce yılla ifade edilen bu dönem, neticede, karşımıza medeniyet tasavvurunu çıkarmış, milletleri kendi değerlerine has özelliklerle günümüze kadar getirmiştir. Hiç şüphe yok ki insanlık tarihinin en derin, zengin ve büyük değerlerini yansıtan milletlerinin başındaysa Türk milleti gelir. Tarih sahnesine çıktığı andan itibaren kendi meziyetini her yönüyle ilan etmiş bulunan milletimiz, inancını daima tek bir ilah olduğu gerçeğine sabitlemiş ve buna sadık kalmış, töresini devletinin varlığıyla eş tutup insanı yaşatmayı esas edinmiş ve bu anlayıştan ayrılmamıştır. Türk milleti, aynı zamanda zulme karşı daima adaletin yanında olmuş ve adaleti savunmuş bir millettir. Esasta var olan bu değerler Türk milletinin pek çok milletten önce başarılı bir teşkilatlanmayı hayata geçirmesine olanak sağlamış, bunun sonucunda başta askerî yapı olmak üzere toplumun diğer katmanları da Türk milletine özgü uygulamaları görmüştür. Bugün dahi askerî disiplin ve hiyerarşide kullanılan "onluk sistem" olarak tabir edilen yapılanmanın sahibi de yine Türk milletinin kendisidir.

Diğer yandan, ticari nizamı teşkil eden Ahilik teşkilatından tutun mimarideki estetik ve muazzamlığa, tüm dünyaya hâlâ ışık tutan bilimsel çalışmalara varıncaya kadar Türk milleti var olduğu ve özellikle de âlemlere nizam verdiği her dönemde dünyanın geri kalanıyla mukayese edildiğinde öne çıkmış, örnek olmuş ve önderlik etmiştir. Nitekim, doğduğumuz coğrafyada kalmayıp kara sathında Asya'yı aşarak, Acem coğrafyası, Kafkaslar, Anadolu, Orta Doğu, Kuzey, Doğu, Orta Afrika, Balkanlar ve nihayetinde Avrupa; denizlerde ise Hazar, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu'nda kesin bir üstünlük sağlamıştır. Dahası, bu üstünlük vasfı, üstünkörü gelişen olaylar silsilesi şeklinde de gerçekleşmemiş, aynı yerlerde yüzlerce, hatta binlerce yılı aşan Türk hâkimiyetiyle bu durumun tesadüfi olmadığı her yönüyle ispat edilmiştir.

Türk milleti gittiği her yere hayat götürmüş, daima adaletin yılmaz savunucu, aranan, beklenen ve özlenen olmuştur. Bugün dahi sorun yaşanan başta Orta Doğu olmak üzere geçmiş dönemde hâkimiyetimiz altında bulunan coğrafyalarda kimi zaman hüzünle ancak daha çok özlemle bazı çevrelerce anılıyorsak bu durum mevzuya bahis olan hususun esasını ispat etmektedir. Hiç şüphe yok ki bizi bu anlamda eşsiz bir konuma taşıyan en değerli vasfımız millî kültürümüzdür. Sözlük anlamı itibarıyla "kültür" tarihsel, toplumsal gelişme süreci içerisinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünüdür.

Ziya Gökalp'e göreyse kültür, bir milletin dinî, ahlaki, hukuki, entelektüel, estetik, lisani, iktisadi ve teknik hayatlarının ahenkli mecmuasıdır. Aslına bakılırsa, fikir dünyamızın en değerli isimlerinden olan merhum Gökalp'ın yapmış olduğu tanım daha doğru, tutarlı ve makbuldür. O açıdan, hakikati sorgularsak Türk millî kültürü dünya üzerinde var olan diğerleriyle mukayese edildiğinde çok üstün meziyetlere sahiptir. Bozkırın zorlu şartlarından başlayan bir serüvenin tabiatın tüm çetin koşullarına karşı ayakta kalabilen, akabinde bunu devletleşmeye ve nihayetinde bir medeniyetin inşasına taşıma erdemi gösteren Türk millî kültürü insanlığın yüz akıdır. Bizim kültürümüz insanidir, erdemli, hoşgörülü, güzel ve ahlakidir. "Ne olursan ol yine gel." diyen Mevlâna da bizimdir, "Gelin canlar, bir olalım." diyen Hacı Bektaşi Veli de bizimdir, Alevi de biziz, Sünni de biziz, anasının dili, doğduğu yahut doyduğu yer neresi olursa olsun biz hep birlikte Türk milletiyiz, hep birlikte Türkiye'yiz. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Diğer yandan, milletleri ayrıcalıklı kılan kültür ve yaşayışlarında hatta ülkülerinde etkili olan bir başka unsur ise dildir. Dil, dirliktir; dil, birliktir; dil, temizliktir, bahtiyarlıktır, teslim olmayan dimağ, taviz vermeyen dik duruştur. Türklüğün omurgası, ana gövdesi, ana iskeleti, hasılı bütün bedeni de Türkçe'dir.

Yüzyıllar önce bu konuya atıf yaparak günümüze ışık tutan, kendine has yapısıyla Türk milletinin belki de resmî olmayan anayasası kıymetindeki eser kabul ettiğimiz Kutadgu Bilig'in yazarı Yusuf Has Hacib'in o dönemki gayretlerinin bugün ne derecede büyük bir anlama geldiği ortadadır. Bununla birlikte, Dîvânü Lugati't-Türk eseriyle Türkçenin kıymetini irdeleyen ve üstünlüğünü gösteren Kâşgarlı Mahmud'un haklılığı da hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Milletimize çalışmalarıyla çok değerli eserler kazandırmış olan İbrahim Kafesoğlu'na göreyse çeşitli kültürleri birbirinden ayıran en mühim unsur dildir çünkü dil; ifade tarzı, mefhumları, söz hazinesi, hatta grameriyle temsil ettiği topluluğun maneviyatına kaynak vazifesi gören düşünce sistemini âdeta kadrolamaktadır. Türkçenin tarihiyle uğraşan birçok bilim adamı bu dilin kelime teşkili ve cümle kuruluşundaki intizamı karşısında duydukları şaşkınlığı gizleyememişler ve şöyle demişlerdir: "Türkçe sanki daha başlangıçta dilciler tarafından tertip ve tanzim edilerek konuşulması için millete sunulmuştur." Türk dilindeki bu nizam, Türk'ün millet olarak disiplinli ruhu manevi muvazenesini ortaya koyar.

Avrupa tarih literatüründe idealize edilmiş şekliyle bize kadar akseden meşhur "Pax Romana" yani Roma sulhu, askerî darbeler neticesi zorla Roma'ya bağlanan yabancı ülkelerde kılıçla tesis edilmiş bir sükûnetten başka bir şey değilken, Türk hâkimiyetindeki nizam ve asayiş, gönül rızasının sağladığı huzurla kurulan gerçek sulhun ta kendisiydi. Türk devletinde tebaa, sadece topluluk menfaatlerinin gerektirdiği ölçüde hükümler ihtiva eden töreye saygı göstermekle vazifeli bulunuyor fakat kendi geleneklerine, örf ve âdetlerine müdahale edilmiyor ve insanlar arasında fark tanımayan Türk hukuku herhangi bir ayrım yapmıyordu. Eski Türk kültürünün özelliklerinden biri olup Batı'da ancak son yüz yıllarda prensip hâline getiren bu eşitlik anlayışını Roma İmparatorluğu dâhil İlk ve Orta Çağlarda herhangi bir ülkede aramak beyhudedir. Aynı Roma, ordularını bir silindir gibi geçirdiği komşu memleketlerde yerli kültür adına ne varsa yok etmek ve onun yerine Latin diliyle birlikte Latin kültürünü cebren yerleştirmek pahasına otorite kurabilmiş, Doğu'da ise Emevî halifeleri bütün İslam ülkelerinde Arapçayı mecburi tutmak suretiyle kendi kültürlerini hâkim kılabilmişti. Hâlbuki Türklerin zora ve tazyik yollarına saptıklarını gösteren herhangi bir delile rastlamak mümkün değildir. Bu gibi hâlleri insan haysiyetine tecavüz sayan Türk hükümdarlarının Kutadgu Bilig'deki ifadeyle tebaaya hizmet esasından ayrılmaması Türklerin kavimleri idare bahsinde, başka hiçbir millete nasip olmayan başarıya ulaşmalarında büyük ölçüde yardım etmiştir. Türkçenin millî bünyede sağladığı bu canlılık bugün de devam etmektedir ve dilin hiçbir siyasi, coğrafi engel tanımaması yanında, Balkanlardan Çin'e, Urallardan Afrika'ya uzanan geniş sahalarda kalabalık Türk nüfusunun mevcudiyeti düşünülürse, Türk dilinin ifade ettiği mana daha iyi anlaşılacaktır.

Demek ki Türkçe meselesi, Türkiye'nin resmî sınırlarından çok uzaklara taşan ve aslında, sanıldığından çok daha önemli olan bir konudur. Türkçenin bu müstesna durumu, memleketimizdeki dil çalışmalarında takip edilecek yolu kesin şekilde çizmektedir. Buna göre, dil meselesi, yalnız Türkiye ölçüsünde değil fakat Türkçenin kendi realitesine de uygun olarak yüz milyonlarca kitlenin konuştuğu bir bütünlük içerisinde ele alınmalı ve Türkçenin işlenmesinde, onun Türk millî kültür birliğine şekil veren tarihî seyri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bunlar dikkate alındığında, devletimizin kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kültürün ve dilin önemine binaen neden bu kuruluşları kurduğu iyi anlaşılmalıdır. Bizler bin yıldır bu topraklardayız. Bunun ne demek olduğunu Anadolu Medeniyetler Müzesine giderek görebilmek mümkündür. Bizden önce burada var olanlar artık tarih olmuşken, Türk milleti yaşama iradesini her yönüyle korumakta ve kararlılığını sürdürmektedir. Türk milleti, tüm ağır imtihanlardan başarıyla çıkmış, hürriyet ve istiklalinden asla taviz vermemiş, zulme boyun eğmemiş, yaşama iradesinden kesinlikle sapmamıştır. Allah'ın izni ve yardımıyla, millî birlik ve bütünlüğümüzü koruyarak bin yıl daha bu topraklarda var olmaya devam edeceğiz, bunu her çevrenin iyi idrak etmesi gerekir. Dahası, yardım elimizi bekleyen, bizden medet umanlara da sırtımızı dönmeyecek, inancımızdan, millî kültürümüzden ve ecdadımızdan aldığımız ilhamla çok daha fazlasını yapmak üzere durmayacak, büyük millî ülkülerimizi mutlaka hayata geçireceğiz.

Dolayısıyla, bugün, 2019 bütçesi üzerinde durduğumuz ilgili kurumlarımıza büyük görevler düşmektedir. İçerisinde bulunduğumuz şartlar, dil, tarih ve kültür itibarıyla sadece geçmişin kaynaklarını araştırıp bulmayı değil, bunları günümüz şartlarında doğru analiz edip geleceğe dair doğru stratejiler geliştirmeyi de zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda, netice olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin kültür ve dil konularında sahip olduğu bazı görüşleri Gazi Meclisimizle paylaşmak istiyorum.

Milleti millet yapan temel unsurlardan biri dildir. Dolayısıyla, millî kimliğimizin vazgeçilmez bir ögesi olarak gördüğümüz Türkçenin her alanda doğru ve güzel kullanımı esas olmalıdır.

Her türlü basın-yayın, reklam, film, tiyatro eserleriyle günlük ve ticari hayatta kullanımlarda Türkçenin yozlaşmasına ve tahribine yol açan uygulamalara fırsat verilmemelidir. Türkçenin eğitimde, öğretimde, sanatta, kültürde, bilimde ve medyada doğru kullanılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

Türk dili araştırmalarına önem verilmeli, Türkçenin uluslararası düzeyde bilim, sanat, ticaret ve tele iletişim dili olarak kullanılabilmesi için çalışmalar yürütülmelidir. Türkiye Türkçesinin öğretimi ve Türk kültürünün tanıtımı amacıyla başta Türk cumhuriyetleri ve Avrupa ülkeleri olmak üzere yurt dışında Türk kültür merkezlerinin yaygınlaştırılması ve etkin bir şekilde hizmet sunumu sağlanmalıdır.

Türk devlet ve topluluklarıyla ilişkiler dilde, fikirde, işte birlik esasına dayandırılmalıdır. İktisadi ve kültürel iş birliği geliştirmenin temel unsuru olarak Türkçe konuşan ülke ve topluluklara yönelik dil ve kültür araştırmalarına önem verilmeli, Türkçenin bütün lehçeleriyle anlaşılabilir ve kullanılabilir olması için gerekli şartlar olgunlaştırılmalıdır.

Türk kültürü ve sanatının yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması ve yaygınlaştırılması amacıyla millî kültür endüstrisi mutlaka ama mutlaka oluşturulmalıdır. Millî kültür değerlerimizin yıpratılması sonucunu doğuran, kültürel değerler kargaşasına sebebiyet veren, kültür hayatımızla ilgili temel millî mutabakatları bozan, kayıtsızlık ve düşmanlık örneği uygulamalar önlenmelidir.

Uluslararası kültürel iş birliği programları geliştirerek Türk kültürünün çevre kültürler için cazibe merkezi hâline gelmesi sağlanmalıdır.

Toplumun tarihi ve kültürel müşterekleri ön plana çıkarılmalı, tarih ve bilimsel belgeler ve gerçekler kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır. Farklılıkların öne çıkarılması yerine ortak değerlerin bütünleştiriciliğinde millî bir bakış açısının kamuoyuna yansıtılması, bu kapsamda müşterek değerlerimizin başta din adamları olmak üzere eğitimciler, sosyologlar, kanaat önderleri, medya kuruluşları tarafından anlatılması ve işlenmesi sağlanmalıdır. Dış destekli sivil toplum kuruluşu görünümlü yapılarla aynı amacı taşıyan medya kuruluşlarının yıkıcı ve ayrıştırıcı faaliyetlerine mani olunmalıdır. Asırlardan beri millî kültürümüzün temel değeri olma niteliğini koruyan her sahadaki yazılı eserlerin yok olmasının önüne geçilmeli, bu eserler bugünkü yazı ve konuşma diliyle toplumumuza kazandırılmalıdır. Osmanlı arşivinin tasnifi, düzenlenmesi ve tümüyle günümüz literatürüne kazandırılması sağlanmalıdır. Bilimsel araştırma ve incelemelerin ışığında tarihî gerçeklerin ortaya çıkarılması ve tarihe ilişkin çarpıtma ve iftiraların önüne geçilebilmesi amacıyla arşivlerin ilim adamlarınca incelenmesi sağlanmalıdır. Türk vakıf eserleri ortaya çıkarılmalı, korunmalı ve yaşatılmalı, vakıflar devletçe desteklenip varoluş amacına uygun hâle getirilmelidir. Kültürel değerlerimizin yaşanması ve yaşatılması amacıyla kültür merkezleri, bilimsel araştırma kurumları ve müzeler yaygınlaştırılmalı; daha da önemlisi, bu birimlere erişimin kolaylaştırılması ve elbette gençlerin müzelerden ücretsiz yararlanmasının önü mutlaka açılmalıdır.

Bu vesileyle, ilgili kurumlarımızın bütçelerinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)